Peygamber Efendimizin Goğsunun Yarılması
Hz Muhammed'in Goğsunun Yarılması Olayı
eygamberimizin Goğsunun yarıkması hadisesi

Kuşluk guneşinin her tarafa pırıl pırıl hayat sactığı guzel bir bahar gunuydu.

Nur yuzlu Efendimiz, sut kardeşi Abdullah'la beraber evlerine yakın cayırlıkta kuzularını otlatıyordu. Bir ağacın altında, cimenden yemyeşil halının uzerine oturmuş, tatlı tatlı konuşuyorlardı. Bir muddet sonra da Abdullah, ağacın serin golgesinde uykuya daldı.

KĂ‚inatın Efendisi ise, oturduğu yerden, kĂ‚inatı kuşatan eşsiz guzelliklerin yaratıcısını duşunmeye koyuldu. Bu sırada kuzular yayıla yayıla epeyce uzaklaşmışlardı. Onları geri cevirmek icin Peygamberimiz, Abdullah'ın yanından ayrıldı. Bir muddet gittikten sonra, karşısına beyaz elbiseli iki kişinin cıktığını gordu. İkisi de guleryuzlu ve sevimli idiler. Birinin elinde ici karla dolu altın bir tas vardı. Nur yuzlu Efendimizin yanına usulca yaklaştılar. Onu tutup, İlĂ‚hî bir halı gibi duran yemyeşil cimenlerin uzerine uzattılar. Efendimizde ne ses, ne seda, ne de telĂ‚ş vardı. Bu guleryuzlu, bu temiz sîmalı ve bu sevimli insanların kendisine kotuluk yapmayacağını biliyordu.

Ağacın serin golgesinde uyumakta olan Abdullah, bu sırada uyandı. Manzarayı gorunce, olanca hızıyla telĂ‚şlı telĂ‚şlı eve vardı. Gorduğu manzarayı anne ve babasına anlattı. Heyecan ve telĂ‚şlarından evlerinden nasıl cıktıklarının farkında bile olamayan Halime ile kocası, bir anda Peygamberimizin yanına vardılar. Fakat, Abdullah'ın anlattıklarından eser yoktu. Ortalıkta kimseler gorunmuyordu. Zîra, gelenler, memur edildikleri vazifelerini bir anda bitirip gozden kaybolmuşlardı. SĂ‚dece, ayakta duran KĂ‚inatın Efendisinin benzi ucuktu ve hafiften gulumsuyordu.

Fazlasıyla telĂ‚şa kapılan Halime ve kocası, "Ne oldu sana yavrucuğum?.." diye sordular.

KĂ‚inatın Efendisi şunları anlattı:

"Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde ici karla dolu bir tas vardı. Beni tuttular, goğsumu yardılar. Kalbimi de cıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan pıhtısı cıkarıp bir yana attılar. Goğsumu ve kalbimi o karla temizledikten sonra ayrılıp gittiler."

Aradan yıllar gececek, kendilerine peygamberlik vazifesi verilecekti.

Bir gun, sahabîlerden bazıları, "YĂ‚ Resûlallah!.. Bize kendinizden bahseder misiniz?" diyeceklerdir.

Resûlullah, "Ben, babam İbrahim'in duasıyım, kardeşim İsa'nın mujdesiyim, annemin ise ruyasıyım! O, bana hĂ‚mile iken Şam saraylarını aydınlatan bir nurun kendisinden cıktığını gormuştu." dedikten sonra, bahsi gecen hĂ‚diseyi de şoyle anlatır:

"Ben, Sa'd b. Bekr Oğulları yanında emzirilip buyutuldum. Bir gun sut kardeşimle birlikte evlerimizin arkasında kuzuları otlatıyorduk. O sırada yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde ici karla dolu altın bir tas vardı. Beni tuttular, goğsumu yardılar. Kalbimi de cıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan parcası cıkarıp bir yana attılar. Goğsumu ve kalbimi o karla temizlediler."

Bu hĂ‚diseyle Peygamber Efendimizin mubarek kalbi, İlĂ‚hî bir nur ve CenĂ‚bı Hakk tarafından bir sekînet ve bir ruh ile genişletilmiş oluyordu. Aynı zamanda, Resûlullah Efendimizin nefsi, o yaşından itibaren kutsî duygular ve İlĂ‚hî nurlarla te'yid edilerek, her turlu vesvese ve şupheden temiz hĂ‚le getiriliyordu. Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki, kalb sĂ‚dece cam kozalağı gibi bir et parcası olarak duşunulmemelidir. O, bir LĂ‚tifei Rabbaniye'dir. Meseleye ışık tutması bakımından, Bediuzzaman Hazretlerinin kalble ilgili şu acıklamasını da nazarlara arzetmekte fayda vardır:

"Kalbten maksat, sanevberî [cam kozalağı] gibi bir et parcası değildir. Ancak, bir LĂ‚tifei Rabbaniye'dir ki, mazharı hissiyatı vicdan, ma'kesi efkĂ‚rı dimağdır. BinĂ‚enaleyh, o LĂ‚tifei Rabbaniye'yi tazammum eden o et parcasına kalb tĂ‚birinde şoyle bir letafet cıkıyor ki; o LĂ‚tifei Rabbaniye'nin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, cismi sanevberînin cesede yaptığı hizmet gibidir. Evet, nasıl ki butun aktarı bedene maû'lhayatı neşreden o cismi sanevberî, bir makinei hayattır; ve maddî hayat onun işlemesiyle kĂ‚imdir; sekteye uğradığı zaman cesed de sukuta uğrar; kezalik o LĂ‚tifei Rabbaniye a'mĂ‚l ve ahvĂ‚l ve mĂ‚nevîyatın heyeti mecmuasını hakikî bir nuru hayat ile canlandırır, ışıklandırır; nuru îmanın sonmesiyle, mahiyeti, meyyiti gayrimuteharrik gibi bir heykelden ibaret kalır."

Anlaşılan odur ki, maddî kalbin îman, ilim, hikmet, şefkat gibi maneviyatla yakın alĂ‚kası vardır; aynı şekilde, maddî temizliğin de manevî temizlikle munĂ‚sebeti mevcuttur. Bu itibarla, Resûli Ekrem Efendimizin maddî kalbinin yıkanıp temizlendikten sonra ilim, hikmet, İlĂ‚hî nur ve feyizlerle doldurulmasını, akıldan uzak gormemek lĂ‚zımdır.