Şu kĂ‚inata hikmet nazarı ve gozuyle bakıldığı zaman, azîm ve cok buyuk bir ağac mĂ‚nĂ‚sında gorunecektir. Bu oyle muazzam ve muhteşem ağacın, bizim bildiğimiz gibi dalları, yaprakları, cicekleri, meyveleri vardır. Bu kĂ‚inat ağacının dallarını unsurlar ve elementler, yapraklarını bitkiler Ă‚lemi, ciceklerini hayvanlar Ă‚lemi, meyvelerini ise insanoğlu teşkil eder.
Sonsuz yucelik ve haşmet sahibi olan ve butun eserlerini sonsuz mukemmellikteki san’at ozellikleriyle yaratan Allah’ın bizim bildiğimiz ağaclar uzerinde koyduğu kanunlar bu buyuk kĂ‚inat ağacı icin de gecerlidir. HattĂ‚, Cenab-ı Hakk’ın yarattığı her şeyde sonsuz ve sınırsız hikmetler gozettiğini ifade eden Hakîm isminin muktezası ve gereğidir.
Bu tespitin ardından, mukteza-yı hikmet, yani her şeyde ve yerde cari olan hikmet kanunundan hareketle, kĂ‚inat ve hilkat ağacının bir cekirdekten yaratılması gerektiği neticesine ulaşırız. Daha da ilerisi bu cekirdeğin bu cismanî ve maddî Ă‚lemle birlikte diğer tum manevî Ă‚lemlerin ozunu, fihristini temel ozelliklerini uzerinde barındırmalıdır. Cunku, birbirinden farklı binlerce, milyonlarca Ă‚lemleri icinde barındıran bu muazzam ağacın aslî cekirdeği ve kaynağı kuru bir madde olamaz.
Diğer bir ozellik ve zaruret de, kĂ‚inat ağacından once başka bir ağacın olmamasıdır. O halde, bu ağaca menşe ve cekirdek olacaktır ve olmalıdır. Bu cekirdeğin ozu olan mĂ‚nĂ‚ ve nura yine bu kĂ‚inat ağacında bir meyve kılıfının ve elbisesinin giydirilmesi yine Hakîm isminin muktezası ve gerektirmesidir. Cunku hicbir cekirdek cıplak olamaz. Bu noktadan hareketle evvel-i fıtratta, yani Ă‚lemlerin yaratılmasından once meyve libasını giymemiş olan bu cekirdeğin, Ă‚hirde, yani kĂ‚inat yaratıldıktan sonra o libası ve kılıfı mutlaka giyeceği neticesine ulaşırız.
Kastettiğimiz bu meyve insandır.
Butun varlık Ă‚lemlerinin en kıymetli ve değerli meyvesi insan olduğuna gore, bu meyveler arasındaki en mukemmel, en guzel, en ustun ve en değerli meyveyi aramamız gerekir.
Bu arayışımız neticesinde zikrettiğimiz ozellikleri ve daha nice mukemmellikleri uzerinde taşıyan bir tek meyveye, kĂ‚inat ağacının en ustun meyvesine ulaşabiliriz.
En meşhur, en muhteşem, butun varlıkların dikkatini uzerinde toplayan, yeryuzunun yarısını, insanlığın beşte birinin nazarını kendine ceken, mĂ‚nevi guzellikleriyle Ă‚lemi nazar-ı muhabbet veya hayretle kendine ceviren meyve, Hz. Muhammed’dir (a.s.m.).
O halde, kĂ‚inatın teşekkulune cekirdek olan nur, onun zĂ‚tında cismini, maddî bedenini giyerek en Ă‚hir, en son ve en değerli meyve olarak kendini gostermiştir.
Şu koca kĂ‚inatın, onun yanında zerre kadar dahi yer tutmayan bir insanın mahiyetinden, yapısından yaratılması akıldan uzak tutulmaması gerekir. Bir ceşit Ă‚lem olan muazzam bir cam ağacını, buğday tanesi kadar bir cekirdekten halk eden, yaratan kudreti sonsuz, heybet ve haşmeti sınırsız Kadîr-i ZulcelĂ‚l, şu kĂ‚inatı nur-u Muhammedîden (AleyhissalĂ‚tu VesselĂ‚m) nasıl yaratmasın ve yaratamasın?
KĂ‚inat ağacı, tıpkı govdesi ve koku yukarıda, dalları aşağıda olan Cennetteki TûbĂ‚ ağacı gibi, en aşağıdaki meyve makamından, tĂ‚ aslî cekirdek makamına kadar nuranî bir bağı ve munasebeti bulunur.
Unsurlar ve elementlerin dallarını, bitkiler Ă‚leminin yapraklarını, hayvanlar Ă‚leminin ciceklerini, insanlığın meyvelerini teşkil ettiği bu kĂ‚inat ağacının en parlak, en ışıklı, en aydınlatıcı, en nurlu, en guzel, en yuksek şeref ve şan sahibi, en değerli, en yuce ve en sevgili meyvesi Seyyidu’l-EnbiyĂ‚ ve’l-Murselîn (Peygamberlerin ve Resullerin Efendisi), İmĂ‚mu’l-Muttakîn (Muttakîlerin, Allah’tan hakkıyla korkanların İmamı), Habîbi Rabbu’l-Âlemîn (Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Sevgilisi) Hazret-i Muhammed’dir.
Bediuzzaman Said Nursî, ceşitli risalelerinde aynı benzetmeyi kullanarak Hz. Muhammed’in ozelliklerini ve ustunluğunu dile getirir. Bunlardan bazılarını şoyle aktarabiliriz:
“Âlem-i kebir (kĂ‚inat) bir şecere (ağac) tahayyul edilirse (hayal edilirse), nur-u Muhammedî hem cekirdeği, hem semeresi (meyvesi) olur.”
“Şecere-i kĂ‚inatın (kĂ‚inat ağacının) cekirdeği ve en munevver (nurlu) meyvesidir.”
“Hakikat-i Muhammediye (a.s.m.), kĂ‚inatın cekirdek-i aslîsi (temel ve aslî cekirdeği), bir sebeb-i hilkati (yaratılış sebebi) ve en mukemmel meyvesidir.”
“Şu kĂ‚inatın neticesi ve en mukemmel meyvesi ve HĂ‚lık-ı KĂ‚inatın (KĂ‚inatın Yaratıcısı) tercumanı ve sevgilisidir.”
“Goklerin ve yerin yaratılış sebebi, butun Ă‚lemlerin aslî cekirdeği, en mukemmel ve en son meyvesidir.”
“Butun kĂ‚inatın yaratılış sebebi olduğu gibi aynı zamanda neticesidir.”
“Şu kĂ‚inat ağacının en munevver ve mukemmel meyvesi; İlĂ‚hî rahmetin bir timsali ve orneğidir.”
“En meşhur meyve ve en muhteşem semere ve umumun nazar-ı dikkatini celb eden (uzerine ceken) ve arzın nısfını (yeryuzunun yarısını) ve beşerin humsunun (insanlığın beşte birinin) nazarını kendine hasreden (uzerinde toplayan) ve mehĂ‚sin-i mĂ‚neviyesiyle (manevî guzellikleriyle) Ă‚lemi ya nazar-ı muhabbet veya hayretle (sevgi ve hayranlık bakışıyla) kendine baktıran meyve, zĂ‚t-ı Muhammediye AleyhissalĂ‚tu VesselĂ‚mdır. Elbette, kĂ‚inatın teşekkulune (meydana gelmesine) cekirdek olan nur, onun zĂ‚tında cismini giyerek en Ă‚hir (en son) bir meyve suretinde gorunecektir.”
KAYNAKLAR.
Sozler / Otuz Birinci Soz - s.263.
Mesnevî-i Nuriye - Şemme - s.1348.
Mesnevî-i Nuriye - Habbe - s.1325.
Sozler / Yirmi İkinci Soz - s.128
ŞuĂ‚lar / On Beşinci ŞuĂ‚ - s.1132
Mektubat / On Dokuzuncu Mektup - s.391
Barla LĂ‚hikası - Mektup No: 248 - s.1543
Emirdağ LĂ‚hikası (2) - Mektup No: 83 -s.1859
Mektubat / On Dokuzuncu Mektup - s. 446.
Sozler / Otuz Birinci Soz - s. 263.
__________________