Kelime-i şehĂ‚det, bir ferdin islĂ‚m ’a dĂ‚hil oluğunda ilk merhaledir. O, AllĂ‚h ’ın varlığı ve birliği ile birlikte Ă‚hir zaman nebîsinin de risĂ‚letini tasdîk edip ona kendi nefsini şĂ‚hid tutması mĂ‚nĂ‚sında mubĂ‚rek bir inanc cumlesidir. Kelime i şehĂ‚det bu itibarla dînin temeli ve istinĂ‚dgĂ‚hıdır.
ŞehĂ‚det oyle yuce bir kelimedir ki, butun insanlığın kurtuluş ve seĂ‚deti onun sonsuz mĂ‚nĂ‚ ve sır iklîminde gizlidir. Bu kelime, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de ve hadîs-i şerîlerde:
Kelime-i tayyibe (en guzel kelime),
Kelime-i takvĂ‚, Kavl-i sĂ‚bit (doğru soz),
MekĂ‚lidu ’s-semĂ‚vĂ‚ti ve ’l-ard (goklerin ve yerin anahtarı),
Kelime-i ihlĂ‚s, Urvetu ’l-vuskĂ‚ (sağlam kulp),
DĂ‚vetu ’l-hak,
Semenuhu ’l-cenneh (cennetin ucreti) gibi ifĂ‚delerle de beyĂ‚n buyurulmuştur.
ZîrĂ‚ bu kelime, ozlerin ozu mĂ‚hiyetinde bir ozdur. İslĂ‚m ’ın diğer temelleri ve onların tafsîlĂ‚tı hep bu oze bağlıdır. Dolayısıyla kelime-i şehĂ‚det ile îmĂ‚n, butun ibĂ‚detlerden efdaldir. ZîrĂ‚ ibĂ‚detler onunla kĂ‚imdir. İbĂ‚detler muayyen bir zaman icindedir. ÎfĂ‚sı sadece o vakitlerdedir. Amellerin en fazîletlisi olan namaz dahî, gunde beş vakit farzdır. ÎmĂ‚n ise dĂ‚imĂ‚ farzdır. Kalbi, gaflete duşuren her turlu mĂ‚sivĂ‚dan dĂ‚imî bir sûrette korumak ve îmĂ‚nı her hĂ‚lukĂ‚rda zinde tutmak zarûreti vardır. ÎmĂ‚n ki, hicbir ozur ile sĂ‚kıt olmaz. Her an muhĂ‚fazası şarttır ve te ’hîrine ruhsat yoktur.
KELİME-İ ŞEHADET (FATİH COLLAK)
KELİME-İ TAYYİBE Kelime-i şehĂ‚det, en umûmî tabiriyle: cumlesini dil ile ikrĂ‚r, kalb ile tasdik eylemekten ibĂ‚rettir. Derûnî mĂ‚nĂ‚da ise İslĂ‚m ’a Ă‚id hakîkatler manzûmesini ihtivĂ‚ eder.
Denilebilir ki, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in tamamı kelime-i tevhîdin ne olduğunu îzĂ‚htır. Cunku Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, dîn ve tevhîdden ibarettir. Bu gerceği ifĂ‚de sadedinde Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyurulur:
“Bu Kur ’Ă‚n, onunla uyarılsınlar ve tek bir ilĂ‚h bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice duşunup oğut alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.” (İbrahim, 52)
Hem dunyĂ‚da hem Ă‚hirette AllĂ‚h ’ın rĂ‚zı olacağı her sĂ‚lih amel, kelime-i tayyibe, yĂ‚ni en guzel kelime olan tevhîdin meyvesidir. İbĂ‚detler, îmĂ‚nın kalbdeki tezĂ‚huru kadar lezzet, zerĂ‚fet ve guzel ahlĂ‚k kazandırır. Buna mukĂ‚bil CenĂ‚b-ı Hakk ’ın gazab edeceği her kotu amel de, kotu kelimenin, yĂ‚nî kufrun neticesidir ki, her turlu felĂ‚ket ve musîbetin, fitne ve fesĂ‚dın kaynağıdır.
KELİME-İ ŞEHÂDET AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ buyurur:
“Gormedin mi AllĂ‚h nasıl bir misĂ‚l getirdi: Hoş bir kelime (olan tevhîd ve şehĂ‚det), koku yerde sĂ‚bit, dalları gokte olan guzel bir ağaca benzer.”
“(O ağac), Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Oğut alsınlar diye AllĂ‚h, insanlara misĂ‚ller getirir.”
“Kotu sozun (kufur ve îmĂ‚nsızlık) misĂ‚li ise, govdesi yerden koparılmış, o yuzden ayakta durma imkĂ‚nı olmayan (kotu) bir ağaca benzer.” (İbrĂ‚hîm, 24-26)
AllĂ‚h Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Her zaman meyve vermesinden maksad, zĂ‚kir kulun gece-gunduz AllĂ‚h ’ı zikretmesidir.” (FezĂ‚il-i A ’mĂ‚l, 462)
İbn-i AbbĂ‚s -radıyallĂ‚hu anh-, Ă‚yetlerin îzĂ‚hında şunları soyler:
“Burada kelime-i şehĂ‚dete işĂ‚ret vardır. Koku, mu ’min kulun sozunde ve kalbinde, dalları ise goklerdedir. Bu yuzden mu ’minlerin amelleri semĂ‚lara yukselir. Kelime-i habîse (cirkin kelime) ise, şirk, kufur ve îmĂ‚nsızlık belirten sozdur. Onunla hicbir amel kabul edilmez.”
Bunun icindir ki:
“(Kufur ve gunahtan) temizlenen (tezkiye olan) kimse, gercekten kurtulmuştur.” (el-A ’lĂ‚, 14) Ă‚yet-i kerîmesinin îzĂ‚hında Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyururlar:
“Bu Ă‚yetteki tezkiyeden maksad; diyerek şehĂ‚det getirmek ve (zĂ‚hir ve bĂ‚tında butun) putları terketmektir.” (FezĂ‚il-i A ’mĂ‚l, 466)
Nitekim nefsleri tezkiye ve kalbleri tasfiyeye me ’mûr olan ehlullĂ‚h hazarĂ‚tının vazîfesi de, bu hadîs-i şerîfin sırrı muvĂ‚cehesinde hareket etmektir. fiu Ă‚yet-i kerîme, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kalbde meydana gelen putlara buğzunu bildirir:
“Ey peygamber! Nefsî arzularını ilĂ‚h hĂ‚line getirenleri gordun mu?” (el-CĂ‚siye, 23)
Muhtelif Ă‚yetlerde buyurulan peygamberlerin bir vazîfesi de insanların kalb Ă‚lemlerini “tezkiye” yĂ‚ni temizlemek sûreti ile onun kĂ‚mil mĂ‚nĂ‚da tevhîdin derinliklerinden nasîb almasını sağlamaktır. ZîrĂ‚ îmĂ‚n cevheri parlak bir ayna gibidir. İnsan, Hakk ’tan gĂ‚fil bulunduğu nisbette bu aynayı lekeler ve Hakk ’ın cemĂ‚lî tecellîlerinin akis bulmasına mĂ‚nî olur. İlĂ‚hî tecellîlerin kalpteki tezĂ‚huru ise ancak kalbi zikir ile meşgul edip onunla intibĂ‚ha getirmekle mumkundur. Zikir nisyĂ‚nın zıddıdır. ÎmĂ‚n cevherinin pası, kalbin samîmiyet ve ihlasla Hakk ’a teveccuhu netîcesinde temizlenir.
Kaynak: İslam İman İbadet, Osman Nûri Topbaş
İslam ve İhsan