Olum nasıl gelir? Olum anı nasıl gercekleşir? Allah ’a gidiş nasıl olacak? Olum anı ve sonrası...Olum, herkesin karşısına, yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir vasıfta cıkacaktır: Kimine bir bayram sabahı mutluluğu, kimine de kĂ‚buslarla dolu bir azap yolculuğu...
OLUM ANI NASIL GELİR? Nitekim melekler, olum esnĂ‚sında sĂ‚lih mu ’minlerin canlarını yavaşca, hic sıkıntı vermeden gayet hoş bir şekilde alacak ve:
“…Size selĂ‚m olsun! Yapmış olduğunuz sĂ‚lih amellere karşılık girin Cennet ’e.” diyerek onları mujdeleyeceklerdir.
O esnĂ‚da gozlerden perdeler kalkacak, melekler gorunecek ve sĂ‚lih mu ’minlere guzel haberler verilecektir. Âyet-i kerîmede bu hakîkat şoyle beyĂ‚n edilmektedir:
“Şuphesiz, Rabbimiz Allah ’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yuruyenlerin uzerine melekler iner. Onlara; «Korkmayın, uzulmeyin, size vaad olunan Cennet ’le sevinin!» derler. Biz dunya hayatında da, Ă‚hirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve Rahîm olan AllĂ‚h ’ın ikramı olarak orada sizin icin canlarınızın cektiği her şey var ve istediğiniz her şey orada sizin icin hazırdır.” (Fussilet, 30-32)
Yine omrunu Hakk ’a itaatle gecirmiş, kalbi zikrullah ile huzura kavuşmuş, yakîn ve kemĂ‚le ermiş kullara, oncelikle olum Ă‚nında, sonra Mahşer ’de ve nihĂ‚yet Cennet ’e girerken şoyle hitĂ‚b edileceği bildirilmektedir:
“Ey, (Rabbine itaat edip) itmi ’nĂ‚na (huzura) ermiş nefs! Sen O ’ndan rĂ‚zı, O da senden rĂ‚zı olarak Rabbine don! (Seckin) kullarımın arasına katıl ve Cennet ’ime gir!” (el-Fecr, 27-30)
Dikkat edilecek olursa Ă‚yet-i kerîmede oncelikle kulun Rabbinden rĂ‚zı olması gerektiği ifĂ‚de edilmiştir. Yani kul, Cennet vizesi alabilmek icin; değişen şartlar altında ve hayatın med-cezirleri karşısında dĂ‚imĂ‚ Rabbinin takdîrinden rĂ‚zı olmalı, sabır ve şukur ile kulluğuna devam etmelidir. TĂ‚ ki Rabbi de ondan rĂ‚zı olsun.
KAFİRLERİN OLUMU NASIL OLUR? Îman nûruyla aydınlanmamış kasvetli gonullerin olum Ă‚nı ise tam bir fĂ‚ciadır. Zira melekler, onların rûhunu şiddetle sokup cıkarır. Olumun korkunc girdapları arasında, meleklerin azarlama ve darbeleri altında, acı bir şekilde can verirler.
CenĂ‚b-ı Hak bu dehşetli manzarayı da şoyle bildirmektedir:
“Melekler yuzlerine ve arkalarına vurarak ve; «Tadın yakıcı Cehennem azĂ‚bını!» (diyerek) o kĂ‚firlerin canlarını alırken onları bir gorseydin!” (el-EnfĂ‚l, 50)
“Kendilerine zulmederken (yani kufurde ısrar ederek kendilerini ebedî azĂ‚ba mustahak ederken) meleklerin canlarını aldığı kimseler;
«–Biz hicbir kotuluk yapmıyorduk!» diyerek teslim olurlar.
(Melekler onlara şoyle der

«–Hayır, Allah sizin yaptıklarınızı elbette cok iyi bilendir. O hĂ‚lde ebedî kalmak uzere girin Cehennem ’in kapılarından! Kibirlenenlerin yeri ne kotudur!»” (en-Nahl, 28-29)
“Ya melekler onların yuzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak!” (Muhammed, 27)
Zira fĂ‚cir bir kimsenin rûhunun cesedinden nasıl cıkarılacağını nakleden bir hadîs-i şerîfteki şu teşbih, ne dehşetli bir îkazdır:
“Ruh(un) cesetten (cıkarılması), kancalı ve catallı bir şişin ıslak yunun icinden cekilip cıkarılması gibi oldukca zor bir sûrette gercekleşecektir.” (HĂ‚kim, Mustedrek, I, 93-95/107. Krş. Ahmed, IV, 287, 295; Heysemî, III, 50-51)
Yine Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de CenĂ‚b-ı Hak, muşriklere şoyle seslenir:
“Artık gozunuzu acın! Ne zaman ki can, koprucuk kemiğine dayanır; «Tedavi edebilecek kimdir?» denir. (Can cekişen) bunun gercek bir ayrılış olduğunu anlar. Ve bacak bacağa dolaşır. İşte o gun sevk edilecek yer, sadece Rabbinin huzûrudur.
İşte o, (Peygamber ’in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. Aksine yalan saymış ve yuz cevirmişti. Sonra da calım sata sata yuruyerek kendi ehline (taraftarlarına) gitmişti.” (el-KıyĂ‚me, 26-33)
VĂ‚kıa Sûresi ’nde de Ă‚kıbetleri kotu olan insanların olum Ă‚nındaki hĂ‚lleri şoyle haber verilmektedir:
“Hele can boğaza dayandığı zaman! O vakit siz bakar durursunuz. (O anda) Biz ona sizden daha yakınız, ama goremezsiniz.
MĂ‚demki siz, (dînin emirlerine boyun eğmiyorsunuz ve) cezĂ‚ gormeyeceğinizi iddiĂ‚ ediyorsunuz; o zaman haydi o (canı) geri cevirin de gorelim, şayet iddiĂ‚nızda doğru iseniz!” (el-VĂ‚kıa, 83-87)
Butun insanlık, olum Ă‚nında ister istemez ilĂ‚hî takdîre boyun eğecek ve teslim olacaktır. Hayatında ilĂ‚hî emirlere karşı cıkıp inatla diklenen zorba ve mutekebbirler bile o an hicbir şekilde îtiraz edemeyeceklerdir. İdrĂ‚ki uzerindeki sayısız gaflet perdeleri kaldırılan insan, kĂ‚inattaki asıl hukumranlığın yalnızca AllĂ‚h ’a Ă‚it olduğunu, butun haşmetiyle ancak o an idrĂ‚k edebilecektir. LĂ‚kin ne fayda?
Devam eden Ă‚yetlerde ise şoyle buyrulur:
“Fakat (olen kişi AllĂ‚h ’a) yakın olanlardan (yani Hak dostlarından) ise, ona rahatlık, guzel rızık ve Naîm Cenneti lûtfedilir.
Eğer o AshĂ‚b-ı Yemîn ’den (sağdakilerden) ise (kendisine):
«AshĂ‚b-ı Yemîn ’den sana selĂ‚m var!» (denilir.)
Ancak yalanlayıcı sapıklardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet sunulur! Ve (onun sonu) Cehennem ’e atılmaktır.
Şuphesiz ki bu (anlatılanlar), kesin hakîkatin ta kendisidir. O hĂ‚lde, haydi yuce Rabbinin ismini tesbîh et (tenzîh ile zikret)!” (el-VĂ‚kıa, 88-96)
Bir defasında Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“Kim AllĂ‚h ’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de AllĂ‚h ’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!” buyurmuşlardı.
Hazret-i Âişe veya Efendimiz ’in diğer zevcelerinden biri:
“–YĂ‚ ResûlĂ‚llah! (Olumden hoşlanmama hĂ‚li de buna dĂ‚hil mi?) Hepimiz mutlakĂ‚ olumu cirkin gorur, ondan hoşlanmayız!” dedi.
MUMİNİN OLUMU NASIL OLUR? Efendimiz şoyle buyurdular:
“–Hayır, kastettiğim o değil. LĂ‚kin kendisine olum geldiğinde mu ’min; AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sı, comertliği ve sonsuz ikramlarıyla mujdelenir. Artık onun icin onundeki şeylere kavuşmaktan daha sevimli bir şey kalmaz. Bu sebeple AllĂ‚h ’a kavuşmayı ister ve sever. Allah TeĂ‚lĂ‚ da ona kavuşmayı sever.
KĂ‚fir ise, olum kendisine gelince AllĂ‚h ’ın azĂ‚bı ve cezasıyla mujdelenir. Artık onun icin onundeki şeylerle karşılaşmaktan daha cirkin bir şey yoktur. Bu sebeple AllĂ‚h ’a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah TeĂ‚lĂ‚ da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 41; Muslim, Zikir, 14)
Yine Resûlullah Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Hazret-i DĂ‚vud (a.s.) gayret-i dîniyyesi pek kuvvetli ve namusuna da cok duşkun biriydi. Evden cıktığı zaman kapıyı iyice kapatır, donunceye kadar da kimse oraya giremezdi. Bir gun yine evinden cıkıp kapısını kapattı… Hazret-i DĂ‚vud (a.s.) geri donduğunde evin ortasında duran bir adam gordu. Ona:
«–Sen kimsin?» diye sordu. O da:
«–Ben, o kimseyim ki, krallardan korkmam ve perdeler (engeller) bana mĂ‚nî olamaz.» dedi. Bunun uzerine Hazret-i DĂ‚vud (a.s.):
«–Oyleyse, vallĂ‚hi sen olum meleğisin. AllĂ‚h ’ın emriyle hoş geldin.» dedi.
Bir muddet sonra da rûhu kabzolundu…” (Ahmed, II, 419)
SON GULEN İYİ GULER Merhum Necip FĂ‚zıl ne guzel soyler:
O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner,
AzrĂ‚il ’e “hoş geldin” diyebilmekte huner…
Turkcemizde; “Son gulen iyi guler.” diye hikmetli bir soz vardır. Bunun asıl mĂ‚nĂ‚sı, kişiye son nefesinde perdeler kaldırılıp gideceği makam gosterildiğindeki tebessumden daha guzel bir tebessumun olmadığıdır. Kulun bu cihandaki en guzel, en mĂ‚nĂ‚lı, en mesut tebessumu, o andakidir. Rabbimiz cumlemize nasîb eylesin!..
ALLAH ’A GİDİŞ NASIL OLACAK? Emevî halîfelerinden Suleyman bin Abdulmelik, zuhd ve takvĂ‚ ehli bir Ă‚lim olan Ebû HĂ‚zim ’e:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya gidiş nasıl olacaktır?” diye sorduğunda kendisinden şu cevĂ‚bı almıştır:
“–İtĂ‚atkĂ‚r bir kulun AllĂ‚h ’a gidişi; evinden, ailesinden ayrı duşen bir insanın onu iştiyakla bekleyen ailesine kavuşması gibidir. Ama Ă‚sî bir insanın AllĂ‚h ’a gidişi ise, efendisinden kacan bir kolenin, tekrar ona donuşu gibidir.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan