Nasıl ya da nerden başlayacağımı bilmiyorum aslında. Neden buraya yazdığımı da bilmiyorum. Bugune kadar burada cok paylaşım okudum. Ne kadar farklı hayatların olduğunu duşunup dururdum her seferinde. Ama kınamazdım. Cunku kendimde dahil hic kimse icin ASLA YAPMAZ, ASLA OLMAZ diyemeyeceğimi bilirdim. Ciğ sut icmişti ya hani insan, bir anlık nefsine kapılıp gidebilirdi ya hani. “neden” diye de sormuyorum aslında şimdi hayatta olup biten onca şeyi gordukten sonra…

İcim paramparca, icim yanıyor, yureğim kanıyor, ne yapsam ne etsem bir care yok. Her ne kadar 5 gun onceki hayatımı geri istesem de gelmeyeceğini bilmek o kadar acı veriyor ki anlatamam.

5 gun once, her gunku gibi işten cıkmış eve geliyordum. Normalde her gun kullandığım bir yol vardı. O gun nedense oradan değil de diğer taraftan gitmek istedim. Sanki bir şey beni o tarafa itiyormuş gibiydi ki eğer o yoldan gelmeseydim zaten şu an hicbir şeyi bilmeden hayatıma devam ediyor olacaktım belki de kim bilir. Yolda giderken bir an gozume bir şey takıldı. Bir plaka ve saniyeler sonra o plakanın eşimin arabasının plakası olduğunu anımsadım. İcimde tuhaf bir şeyler oldu ve durdum. Cok uzaklaşmamıştım zaten. Hem korkuyor hem de merak ediyordum ne olduğunu. Cunku daha cok gecmemişti ki eşimle telefonda konuşurken işte olduğunu ve cok yoğun calıştığını bugun biraz gec cıkabileceğini soylemişti. Bacaklarım titriyordu yururken, arabanın bulunduğu yere kadar gittim. 5 dakika yurumedim zaten. Arabanın hemen caprazında cafe tarzı bir yer vardı. Şimdi yazarken aynı anı tekrar tekrar yaşıyorum. Onları gordum. Elim ayağım buz kesti. Eşim arkasını donuktu, fark etmedi. Orada oylece dona kaldım. Zaman sanki durdu, hicbir şey duşunemiyordum. Ne yapacağımı bilmeden oylece belki de 5-10 dakika bekledim ama ne kadar zaman olduğunu da bilmiyorum aslında. Şimdi diyeceksiniz ki ne var iş icindir vs. Ama eşimin işi oyle bir iş değil.

Dışarıda hicbir iş ilişkisi bulunmayan, 3 yıldır ev iş, iş ev arasında mekik dokuyan, bu yuzden arabası bile doğru duzgun kilometre yapmamış olan, işten cıkarken arayıp geliyorum diye haber veren ve ne kadar zamanda evde olduğu belli olan, karşı cinsle iletişimi mesafeli, telefon rehberinde gereksiz hic kimsenin telefon numarası olmayan hatta aile dışında hicbir bayanın telefon numarası olmayan, whatsapp tan tutun da hicbir sosyal medya aracı kullanmayan, her daim evde yanımda olan ve interneti bile yanımda kullanan, bulunduğumuz şehirde arkadaşı cok fazla olmadığı icin haftasonunu bile her daim eşiyle birlikte geciren, en son kafeye gidip oturduğumuz zamanın uzerinden 1,5 yıl gecmesine rağmen ısrarla kafede oturmak istemeyen, dışarıda yemek yemeyi sevmeyip eve soyleyen, haftaici işte yorulduğu icin haftasonunu coğunlukla evde gecirmek isteyen biriydi. Evet artık ”di” diyorum. Cunku bundan sonrası yok. Bizim geleceğimiz yok, bitti, tukendi. Artık doğrusu “biz” diye bir şey yok! “Yok”muşuz.

O gun biraz daha bekledikten sonra kendime geldim ve yapabileceğim cok da bir şey yoktu aslında. Aralarındaki samimiyet her şeyi acıklıyordu, en ufak bir yanlış anlama ihtimalim olup olmadığımı sorsam da kendime boş bir uğraş olduğunu adım gibi biliyordum. İceri girdim ve masaya doğru gittim. Eşim beni fark edince o da dondu kaldı. Kirec gibi oldu bir anda yuzu. Gozlerime bakamadı ve başını one doğru eğdi sadece. Hic konuşmadı, o dakikadan sonra bir şey soylemesini beklemiyordum zaten. Aslında hayatım boyunca hic boyle bir şey yaşamayacakmışım gibi diğer yandan sanki bir gun boyle bir şey zaten yaşayacakmışım gibi karmakarışık duygular icindeydim. Yuzuğumu cıkarttım, masanın uzerine bıraktım ve sadece “Yolun acık olsun.” diyebildim. Orada cıngar cıkartıp rezil etmek de vardı belki ama o an hicbir şeye gucum yoktu, dokunsalar yere yığılacak gibiydim. Arabaya bindim ve eve geldim. Ama nasıl geldim ben bile bilmiyorum. Arabayı nasıl kullandım bilmiyorum.

Onunla paylaştığımız ne varsa kırıp dokmek istedim. Ne yazık ki hicbirini yapacak takatim yoktu. Akşam olmuştu artık. Işığı acmadım. Sabaha kadar karanlıkta oturdum ve saatlerce ağladım. Hicbir şey yiyemedim. O gece ev gelmedi, nerde kaldı ne yaptı bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Ve asıl vurucu darbe o sabah geldi. Telefonumda bir mesaj “ELİMDE DEĞİLDİ, AŞIK OLDUM, BENİ AFFET BİLE DİYEMEM, SENİN DE YOLUN ACIK OLSUN…”

En cok canımı yakan da, tum bunları 7 aylık hamileyken yaşıyor olmak. Ve boyle bir mesajdan sonra ne denir ki artık. Giden coktan gitmiş… Hayat ne kadar da tarifsiz acılar yaşatabiliyormuş insana. Ne hissettiğimi anlatmak istiyorum, anlatıp bir nebze rahatlamak istiyorum ama kelimeler kifayetsiz, sanki hafızamdan silinmiş gibiler. Bu yazıyı bile o kadar uzun zamanda yazdım ki iki lafı bir araya getirmek icin o kadar uğraşıyorum ki…

Ve şu an bu yaşadıklarımı hic kimse bilmiyor. Ne benim ailem ne onun ailesi. Nasıl anlatılır onu da bilmiyorum. Yapayalnızım gunlerdir evde. Olu gibiyim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ağlayıp ağlayıp susuyorum. Ağlamaktan gozlerim acıyor. Ağlarken boğulacak gibi oluyorum, nefes alamıyorum zaman zaman… Bu kadar bilinmezliğin ardından bildiğim tek şey var. İstediğim tek şey daha doğrusu: Cocuğunu tanımasına izin vermemek. Belki cok acımasızca ama oyle. Canımı bu kadar yakan, dunyamı ansızın her şey guzel giderken bebeğimiz icin gun sayarken boylesine acımasızca yıkan bir insana bunu layık goruyorum.

Cok uzun oldu farkındayım ama boyle işte, hakkınızı helal edin…
Ve hemen cevap yazamazsam affola...