Evliliğinde şiddetli fırtınalar ve suregelen gecimsizlik yaşayan adam, evini terk ederek annesinin evine gelmişti. Annesi ona sarıldı ve bir oğut verdi:
“ Git, eşinin soylediklerini dinle oğlum.”
Adam annesinin oğudunu tuttu; o akşam eve gittiğinde, eşinin soylediklerini dinlemeye başladı. Aradan kısa bir sure gectikten sonra adam, yine aynı nedenle annesine geldi. Annesi bu kez oğluna şefkatle sarıldı ve onun saclarını okşamaya başladı. Sonra da kulağına, yeni bir oğut fısıldadı:
“Şimdi eve git ve eşinin sana soylemediği her sozcuğu dinle,” dedi. “Cunku sevgiye ulaşan yolun kapısının gercek anahtarı, sevdiğini kulaklarından once, kalbinle dinleyebilmektir.”
Belki de bizim son yıllarda asıl unuttuğumuz bu işte.
Birbirimizi dinlemediğimizi, sadece dinliyor gorunduğumuzu ve dinlediklerimizi de anlamadığımızı fark etmiyoruz.
Yalnızlıklarımızın sebebinin birbirimize bu kadar yabancılaşmamız olduğunu da fark etmiyoruz. Kalabalıklar icinde kayboluyoruz ve hep aynı şeyden şikayet ediyoruz. Yalnızlığımızdan. Kendi sesimizde boğluyoruz, gurultuler icinde yok oluyoruz.
İletişim dediğimiz en onemli konuda en onemli işi unuttuk: Dinlemeyi!
O nedenle ikili ilişkilerde kaybediyoruz, o nedenle iş ilişkilerinde tokezliyoruz, o nedenle hep olumsuzluklarla uğraşmak zorunda kalıyoruz.
Cunku:
Dinlemeyen anlayamaz.
Anlamayan oğrenemez.
Oğrenmeyen yapamaz.
Yapamayan başaramaz.
Başaramayan mutlu olamaz.
Oyleyse once dinlemeyi bilmek lazım, kalpten, gonulden, icten ve dikkatle dinlemek lazım. O zaman soylenenlerden başka soylenemeyenleri de duyacağız.
[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]