Her İşte Bir Hayır Vardır

Neylerse guzel eyler.
Sohbet -

İmanın bir şartı da hayır ve şer butun işlerin Yuce Allahın ilmi, iradesi, kudreti, takdiri ve yaratmasıyla olduğuna inanmaktır. Evet, bu alemde iman-kufur, iyi-kotu, buyuk-kucuk, yaş-kuru, olum-doğum, saadet-felaket, acı-tatlı her ne olmuş, oluyor ve olacaksa hep Yuce Allahın hukmu ve yaratmasıyla meydana gelir. Hukum ve yaratmada O (c.c) tekdir. Onun herhangi bir eşi, yardımcısı, danışmanı, karışanı, zorlayanı, engel olanı yoktur. Dunya ve ahirette Onun iradesi dışında hicbir şey olmaz.

Kotuluğu yaratmakla onu yapmak ayrı şeydir. Yuce Allahın fiilleri icin iyi-kotu, guzel-cirkin, faydalı-faydasız, gerekli-gereksiz diye bir ayırım yapılmaz. Onun yaptığı ve yarattığı her şey iyidir, guzeldir, faydalıdır, gereklidir. Allah şuna kotuluk etti, buna zulmetti, şu işi gereksizdi denemez. Onun butun işleri adalet veya rahmetten ibarettir; başka bir şey değildir. Her ikisinde de bilemediğimiz kadar hikmetler vardır.

Mumin, kainatta insanların iradesinin dışında olup biten hicbir iş icin kotu ifadesini kullanmamalıdır. Mesela, ne kotu hava, berbat bir yağmur, baş belası ruzgar, nefret edilecek sıcaklar gibi, ilahi tecelli ve takdire itiraz manası taşıyan sozlerden şiddetle kacınmalı ve buna alışmamalıdır. Bunun yerine soğuk hava, sağanak yağmur, şiddetli ruzgar, iyi bir sıcak şeklinde hem vakıayı haber veren, hem de onları sevk ve idare eden Yuce Zatın tercihine hurmet ifade eden bir kelime kullanmalıdır. Muminin edebi bunu gerektirir.

İyi-kotu ayırımı insanların işlerinde olur. Butun işlerin iki yonu vardır. İşler bir yonuyle Yuce Mevlaya aittir. Diğer yonu kullara bakar.

Yuce Allahın butun hukum ve işlerinde tek hedef vardır; o da Yuce Zatını tanıtmak ve butun alemlerde tek ilah olduğunu gostermektir. Bu alemde olan her şey, onu var edene bir alamettir. Onun her işinde bir fayda ve hikmet saklıdır. Allah, acı-tatlı her yolla kulları kendisine davet etmektedir. Allah, melekler gibi şeytanları da kendine kacma, rahmetine sığınma, affına koşma sebebi yapmıştır. Cenneti de cehennemi de terbiye icin yaratmıştır. Birisi sevgi, diğeri korku yoluyla kulu Rabbine sevk eder; ebedi saadet sebebi olur.

İnsanın başına şu dort durumdan birisi gelir: Nimet, mihnet, musibet, masiyet. Nimete ulaşınca şukretmelidir. Mihnet ve sıkıntıya duşunce sabretmelidir. Masiyeti yani gunahı tovbe ve istiğfar ile temizlemelidir. Bunları yapan kul, her halde Allaha yaklaşmış ve başına gelen her şeyden hayırlı bir sonuc almış olur. Aksi durumda, acı-tatlı her şey zarar sebebi olur.

Aslında kula sıhhat gibi, hastalık da kalbini Allaha bağlamak icin verilmiştir. Zenginlik gibi fakirlik de cennete goturme sebebi yapılmıştır. Galibiyet gibi malubiyet de kula marifet ve edep kazandırsın diye takdir edilmiştir. Butun bunların bir hesabı ve hedefi vardır. Olaylara gonlun bakışı onemlidir. Yani işleri tatlandıran veya acılaştıran gonuldur. Allah ile hoş olmuş guzel gonuller her şeyde bir guzellik arar; ağzına acı konsa onu bal niyetiyle yutar. Gunah ile kararmış ve tadını kacırmış gonuller ise cennete girse kusur arar. Ta tovbe edip Allah diyene kadar.

Velilerden İbrahim b. Ethem k.s yaya olarak Allahın evi Kabeyi ziyarete gidiyordu. Yolda atlı bir zatla karşılaştı. Adam: “Ey ihtiyar nereye gidiyorsun? diye sordu. İbrahim b. Ethem k.s: “Allahın evini ziyarete gidiyorum. dedi. Adam:

-Bir bineğin yok, o kadar yolu boyle nasıl gideceksin? Diye sordu. İbrahim b. Ethem:

-Benim bir cok bineğim vardır; onlara yoluma giderim, dedi. Adam: “Nedir onlar, hani neredeler? diye sorunca, Hazret şu cevabı verdi:

-Başıma bir sıkıntı gelince sabır bineğine binerim. Bir nimete kavuşunca şukur bineğine binerim. Bir musibetle karşılaşınca rıza bineğine binerim. Nefsim beni kotu bir şeye cağırınca, omrumun kalan suresinin gecen suresinden daha az olduğunu duşunup ondan vazgecerim. Bunları duyan adam:

-Ey efendi, vallahi asıl binekli olan sensin, yaya kalan benim. Yuru, yolun acık olsun, dedi. (Bursevî, Ruhul-Beyan, II, 157)

Bu alemde Allah rızasını arayan kimse, acı tatlı her şeyde onu bulur. Sırf nefsinin keyfi icin yaşayan ne bulsa kaybetmiş olur. Cunku ele gecirdiği hicbir şey, elinde kalmaz, uzun sure yanında durmaz. Ya o anda, ya da az sonra soner, gider; gidişiyle zevki cileye doner.

Neyin hayır neyin şer olduğunu tespit icin aklı hakem yapamayız. Onun tespiti Yuce Yaratıcıya aittir. Yuce Yaratıcının guzel dediği şeyler guzeldir; kotu diye tarif ettiği şeyler kotudur. Bu işte akla, vahye tabi olmak duşer. Yoksa, son hukmu akıllar vermeye kalkarsa; bir aklın ak dediğine diğeri kara der; insanlık birbirini yer.

Bir de musibet ile masiyeti karıştırmamak gerekir. Musibet, bizim irademiz dışında başa gelen sıkıntı ve felaketlerdir. Masiyet ise, sakının diye yasaklanan fikir ve işlerdir. Bunlara kısaca haram denir. İşte dunyada kotu olan şeyler bunlardır.

Başımıza gelen bir musibetten sorumlu değiliz; fakat işlediğimiz haramlardan sorumluyuz. Bir kazada butun ailesini kaybeden kimse mesul değildir; ama ailesini yalana alıştıran, gunaha bulaştıran kimse mesuldur.

Kotu işler, guzel niyetle iyi olmaz. Fakat iyi işler kotu niyetle iyi olmaktan cıkar. Mesela, -zaruret hÂli haric-hangi niyetle icilirse icilsin icki icmek helal olmaz, guzel bulunmaz. Fakat kotu niyetle –mesela sırf muşteri toplamak icin-kılınan namaz, kotu bir fiile donuşur; kula sevap yerine azap getirir.

Başa gelen sıkıntılara isyan edilirse şerre donuşur; fakat sabredilirse sonucta kulun yuzunu guldurecek bir nimet olur. Her sıkıntı aslında bir rahatlığın habercisidir. Her kaybediş yeni bir kazancın başlangıcı olabilir. Cunku Yuce Allah, her zorluğun peşinde muhakkak bir kolaylığın olduğunu mujdeliyor. (İnşirah, 5-6) Nefsimizin kotu ve sevimsiz gorduğu nice işlerin, aslında hayırlı olduğunu bildiriyor. (Bakara, 216) Kul kendisine duşeni yaptıktan sonra ilahi tecelliye, şukur, sabır, rıza veya istiğfarla mukabele etmelidir.

Yuce Allah, şer gibi gozuken nice işlerin icinde pek cok hayır saklamıştır. Acele ile feryat ve isyan etmeden, işin sonu beklenirse bu hayırlar gorulur. Asıl şer, sonu kotu biten ve insanı ilahi azaba iten iştir. Sonu rahmete cıkan bir şeye kotu denmez.

Hz. Ademin (a.s) yasak ağactan yiyip dunyaya gonderilmesinin icinde Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin bu alemi şereflendirmesi saklıdır.

Hz. İbrahim (a.s) ateşe girmeseydi, ondaki Halil (dostluk) sıfatı ortaya cıkmazdı.

Hz. Yusuf (a.s) kuyuya atılmasaydı ve kole diye ucuza satılmasaydı, Mısıra sultan olup tahta cıkamazdı. Zindana hapsedilmeseydi temizliği ve mertliği anlaşılmazdı

Hz. Musa (a.s), balığı kaybettiği yerde Hızırı (a.s) bulmuştur. Cunku Hızırı bulması balığı kaybetmesine bağlanmıştı. Yol arkadaşı bunu bilmediği icin hayıflanıp Hz. Musaya: “Eyvah, ben onu size soylemeyi unuttum. Daha doğrusu şeytan unutturdu. Azığımızdaki balık, onceki konaklama yerinde sen uyurken canlandı, denize atladı ve suyun icinde kaybolup gitti. Diye uzuntusunu belirttiğinde, Hz. Musa (a.s): “Uzulme, işte aradığımız bu idi demiştir. (Kehf, 63-65)

İnsanların: “Kaybetti, bitti, gitti deyip eğlendiği noktada, kalbi uyanık insanlar, hic endişe etmeden, sıkıntının icindeki saklı hayrı gorup: “İşte aradığım buydu! diye sevinirler.

Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz, Hudeybiyede muşrikler tarafından engellenip Mekkeye giremeden geri donmuştu. Muslumanları zora sokan bir antlaşma yapılmıştı. Bazı sahabiler ve ozelikle Hz. Omer (r.anhum): “Dinimiz adına bu ne buyuk zillet ve acı diye uzuntuden kahrolmuştu. Hz. Omer (r.a) o anda bu sıkıntının gerisinde saklı zaferleri goremediğinden, din gayretiyle feryat ediyor, antlaşma metninin yırtılıp atılmasını istiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) ise: “Ben Allahın takdirine ve hukmune tabiyim diye teslimiyet gosteriyordu. Cok gecmedi Yuce Allah, Fetih suresini indirerek: “Biz sana apacık bir fetih verdik. Yakında emin bir şekilde Mescid-i Harama gireceksiniz mujdesini verdi. Onlar, kaybettik dedikleri noktada kazanmışlardı. Cunku niyetleri Allah icindi.

Ahirette, sabırlı ve iffetli fakirlere verilen saltanatı goren pek cok zengin, “ah keşke ben de dunyada fakir olsaydım diye fakirlere imrenecektir. Sabırlı ve edepli hastalara verilen cennet nimetleri karşısında, pek cok insan: “keşke ben de dunyada biraz dert cekmiş, eziyet gormuş, hastalık tatmış olsaydım diye hayıflanacaktır.

Yuce Allahtan hakkımızda hayırlısını isteyelim. Buyuk veli İbrahim Hakkı Erzurumînin k.s veciz sozlerinden sectiğimiz iki kıta ile sozumuzu bitirelim:



Hak şerleri hayreyler,

Zannetme ki gayreyler.

Arif anı seyreyler.

Mevla gorelim neyler;

Neylerse guzel eyler.



Deme bu nicin boyle?

Yerincedir o oyle.

Bak sonunu seyreyle.

Mevla gorelim neyler;

Neylerse guzel eyler.

DİLAVER SELVİ