Aile bağlarının zayıflaması mutsuzluğu artırıyor. Peki aile bağları neden zayıflıyor? Aile bağlarını guclendirmek icin neler yapılmalıdır?Gunumuzde toplumun temelini teşkil eden Ă‚ile yapısındaki ahlĂ‚kî tahribat cok daha buyuk bir onem arz etmektedir. Nitekim mĂ‚nevî terbiye eksikliği ve medyanın menfî telkinleri neticesinde Ă‚ile fertleri arasındaki gonul bağları gitgide zayıflamaktadır. Oyle ki gencler, ilĂ‚hî emir gereği kendilerine “of” bile demenin yasaklandığı anne-baba icin hizmet etmeyi bir nîmet değil de kulfet olarak gormekte, Ă‚ile fertlerinin taşkınlıklarını, bilhassa cocukların usandırıcı hırcınlıklarını eritecek fazîlet cevheri olması gereken annelerin gonulleri, bu olgunluğu sergileyememektedir.
Yine mĂ‚nevî olgunluktan mahrum nice anneler, gelinlik kızlarını uğurlarken:“Aman kızım! Goreyim seni, sakın kendini ezdirme! Kocanı avucunun icine al! Hayatın keyfini cıkar! Bu dunyaya bir daha mı geleceksin!” tarzında hodgĂ‚mlık ve bencilliği palazlandıran nĂ‚hoş cumlelerle gûyĂ‚ nasihat etmektedir. Boylece, eşlerin birbirlerini anlayışla karşılayıp hoş gecinmelerine bağlı olan Ă‚ile saĂ‚detinin temelleri, ilk gunden zedelenmektedir. Neticede sağlıklı toplumların cekirdeği olan Ă‚ile yuvaları dağılmakta, duzgun bir Ă‚ile terbiyesinden mahrum kalan cocuklar da sokakların insĂ‚fına terk edilmektedir. Boylece toplum, sanki bir sahrĂ‚ hastanesine donuşmektedir.
İSLAMİ EDEP VE TERBİYE
HĂ‚lbuki daha evvelki nesillerde gencler, İslĂ‚mî bir edep ve terbiye ile yetiştirildiğinden; ince, zarif, nĂ‚zik, hassas, affedici ve guler yuzlu olmak onların bir tabiat-ı asliyesi hĂ‚linde idi. Bu ozellikleriyle anne ve evlĂ‚tlar, Ă‚yet-i kerîmede ifĂ‚de edildiği uzere “goz nûru” olacak vasıflarla muzeyyendi. (el-Furkān, 74) Boylece takvĂ‚da, AllĂ‚h ’a yakınlıkta ve İslĂ‚m şahsiyetini temsilde guzel bir misĂ‚l olarak, toplumun huzur kaynağını teşkil ediyorlardı.
Yeni bir yuva kurmak icin evden ayrılan genc kızların, buyuklerinden aldıkları nasihatler:“Guzel evlĂ‚dım! Gelinlikle gireceğin yuvayı saĂ‚detle doldurmalısın. Girdiğin bu kapıdan, ak ve lekesiz bir kefenle ebedî yolculuğuna cıkmalısın!”
“Buyuklere saygı goster, hurmette kusûr etme; boylece sen de yukselirsin, onların saĂ‚deti sana da ulaşır.”
“Halı ol, uzerinde kırk tane ayak dolaşsın ki, baş tĂ‚cı olasın!”
“«Ağzından kan damlasa, kızılcık şurubu ictim» diyerek Ă‚ile ici hĂ‚diseleri kimseyle paylaşmayasın!” cumleleriyle ozetlenebilecek bir muhtevĂ‚da idi.
Eşler, kayınpeder ve kayınvĂ‚lidelerini anne-babaları olarak telĂ‚kkî eder, gelinler gorumcelerini ve damatlar da kayınbirĂ‚derlerini Ă‚deta kardeş olarak bilirlerdi. Bu fĂ‚nî cihanda kurdukları Ă‚ile yuvaları da, yaşadıkları takvĂ‚ hayatıyla cennet hazırlığı hĂ‚linde olurdu. Zira onların yegĂ‚ne orneği, dunyadaki en mes ’ut hĂ‚ne olan, Peygamber Efendimiz ’in yuvası idi.
SAADET KOKAN YUVA
O yuva, dunyanın oyle huzur ve guzellik dolu yuvasıydı ki, gunlerce sıcak bir yemek pişmediği hĂ‚lde, burcu burcu saĂ‚det kokardı. Ustelik o mukaddes yuvada hanımların odası, ancak başlarını sokacak bir mekĂ‚ndan ibĂ‚retti. Ancak o yuvanın en lezzetli rızkı; rızĂ‚, sabır ve teslîmiyetti. Allah Resûlu ’nun Ă‚ile hayatında uyguladığı terbiye usûlu, onların kalplerini sonsuz bir bağlılık, hurmet ve muhabbetle doldurmuştu.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gonul Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan