Akıl mahlûktur. Akıl, AllĂ‚h ’ı delîl ile tanıyarak ispat edebilir. Cunku o eserden muessire, san ’attan san ’atkĂ‚ra ulaşır. Hikmeti ise, ancak vahyin ışığında cozebilir.
Fakat aklın, vahyin muhtevĂ‚sını kavramakta da salĂ‚hiyet ve iktidĂ‚rı mahdûddur. Akılla mĂ‚rife­tullĂ‚h yolunda ilerlemek mumkunse de bu, belli bir yere kadardır. Aklın tukendiği yerde kalbî faĂ‚liyet sĂ‚yesinde ilerleme devĂ‚m eder. Fakat bu bile mutlak gerceğe vusûl icin kĂ‚fî değildir. Cunku AllĂ‚h ’ın zĂ‚tı mutlaktır. Mutlakın kunhune, mukayyed olan (yĂ‚ni mutlak olmayan) akıl veya başka bir vĂ‚sıta ile ulaşmak ve onu lĂ‚yıkıyla idrĂ‚k edebilmek mumkun değildir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“…O ’nun bildirdiklerinin dışında insanlar O ’nun ilminden hicbir şeyi tam olarak ihĂ‚ta edemezler…” (el-Bakara, 255)

Buna rağmen insan mĂ‚rifet yolundan geri kalmamalı, Rabbine yaklaşmak icin vesîleler aramalı ve butun gayretini sarfetmelidir. Bu gayretin en guzel numûnelerini peygamberler sergilemişlerdir. Nitekim Hazret-i İbrĂ‚hîm -aleyhisselĂ‚m-:

“Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gosterecek.” (es-SĂ‚ffĂ‚t, 99) demiştir.

RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“YĂ‚ Rabbî! Biz Sen ’i Sana lĂ‚yık bir mĂ‚rifetle ta­nıyamadık...” (MunĂ‚vî, Feyzu ’l-Kadîr, II, 520) diyerek mĂ‚rifetin yĂ‚ni AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’yı hakkıyla tanıyabilmenin imkansızlığına ve bununla beraber ehemmiyet ve lu­zûmuna işĂ‚ret buyurmuşlardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan