İlim, irfan ve mĂ‚nevî olgunluk neticesinde kula Rabbi tarafından lûtfedilen hikmet; soz, karar ve davranışlarda isĂ‚bet edebilme meziyetini de beraberinde getirir.Mufessir Zemahşerî, Lokman Hakîm ’in hikmetlerine bir misĂ‚l sadedinde, şu ibretli hĂ‚diseyi nakleder:

Bir gun DĂ‚vud -aleyhisselĂ‚m- Lokman Hakîm ’den bir koyun kesip en iyi yerinden iki parca getirmesini istemişti. Lokman Hakîm de ona, kestiği koyunun dilini ve yureğini getirdi.

Aradan birkac gun gectikten sonra DĂ‚vud -aleyhisselĂ‚m-, yine Lokman Hakîmʼden bir koyun kesip bu defa da hayvanın en kotu yerinden iki parca et getirmesini istedi. Lokman Hakîm, yine koyunun dil ve yureğini getirdi. Hazret-i DĂ‚vud, ona bunun hikmetini sorunca da şoyle dedi:

“–Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi; kotu olursa da, bunlardan daha kotusu olmaz!..” (Zemahşerî, KeşşĂ‚f, V, 18)

EBEDİ SAÂDETİN İLK ŞARTI

Hakîkaten kalp ve onun tercumanı olan dil, insanın iki cihanda saĂ‚det veya felĂ‚ketine medĂ‚r olan en hayĂ‚tî uzuvlardır. Ebedî saĂ‚detin ilk şartı olan îman; dil ile ikrar, kalp ile tasdîk neticesinde hĂ‚sıl olur.

Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i şerîflerinde:

“Haberiniz olsun ki, bedende bir et parcası vardır. O iyi olursa butun beden iyi olur; o bozuk olursa butun beden bozuk olur. İşte o, kalptir.” buyurmuşlardır. (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n, 39)

Yine Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- fazîlet ehli guzîde sahĂ‚bîlerinden biri olan MuĂ‚z -radıyallĂ‚hu anh- ’a mĂ‚nevî terakkîsi ve ebedî kurtuluşu icin, her seferinde; “Bu da kĂ‚fî değil ey MuĂ‚z!” diyerek, ust uste pek cok emir ve tavsiyelerde bulunmuş, en son olarak da:

“–Sana (saydığım) butun bu (fazîletli amellerin makbûl olmasının) kendisine bağlı bulunduğu şeyi (meselenin can damarını) bildireyim mi?” buyurmuştur. MuĂ‚z -radıyallĂ‚hu anh-:

“–Evet, bildir yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” deyince Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- dilini tutmuş ve:

“–Dilini koru!” buyurmuştur.

MuĂ‚z -radıyallĂ‚hu anh-:

“–Biz konuştuklarımızdan da hesĂ‚ba cekilecek miyiz?” diye sorunca Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:

“–Allah hayrını versin ey MuĂ‚z! İnsanları yuzustu Cehennem ’e surukleyen, ancak dillerinin urettikleridir!” buyurmuştur.

Bu sebeple, sorumsuzca soz soylemekten titizlikle sakınmak gerekir. Soylenen sozlerin mĂ‚nĂ‚sının nereye cıkacağını cok iyi hesĂ‚b etmek îcĂ‚b eder.

Nitekim bu hususla ilgili diğer hadîs-i şerîflerde de Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:

“Kul, iyice duşunup taşınmadan bir soz soyleyiverir de bu yuzden Cehennem ’in doğu ile batı arasından daha uzak bir yerine duşer.” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 23)

“Kul, AllĂ‚h ’ın hoşnud olduğu bir soz soyler, fakat onunla AllĂ‚h ’ın rızĂ‚sını kazanacağı hic aklına gelmez. HĂ‚lbuki Allah, o soz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyĂ‚met gunune kadar o kimseden hoşnud olur.

Yine bir kul da AllĂ‚h ’ın gazabını gerektiren bir soz soyler, fakat o sozun kendisini AllĂ‚h ’ın gazabına carptıracağını duşunmez. Oysa Allah, o kimseye o kotu soz sebebiyle, kendisine kavuşacağı kıyĂ‚met gunune kadar gazab eder.” (Tirmizî, Zuhd, 12; İbn-i MĂ‚ce, Fiten, 12)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan