KELİME (SÖZCÜK)

Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.



KELİMEDE ANLAM

Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.

Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:

A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER

Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)

Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.

Meselâ, “ağız” dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle.

Soğuktan su boruları patlamış.

Ayağında eski bir spor ayakkabı var.

Biraz sonra toprak bir yola girdik.

Kanadı kırık bir martı gördüm.

Soğuk sudan boğazı şişmişti.

Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım.


2. YAN ANLAM

Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.

Meselâ “göz” dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iğnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.

Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “Çocuğun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır.

Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)

Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.

Uçağın kanadı havada parçalanmış.

Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.

Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.

Köprünün ayağına bomba koymuşlar.


Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaşmıştır.

Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu v.b.

3. MECAZ ANLAM

Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.

Bu konuyu bir daha açmayacağım.

Derdim çoktur, hangisine yanayım.

Doktora boş gözlerle bakıyordu.

Bu şarkıya bayılıyorum.

Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.

Yakında savaş patlayacak.

Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim aktarması da denir.

“Kurban olam, kurban olam

Beşikte yatan kuzuya” (açık istiare)

“Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor.” (kapalı istiare)

İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl

Saçını kestir demedim mi?

Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.

Ayağını çıkarmadan girebilirsin.

Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.

Orhan Veli’yi okur musun?

4. DEYİMLER

Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.

Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?

Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.

Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu.

Her gördüğüne dudak büküyordu.

Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.

İki genç adam boğaz boğaza geldi.

Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.

Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.

Matematiği aklım almıyor..

Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.

Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.

Bizimkinin iyice çenesi düştü.

Göze girmek için her şeyi yapıyor.

İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.

Bu soruya kafa yormanı istemiştim.

Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.

Burası çok ayak altı, şurada duralım.

Deyimlerin özellikleri:

a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir.

b) Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.

Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,

"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,

"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,

"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,

"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.

Ama istisnalar yok değildir: “baş başa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi.

Araya başka kelimeler girebilir:

“Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu.

c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armağanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”

d) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.

1. Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:

ağzı açık, kulağı delik,

eli uzun, kaşla göz arasında,

bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,

can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,

pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,

kafayı ye-, aklı alma-,

akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,

bel bağla-, çenesi düş-,

göze gir-, dara düş-,

2. Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır.

Yorgan gitti, kavga bitti.

Dostlar alışverişte görsün,

Atı alan Üsküdar'ı geçti,

Tut kelin perçeminden,

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,

Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.

Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,

Ne şiş yansın ne kebap.

e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.

f) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?

Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..

g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:

Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)

Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)

Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)

O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)

h) Kafiyeli deyimler de vardır:

Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı


5. TERİM ANLAM

Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.

Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.

Örnek: kök, mısra, muson.

“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir.

Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.

Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.

Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.

Boğaz’ı geçip Karadeniz’e ulaştık.

Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.

Ağacın kökleri çok derinde.

Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir.

6. ARGO ANLAM

Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.

Argo, dil içinde bir dil gibidir.

Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.

Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.

Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.

Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.

Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir.

“Canına yandığımın dünyası” gibi

aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek

mektep çocuğu: acemi, toy

zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak

yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek

arakçı: hırsız

bal kabağı: aptal, beyinsiz

çakmak: sınıfta kalmak

7. SOYUT ANLAM

Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.

Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...

8. SOMUT ANLAM

Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.

Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak...

Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.

“Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.”

“Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.”





B. KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
1. EŞ ANLAMLI KELİMELER


Yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.

kıymet - değer
cevap - yanıt
sene - yıl
medeniyet - uygarlık
imkân - olanak
acele - ivedi
zelzele - deprem
yoksul - fakir
misafir - konuk
sınav - imtihan
yöntem - metot
mesele - sorun
fiil - eylem
kelime - sözcük
vasıta - araç ...

Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.

Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:

deprem-yer sarsıntısı-zelzele,

kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen


2. YAKIN ANLAMLI KELİMELER

Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.

göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuşmak, eş-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek,

Kardeşim sana küsmüş.

Kardeşim sana kırılmış.

Kardeşim sana gücenmiş.

Kardeşim sana darılmış.

Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır.

Ben her sorunla başa çıkarım. (baş etmek)

Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan)

Davranışları hiçbir zaman içtenlikli değildi. (yürekten, candan)

Yaptığı işi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.)


3. ZIT ANLAMLI KELİMELER

Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.

Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek,

Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.

“sevinmek” karşıtı sevinmemek değil “üzülmek”tir.

Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir.

“doğru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eğri” olurken, diğerinde “yanlış” olabilir.

İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir. Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir.


4. EŞ SESLİ KELİMELER

Yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.

Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir

Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz

Yazma: 1. baş örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma işi

Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:

Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi

“Oyuncakları olmuş çocukların kurşunlar”

“Zalimler her saat taze fidanları kurşunlar”

Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya

Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya

“hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eş sesli değildir. Okunuşları ve anlamları farklıdır.





DOLAYLAMA

Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir. Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır.

Örneğin bizler nasıl oluştuğuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz. Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiş, kabul görmüştür.

Kaleci : File bekçisi
Turizm : Bacasız sanayi
Kömür : Kara elmas...



YANSIMA SÖZCÜKLER

Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklere yansıma denir.

“Suyun şırıltısı insanı dinlendirir.”
“Kedinin acı miyavlaması ile uyandım.”
“Şu cızırtıyı durdurun artık.”
cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır. Çünkü bu sesleri biz doğada duyuyoruz.



İKİLEME

Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeklerine ikileme denir.

İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir.

“Adam acı acı güldü.”
cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile,
“Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı.”
cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile,
“Gece gündüz çalışıyordu.”
cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile,
“Lütfen saçma sapan konuşma.”
cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluşmuştur.



AD AKTARMASI

Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, başka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir.

“Seni şirketten aradılar.”
cümlesinde “şirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada şirkette görevli birinin, örneğin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede “şirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiştir.

“Ben ortaokulda Akif'i çok okudum.”
cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in şiirleri kastedilmiştir.

“Öğretmen içeri girince sınıf ayağa kalktı.”
cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır. Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir. Dış söylenerek iç kastedilmiştir.

“Batı teknolojide bizden ileridir.”
“Türkiye sizinle gurur duyuyor.”
“Soba yanınca oda ısındı.”
cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur.



ATASÖZÜ

Bir deneyimi, birikimi aktarırken değer yargısı oluşturan ve değer yargılarını yaşatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdir.Bir toplumun derin manevi, tarihsel
ve mitoloji bilgilerini birleştirirler.

Bazı özellikleri ise ;

- Kalıplaşmış sözlerdir.
- Sözlerin yeri değiştirlemez ,başka söz kullanılamaz.
- Kısa ve öz olmalıdır. Az sözle çok şey ifade etmelidir.
- Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir.
- Atasözlerinin kimileri doğrudan doğruya öğüt vericidir.
- Atasözlerinin mecazi anlamları vardır.Kimisinde ise mecaz yoktur,doğrudan sözlerdir.
- Diğer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuştur.
- Atasözleri ulusların çok değişik dönemlerinde söylenmiş sözlerdir.
Bunun için de bazılarının söylenmiş oldukları döneme göre çok
doğru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doğrulukları tartışılabilecektir.


Bazı örnekler :

* Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
* Görünen köy kılavuz istemez.
* Harman yel ile, düğün el ile olur.
* Saç sefadan tırnak cefadan uzar
* Yazın başı pişenin,kışın aşı pişer
* Zahmetsiz rahmet olmaz.



ÖZDEYİŞ (VECİZE)


Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür. Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır.

Bazı örnekler:

* Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (Mustafa Kemal ATATÜRK)
* Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır. (Albert Einstein)
*İyiliğe gücün yetmezse, kötülük etme. (Aristo)
*En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır. (Goethe)
*Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun)



SÖZCÜK TÜRLERİ

Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır:

a. İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler
b. Fiiler soylu sözcükler: Fiiller


İSİM (AD)

Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir.
İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır.Bunlar daima birbirlerini çağrıştır.

Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir.

Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir.

İsim çeşitleri ise şu şekildedir:


A. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler
1. CİNS İSİM

Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir.Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur.
Cins isimlerin ilk harfleri büyük harflerle yazılmaz.

Örn.; "Çiçek,okul,kitap,silgi ..." v.s.



2. ÖZEL İSİM

Tek olan,tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir.

Ankara, Kayseri, Adıyaman gibi yer adları,
Hatice, Sultan, Recep gibi kişi adları,
Türkiye, İtalya, Sudan gibi ülke adları,
Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları,
Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları,
İngilizce, Türkçe, Rusça gibi dil adları,
Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir, başharfleri büyük harf olarak yazılır.

B. Varlıkların Sayılarına Göre İsimler
1. TEKİL İSİM

Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir.
Bunlar; "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar ..." gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir.


2.ÇOĞUL İSİM

Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır.

"Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar ..."



3.TOPLULUK İSMİ

Yapıca tekil olduğu halde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir .

"Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü ..." sözcükleri birer topluluk adıdır.


Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur.

Örn.; "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır.Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir.

C. Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler
1.SOMUT (MADDE) İSİM

Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir.

"Kitap,masa,insan,ışık ..." isimleri, beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir.


2.SOYUT (MANA) İSİM

Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimleridir.

"Neşe, özlem, sevgi, korku ..." isimleri, duyu organımız ile algılanamayan soyut isimlerdir.

D. Yapıları Bakımından İsimler
1. BASİT İSİM

Yapım eki almamış kök halindeki isimlerdir.

"Masa,sıra,televizyon,kalem,defter,anne ..."


2. TÜREMİŞ İSİM

İsim yada fiil kökünden yapım ekiyle elde edilen yeni,anlamlı isimlerdir.
Türemiş bir iismle o ismin kökü arasında mutlaka anlam bağlantısı vardır.

"Kulaklık,gözlükçü,sevgi,yolcu,görev,kitapçı,t uzlu k,evsiz,Türkçe ...


3. BİRLEŞİK İSİM

- En az iki sözcükten oluşurlar.
- Sözcükler temel anlamlarını yitirip,birlikte yeni bir anlam kazanırlar.
- Sözcüklerin türleri ne olursa olsun mutlaka bir ismi karşılar.
- Her zaman bitişik yazılırlar.

"Biçerdöver, dedikodu, uçaksavar, sivrisinek,eczane, ateşböceği, sütlaç ..."

NOT:
sütlaç => sütlü + aş

"sütlü" kelimesinde süt sıfattır ve "ü" harfi ses düşmesine uğrar. "aş" ise isimdir ve "ş" "ç" ye dönüşür.

Aynı şekilde ;
eczane => ecza + hane

"ecza" kelimesi isimdir, "hane" kelimesinde ki "h" harfi ise ses düşmesine uğramıştır.






EKLER ve SÖZCÜK YAPISI


I. EKLER


Sözcüklerin kök veya gövdelerine gelerek onların cümledeki görevlerini belirleyen, onlara değişik anlamlar katan ya da onlardan yeni sözcükler türeten ses veya ses birleşimlerine ek (takı) denir.

Ekler çekim eki ve yapım eki olmak üzere temelde ikiye ayrılır.



A. ÇEKİM EKLERİ

Çekim ekleri fiil çekim ekleri ve isim çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Fiil çekim eklerini “fiiler” konusunda gördüğümüz için burada sadece isim çekim eklerine değineceğiz.

Şimdi isim çekim eklerini anlamlarıyla görelim.



İSİM ÇEKİM EKLERİ

İsim soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir.


1. Çokluk Eki

Asıl işlevi isimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirmektir.

"Okullar, evler, insanlar, çiçekler, sular..."

Çokluk eki, bu işlevinin dışında eklendiği sözcüğe değişik anlamlar da kazandırır.

“Türkler köklü milletlerdendir.”

cümlesine “millet” anlamı,

“Beş yaşlarında bir çocuğu var.”

cümlesine “yaklaşık” anlamı,

“Bu akşam Bülent Beyler bize gelecekler.”

cümlesine “aile” anlamı,

“Akşamları erken yatmayı severim.”

cümlesine “her” anlamı katmıştır.


2. Hâl (Durum) Ekleri

İsim soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diğer sözcüklerle ilgilerini sağlayan eklerdir.

a. - i hâl eki (belirtme hâli) : İsimlere getirilen “-ı, -i, -u, -ü” ekidir.

“Ses - i duydum.”

“Okul - u bitirdim.”

cümlelerinde kullanılan eklerdir. Fiilin neyi etkilediğini gösterir. Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir.


b. - e hâl eki (yönelme hâli) : İsme getirilen “-a, -e” hâl ekidir.

“Okula dün gitmedim.”

cümlesinde yer bildirir.

“Akşama size geleceğiz.”

cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar.


c. - de hâl eki (bulunma hâli) : İsme getirilen “-da, -de, -ta, -te” ekidir.

“Durakta otobüs bekliyor.”

cümlesinde yer bildirir.

“İki saattir ayakta duruyor.”

cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış.

“Beşte gidelim sinemaya.”

cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış.

“Onlar sanatın gözde kişileridir.”

cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirmiş ve sıfat yapmış. “-de” hâl eki bu durumda yapım eki olmuştur.

“Tarlada adam boyunda mısırlar vardı.”

cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamıştır.


d. - den hâli (çıkma durumu) : İsme getirilen “-dan, -den, -tan, -ten” ekidir.

“Dükkândan az önce çıktı.”

cümlesinde yer bildirmiş.

“İzmir'e akşamdan gidelim.”

cümlesinde zaman bildirmiş.

“Sıradan kitaplar sana bir şey kazandırmaz.”

cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirerek sıfat yapmış ve yapım eki olmuş.

“Kitaptan daha iyi dost olur mu?”

cümlesinde karşılaştırma bildirmiş.

“Hastalandığından okula gelememiş.”

cümlesinde neden bildirmiş.


e. Yalın hâli : İsimlerin hâl eki almamış şeklidir. İsimler hâl ekleri dışındaki çekim eklerini aldıklarında yalın hâlden çıkmaz.

“Çiçek, evler, okulumuz, kitap, ağaç...”


3. Eşitlik Eki

İsim soylu sözcüklere gelip onlara değişik anlamlar katan ve anlama bağlı olarak onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca (-çe, -ça) ekleridir.

“Böyle çocukça davranmamalısın.” (benzerlik)

“Ailece tatile gittik.” (topluluk, birlikte)

“Benden boyca uzunsun”. (karşılaştırma, bakımından)

“Bence sen de haklısın.” (görelik, kanaat)

“Masraflarınız şirketimizce karşılanacak.” (tarafından)


4. İyelik Eki

Eklendiği ismin bir şahsa ya da nesneye ait olduğunu gösteren ektir. Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya da söz öbeğine bağlayarak bildirir. Altı şahsa göre çekimlenir.
(benim)_____defter - im___-_silgi - m

(senin)___-__defter - in___-__silgi - n
(onun)______defter - i______-silgi - si
(bizim)____--defter - imiz_-_--silgi - miz
(sizin)--------defter - iniz------silgi - niz
(onların)------defter - leri -----silgi - leri

İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir. Örneğin iyilik üçüncü tekil kişi eki ile belirtme hâli eki karıştırılabilir.

“Ev- i yeni aldık.” (o evi)
“Ev- i çok büyükmüş.” (onun evi)

Bu iki sözcükte de “-i” eki var. Hangisi iyelik, hangisi hâl anlamak için şu soruyu sorabiliriz:

“Kimin evi?”

Bu soruyu sorduğumuzda ikinci cümlenin cevap verdiğini ve “Onun evi büyükmüş.” şeklinde söylenebildiğini görüyoruz. Öyleyse “-i” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldık?” sorusuna cevap verdiğinden “-i” hâl eki olarak kullanılmıştır.

Ayrıca “-i” eki almış sözcüğün başına “onun” sözcüğü getirerek de bunu anlayabiliriz.

(Onun) “Ev - i yeni aldık.”

olmuyor, ama

(Onun) “Ev - i çok büyükmüş.”

oluyor. Demek ki ikinci cümledeki “-i” eki, iyelik ekidir.


5. İlgi Ekleri

İyelik ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir. Eklendiği isme ait olan başka bir sözün varlığını gösterir. Bağlı olduğu isim ilgi ekli isimden sonra gelir.

Ben - im = kitabım
Sen - in = kitabın
O - nun = kitabı
Biz - im = kitabımız
Siz - in = kitabınız
Onlar - ın =kitapları


B. YAPIM EKLERİ

İsim ve fiillerin kök veya gövdelerine gelerek onlardan başka isim ya da fiil türeten eklerdir.

Burada kök sözünü de açıklamakta fayda var.

Kök

Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan parçalanamayan en küçük parçasıdır.

Köklerde yapım eki bulunmaz, ancak çekim eki bulunabilir. Örneğin;

“Ağaçlarımız” sözcüğünde “ağaç”, sözcüğün, anlamlı ve parçalanamayan en küçük parçasıdır. “lar” çokluk ekidir; yani isim çekim ekidir.

“-(ı)-mız” eki iyelik ekidir; yani isim çekim ekidir.

Öyleyse bu sözcük yapım eki almamıştır, kök hâlindedir.

Kökler iki türde bulunur: İsim kökleri ve fiil kökleri.

“Baktı” sözcüğündeki kök “bak-” fiil kökü; “tuzluk” sözcüğünün kökü olan “tuz” isim köküdür.

Sözcüğün köküyle, ek aldıktan sonraki şekli arasında mutlaka bir anlam ilgisi olmalıdır.

“Balıkçılık” kelimesinin ek ve köklerine “balık-çı-lık” şeklinde ayrılır. Yoksa “balık” kelimesi bölünüp de köküne “bal” denemez. Çünkü “bal” kelimesi ile “balık” kelimesi arasında anlamca bağlantı yoktur.

Sözcüğün yapım eki aldıktan sonraki durumuna gövde denir.

Bir sözcük birden çok yapım eki alabilir. İlk yapım eki köke diğerleri gövdeye eklenir.

Çekim Ekiyle Yapım Ekinin Farkları

Çekim ekleri eklendiği sözcüğün anlamında bir değişiklik yapmaz; yapım ekleri ise anlamı, köke bağlı olmak şartıyla, değiştirir. Örneğin;

“Kitabı aradım.”

cümlesindeki “kitaözcüğü “sayfalardan oluşan ve okunan nesne” anlamındadır. “-i” hâl ekini alarak “kitabı” şekline geldiğinde de anlamı değişmemektedir.

“Kitapçı aradım.”

cümlesinde ise “sayfalardan oluşan ve okunan nesne” olan “kitap” sözcüğü “-cı” yapım ekini alarak bu anlamını yitirmiş, “kitap satılan yer” anlamına gelmiştir. Yani “kitap”la bir anlam ilgisi vardır; ama yeni bir sözcük oluşmuştur.

Çekim ekleri bir sözcüğe yapım ekinden sonra eklenir. Yani önce yapım ekleri, sonra çekim ekleri gelir. İstisnaları olsa da bu genel bir kuraldır.

Ek ve kök hakkındaki bu genel bilgilerden sonra şimdi eklerin önemlileri üzerinde durabiliriz.


1. İsimden İsim Yapan Ekler

İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni isimler türeten eklerdir. Ancak bu sözcükler sıfat, zarf gibi görevlerde de kullanılabilir.

“Kiralık ev vardır.
“Sulu yemeleri çok sever.”
“İşsiz insanlara yardımcı oluyordu.”
“Büyüyünce futbolcu olacakmış”
“Sınıflara üçer kişi alalım.”


2. İsimden Fiil Yapan Ekler

İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türeten eklerdir.

“Bahçedeki çiçekleri suladı.”
“Hastamız nihayet düzeldi.”
“Arabanın çamurluğu eğrildi.”
“Dudağın kanamış.”
“Çocuğunu görünce gözleri yaşardı.”
“Kulağına ne fısıldadı?”
“Bugün çok geciktin”
“Sonbaharda yapraklar sararır.”


3. Fiilden İsim Yapan Ekler

Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan isim türeten eklerdir. Bunlar da cümlede sıfat, zarf görevlerinde kullanılabilir.

“Otobüs durakları yenileniyor.”
“Ders çalışmak için istek gerekir.”
“Asırlardır bir yığın dertle uğraşıyoruz.”
“Evrenin mayası sevgi değil midir?”
“Senin alıngan olduğunu unutmuşum.”
“Dalgıçlar batan gemiyi arıyor.”
“Okuyucu eserin kalitesini bilir.”
“Yazı yazmakta ustalaşmıştı.”
“Artık elektriklerde kesinti olmayacak.”
“Bu dağlar arsında geçit var mı?”


4. Fiilden Fiil Yapan Ekler

Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni fiiller türeten eklerdir.

“Masadan düşen vazo kırıldı.”
“Kurşun sesiyle ortalık karıştı.”
“İnşaatı iki yılda bitirdi.”
“Küçük köpek, konuklara saldırdı.”
“Bakkaldan kendine gazete aldırttı.”
“Bahçedeki çiçekleri koparmışlar.”
“Savcı bütün dosyaları inceletti.”