RİSALE-İ NUR KULLİYATI, dili ve muhtevasıyla olduğu kadar, telif tarzı ve tertibiyle de sıradan İslami eserlerden farklı bir eserdir. Ekseriyetle dağlarda, kırlarda, yahut zindanların amansız şartları altında telif edilen bu eser, telif şartlarından hic beklenmeyecek bir şekilde, en ağır, en derin, en muğlĂ‚k ilmî meseleleri incelemekte, en cetin soruları ele almakta, yuzyıllar boyunca tartışma konusu teşkil edegelmiş problemler icin cozumler ortaya koymakta, cağın tereddutlerine cevap getirmekte, ustelik butun bunları, tamamen kendisine has bir uslûp ve metod icerisinde gercekleştirmektedir.
Risale-i Nur, yaygın bir şekilde, “cağdaş bir tefsir” olarak tarif edilegelmiştir. Doğrudan doğruya Kur’Ă‚n’a dayanması ve bilhassa imana dair bir kısım Ă‚yet-i kerimeleri geniş şekilde acıklaması sebebiyle, bu tarif bir hakikati aksettirmektedir. Ancak, gerek tertip itibarıyla, gerekse acıklama tarzıyla Risale-i Nur alışılagelen tefsirlerden ayrıldığı gibi, Kulliyatın bazı parcaları (On Dokuzuncu Mektup, Yirmi Dokuzuncu Lem’a, On Dokuzuncu Soz, umumiyetle lĂ‚hikalar ve mudafaalar gibi) daha başka ilim dalları icinde mutalĂ‚a edilebilecek eserleri teşkil etmektedir. MeselĂ‚ İşĂ‚rĂ‚tu’l-İ’cĂ‚z ile Sunuhat’ın aynı tasnif icine girecek eserler olmadığı, ilk bakışta kolayca anlaşılacaktır.
Risale-i Nur’un en az tefsir kadar onem taşıyan bir diğer cephesi, kelĂ‚m ilmiyle ilgilidir. Belki de Kulliyatın ekseriyetini kelĂ‚m ilmi icinde mutalĂ‚a etmek daha doğru olacaktır. Başta lĂ‚hikalar olmak uzere geri kalan bolumlerde ise, hizmet metodları ile ilgili bahisler onemli bir ağırlık teşkil etmektedir.
KelĂ‚m tarihi ve klĂ‚sik kelĂ‚m eserleri ile mukayese edildiğinde, Risale-i Nur’un bu sahada yep yeni bir tarz geliştirdiğini, hattĂ‚ bir cığır acmış olduğunu gormek hic de zor olmayacaktır. Zaten Risale-i Nur Muellifi, eserlerinin ceşitli yerlerinde bu hususu acıkca dile getirmektedir.
***
Risale-i Nur, konuları ele alış tarzı, muhtevasındaki derinliği ve kapsamlılığı bircok kesimin yoğun ilgisini cekmiştir. Bir yandan yurt icinde ve dışında ceşitli halk kesimleri tarafından okunmakta ve diğer yandan hakkında uluslararası sempozyumlar duzenlenmekte ve bircok akademik makale ve tezlere konu olmaktadır.
MeselĂ‚ bunlar arasında cağdaş duşunurlerden Faslı Prof. Dr. Taha Abdurrahman, Risale-i Nur'un duşunce dunyasında yaptığı buyuk devrimden soz ederken, onun diğer yonlerinin yanında bu yonunun de kayda değer olduğuna dikkat cekmektedir:
"Bazı Batılı filozoflar, her şeyin merkezine aklı aldılar ve sadece aklın urunu olan hususlara itibar ettiler. HattĂ‚ bu hususta oyle ileri gittiler ki, İncil ve Kur'Ă‚n gibi semĂ‚vî kitapları ve temsil ettikleri dinleri de aklın etrafında donen diğer eşya arasına katarak, aklî sistem icinde onlara bir tanım getirdiler. Yani, tıpkı eski insanların dunyayı sabit sanıp guneşin de onun etrafında donduğunu tevehhum ettikleri gibi, aklı sabit kabul ederek semavî kitap ve dinleri onun etrafında gezdirdiler.
İşte Bediuzzaman, Risale-i Nur'la duşunce dunyasındaki bu gidişatı olması gereken mecraya cevirdi-tıpkı ilim dunyasında Kopernik'in yaptığı gibi. Nasıl ki Kopernik, 'Dunyanın sabit, guneşin onun etrafında donduğu şeklindeki eski goruşu ortadan kaldırıp; onun yerine, dunyanın hem kendi etrafında, hem guneşin etrafında donduğunu' ispat etti; Bediuzzaman da Risale-i Nur'la duşunce dunyasında buna benzer bir inkılĂ‚p gercekleştirdi: 'İnsanın duşunce dunyası sabit olamaz. Duşunce dunyası hem kendi ekseni etrafında doner, hem de vahiy guneşinin etrafında doner' diyerek insan duşuncesinin olması gereken asıl yerini tespit etmiş, aklı yalnızlık ve karanlıktan kurtararak aydınlatmış ve rahatlatmıştır."
Ayrıca Risale-i Nur, bir Kur'Ă‚n tefsiri olması itibariyle, aklın yanı sıra, kalb, ruh ve diğer butun duygulara da hitap etmektedir. AhlĂ‚kın butun boyutlarına ışık tutmakta ve bir cok sosyal probleme cozumler sunmaktadır. Ancak onun bu ve benzeri daha bir cok meziyetini en iyi şekilde anlamanın yolu her halde onu acıp bizatihi okumak ve yaşamakla olur.
***
Risale-i Nur nasıl bir tefsirdir?
Tefsir iki kısımdır. Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'Ă‚n’ın ibaresini ve kelime ve cumlelerinin mĂ‚nalarını acıklar, izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur'Ă‚n’ın imanî hakikatlerini kuvvetli huccetlerle acıklar, isbat ve izah ederler. Bu kısmın cok ehemmiyeti var. Birinci kısım tefsirler, bu ikinci kısmı bazan ozet bir tarzda ele alıyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, benzersiz bir şekilde inatcı filozofları susturan bir mĂ‚nevî tefsirdir.
Risale-i Nur, her asırda milyonlarca insanın rehberi olan mukaddes kitabımız Kur'Ă‚n’ın hakikatlerini subjektif nazariye ve mutĂ‚laalardan uzak olarak, rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insaniyetin istifadesine arz edilen bir kulliyattır.
Risale-i Nur, Kur'Ă‚n Ă‚yetlerinin nurlu bir tefsiridir. Baştan başa îman ve tevhid hakikatlarıyla muberhendir. En avamdan en havassa kadar her sınıf halkın anlayışına gore hazırlanmış ve musbet ilimlerle mucehhezdir.
Risale-i Nur, asrın ihtiyaclarına tam cevab verir. Aklı ve kalbi tatmin eder. Vesveseli şubhecileri ikna eder. HattĂ‚ en inatcı filozofları dahi teslime mecbur eder.
Risale-i Nur, akla gelen butun istifhamları bertaraf eder. Zerrelerden guneşlere kadar îman mertebelerini acıklar. VahdĂ‚niyet-i İlĂ‚hiyeyi ve nubuvvetin hakikatini ispat eder.
Risale-i Nur, yer ve goklerin tabakalarından, melĂ‚ike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatinden, haşir ve Ă‚hiretin vukuundan, Cennet ve Cehennemin varlığından, olumun mĂ‚hiyetinden; ebedî saadet ve şekavetin kaynağına kadar, akla gelebilecek butun imanî meseleleri en kat'î delillerle aklen, ilmen ve mantıken ispat eder... Pozitif ilimleri teşvik eder. Kesin delillerle aklı ve kalbi ikna eder ve merakları izale eder.
***
Buyuk şĂ‚irimiz merhum Mehmed Âkif, bir udebĂ‚ meclisinde, "Viktor Hugolar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bediuzzaman'ın bir talebesi olabilirler" demişti.
***
Bediuzzaman, Risale-i Nur'la beşeri sefĂ‚het ve dalĂ‚letten kurtarırken, korku ve dehşet vermek tarzını tĂ‚kib etmez. Gayr-ı meşru bir lezzetin icinde, yuz elemi gosterir, hissi mağlûb eder, kalb ve ruhu hissiyata mağlûb olmaktan korur. Kufur ve dalĂ‚lette de, bir zakkum-u Cehennem tohumu olduğunu, dunyada dahi Cehennem azabları cektirdiğini; buna mukabil îmanda, İslĂ‚miyet ve ibĂ‚dette leziz lezzetler ve zevkler bulunduğunu ve Cennet cekirdeği ve meyveleri gibi dunyada dahi bir nevi mukĂ‚fata nĂ‚il eylediğini isbat eder.
***
Kur'Ă‚n-ı Azîmuşşan butun zamanlarda gelip gecen nev-i beşerin tabakalarına, milletlerine ve ferdlerine hitaben Arş-ı A'lĂ‚dan irad edilen İlahî ve şumullu bir nutuk ve umumî, Rabbanî bir hitabe olduğu gibi; bilinmesi, bir ferdin veya kucuk bir cemaatin iktidarından haric olan ve bilhassa bu zamana ait pek cok fenleri ve ilimleri cĂ‚mi'dir.
Bu itibarla zamanca, mekĂ‚nca, ihtisasca daire-i ihatası pek dar olan bir ferdin fehminden ve karihasından cıkan bir tefsir, bihakkın Kur'Ă‚n-ı Azîmuşşana tefsir olamaz. Cunki Kur'Ă‚n’ın hitabına muhatap olan milletlerin, insanların ahval-i ruhiyelerine ve maddiyatlarına, cĂ‚mi' bulunduğu ince fenlere, ilimlere bir ferd vĂ‚kıf ve sahib-i ihtisas olamaz ki, ona gore bir tefsir yapabilsin. Hem bir ferdin mesleği ve meşrebi taassuptan hĂ‚lî olamaz ki, hakaik-i Kur'Ă‚niyeyi gorsun, bîtarafane beyan etsin. Hem bir ferdin fehminden cıkan bir dava, kendisine has olup, başkası o davanın kabulune davet edilemez. Meğer ki bir nevi icmaın tasdikine mazhar ola.
Binaenaleyh Kur'Ă‚n’ın ince mĂ‚nĂ‚larının ve tefsirlerde dağınık bir surette bulunan mehasininin ve zamanın tecrubesiyle fennin keşfi sayesinde tecelli eden hakikatlarının tesbitiyle, herbiri birkac fende mutehassıs olmak uzere muhakkikîn-i ulemadan yuksek bir heyetin tedkikatıyla, tahkikatıyla bir tefsirin yapılması lĂ‚zımdır. Nitekim kanunî hukumlerin tanzim ve ıttıradı, bir ferdin fikrinden değil, yuksek bir heyetin nazar-ı dikkat ve tedkikatından gecmesi lĂ‚zımdır ki, umumî bir emniyeti ve cumhur-u nĂ‚sın itimadını kazanmak uzere millete karşı bir kefalet-i zımniye husule gelsin; ve icma-ı millet hucceti elde edebilsin.
Evet Kur'Ă‚n-ı Azîmuşşanın mufessiri, yuksek bir deha sahibi ve nĂ‚fiz bir ictihada mĂ‚lik ve bir velĂ‚yet-i kĂ‚mileyi haiz bir zĂ‚t olmalıdır. Bilhassa bu zamanlarda, bu şartlar ancak yuksek ve azîm bir heyetin tesanuduyle ve o heyetin telĂ‚huk-u efkĂ‚rından ve ruhlarının tenasubuyle birbirine yardım etmesinden ve hurriyet-i fikirlerinden ve taassuplarından Ă‚zĂ‚de olarak tam ihlĂ‚slarından doğan dĂ‚hî bir şahs-ı manevîde bulunur. İşte Kur'Ă‚n’ı ancak boyle bir şahs-ı mĂ‚nevî tefsir edebilir.
***
İşte buyuk ulemĂ‚-i İslĂ‚m ve meşĂ‚yih-i kiram cok tecrube ve imtihanlarla şoyle bir kanaata varmışlardır ki: Bediuzzaman ne soylerse hakikattır. Bediuzzaman'ın eserleri, sunuhĂ‚t-ı kalbîye olup, cumhur-u ulemĂ‚nın tasdik ve takdîrine mazhardır.
***
Risale-i Nur, Kur'Ă‚n-ı Mu'ciz-ul BeyĂ‚nın bu asırda bir mu'cize-i mĂ‚neviyesi olan yuksek ve parlak bir tefsiridir. Evet Risale-i Nur kalblerin fatihi ve mahbubu, ruhların sultanı, akılların muallimi, nefislerin murebbii ve muzekkîsidir.
***
İşte Bediuzzaman Said Nursî; Kur'an-ı Kerîm'deki bu asrın muhtac olduğu hakikatleri keşfedip, Nur risalelerinde, herkesin kabiliyeti nisbetinde istifade edebileceği bir tarzda tefsir ve îzah etmek muvaffakıyetine mazhar olmuştur. Bunun icindir ki: Risale-i Nur, emsali gorulmemiş bir şĂ‚heserdir kanaatına varılmıştır.
Soz Basım Yayın Kulliyatı'nın onsozunden alınmıştır
__________________