Bu yazımızda atanmış mirascı, vasiyet alacaklısı, zumre kavramlarını ve devletin mirascılığını inceleyeceğiz.

Medeni Kanun madde 599/1- Mirascılar, miras bırakanın olumu ile mirası bir butun olarak, kanun gereğince kazanırlar.
Kanunlardaki istisnalar saklı kalmak uzere mirascılar taşınmazlarda tescile, taşınırlarda zilyetliğin devrine alacak, haklarında, alacağın temlikine ihtiyac olmaksızın mirası iktisap ederler. Esasen kulli halefiyet denilen kurum budur. Mirascıların mirası bir butun halinde hakları ve borclarıyla iktisap etmesi icin onların haberlerinin olmasına bile gerek yoktur. Miras tescilden once kazanma hallerinden biridir. Borclar Kanunu ’nda da alacağın devrinin gecerli olması icin yazılı şekil olması gerektiği belirtilmiştir. Oysa mirasta boyle bir duruma gerek yoktur. Kulli halefiyet haklarla birlikte borcları da intikal ettirir. Dolayısıyla bir mirascı haberi olmasa dahi bir terekenin borclarından da sorumlu olabilir ve tereke borclarından oturu
şahsen ve muteselsil olarak sorumludur.
Kulliye halefler yasal ve atanmış mirascılarıdır. Bizim hukukumuzda zumrelere dahil olan kişiler, yasal mirascılarıdır ama bizim hukuk sistemimiz sadece yasal mirascıları duzenlemez, bir yandan da miras bırakanın iradesine yer verir.
[h=4]
Atanmış Mirascı ve Vasiyet Alacaklısı[/h]İradi olarak belirlenmiş iki ceşit mirascı vardır. Bunlardan biri atanmış mirascı, diğeri ise vasiyet alacaklısıdır. Bu ikisini birbirinden nasıl ayırt edeceğimize bakacak olursak; ikisi de hukuksal bir işlemle gercekleşir ya vasiyetnameyle ya da miras sozleşmesiyle gercekleşir. İkisini ayırt edileceği zaman
miras bırakanın ifade biciminden anlamak gerekir. Eğer miras bırakan, spesifik bir malı değil de terekenin belli bir kısmı icin birini mirascı olarak atamış ise buna mirascı atama denilir. Fakat spesifik olarak ne bırakacağı belirtilmemişse miras bırakan o kişiye belirli mal bırakmada bulunmuştur. Belirli mal bırakmada bulunulan kişi ise vasiyet alacaklısıdır. Bazen miras bırakın ifade bicimi itibariyle veya inandığı hukuksal terminoloji itibariyle, vasiyet alacaklısından bahsetse bile onun mirascı atama olarak değerlendirilmesi gerekir. Ornek uzerinden gidecek olursak, miras bırakan terekenin cok onemli bir kısmını vasiyet etmişse, kullandığı kavram, vasiyet alacaklısı olsa bile onun bu vasiyetci atama gibi değerlendirilmesi gerekir. İkisinin arasındaki temel fark şudur: Atanmış mirascılar, tıpkı yasal mirascıları gibidir. Dolayısıyla terekenin hem haklarından hem de borclarından mesuldurler ve olume bağlı tasarruflarla pek cok işlemleri talep etme yetkisine haizdirler. Belli davaları acma yetkileri, o kişilere tanınmıştır. Doğrudan doğruya miras bırakanın halefidirler. Oysa vasiyet alacaklıları miras bırakanın doğrudan halefi değildirler. Onlar yasal ve atanmış mirascılardan
talep hakkı olan kişilerdir. Vasiyet alacaklıları kanun gereği mirascı değillerdir. Eğer yasal ve atanmış mirascılar, vasiyet alacaklıların talebine karşılık vermiyorlarsa onlara karşı Medeni Kanun madde 716'ya gore, cebri tescil davası acabilirler. Tabi bu dava
vasiyetin gecerli olmasına bağlıdır. Vasiyet alacaklıları terekenin borclarından mesul değildir. Bazen yasal ve atanmış mirascılar, sayı itibariyle birden fazla olabilir. Bu sonucu değiştirmez. Boyle bir durumda mirascılar arasında elbirliği, hak ortaklığı soz konusu olur ama eşya hukukundaki elbirliği mulkiyetten farklı olarak sadece mulkiyet değil, hak soz konusudur. Yani mirascıların paylaşacağı hak ortadadır ama hangi mirascının ne kadar payı vardır, bu belli değildir. Uygulanacak hukumler acısından cok farkı yoktur. Usul hukukundaki karşılığı zorunlu dava arkadaşlığıdır. Mulkiyete konu mallar bakımından ise elbirliği mulkiyet oluşturur. Dolayısıyla mirascıların terekeye dahil mallar uzerinde tek başlarına tasarruf yetkileri yoktur. Mirascılar sadece cok acil mudahaleyi gerektiren durumlarda tek başlarına işlem yapabilir. Fakat yine bu durumlarda bile sonradan diğer mirascılardan onay almalıdırlar. Terekede birden fazla mirascı olduğunda, borclar noktasında bir ayrıma gidilir. Cunku yasa, mirascıları tereke borclarından muştereken ve muteselsil olarak sorumlu tutmuştur. Miras bırakanın borcu para borcu ise alacaklı istediği mirascıya dava acabilir ama alacaklı, miras bırakanın tekkesindeki bir taşınır malın, esasen kendisinin olduğunu iddia ediyorsa istihkak iddiasını butun mirascıları yoneltmelidir. Cunku o malın teslimi, doğrudan doğruya bir paranın odenmesi gibi değildir.
Zaman Aşımı ve Dava
Vasiyet alacaklısının yasal ve atanmış mirascılara karşı olan talep hakkı
10 yıllık zaman aşımına tabidir. Vasiyet alacaklısının acacağı davaya da
vasiyetin tenfizi davası denir.
Zumre
Her devlette miras sistemi farklıdır. İslam hukukunun mirasın, kime kalacağını, tamamen kendi belirlemişken Roma ve Fransız hukukları ise miras bırakana yakınlığı dikkate almışlardır. Bizim yasamız ise hem zumre sistemini hem de bir yere kadar miras bırakanın iradesini esas almıştır. Zumre bir kişiden tureyen ve ona bağlı olanlar anlamındadır.
M, zumre başı olursa A, B, C kok başları olur. Eğer alt soy yoksa zumre başı olunamaz. Kok başı olmak icin de alt soyun olması gerekir. Birinci zumre miras bırakanın alt soyudur ve ondan tureyenlerdir. İkinci zumre miras bırakanın anne ve babasıdır. Tabloda ikinci zumre başı MA ve MB ’dir. Kok başları ise H, L ve M ’dir.
Medeni Kanun madde 500- Evlatlık ve alt soyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirascı olurlar. Evlatlığın kendi ailesindeki mirascılığı da devam eder.
Evlat edinen ve hısımları, evlatlığa mirascı olmazlar.
Miras bırakanın evlatlığı varsa ve gecerli bir evlatlık sozleşmesi varsa o da birinci zumreye dahildir. Evlatlık ve onun mirascıları da miras bırakanın mirascısıdır. Evlat edinen hicbir zaman evlatlığın mirascısı olamaz. Hatta onun biyolojik babası dahi olsa evlat edinen ile evlatlık arasında herhangi bir şekilde soy bağı tesis edilmemişse evlat edinen evlatlığın mirascısı olamaz. Bu kişilerin mirascı olabilmesi icin anne ve babasının sonradan evlenerek bu nesebi duzeltmeleri mumkundur ya da babanın cocuğu tanıması yoluyla veya acılacak olan bir babalık davası ile mumkun olur. Eskiden yasamız babalık davasında, kişisel sonuclu ve mali sonuclu babalık davası diye ikiye ayırırdı. Mirasın intikali icin kişisel sonuclu babalık davası aranırdı. Yine eski kanunumuzda sahih ve gayrisahih nesep şeklinde ayrım vardı. Sahih nesep, evlilik birliği icerisine doğmuş gayrisahih nesep evlilik dışında doğmuş cocuklara denilir. Gayrisahih nesepli cocuklar, sahih nesepli cocuklara gore mirastan yarı oranında daha az pay alırlardı ama 1987 yılında Anayasa Mahkemesi bu hukmu iptal etmiştir.
Zumre ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususlar.
Birinci zumrede mirascı varsa, ikinci ve ucuncu zumre, mirastan pay alamaz. Birinci zumrede kimse yoksa ikinci zumre mirascı olur ve bu sefer ucuncu zumre mirastan pay alamaz. Onemli olan o zumrenin icerisinde yer almaktır. Zumre itibariyle bakıldığında, o zumrede bulunup, miras bırakanın yakınlık ve uzaklık ilişkisi, diğer zumreleri alakadar etmez.
Zumreler icerisinde daha yakın mirascı varsa, daha alttaki mirastan pay alamaz.
Zumre icerisinde, zumre başı hayattayken onun altındakiler mirastan pay alamazlar.
Tablodan da anlaşıldığı uzere anne ve baba hayattayken kardeşler mirascı olamaz. Eğer A olu olsaydı A ’nın hissesi sağ cocuklarına halefiyet ilkesi gereğince dağıtılırdı. Bu durumda B-->2/4 X-->1/4 Z-->1/4 şeklinde paylaştırma olurdu.
Normal koşullarda, mirascı olabilmek icin miras bırakanın olumu anında mirasa ehil olarak sağ olmak şarttır. Olum, mirasın reddi, mirastan mahrumiyet gibi herhangi bir sebepten kok başlarından biri mirascı olamaz ise onun alt soyu kendi kok başını veya zumre başını halefiyet yoluyla temsil eder.
Tabloya gore M, miras bırakandır ve E, M ’den once olmuştur. A ise M ’yi oldurmeye teşebbus ettiği icin mirastan mahrum durumdadır. Normalde A, B, C, D, F kardeşlerin hepsinin mirastan 1/5 oranında payları vardır ancak A mirastan mahrum olduğu icin miras payını alamaz. Bu durumda A sanki hic yokmuş gibi normalde ona duşecek olan pay onun alt soyu arasında dağıtılır. Bu durumda G, H ve L ’nin hepsinin ayrı ayrı 1/15 oranında miras payları olur.
Hukumsuzluk
Borclar kanunun temel ilkelerinden yola cıkarak bazı borc işlemleri yok hukmundedir. Olume bağlı tasarrufların hukumsuzluğu konusunda ise
genel kural iptaldir. Bazı noktalarda, yokluk ve butlan vardır ama asıl ilke iptaldir. Kanun koyucunun belirlemesine gore, borc sozleşmelerinde kesin gecersiz dediği bir ilke, diğer tum mirascılar razı geliyorsa o husus borc sozleşmelerindeki gibi kesin gecersiz değildir. Yani o hususun iptalini isteyen hicbir mirascı yoksa hakim resen (kendiliğinden) dikkate almaz. Usul hukuku alanında bu bir itiraz sebebi değildir. Bu durumlar iptal edilebilirlik mueyyidesine tabidir. Miras bırakanın evlatlıkla ilişkili onun mirascı olmasını planlayan bir hukuksal işlem yapılmış olsa bile ilgili kişiler, bunun iptalini isteyebilirler.
Devletin Mirascılığı
Miras bırakan hic kimseye miras bırakmamışsa ve saklı paylı mirascısı yoksa mirası devlete gecer. Fakat devletin mirascılarının bir ozelliği vardır. Devlet terekenin borclarından sadece kendisine intikal eden haklar kadar sorumludur.