Tevhid anahtarının 4 dişlisi...BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, sohbetlerinde talebelerini haramlardan sakındırır, hayırlı amellere teşvik ederdi. Omur sermĂ‚yelerini en guzel şekilde kullanabilmeleri icin devamlı amel-i sĂ‚lih peşinde bir hayat yaşamalarını isterdi. Bir gun talebelerinden biri:

“–UstĂ‚dım! Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-: «لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ sozu, yani kelime-i tevhîd, cennetin anahtarıdır.» buyuruyor. O hĂ‚lde bizi bu kadar sıkıştırarak korkutmanıza gerek var mı?” diye sorar.

Hazret:

“–Sen hic dişleri olmayan, duz bir anahtar gordun mu?” diye karşılık verir.

Talebe:

“–Hayır, gormedim! Mutlaka her anahtarın gireceği anahtar deliğine gore dişleri olur.” deyince BĂ‚yezid Hazretleri şoyle devam eder:

“–Aynı şekilde kelime-i tevhîd anahtarının da dişleri vardır. O dişler olmadan cennetin kapısı acılmaz. Kelime-i tevhîd anahtarının en muhim dort tane dişi vardır.

TEVHİD ANAHTARININ BİRİNCİ DİŞİ

Yalan, gıybet, dedikodu ve her turlu mĂ‚lĂ‚yĂ‚niden temizlenmiş; onun yerine bol bol salevĂ‚t-ı şerîfe, Kur ’Ă‚n tilĂ‚veti ve guzel sozlerle rahmet telkin eden, yani her an zikrullĂ‚h ile ıslak bulunan tertemiz bir dil.CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yet-i kerîmelerde;

“Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yuz cevirirler.” (el-Mu ’minûn, 3)

(Onlar), yalan yere şĂ‚hitlik etmezler, boş sozlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) gecip giderler.” (el-FurkĂ‚n, 72) buyurarak guzel bir İslĂ‚m şahsiyeti sergilememizi arzu etmektedir.

Mu ’min, dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzûrunda bulunduğunun idrĂ‚kiyle nazargĂ‚h-ı ilĂ‚hî olan gonlu, hicbir zaman incitmemeye gayret etmelidir. SĂ‚dî-i ŞîrĂ‚zî ’nin; «Bir haberin gonul inciteceğini biliyorsan sen sus, başkaları soylesin.» dustûruyla hareket ederek muhĂ‚tabın kalbini incitmekten kacınmalıdır. Ayrıca bir kimsenin arkasından konuşmak demek olan gıybetten de son derece sakınmalıdır. Cunku gıybet, kalbin kanseridir. CenĂ‚b-ı Hak, kullarını hafife alıp kucuk gorenlere gazaplanır. Bir kimsenin diğerini arkadan cekiştirmesi hakkında da:

“…Biriniz, olmuş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?..” (el-HucurĂ‚t, 12) teşbihinde bulunarak gıybetin ne kadar cirkin bir davranış olduğunu beyĂ‚n eder. Diğer bir Ă‚yet-i kerîmede de:

“Arkadan cekiştirmeyi, yuze karşı eğlenmeyi Ă‚det edinen herkesin vay hĂ‚line!” (el-Humeze, 1) buyurur.

Vaktiyle Emevîler devrinin uc buyuk hiciv şĂ‚irinden biri olan Ferezdak ’ın zevcesi olmuştu. Defin merĂ‚siminde Hasan-ı Basrî Hazretleri de bulunmaktaydı. Hasan-ı Basrî Hazretleri, şiirleriyle insanları istihkar ve istihfĂ‚f eden, onların şeref ve haysiyetini zedeleyen bu şĂ‚ire, bir ara kabre işĂ‚ret ederek:

“–Âhiret icin ne hazırladın?” diye sordu. Yaşlı şĂ‚ir:

“–Yetmiş yıldan beri kelime-i şehĂ‚deti hazırladım.” dedi.

Hasan-ı Basrî Hazretleri îkaz mahiyetinde:

“–Ne guzel hazırlık!” dedikten sonra şu sozleri ekledi:

“–LĂ‚kin kelime-i şehĂ‚detin şartları vardır. Bu yuzden insanları incitecek ve gonullerine diken batıracak sozlerden uzak dur, AllĂ‚h ’ın kullarını kucumseme ve gıybet etmekten sakın!”

VelhĂ‚sıl, dil ya hayır soylemeli, ya da sukût etmelidir.

TEVHİD ANAHTARININ İKİNCİ DİŞİ

Hasetten, hırstan, tamahtan, dunya muhabbetinden, her turlu duşmanlık ve intikam duygularından arınmış; Allah ve Rasûlullah muhabbeti, şefkat, merhamet gibi her turlu guzel duygularla tezyîn edilmiş bir kalp.Hic unutulmamalıdır ki, haset, gurur, kibir ve tamah gibi menfîlikler, cennete girme yasaklarıdır. Cunku bu sayılan menfî sıfatlara bulaşarak kirlenmiş olanlar, ilĂ‚hî rahmetten uzak kimselerdir. Bu yuzden de cennetten uzak kalacaklardır.

Âhiretin tarlası olan bu uc gunluk fĂ‚nî dunya hayatında, kime bir guzellik verildiyse, bilsin ki o, odunctur. Bunun icin dunyanın gecici heveslerine aldanmayıp, gonlu dĂ‚imî bir sûrette Hak ile meşgûl etmeye calışmak îcĂ‚b eder. Nitekim Muhyiddin-i Arabî Hazretleri ’nin de buyurduğu gibi; “NefsĂ‚niyetin girdabında yaşayanlar icin hayat, deniz suyu icmeye benzer. İctikce susarlar, susadıkca icerler.” Yani Hakk ’ı unutarak dunyaya dalan bir gonul, sadece CenĂ‚b-ı Hak ile arasındaki mesĂ‚feyi uzaklaştırmaktadır. Bu ise hazin bir Ă‚hiret husrĂ‚nıdır.

Ac gozluluk ve dunya nîmetlerini elde etme hırsı, insanı hakkı olmayan şeylere el uzatmaya zorlar. Haset eden ise mahrum kalır. İmĂ‚m-ı ŞĂ‚fiî Hazretleri ’nin buyurduğu gibi:

“Dunyada en bedbaht kimse, gonlunde haset ve kin tutan kimsedir.”

Yine hırs ile alĂ‚kalı olarak Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ ’nın şu îkĂ‚zı ne kadar ibretlidir:

“Nice balık vardır ki, su icinde her şeyden eminken boğazının hırsı yuzunden oltaya tutulmuştur.”

Hakîkaten balık, oltanın ucundaki yeme aldanır, kendini helĂ‚k edecek kancayı gormez; neticede kendini perişan eder. Dunyanın yaldızlı tuzaklarına aldanıp ebedî hayatını ziyĂ‚n eden gĂ‚fillerin hĂ‚li de boyledir. Yani hırs, haset, ofke, acgozluluk ve oburluk gibi kalbe musallat olan mĂ‚nevî hastalıklar da kelime-i tevhîdin ozunu zedeleyen vasıflardır ki, sonunda insanı cehennem yolcusu yapar. Bu yuzden CenĂ‚b-ı Hak; “İc Ă‚lemini temizleyen felĂ‚ha erdi.” (Bkz. el-A ’lĂ‚, 14; eş-Şems, 9) buyurmaktadır.

MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri de kotu huylardan arınanlar hakkında şoyle buyurmuştur:

“AllĂ‚h ’ın lutfu ile kotu huylarından kurtulan, nefsin aldatmacalarından korunan ve gunahlarından arınarak ic dunyasını temizlemiş kişi (kurtuluşa ererek vuslata nĂ‚il olur.)”

Hazret-i Osman -radıyallĂ‚hu anh-:

“Dunya menfaati duşuncesi kalbi zindana cevirir. Âhiret endişesi ise kalpte nurdur.” buyurarak insanın tefekkurunu nereye yoneltmesi gerektiğini en guzel bir sûrette ifĂ‚de etmişlerdir.

TEVHİD ANAHTARININ UCUNCU DİŞİ

Haram ve şupheli lokmalardan korunmuş, helĂ‚l lokmalarla beslenen temiz bir mide.Kalbe menfî tesir eden en muhim hususlardan biri de haram ve şupheli lokmalardır. Zira haram ve şupheli gıdĂ‚lar; mĂ‚nevî duyguları zedeler, kalbi hantallaştırır, gaflet ve kasvet verir. Neticesinde de nefsĂ‚nî arzuları tahrik eder. Bu hikmete binĂ‚en Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyrulmuştur:

“…Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyin…” (el-A ’rĂ‚f, 160)

HelĂ‚l olan temiz gıdĂ‚nın vucutta nasıl bir tesir icrĂ‚ ettiğini, MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri şu sozlerle dile getirmiştir:

“HelĂ‚l kazanctan elde edilen lokma, nûru ve rûhĂ‚niyeti artıran lokmadır.”

HelĂ‚l lokma, kalbi nĂ‚danlıktan korur. Bu yuzden mu ’min, temiz ve helĂ‚l kazancını, hicbir zaman haram ve şuphelinin murdarlığıyla kirletmemelidir.

Abdullah bin Omer -radıyallĂ‚hu anhumĂ‚- haram ve şuphelilerden kacınmanın luzûmuyla ilgili olarak:

“Namaz kılmaktan yay, oruc tutmaktan civi gibi olsanız da haram ve şupheli şeylerden kacınmadığınız surece, Allah o ibĂ‚detleri kabul etmez.” buyurmuşlardır.

Şu da zihinlerden cıkarılmaması gereken bir hakîkattir ki, oruc ibĂ‚detinde, belli bir muddet icin de olsa, helĂ‚llerden bile uzak kalıp nefsimizi dizginliyor olmamız, haram ve şuphelilerden ne kadar titiz bir şekilde kacınmamız gerektiğinin bizlere ayrı bir telkînidir. Yani insan, helĂ‚l gıdaya bile ayrı bir itinĂ‚ gostermelidir. Nitekim MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri, insanın helĂ‚l gıda ile rızıklanırken dikkat etmesi gerekenleri, şu sozleriyle ifĂ‚de buyurmuştur:

“Cesedine yağlı, ballı şeyleri az ver. Cunku tenini aşırı besle­yen, nefsĂ‚nî arzulara duşuyor ve sonunda rezil olup gidiyor. Rûha mĂ‚nevî gıdĂ‚lar ver. Olgun duşunuş, ince anlayış ve rûhî gıdalar sun da, gideceği yere guclu, kuvvetli gitsin!”

TEVHİD ANAHTARININ DORDUNCU DİŞİ

Tasannûdan, gosterişten ve her turlu mĂ‚nevî Ă‚rızadan temizlenmiş ve sırf Allah icin yapılan amel-i sĂ‚lih.CenĂ‚b-ı Hak, amellerimizde ne derece ihlĂ‚s sĂ‚hibi olduğumuza bakar. Bu hakîkat dolayısıyladır ki, Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:

“Ameller, niyetlere goredir.” buyurmuşlardır. (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n, 41)

Niyetlerimizin Hak rızĂ‚sı doğrultusunda olması gerekir ki, yapmış olduğumuz ameller, Hak katına varabilsin. Allah TeĂ‚lĂ‚, rızĂ‚sı dışındaki gĂ‚yelerle yapılan ibĂ‚detleri bir pacavra gibi kulunun yuzune carpar.

Bir hadîs-i kudsîde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın şoyle buyurduğu bildirilir:

“...Kim işlediği amelde Ben ’den başkasını Bana ortak koşarsa, o kişiyi de, ortak koştuğunu da reddederim.” (Muslim, Zuhd, 46)

Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh- şoyle buyurmuştur:

“İnsanların en cĂ‚hili, Ă‚hiretini başkasının dunyası icin satandır. Yani Allah rızĂ‚sı yerine kul rızĂ‚sına meyledendir.”

Nasıl ki bir hayvan, kĂ‚biliyetleri ile değer kazanırsa, insan da aklını ve kalbini doğru kullanmasıyla değer kazanır. Bu sebepten YahyĂ‚ bin Muaz -radıyallĂ‚hu anh- bizlere şu nasihatte bulunmaktadır:

“Ey arkadaş! Îman kesene dikkat et. RiyĂ‚ ve kotu huy fareleri onu kemirmesin!”

Cunku riyĂ‚, gıybet, din kardeşini kucuk gorme gibi kotu huylar, insanın Hak katında makbul olan amellerini yiyerek bitirir.

SĂ‚dî-i ŞîrĂ‚zî şoyle anlatır:

“Cocukluğumda da zuhde, riyĂ‚zĂ‚ta, gece ibĂ‚detine duşkundum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Butun gece gozumu yummamış, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i elimden bırakmamıştım. Birtakım kimseler ise, etrafımızda uyuyorlardı. Babama:

«–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekĂ‚t teheccud namazı kılmıyor; sanki olu gibi uyuyorlar.» dedim. Bu sozum uzerine babam kaşlarını cattı ve:

«–Oğlum SĂ‚dî! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın! (Zira senin hor gorduklerin, şu andaki ilĂ‚hî rahmetten mahrûmiyet icindelerse de, onlara KirĂ‚men KĂ‚tibîn melekleri menfî bir şey yazmıyor. Senin amel defterine ise, din kardeşlerini kucuk gorme ve gıybet gunĂ‚hı yazıldı.)» karşılığını verdi.”

VelhĂ‚sıl yaptığımız amellerin Arş-ı ÂlĂ‚ ’ya varabilmesi icin başkalarının iltifatlarına îtibĂ‚r etmemek ve amellerimizin bizi ucub ve kibre suruklemesine fırsat vermemek îcĂ‚b eder. Nitekim Hacı Bayram-ı Velî ’nin dediği gibi:

“Kibir, bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yuzulur, ne de uculur.”

İşte bu dort hususa lĂ‚yıkıyla riĂ‚yeti tembihleyen BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri sozlerini şoyle tamamlar:

“EvlĂ‚dım! Eğer kelime-i tevhîd anahtarının bu dort dişini sapasağlam yerine yerleştirebilirsen, bu anahtar sana ebedî cennet kapılarını acar.”

Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ ’nın ifĂ‚desiyle:

“Benliğini Hak TeĂ‚lĂ‚ ’nın onunde yakıp yok etmen gerekir. Eğer gunduz gibi aydınlanmak, parlamak istiyorsan, geceye benzeyen, gece gibi karanlık olan varlığını, benliğini yak.” Yani butun kotu huylarından vazgec.

SON NEFESTE KELİME-İ ŞEHADET GETİREBİLMENİN YOLU

Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde:

“Kimin son sozu, «LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llĂ‚h: Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur.» cumlesi olursa, o kişi cennete girer.” buyurmuşlardır. (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz 20; HĂ‚kim, el-Mustedrek, I, 351)

LĂ‚kin son nefeste kelime-i tevhîd ile can verebilmenin yolunu da, diğer bir hadîs-i şeriflerinde şoyle beyĂ‚n etmişlerdir:

“Nasıl yaşarsanız oyle olursunuz, nasıl olurseniz oyle dirilirsiniz!..” (MunĂ‚vî, Feyzu ’l-Kadîr, V, 663)

VelhĂ‚sıl cennet anahtarı olan kelime-i tevhîd ile Ă‚hirete intikĂ‚l edebilmek icin onun muhtevĂ‚sında bir hayat yaşamak îcĂ‚b eder. Bunun icin de evvelĂ‚ kalpteki butun menfîlikleri bertaraf ederek onu hevĂ‚ ve heves putlarından temizlemelidir. Kelime-i tevhîdin başındaki «لَا اِلٰهَ » lĂ‚ ilĂ‚he”nin en muhim mĂ‚nĂ‚sı budur. Nitekim Ă‚yet-i kerîmede buyrulur:

(Rasûlum!) HevĂ‚ ve hevesini (nefsĂ‚nî arzularını) ilĂ‚h edinen kimseyi gordun mu? Şimdi ona Sen mi vekil olacaksın? (Yani vekil olup da onu kurtaramazsın!) (el-FurkĂ‚n, 43)

MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri de bu hususta şoyle buyurmuştur:

“AllĂ‚h ’ın zĂ‚tından başka her şey fĂ‚nîdir. MĂ‚demki O ’nun zĂ‚tında yok olmamışsın, artık varlık arama.

Kim bizim zĂ‚tımızda, hakikatimizde yok olursa, «yok olmak»tan kurtu­lur, bekā bulur. Cunku o «اِلَّا » illĂ‚ ’dadır; «لَا » lĂ‚ ’dan gecmiştir. MakĂ‚mı «اِلَّا » illĂ‚ ’da olanlar ise yok olup gitmez.”

Şu Ă‚yet-i kerîme, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın biz kullarına olan en buyuk mesajlarından biridir:

“Ey îmĂ‚n edenler! Allah ’tan, O ’na yaraşır şekilde korkun ve ancak muslumanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrĂ‚n, 102)

Kalpler, ancak butun menfîliklerden temizlendiğinde “illĂ‚llah” hakîkatinin mazharı hĂ‚line gelir ve mĂ‚rifetullah yolunda merhale alabilir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bir Nasihat, Binbir İbret, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan