KĂ‚inĂ‚tın hamuru, muhabbet mayasıyla yoğrulmuştur.
Mikro Ă‚lemden makro Ă‚lemlere kadar butun bir kĂ‚inĂ‚t gonul gozuyle seyredildiği takdirde, her şeyin, ozunde ilĂ‚hî muhabbetten bir nişan taşıdığı gorulur. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kĂ‚inattaki cemĂ‚lî sıfat tecellîleri olan bağlar, bahceler, pınarlar, acan cicekler, rengĂ‚renk kelebekler, cıvıl cıvıl otuşen kuşlar, hep insana ilĂ‚hî bir tebessumu hatırlatır. İnsanın bu gerceklerden gĂ‚fil kalması ne hazindir. Kula duşen, bu ilĂ‚hî tebessumu idrĂ‚k edip onu kendi sîmĂ‚sından mahlûkĂ‚ta aksettirebilmesidir.
HayĂ‚tını amel-i sĂ‚lihlerle ihyĂ‚ eden bir mu ’min, en guzel tebessume vefĂ‚t Ă‚nında rastlayacaktır. Bu hĂ‚l, Ă‚yet-i kerîmede ne guzel ifĂ‚de buyrulur:
“Şuphesiz, Rabbimiz Allah ’tır deyip, sonra istikĂ‚met uzere olanların uzerine melekler iner. Onlara; «Korkmayın, uzulmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin.» derler.” (Fussilet, 30)
Yine Ă‚yet-i kerîmede buyrulur:
“Bilesiniz ki, AllĂ‚h ’ın dostlarına korku yoktur; onlar uzulmeyecekler de.” (Yûnus, 62)
MahlûkĂ‚ta ilĂ‚hî muhabbetin tebessumunu aksettirebilen kĂ‚mil mu ’minler, Ă‚hirette kim bilir ne muhteşem tebessum hazinelerine nĂ‚il olacaklardır.
ŞEYH SÂDÎ'DEN OĞUTLER
Şeyh SĂ‚dî, Bostan adlı eserinde bir kıssa nakleder:
“Guzel ahlĂ‚klı bir adam vardı. Bu zat, (kendisine) fenĂ‚lık yapanlar hakkında dĂ‚imĂ‚ iyi soyler, onlara iyi muĂ‚mele ederdi. VefĂ‚t ettikten bir muddet sonra birisi onu ruyasında gordu ve:
«–Oldukten sonra başına ne geldi, bana anlat!..» dedi.
VefĂ‚t etmiş olan zĂ‚t, ağzını gul goncası gibi tebessum ederek actı ve bulbul gibi guzel bir sesle dedi ki:
«–Ben hayĂ‚tımda kimseye sert ve fenĂ‚ muĂ‚mele etmedim, hicbir zaman sert yuz gostermedim. (Herkese guler yuz gosterdim.) Onun icin bana da sert ve fenĂ‚ muĂ‚melede bulunmadılar.»”
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Ornek AhlĂ‚kından 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan