İnsanlık tarihi yalnızca buyuk savaşlardan ve icatlardan oluşmaz, aşk ve cinselliğin de tarihi vardır. Oysa hala dunyanın pek cok ulkesinde, kadının cinsel ihtiyaclarını dile getirmesi ayıp kabul ediliyor…
İnsanlık tarihi yalnızca buyuk savaşlardan ve icatlardan oluşmaz, aşk ve cinselliğin de tarihi vardır. Oysa hala dunyanın pek cok ulkesinde, kadının cinsel ihtiyaclarını dile getirmesi ayıp kabul ediliyor… Halbuki bundan 937 yıl once, Normandiyalı kadınlar, hem de kralın huzurunda, cinsel taleplerini dile getirdiler. O donemde erkekler, omurlerinin buyuk bolumunu savaş meydanlarında gecirirken, kadına duşen evde oturmak ve fırsat buldukca gebe kalınan cocuklara bakmaktı. Ama bu yazgıyı kabul etmek istemeyen kadınlar gunun birinde kralın huzuruna cıktılar:
“Ya savaştan cekilin ya da en azından bir sure icin ara verin. Cinsel doyuma, bu yuzden de erkeğe ihtiyacımız var.”
TARİHTEN KESİTLER!
Yontma taş devrinde erkek avlanır, kadın bitki toplar ve avları pişirirdi. Buzul cağının sonunda, tarım ve hayvancılık avcılığın yerini almaya başladı. Hızla coğalan insan toplulukları oymaklar oluşturdu. Onceleri anaerkil bir duzen vardı. Ozel mulkiyetin ortaya cıkmasıyla birlikte egemenlik erkeğin eline gecti.
Eski Mısır:Anaerkil donemin izleri tam olarak silinmemişti. Kadın, toplumsal ve dinsel yaşamda onemli bir yere sahipti. Evlilik soyluların hakkıydı. Mirasın korunması icin aile ici evliliklere izin veriliyordu.
Babil:Kadınlar, erkekler kadar olmasa da, toplumda onemli rollere sahip olabiliyorlardı. M.O. 2000 yılında, Kral Hammurabi 64’u aileyle ilgili 252 maddelik bir medeni kanun cıkardı. Bu kanuna gore evlilik tek eşli olmalıydı. Boşanmada kadın ve erkek eşit haklara sahipti.
İsrail: İbrani gelenekleri Babil geleneklerine benziyordu. Musa’dan once yakın akraba evliliği serbestti, daha sonra yasaklandı.
Eski Yunan: Evlilik kurumu ekonomik ve toplumsal bir ortaklık olarak goruluyordu. Erkek bu ortaklığın mutlak efendisiydi. Değişik cinsel eğilimler acıkca dile getirilebiliyordu. Kadın ve erkek eşcinselliği hoş goruluyordu.
Roma:Evlilik onemli bir toplumsal kurumdu. Ancak evlilik dışı ilişkiler de alabildiğine yaygın bir şekilde yaşanıyordu. Fahişelik kurumsallaşmış, bir meslek halini almıştı. Sadakatsizlik ust sınıflar arasında yaygındı.
Hıristiyanlık Sonrası:Hıristiyanlık cinsel konularda Musevilikten ve Eski Yunan uygarlığından izler taşımaktadır. Yunan’da Eros bedensel aşkı, Agape ise ruhsal aşkı temsil ediyordu. Bu ayrım Hıristiyanlıkta surmuş, ancak bedensel aşk kucumsenir ve kotulenirken ruhsal aşk yuceltilmiştir. Soz konusu yaklaşım Reform doneminde etkisini kısmen yitirmişse de 19. yuzyıl ortalarında Avrupa’da Kralice Victoria doneminde yeniden on plana cıkmıştır. 19. yuzyıl sonunda Freud’un cinselliği farklı bicimde yeniden gundeme getiren yazıları ve 20. yuzyıl başında Kinsey’in calışmaları Victoria doneminin
“İyi kadın cinsel istekleri olmayan kadındır.” duşuncesini sarstı. Ardından gelen II. Dunya Savaşı tum dunyayı olduğu gibi kavramları ve değerleri de yıktı; kokten değiştirdi. 1960’lı ve 70’li yılların cinsel devrim hareketlerine zemin hazırladı. 19802li yıllar ise, AIDS’in de yardımıyla, cinsel devrimin hızının kesildiği ve aile kurumunun yeniden guclendiği yıllar oldu.
Oğuzlar, Osmanlılar, Turkler: Gocebe Oğuzlarda kadın erkeğiyle eş duzeydeydi. Kabilenin yonetiminde kendisine danışılır, uretimden payını alabilirdi. Osmanlı donemindeyse iki farklı kadın tipi ortaya cıktı. Anadolu’daki koylu kadın uretici kimliğiyle ev icindeki gucunu koruyordu. Başkent İstanbul’daysa erkek cok eşliliği daha yaygın bir hal almış ve kadını hareme ya da cumba arkasına, toplumsal yaşamın dışına itmişti. Cumhuriyetle birlikte kadının toplumdaki yeri değişti, erkeği ile eşit değilse bile ona daha yakın bir toplumsal guc kazandı.
ALINTIDIR.