Şerrin Allah ’tan olması meselesine gelince, hicbir şer O ’nun murĂ‚dı ile değildir. Ancak CenĂ‚b-ı Hak, -rĂ‚zı olmasa da- imtihan îcĂ‚bı olarak, şerrin de vukû bulmasına izin vermiştir.
İNSANLAR ŞERRE DE TÂLİP OLURLAR

İrĂ‚de ve istek kuldan, yaratmak Allah ’tandır. Ustelik şerrin zuhûruna CenĂ‚b-ı Hakk ’ın “izin vermek” gibi -tĂ‚biri cĂ‚izse- bir vize koyması, O ’nun kullarına olan engin merhametinin ayrı bir tezĂ‚hurudur. Zira bu vize, her şerre izin vermemekte ve farkında olsak da olmasak da bizi maddî-mĂ‚nevî nice felĂ‚ket ucurumlarından muhĂ‚faza etmektedir. Yoksa insanoğlu, nefis ve şeytanın iğvĂ‚sıyla işlediği curum ve gafletlere kim bilir daha nicelerini ekleyecektir. Cunku o, bilerek ve bilmeyerek, hayra olduğu kadar şerre de tĂ‚lip olur. Bu gerceği Hak TeĂ‚lĂ‚ şoyle beyan buyurur:

“İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!” (el-İsrĂ‚, 11)

“Eğer Allah insanlara, hayrı carcabuk istedikleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu...” (Yûnus, 11)

YALAN YERE YEMİN EDENLER

İnsanoğlu ne denli kendini murĂ‚kabe ederse bu Ă‚yet-i kerîmelerin hakîkatine o derecede vĂ‚kıf olur. MeselĂ‚ bir yalancı, muhĂ‚tabını inandırmak icin «İki gozum kor olsun ki, doğru soyluyorum.» derken umûmiyetle gozleri kor olmamakta ve kendisine verilen imtihan muhleti yine normal şartlarında devam etmektedir. Yine pek cok kimse; «Şoyle yaparsam ellerim kırılsın; şunu yapmazsam Allah belĂ‚mı versin; bunu işlediğim takdirde olumumu gor!» gibi, o an icin samimî bir niyetle, gĂ‚yet ciddî sozler sarf ederler. Ancak an gelir bu dediklerine muhĂ‚lif durumda kalırlar. Boyle olmasına rağmen ne elleri kırılır, ne belĂ‚ya uğrarlar, ne de olurler. İnsan hayatında buna benzer nice misĂ‚ller vardır. İşte CenĂ‚b-ı Hak, boyle durumlarda merhametinden dolayı bu şer taleplerini yerine getirmemektedir.

Ama bĂ‚zen de kişinin bu tur yanlış istekleri yerine gelivermektedir. Bu durumda o kişi, dilinin ve akılsızlığının cezĂ‚sını cekmektedir. Dolayısıyla bu tur yanlış ifĂ‚deleri kullanmamaya dikkat etmeliyiz. Ağzımızdan cıkacak her kelimeyi dikkatle secmeliyiz.

CENÂB-I HAKK'IN ŞERRE RIZASI YOKTUR

Diğer taraftan CenĂ‚b-ı Hak, yapılan hayırlardan rĂ‚zı olurken, şerre rızĂ‚sı yoktur. Sadece imtihan îcĂ‚bı izin verir ve yaratır.

CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:

“Şuphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez...” (en-NisĂ‚, 40)

“Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yuzundendir. (Bununla beraber) Allah bircoğunu da affeder.” (eş-ŞûrĂ‚, 30)

KAHRIN DA HOŞ LUTFUN DA HOŞ

Dolayısıyla Ă‚rif gonuller, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu rahmet ve merhametini idrĂ‚k ederek kaderin musbet-menfî her tecellîsi karşısında:

“Hoştur bana Sen ’den gelen,
Ya gonca gul yahut diken,
Ya hil ’at u yahut kefen,
Kahrın da hoş lûtfun da hoş!” derler.

ZĂ‚ten Hak TeĂ‚lĂ‚ da kullarına bu rızĂ‚ hĂ‚lini emretmektedir:

(Ey Rasûlum!) De ki: AllĂ‚h ’ın bizim icin yazdığından başkası bize aslĂ‚ erişmez. O bizim MevlĂ‚ ’mızdır. O hĂ‚lde mu ’minler yalnız AllĂ‚h ’a tevekkul etsinler.” (et-Tevbe, 51)

“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O ’ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O ’nun keremini geri cevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yûnus, 107)

Ancak bu durum hicbir zaman gereken tedbirleri almaya mĂ‚nî değildir. Kader mechul olduğu icin insan, her şeyin en iyisine ulaşabilmek icin elinden geleni yapmalıdır.

KADER VE İRADE TARTIŞMALARININ OZU

Bu temel esasları derinleştirdiğimizde, karşımıza îzĂ‚ha muhtac pek cok mesele cıkar ki, bunlar ilm-i kelĂ‚m munĂ‚kaşalarına sermĂ‚ye olmaktan ileriye gitmez. İşin ozu kısaca şudur:

Kul, bir irĂ‚de sahibidir. Bu irĂ‚de veya kudret, ona CenĂ‚b-ı Hak tarafından bahşedilmiştir. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın her oluşta irĂ‚desi bulunmakla birlikte, rızĂ‚sı sadece hayırdadır. Bir hocanın gĂ‚yesi, talebesinin bilgi ile mucehhez olup sınıf gecmesidir. Talebe calışmaz ise hocanın yapacağı bir şey yoktur. Yine bir doktorun vazifesi de, hastasını şifĂ‚ya kavuşturmaktır. Hasta, verilen receteyi tatbik etmez ise, artık gelişen menfî neticeden sadece hastanın kendisi mes ’ûldur. Doktora herhangi bir curum isnĂ‚d edilemez.

KADERE BUHTAN ETMEK

Bu itibarla, irĂ‚demiz dĂ‚hilinde olduğu icin mes ’ûl bulunduğumuz hususlarda kaderi bahane ederek kendimizi mĂ‚zur sayamayız.

İbĂ‚detsiz veya kotu yola duşen bir kimsenin; “Ne yapayım, kaderim boyle imiş!” demesi, ancak gaflet muktezĂ‚sıdır. Namaz kılmak ve diğer ibadetlerini yapmak isteyen kişiye CenĂ‚b-ı Hak sebeplerini ihsĂ‚n eder.

İşlediğimiz gunahlar husûsunda kendimizi mĂ‚zur gormemiz ise, “kadere buhtĂ‚n” etmek demektir ki, ancak akılsızlık ve edepsizlik tezĂ‚hurudur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslĂ‚m, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan