Hassas İslami olculer sadece Allah dostları icin mi? Osman Nûri Topbaş: Allah TeĂ‚lĂ‚; “…TakvĂ‚ sahibi olun, Allah size oğretir…” (el-Bakara, 282) buyuruyor. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de 258 yerde muhtelif şekillerde takvĂ‚ geciyor. Bu ilĂ‚hî emre itaat, elbette butun muʼminlerin mesʼûliyeti. Fakat herkesin kalbî hassĂ‚siyeti farklı.

Tabiî şu var: İtaat, muhabbete bağlı. Gercek bir muhabbet ise iki kalp arasındaki bir cereyan hattı gibidir. İşte sahĂ‚be-i kirĂ‚m, o muhabbet hattını Allah Rasûlu ile kurdu. O muhabbetle oyle bir hĂ‚le geldi ki, Efendimizʼin en ufak bir arzusunu;

“Canım, malım Sana fedĂ‚ olsun yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” diyerek yerine getirdi. Canını ve malını Allah Rasûlu icin bezletmeyi, kendisi icin bir nîmet, bir saĂ‚det bildi.

Efendimiz;

“‒Bu tebliğ mektubunu krallara kim goturecek?” dediği zaman, sahĂ‚benin yaşlısı-genci Ă‚nında;

“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah, bu şerefi bana ver!” diyordu. HĂ‚lbuki kralların cellĂ‚tlarının onunde Allah Rasûluʼnun mektubunu okumaya tĂ‚lip olmak, olumu goze almaktı.

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah ’tan, Rasûlu ’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin! Allah fĂ‚sıklar topluluğunu hidĂ‚yete erdirmez.” (et-Tevbe, 24)

Allah Rasûluʼne muhabbet, butun dunyevî arzuları bastırıyordu. Mekkeʼnin yakışıklı delikanlısı Musʼab bin Umeyr, zengin bir ailedendi. Surduğu koku, butun Mekke ’de moda olurdu. Genc kızlar onun gectiği yerlere yığılırlardı. Ama o, hepsini bir tarafa itti. Îman muhabbetiyle butun nefsĂ‚nî rahatlık imkĂ‚nlarını terk etti. Hazret-i Omer, işte o Musʼab bin Umeyr ’i Ravza ’da, eski, yamalı bir elbise icinde gorunce kendini tutamayıp gozyaşları icinde kalmıştı.

Bu nasıl oluyor? Bunun sırrı, Allah Rasûluʼnu doğru tanıyabilmekte gizli. Onu kalben tanıyabilmek, Oʼnun gonul dokusundan hisse alabilmek ve Oʼna cĂ‚n u gonulden rĂ‚m olabilmekle mumkun… Bugun toplum olarak butun mĂ‚nevî hastalıklarımızın temelinde, Allah Rasûluʼnu lĂ‚yıkıyla tanıyamamak var.

Bu yuzden “Siyer dersleri” cok muhim. Siyer, bir kronoloji bilgisi değil. Altını cizerek, gozumuzden ziyĂ‚de kalbimizle Siyer okumamız gerekiyor. Zira Siyer, okuyanın kalbindeki muhabbet ve iştiyĂ‚ka gore kendisini acar. Kişinin kalbî durumuna gore, hĂ‚lini seyredeceği bir ayna mesĂ‚besindedir.

Bugunku hastalıkların pek coğu psikolojik sebeplerden kaynaklanıyor. Kazananda da buhran var, kazanamayanda da. Hic asr-ı saĂ‚dette psikiyatrik bir vakʼa goruyor muyuz? Ben buhran geciriyorum diyerek Allah Rasûluʼne gelen bir sahĂ‚be biliyor muyuz? Dengemi, muvĂ‚zenemi kaybettim diyen bir tek sahĂ‚bî var mı?

Hazret-i Peygamber nasıl azgın bir cĂ‚hiliye devrine derman oldu ve onu asr-ı saĂ‚dete donuşturdu ise, bugun de insanlığı huzura erdirip kurtaracak olan, yine O ’nun rahmet sacan nefesidir.

Bir de bugunku toplumlara bakın: Niceleri maddî bakımdan alabildiğine imkĂ‚nlar elde etmiş, lĂ‚kin rûhî buhranlar icinde huzursuz. Eskiye nazaran zenginlik ve refah seviyesi hayli arttı, ancak buhranlar ve cinnetler daha da fazlalaştı. Huzurlu Ă‚ile yuvaları tĂ‚rumĂ‚r oldu. Boşanmalar arttı. EvlĂ‚tlar perişan. Nesiller, Ă‚ile sıcaklığından mahrum kaldığından, saĂ‚deti yanlış adreslerde arar hĂ‚le geldi ve sokakların insafına itildi.

Bu sebeple, gunumuzde Rasûlullah Efendimizʼin mĂ‚nevî terbiyesine şiddetle muhtacız. Oʼna muhabbetle rĂ‚m olmaya muhtacız. Zira muhabbet sermayesini yanlış yerlere sarf edenler, kaldırım kenarında acmış cicekler gibi ayaklar altında kalmaya mahkûm oluyor...

VelhĂ‚sıl, Allah Rasûluʼne muhabbetle bağlanmamız zarûrî. SahĂ‚be-i kirĂ‚m, bu sĂ‚yede merhale aldı.

Bu sebeple; “RĂ‚bıta nedir?” diye soranlara, “Muhabbeti gonulde taze tutabilmektir.” diyorum. Gonuldeki muhabbet ışığını sondurmemek lĂ‚zım. Hazret-i Ebû Bekirʼin Peygamber Efendimizʼe olan muhabbet, fedakĂ‚rlık ve alĂ‚kası, Oʼnda fĂ‚nî olması, rĂ‚bıtaya en guzel misaldir.

AshĂ‚bın gonlunde hicbir sevgi, Allah ve Rasûlullah sevgisinin onune gecmedi. Ne mal-mulk, ne coluk-cocuk, ne de can sevgisi… Zira bunların hepsi dunyada kalacak, Allah ve Rasûlu ’nun sevgisi ise, ebedî saĂ‚detin gonul sermĂ‚yesi olacaktır.

Allah Rasûlu bizim en buyuk gonul servetimiz. O bizim sonsuz hayatımızı şekillendirecek. Ne buyuk bir lûtuf! Bir Budist cemaatinin icinde doğsaydık, İslĂ‚m ’dan uzak kalsaydık, bununla beraber butun dunya nîmetleri bizim olsaydı, ne kıymet ifade ederdi? İnsan maddiyatta kucuk bir şey kaybettiği zaman uzuluyor. Onu tekrar bulabilir miyim, kaygısı icinde oluyor. MĂ‚nevî kayıplarımız karşısında da bu endişeyi daha derinden duymamız lĂ‚zım.

Hakîkaten kendi kendime soruyorum;

“Ne kadar dunya, ne kadar Ă‚hiret endişesi icindeyiz? Ne kadar son nefes ve kabir endişesi icindeyiz? Ne kadar kıyĂ‚met endişesi icindeyiz? Ne kadar Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın gazabına muhĂ‚tap olma kaygısı taşıyor, azĂ‚bına dûcĂ‚r olmaktan endişe ediyoruz?”

Bunları duşunmeyi engelleyen, fĂ‚nîliğe isyan hĂ‚lindeki ham nefsin gafleti. Gafleti yırtıp atacak olan ise zikrullahtır. Allah TeĂ‚lĂ‚; “…Kalpler ancak zikrullah ile mutmain olur/huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) buyuruyor. Zikrin de sadece dilde değil, aynı zamanda kalpte tezĂ‚hur etmesi lĂ‚zım.

“YĂ‚ Rabbî! Senʼi bulan neyi kaybetti? Senʼi kaybeden neyi buldu?..” (Hikem-i AtĂ‚iyye)

Mu ’minin kalbi; “Ben nasıl CenĂ‚b-ı Hak ile dost olabilirim?” cırpınışı icinde olacak. İlĂ‚hî kameranın altında olduğumuzu unutmayacağız. Basit bir dunya kamerasının onunde bile rahat hareket edemiyoruz. Cunku cekiyor bizi. Bu goruntuleri bizim gibi fĂ‚nîler seyredecek diye dikkat ediyoruz kendimize. Fakat esas ilĂ‚hî kameralar devamlı bizi cekiyor. Zamanı gelince o kameranın kayıtları ortaya cıkacak; “Kitabını oku! Bugun sana hesap sorucu olarak kendi nefsin kĂ‚fîdir.” (el-İsrĂ‚, 14) denilecek.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Muslumanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan