RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nuzûl
Mushaftaki sıralamada yuz ucuncu, iniş sırasına gore on ucuncu sûredir. İnşirah sûresinden sonra, ÂdiyĂ‚t sûresinden once Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayet de vardır
(bk. ŞevkĂ‚nî, V, 579).
Adı/Ayet Sayısı
Sûre adını 1. Ă‚yette gecen ve
“zaman, cağ, ikindi vakti” gibi anlamlara gelen
asr kelimesinden almıştır..
Konusu
Sûrede insanı ebedî husrandan kurtaracak yollar gosterilmektedir.
Fazileti
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mdan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr sûresini okumadan ve ardından selĂ‚m vermeden ayrılmadıkları rivayet edilir
(Beyhak^, Şu‘abu’l-îmĂ‚n, Nuruosmaniye Ktp., nr. 1125, III, vr. 174b).
Ayet
Kasem olsun ki asra.(1)
İnsan mutlak bir husranda.(2)
Ancak o kimseler başka ki iman edip salih ameller işlediler ve hep hakka vasiyyetleştiler ve sabra vasiyyetleştiler. (3)
Tefsir
Asr (asır) kelimesi isim olarak
“mutlak zaman, icinde bulunulan zaman, karn (80 veya 100 yıllık zaman dilimi), gece, sabah, akşam, ikindi vakti, ikindi namazı, bir neslin veya bir hukumdarın, bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi, bir dinin yaşandığı donem” gibi mĂ‚nalarda kullanılır. Mufessirler burada zikredilen
asr kelimesini ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed’in asrı ve Ă‚hir zaman gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Bize gore bunlar icinde sûrenin iceriğine ve mesajına en uygun duşeni
“mutlak zaman” anlamıdır. Buna gore sûrenin başında zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yerine ve onemine dikkat cekilmiştir. Cunku zaman Allah TeĂ‚lĂ‚’nın yaratma, yonetme, yok etme, rızık verme, alcaltma, yuceltme gibi kendi varlığını ve sonsuz kudretini gosteren fiillerinin tecelli ettiği bir varlık şartı olması yanında, insan bakımından da hayatını icinde gecirdiği ve her turlu eylemlerini gercekleştirebildiği bir imkĂ‚n ve fırsatlar alanıdır. Yuce Allah boyle kıymetli bir gerceklik ve imkĂ‚n uzerine yemin ederek zamanın onemine dikkat cekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, 2. Ă‚yetteki deyimiyle
“husran” (ziyan) olacağını hatırlatmıştır. Burada
“ziyan”la Ă‚hiret azabı kastedilmiştir. Cunku zamanı ve omru boşa gecirmiş insan icin en buyuk ziyan odur
(bk. İbn Âşûr, XXX, 531). Sûrede bu ziyandan ancak şu dort ozelliğe sahip olanların kurtulacağı ifade edilmiştir:
a) Samimi bir şekilde iman etmek (iman hakkında bk. Bakara 2/256; NisĂ‚ 4/136-137);
b) İyi işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kacınmak;
c) Hakkı tavsiye etmek;
d) Sabrı tavsiye etmek.
İkinci şıktaki “iyi işler”in icinde hakkı ve sabrı tavsiye etmek de vardır; fakat bunlar, hem bireyin erdemini ve hemcinslerine karşı sorumluluk bilincini yansıttığı hem de bireyi aşarak toplumsal yararlar doğurduğu icin onemi dolayısıyla ayrıca zikredilmiştir (hak icin bk. Bakara 2/42; sabır icin bk. Bakara 2/45). Hakkı ve sabrı tavsiye buyruğunda, bu gorevlere kişinin oncelikle kendisinin uyması gerektiği anlamının da bulunduğu kuşkusuzdur. Bu husus, her akıl ve iz‘an sahibi tarafından kolayca anlaşılıp benimsenecek kadar acık olduğu icin Ă‚yette bunun ozellikle belirtilmesine gerek gorulmediği anlaşılmaktadır.
Âyetteki hakkı ve sabrı tavsiye, eğitimin onemine ve mahiyetinin nasıl olması, amacının ne olması gerektiğine de ışık tutmaktadır. Cunku
her eğitim faaliyeti sonucta bir tavsiye yani nasihat ve irşaddır. Doğru bir eğitim faaliyetinin amacı ise insanlara inancta, bilgide ve ahlĂ‚kta hakkı yani gerceği ve doğruyu aktarmak; bunun yanında hayatın ceşitli şartları, maddî ve mĂ‚nevî zorluklar, saptırıcı duygular, hata ve suc sebepleri karşısında da kişiye sabır ve dayanıklılık aşılamaktır. Hakkı ve sabrı tavsiye, toplumsal hayat ve birlikte yaşamanın getirdiği butun ahlĂ‚kî gorevleri icine alan geniş kapsamlı bir gorevdir. Hakkın karşıtı bĂ‚tıldır; bĂ‚tıl ise inanc ve bilgide asılsızlık ve yanlışlığı, ahlĂ‚kta kotuluğu icine alan bir kavramdır. Ayrıca hak, adaletle de yakından ilişkilidir. Bu acıdan Ă‚yette insanların Ă‚dil olmaları ve adalet duzeninin, yani herkesin hakkına razı olduğu ve herkesin hakkının korunduğu bir toplumsal duzenin kurulmasına katkıda bulunmaları gerektiği de anlatılmaktadır. Sonucta kul, sûrede sıralanan dort ilkeden iman ve sĂ‚lih amel sayesinde Allah’ın hakkını, hakkı ve sabrı tavsiye ile de kulların hakkını odemiş olur.
Gorulduğu gibi Asr sûresi en kısa sûrelerinden biri olmakla birlikte Kur’Ă‚n-ı Kerîm’deki butun dinî ve ahlĂ‚kî yukumluluklerin, oğutlerin ozu sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir. Bu sebeple
İmam ŞĂ‚fiî’nin sûre hakkında,
“Şayet Kur’an’da başka bir şey nĂ‚zil olmasaydı, şu pek kısa sûre bile insanlara yeterdi. Bu sûre Kur’an’ın butun ilimlerini kucaklıyor” dediği nakledilmiştir
(bk. İbn Kesîr, VIII, 499; Muhammed Eroğlu, “Asr Sûresi”, DİA, III, 502).
Mehmet Âkif Ersoy’un deyişiyle:
HĂ‚likin nĂ‚-mutenĂ‚hî adı var en başı Hak
Ne buyuk şey kul icin hakkı tutup kaldırmak
Hani ashĂ‚b-ı kirĂ‚m ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-Asr’ı okurmuş bu neden?
Cunku meknûn o buyuk sûrede esrĂ‚r-ı felĂ‚h
Başta îmĂ‚n-ı hakîkî geliyor sonra salĂ‚h
Sonra hak sonra sebĂ‚t: İşte kuzum insanlık
Dordu birleşti mi yoktur sana husrĂ‚n artık
(SafahĂ‚t, İstanbul 1944, s. 419)
__________________