1. Ayet Tefsiri
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
RahmĂ‚n ve rahîm olan Allah’ın adıyla...
“Eûzu” veya “istiĂ‚ze” diye bilinen bu cumle, bu şekliyle bir Ă‚yet olmadığı icin mushafa yazılmamıştır. “Kur’an okuyacağın vakit o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl 16/98) şeklinde buyurulduğu icin Kur’an okumaya başlayanlar, besmeleden once “eûzu...” ifadesini okumak suretiyle bu emri yerine getirmektedirler. Asıl adı İblîs olan şeytan, Allah’ın “Âdem’e secde et!” emrine uymadığı, kendisinin daha ustun olduğunu ileri surerek emre karşı geldiği icin meleklerin vatanından (melekût Ă‚lemi) kovulup surgun edilmiş; o da imtihan dunyasında Allah’ın kullarını, O’nun yolundan ve rızĂ‚sından ayırmak icin uğraşmayı kendine vazife edinmiştir (A‘rĂ‚f 7/11-17).
Şeytan, kendine uyan diğer cinleri ve insanları da kullanarak vazifesini yapmaya calışmaktadır (En‘Ă‚m 6/112). Ancak Allah’a iman eden, O’na dayanan ve guvenen muminlere şeytanın zarar veremeyeceği ve onlara hukmunun gecmeyeceği ilgili Ă‚yetlerde acıklanmıştır (Nahl 16/98-100).
Yukarıda meĂ‚li zikredilen Ă‚yet (16/98) sebebiyle Kur’an okumaya başlayanlar “eûzu” cekerler. Ancak bunun hukmu konusunda farklı goruş ve yorumlar vardır. Bazı muctehidlere gore emir kipi kullanıldığı icin eûzu cekmek farzdır. Muctehidlerin coğunluğuna gore ise bu bir tavsiye emridir, eûzu cekmek farz değil menduptur, teşvik edilmiştir ve guzel bulunmuş bir davranıştır.
Şeytanın insandan en uzakta olması gereken zaman olan Kur’an okuma halinde bile –okumaya başlarken– eûzu cekmek tavsiye edildiğine gore diğer işlere başlarken bunu yapmanın daha da gerekli olacağı anlaşılmaktadır. Kotuluğe karşı bile iyilik yaparak insanlardan gelecek belĂ‚yı defetmek, eûzu cekerek de şeytandan gelecek olan vesvese ve kışkırtmayı kendilerinden uzaklaştırmak Kur’an’ın, muminlere tavsiyeleri arasında yer almıştır (bk. Mu’minûn 23/96-98).
Eûzu, bir yandan boyle maddî ve mĂ‚nevî şerleri, kotulukleri defetmeye ilĂ‚c olurken diğer yandan kulun imtihan şuurunu tazelemekte, insanın ulvî yonu ile suflî yonu arasında omur boyu surup giden ve onu geliştirmeyi, olgunlaştırmayı sağlayan mucadelede uyanık ve tedbirli olmayı telkin etmektedir. 1. Sûrelerin başında bulunan besmele cumlelerinin, Kur’Ă‚n-ı Kerîm’in mushaflarda ilk defa toplanmasından itibaren yazılageldiği, aynı donemde Kur’an’a dahil olmayan hicbir şeyin mushafa yazılmadığı dikkate alınırsa –aksine goruşler bulunmasına rağmen– her sûrenin başındaki besmeleyi, sûrenin Ă‚yet sayılarına dahil olmayan ayrı bir Ă‚yet olarak kabul etmek gerekmektedir. Hanefî fıkıhcılarının goruşleri de boyledir (CessĂ‚s, AhkĂ‚mu’l-Kur’Ă‚n, I, 12).
İmam ŞĂ‚fiî FĂ‚tiha sûresinin başındaki besmeleyi bu sûreden bir Ă‚yet olarak kabul etmiştir. Diğer sûrelerin başlarındaki besmeleler konusunda kendisinden iki farklı goruş nakledilmiş, her sûreye dahil bir Ă‚yet sayılması goruşu –ona ait olması yonunden– daha sahih bir rivayet olarak kaydedilmiştir. Ebû Hanîfe’ye gore besmeleler sûrelerin başında ayrı Ă‚yetler olduğu icin namazda yalnızca FĂ‚tiha’dan once sessiz olarak okunur, FĂ‚tiha’yı takip eden ve zamm-ı sûre denilen sûre ve Ă‚yetlerden once ise besmele okunmaz.
Besmele dilimize genellikle “RahmĂ‚n ve rahîm olan Allah’ın adıyla” şeklinde cevrilmektedir. Bu cumlede zikredilmeyen fakat her besmele okuyanın başlayacağı işe gore niyetinde bulunan “... okuyorum, başlıyorum, yapıyorum, yiyorum” gibi bir yuklem vardır. “Allah’ın adıyla yemek, okumak” ifadesinden Turkce’de “yenen ve okunanın Allah’ın adıyla birlikte yenildiği veya okunduğu” anlaşılır. Bu mĂ‚na kastedilmediğine gore maksadı doğru anlatabilmek icin besmeleyi “RahmĂ‚n ve rahîm olan Allah adına, ... adını anarak, ... Allah’tan yardım dileyerek ...” şekillerinde cevirmek de uygun olur.
Kul herhangi bir davranışta bulunurken, onemli bir işe teşebbus ederken once eûzu cekerek muhtemel olumsuz etkileri defetmekte sonra da besmeleyi okuyarak “kendinin tek başına yeterli olmadığını, başarı ve gucun ancak Allah’tan gelebileceğini, Allah’ın yeryuzunde halife kıldığı bir varlık olarak O’nun mulkunde, O’nun adına tasarrufta bulunduğunu, asıl mĂ‚lik ve hĂ‚kim olan Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa emanete hıyanet etmiş olacağını...” peşinen kabul etmekte ve bundan guc almaktadır. Burada tevhid cumlesinin mĂ‚nası da ustu kapalı olarak mevcuttur. Zira nasıl ki tevhid cumlesinde “lĂ‚ ilĂ‚he” denilerek once butun sahte tanrılar zihinlerden siliniyor, sonra da “illallah” ifadesiyle hakiki, tek, eşi ve benzeri bulunmayan Tanrı (Allah) kalbe ve zihne yerleştiriliyorsa, eûzu besmele cekildiğinde de once kulluk ilişkisine engel olan kirli cevre temizleniyor, sonra da bu ilişkinin en uygun anahtarı kullanılmış, doğru kapılar acılmış, sağlıklı bağ kurulmuş oluyor.
Allah yerine “tanrı”, rahmĂ‚n yerine “esirgeyen”, rahîm yerine de “bağışlayan” kelimelerinin kullanılması bu isimlerin anlamlarını tam olarak karşılamaz. Cunku Allah ismi, bu isme hakkıyla lĂ‚yık olan “tek, eşsiz, benzersiz, butun kemal sıfatlarına sahip ve eksikliklerden uzak, varlığı zaruri (olmazsa olmaz), yokluğu duşunulemez” olan yuce zĂ‚ta mahsustur, bu sıfatları taşımayan hicbir varlığa Allah denemez. Halbuki insanların uydurdukları, kendilerine gore bazı nitelikler yukledikleri mĂ‚budlara tanrı denebilir. Başka bir deyişle tanrı kelimesi Allah icin de kullanılabilir, halbuki Allah ismi O’ndan başka hicbir varlık icin kullanılamaz ve Arap dilinde de kullanılmamıştır.
Kur’an dilinde rahmĂ‚n sıfat-ismi de Allah’a mahsustur, başka hicbir varlık icin kullanılmamıştır. RahmĂ‚n “en uzak gecmişe doğru butun yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lutuf, ihsan, rahmet bahşeden” demektir. RahmĂ‚n, rahmetiyle muamele ederken buna mazhar olan varlığın hak etmesine, lĂ‚yık olmasına bakmaz, bu sıfatın tecellisi yağmur gibi her şeyin uzerine yağar, guneş gibi her şeyi ısıtır ve aydınlatır. Rahîm “cok merhametli, rahmeti bol” demek olup bu sıfatla kullar da nitelenebilir. Allah’ın rahîm sıfat-ismi O’nun, daha ziyade kullarının gelecekte elde etmek uzere hak ettikleri, lĂ‚yık oldukları sınırsız rahmetini, lutuf ve merhametini ifade etmektedir. “Esirgemek” ve “bağışlamak” bu sonsuz, engin ve etkisi ceşitli rahmetin ancak bir parcası, etkilerinin yalnızca bir ceşididir.
__________________