Muslumanlar eskiden fakirlik imtihanından gecerdi, şimdi ise zenginlik testinden geciyor. Bu kanaat nasıl değerlendirilmedir? Zenginlik gunah mıdır?Rasûlullah sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurur:
“…AllĂ‚h ’a yemin ederim ki sizler icin fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden oncekilerin onune serildiği gibi dunyanın sizin de onunuze serilmesinden, onların (yani gĂ‚fillerin) dunya icin yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dunyanın onları helĂ‚k ettiği gibi sizi de helĂ‚k etmesinden korkuyorum.” (BuhĂ‚rî, RikĂ‚k, 7; Muslim, Zuhd, 6)
Zenginlik ve fakirlik, neticede bir baht işidir. İkisi de bu imtihan dershĂ‚nesinin zorlu imtihanlarıdır. CenĂ‚b-ı Hak ikisiyle de kullarını imtihan eder.
ZENGİNLİK BİR İMTİHAN MIDIR? Zenginleşmek, ağır bir imtihandır. Zira parayı gĂ‚yeli kullanabilmek, mĂ‚nen seviye kazanmış kalplerin sanatıdır. Coğu insan, parayı kullandığını zanneder. HĂ‚lbuki para onları yonlendirmektedir de farkında değildirler.
Bugun sermaye, fertlerin davranışlarına damgasını vuruyor. HĂ‚lbuki fertler sermayeye damgasını vurabilmeli… Bu sebeple paranın mahkûmu değil, hĂ‚kimi olmak lĂ‚zım. Bu da
HĂ‚kimler HĂ‚kimiʼnin emrine teslîmiyet gosterip itaat etmekle olur.
Bu hĂ‚lin en zirve tezĂ‚hurlerini peygamberlerde, ashĂ‚b-ı kiramda ve evliyĂ‚ullahʼta goruyoruz. Onlar, parayı bir gĂ‚ye değil, CenĂ‚b-ı Hakkʼa yakınlaşmanın vĂ‚sıtası olarak kullanmışlardır.
Suleyman aleyhisselĂ‚mʼdan daha zengin bir kul cihana gelmemiştir. Fakat o, hicbir zaman kalbini dunyanın kasası, kesesi hĂ‚line getirmemiş, Rabbimizin
“ne guzel kul”[1] iltifatına mazhar olmuştur.
İbrahim aleyhisselĂ‚m da cok zengin olmasına rağmen hicbir zaman Rabbinden gĂ‚fil kalmamış, CenĂ‚b-ı Hakkʼın muhabbetiyle infĂ‚k etmiş ve bu sayede
AllĂ‚hʼın Halîli/dostu pĂ‚yesine nĂ‚il olmuştur. CenĂ‚b-ı Hak da onun bu sehĂ‚veti dolayısıyla malına bereket vermiş; hattĂ‚ bu bereket, halk ağzında
“Halil İbrahim bereketi” diye meşhur olmuştur.
“Oyle erler vardır ki, onları ne ticaret ne de alışveriş AllĂ‚h ’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekĂ‚t vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerin ve gozlerin (dehşetten)
allak bullak olduğu bir gunden (kıyĂ‚metten)
korkarlar.” (en-Nûr, 37)
Yani dunya ile meşgul olmak değil, onu Hakkʼa kulluğa perde etmek mahzurludur. Yanlış olan, vĂ‚sıtayı gĂ‚ye hĂ‚line getirmektir. Meşhur tĂ‚biriyle
“El kĂ‚rda, gonul YĂ‚rʼda” olduktan sonra, servet ve zenginliğin hicbir zararı yoktur.
Dolayısıyla,
“mĂ‚nevî huzur icin fakirleşmek gerekir” gibi yanlış bir kanaat oluşmasın. İslĂ‚m, insanın zengin olmasını aslĂ‚ yasaklamaz. Yine İslĂ‚m inancının dayandığı beş temel amelî esĂ‚sın “hac” ve “zekĂ‚t” gibi cok ehemmiyetli iki tanesi, zengin olan mu ’mine mahsustur ki bunlar da aynı zamanda meşrû yoldan zengin olmanın teşviki mĂ‚hiyetindedir. Ha­dîs-i şe­rîf­te de:
“Doğ­ru soz­lu, du­rust ve gu­ve­ni­lir bir Musluman tĂ‚­cir; kıyĂ‚met gunu ne­bî­ler, sıd­dık­lar ve şe­hid­ler­le be­ra­ber­dir.” bu­y­rul­muş­tur. (Tir­mi­zî, Bu­yû, 4)
Ayrıca gecmişte olduğu gibi gunumuzde de yoksullara, muhtaclara, gariplere sığınak ve barınak olacak meşrû kazanclı ve comert zenginlere ihtiyac var. Yani dunyadan zuhd ve istiğnĂ‚, kalbî bir tavırdır. Muʼminin vazifesi, dunyadan el etek cekmek değil, kalbini ona esir etmemektir.
Rasûlullah sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem Efendimiz, alışveriş yapmakta olan bĂ‚zı insanlar gordu. Onlara:
“−Ey tĂ‚cirler cemaati!” diye seslendi. Onlar da Allah Rasûlu ’nun hitĂ‚bına kulak vererek O ’na bakmaya başladılar. Rasûlullah sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem:
“−Şuphe yok ki tĂ‚cirler, kıyĂ‚met gunu fĂ‚cirler olarak diriltilirler.
Ancak Allah ’tan korkan, iyilik eden ve sadĂ‚kat ehli olan bundan mustesnĂ‚dır.” buyurdu.” (Tirmizî, Buyû, 4/1210)
Dipnotlar:
[1] SÂd, 30.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Muslumanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan