Haccın îfĂ‚ edildiği mubĂ‚rek topraklar, Hazret-i Âdem ’den bu yana îmanlı yureklerin rûhĂ‚niyetleriyle feyizlenmiş, Ă‚şıkĂ‚ne gozyaşlarıyla sulanmıştır. ÂrifĂ‚ne bir gonulle hac yapanlar, o mekĂ‚nlarda bunları ve bircok peygamberin mĂ‚nevî izlerini arar ve onların hĂ‚tıralarından feyz alırlar. Cunku mustesnĂ‚ bir feyiz menbaı olan bu kudsî mekĂ‚nlar, nebîler silsilesinin muazzez hĂ‚tıraları ile doludur.
Oralarda dĂ‚imĂ‚ AllĂ‚h ’ın rahmet, mağfiret ve bereketi hatıra gelir.Bu itibarla haccın bir gĂ‚yesi de Rabbimiz ’in o mubĂ‚rek mekĂ‚nlardaki nişĂ‚nelerine tĂ‚zîm ve hurmet gostermek, oradaki mukaddes makamların hĂ‚tırası ile gonulleri feyizlendirmektir.
HAC VE UMRE ZİYARETİ YAPANLARA HAZRET-İ İBRAHİM'İN DUÂSI
Hac ve umre niyetiyle o mubĂ‚rek topraklara ayak basanlar, İbrĂ‚him -aleyhisselĂ‚m- ’ın:
“YĂ‚ Rab! Gunahlarımızı bağışla, affet! Sen en buyuk RahmĂ‚n ve Rahîm ’sin. YĂ‚ Rab! Benim evlĂ‚dımı da benim yoluma, benim dînime sĂ‚lik kıl!” duĂ‚larına iştirĂ‚k ederek bu duĂ‚lardaki feyz u berekete mazhar olurlar.
Bu ve benzeri sayısız nîmet ve mazhariyet, mu ’min gonulleri o mubĂ‚rek mekĂ‚nların hasret ve iştiyĂ‚kıyla tutuşturmuştur. Nice aşk kĂ‚fileleri kĂ‚h:
Gormez oldum ırak ile yakını,
Guzel KĂ‚betullĂ‚h varayım sana!
terennumleriyle inlemiş, kĂ‚h:
Ey bĂ‚d-ı sabĂ‚, uğrarsa yolun semt-i Harameyn ’e
SelĂ‚mımı arz eyle Rasûlu ’s-Sekaleyn ’e!..
“Ey sabah ruzgĂ‚rı! Eğer yolun Mekke ve Medîne ’ye uğrarsa oralara ve bilhassa ins u cinnin Peygamberi Hazret-i Muhammed MustafĂ‚ ’ya selĂ‚mlarımı arz eyle!” ifĂ‚deleriyle o mubĂ‚rek beldelere ve Âlemlerin Efendisi ’ne muhabbet dolu selĂ‚mlar gondermişlerdir.
Bu muhabbet tezĂ‚hurleri gonullerde oyle derinleşmiştir ki, kudsî topraklara gidenlerin duĂ‚ ve selĂ‚mlarla uğurlanmaları, Ă‚deta bir gelenek hĂ‚line gelmiştir. Hacca gidenlerin kulaklarına fısıltı hĂ‚linde soylenen aşk ve muhabbet dolu gonul taleplerini, şĂ‚ir şoyle dile getirir:
Gectiğiniz yollara,
Bizden selÂm goturun!
Hak dost diyen kullara,
Bizden selÂm goturun!..
Varın haccı îfĂ‚ya,
Erin sonsuz safÂya,
Muhammed MustafĂ‚ ’ya
Bizden selÂm goturun!..
Mekke ile Medîne,
İki eşsiz hazîne,
CihĂ‚r yĂ‚r-i guzîne,
Bizden selÂm goturun!
Lebbeyk deyip boyuna,
Koşun zemzem suyuna,
Benî HĂ‚şim soyuna,
Bizden selÂm goturun!
Girersiniz ihrÂma,
El surmeden harÂma.
SahÂbe-i kirÂma,
Bizden selÂm goturun!..
Yalvarıp Rabbimize,
DuÂlar edin bize,
Muazzam KĂ‚be ’mize,
Bizden selÂm goturun!
Girenler aşk bağına,
Duşmez gaflet ağına,
O guzel Nûr Dağı ’na,
Bizden selÂm goturun!..
Girip kalb-i Hatîm ’e,
Secde edin Rahîm ’e,
MakĂ‚m-ı İbrĂ‚hîm ’e,
Bizden selÂm goturun!..
Hak ’tan gelen berĂ‚ta,
Acılan her kanata,
MinĂ‚ ’ya, ArafĂ‚t ’a,
Bizden selÂm goturun!..
Cennetu ’l-Bakî ’mize,
Gulşen-i pĂ‚kimize,
Şol ferah-nĂ‚kimize,
Bizden selÂm goturun!..
TAYY-İ MEKÂN İLE HACCA GİTMEK
Evvelden beri işte bu aşk ve muhabbetin tuğyĂ‚nı icinde yaşayıp gonullerini teskîn edemeyen nice Hak dostları, tayy-i mekĂ‚na nĂ‚il olarak o rahmet beldesine koşmuşlar ve namazlarını oralarda îfĂ‚ etmişlerdir. HattĂ‚ onlardan bazıları, oraların aşkı ile yanışları had safhaya ulaşmış olup ancak gidebilecek durumda olmayan nice fakir Ă‚şıkları da bu lutuftan nasibdĂ‚r kılmışlardır.
KADI MAHMÛD VE ESKİCİ MEHMED DEDE
Nitekim
Azîz Mahmûd HudĂ‚yî Hazretleri ’nin mĂ‚neviyat semĂ‚larına kanat acmasına vesîle olan şu hĂ‚dise meşhurdur:
Bursa kadısı olduğu yıllarda HudĂ‚yî Hazretleri ’nin onune garip bir dĂ‚vĂ‚ gelir. Bir kadın, kocasından şikĂ‚yetci olarak şunları soyler:
“–Kadı Efendi! Kocam her sene hacca gitmeye niyet eder, fakat fakirlikten dolayı bir turlu imkĂ‚n bulup gidemez. Bu sene de hacca gideceğim diye tutturdu. HattĂ‚: «–Eğer bu sene hacca gidemezsem seni boşayacağım!»
dedi. Daha sonra kurban bayramına yakın ortalıktan kayboluverdi. Beş altı gun sonra da ortaya cıkıp, hacca gidip geldiğini soyledi. Hic boyle bir şey olur mu? Kadı Efendi! Artık bu yalancı adamdan boşanmak istiyorum!..”
Kadı Mahmûd Efendi, yapılan şikĂ‚yetin tahkîk edilmesi icin kadının kocasını cağırtır ve ona hanımının soylediklerinin doğru olup olmadığını sorar. Adam cevĂ‚ben:
“–Kadı Efendi! Hanımımın soyledikleri de doğrudur, benim soylediklerim de. Bilesiniz ki ben gercekten hacca gidip gelmiş bulunmaktayım. HattĂ‚ o mubĂ‚rek beldelerde bazı Bursalı hacılarla da goruştum ve kendilerine, getirmeleri icin birtakım hediyeler emĂ‚net ettim.” der.
Kadı Mahmûd Efendi, şaşkınlık icinde:
“–Bu nasıl olur efendi?!” diye sorunca adamcağız anlatmaya başlar:
“–Efendim, her sene olduğu gibi bu sene de hacca gidemeyince, buyuk bir uzuntuyle
Eskici Mehmed Dede ’ye gittim. O da, benim elimi tutarak gozumu yummamı istedi. Gozumu actığımda KĂ‚be ’deydim!..” der.
Boyle bir mĂ‚nevî tasarrufa ilk defa şĂ‚hid olan Kadı Efendi, bunun mumkun olamayacağını soyleyerek adamın ifĂ‚delerini kabul etmez.
Bunun uzerine hĂ‚lĂ‚ mukaddes topraklardaki rûhĂ‚niyet ve mĂ‚neviyat iklîminin taze hissiyĂ‚tı icinde olan adamcağız, saf, fakat duşundurucu bir karşılık verir:
“–Kadı efendi! AllĂ‚h TeĂ‚lĂ‚ ’nın duşmanı olan şeytan, bir anda butun dunyĂ‚yı dolaşıyor da, AllĂ‚h dostu olan has bir kul, nicin bir anda KĂ‚be ’ye gidemesin?!”
Kadı Mahmûd Efendi, bu cevĂ‚bı gĂ‚yet mĂ‚nidar bularak kararı Bursalı hacıların donuşune tehir eder. Bursalı hacılar donduğunde de yaptığı tahkîkat neticesinde meseleyi olduğu gibi oğrenir ve buyuk bir hayret ve şaşkınlık icerisinde dĂ‚vĂ‚yı iptal etmek zorunda kalır. Fakat yureğine muammĂ‚lı bir kor duşer. Ardından Eskici Dede vesîlesiyle UftĂ‚de Hazretleri ’nin mĂ‚nevî halkasına dĂ‚hil olarak cihan kutbu bir gonul sultĂ‚nı olur.
MUBAREK TOPRAKLARA DUYULAN HASRET VE İŞTİYAK
Diğer taraftan o mubĂ‚rek topraklara duyulan hasret ve iştiyak; sĂ‚dece kumlu colleri seyretmek icin değildir. Oralara yoneliş; İbrĂ‚him -aleyhisselĂ‚m- ’ın makĂ‚mını,
İsmĂ‚il -aleyhisselĂ‚m- ve evlĂ‚dının vatanını ziyĂ‚ret icindir. RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in doğup buyuduğu, İslĂ‚m ’ı tebliğ ettiği toprakları gormek, O yuce Varlık Nûru ’nun teneffus ettiği havayı ciğerlerimize ve gonullerimize doldurmak gĂ‚yesiyledir. Hak dostu bir şĂ‚ir ne guzel soyler:
“Baştan aşağıya nereye goz gezdirsem, sayısız mûcize, kalbin eteğine yapışıp: «İşte asıl mekĂ‚n burası!»
der.”
Bu ifĂ‚deler, sadece şĂ‚irĂ‚ne bir hissiyĂ‚t değil, aynı zamanda ilĂ‚hî bir hakîkattir. CenĂ‚b-ı Hak buyurur:
فِيهِ آياَتٌ بَيِّناَتٌ
“Onda nice apacık işĂ‚retler vardır...” (Âl-i İmrĂ‚n, 97)
Dolayısıyla o kudsî mekĂ‚nlarda, gozlerindeki gaflet perdelerini aralayarak gonul gozleriyle etrĂ‚fa bakanların îman deryĂ‚ları coşar, aşk ve muhabbet-i ilĂ‚hî, butun varlıklarını sarar. Nereye nazar etseler, oradan yuce bir vecd ve istiğrak kendilerini kaplar; boylece gozleri yaşarır, dilleri dĂ‚imĂ‚ tesbîh ve tehlîl ile meşgul olur. O mubĂ‚rek beldelerdeki butun vakitlerini yuksek bir edep ve hurmet hĂ‚li icinde gecirirler.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrur ve Umre, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan