Hazret-i Ebû Bekir r.a.butun mal ve mulkunu fîsebilillah sadaka verip, bir hırka ile evinde otururken, bir kimse gelip, kapıyı caldı. Hazret-i Ebû Bekir dışarı cıkıp, kapıda duran kimdir diye bakdı.
- Ne istersin
- YĂ‚ EbĂ‚ Bekir! Onikibin akca borcum var. Bugun vermemin son gunu. Muhakkak vermem lĂ‚zım. Şimdi, lutf ve kerem edip, benim bu borcumu odeyip, beni kurtar.
- Gormez misin beni, butun malımı, giyeceklerimi Allahu teĂ‚lĂ‚ yoluna verdim. HattĂ‚ arkamdaki elbisemi de bir fakîre verdim. Şimdi bir hırka giyip, oturuyorum. Mal ve giyecek kalmadı. Senin borcunu nereden odeyeyim.
- Biliyorum ve işitdim ki, sende mal kaldı. Senin fadlından umîd ederim ki, benim bu borcumu odeyesin.
Hazret-i Ebû Bekirin yapacak bir şeyi kalmadı. Bir yehûdîye vardı. Onikibin akce istedi.
- İnşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ yarın oğleden sonra malını vereyim.
- YĂ‚ EbĂ‚ Bekir, yarınki gun malımı bulup vermez isen, ne olur.
- Eğer yarın oğleden sonra senin malını bulup, vermezsem, kendimi sana kole eyledim. Dilersen satıp, parasını al, istersen beni kole gibi kullanırsın.
Bu sozleşme uzerine o yehûdî cıkarıp, hazret-i Ebû Bekire onikibin akce verdi. Ebû Bekir-i Sıddîk 'radıyallahu anh' da o akceyi o borclu fakîre verip,
- Borcunu ver, dedi.
Kendisi, oturup, Allahu teĂ‚lĂ‚ hazretlerine tevekkul eyledi. Yarın vaktinde odemeği va'd etdiğim, bu borcu ben nereden alıp, odeyeceğim, diye duşundu. Hicbir cĂ‚re bulamadı. Varıp, o yehûdîye kole olayım diye kalbinden gecdi. Bu şekilde duşunurken, hazret-i Âişenin evine vardı. SelĂ‚m verip,
- YĂ‚ kızım Âişe. Bilmiş ol ki, dun bir yehûdîden onikibin akce alıp, bir fakîrin borcunu odedim. Bugun oğleden sonra, akceleri odemem lĂ‚zım. Akceleri bulup, odemezsem, kendi nefsimi o yehûdîye verdim. Şimdi vĂ‚cib oldu ki, kendimi o yehûdîye kole eyliyeyim. YĂ‚ kızım, Ă‚hıret hakkını halĂ‚l eyle. Sağ ve asĂ‚n ol. Ben gidiyorum.
Hazret-i Âişenin 'radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anhĂ‚' kalbi mahzûn olup, ağladı. İkisi berĂ‚ber ağladılar. Hazret-i Ebû Bekir kızının yanından ağlıya ağlıya cıkdı, gitdi.
Hazret-i Âişe annemiz ağlarken, mubĂ‚rek gozunden bir damla yaş indi. Yere duşdu. Hak SubhĂ‚nehu ve teĂ‚lĂ‚ hazretlerinin kudretinden bir nûrĂ‚nî cevher halk oldu. Hazret-i Âişe bu cevheri gorup, sevindi. Babasını cağırdı. Hazret-i Ebû Bekir donup geldi.
- Ne dersin yĂ‚ kızım!
- Allahu teĂ‚lĂ‚ bana merhamet eyledi. Gozumun yaşından bir cevher yaratdı. Şimdi var, bu cevheri alıp, pazara gotur, satıp, borcunu edĂ‚ eyle.
Ebû Bekir-i Sıddîk da o cevheri alıp, pazara gitdi.
Hak SubhĂ‚nehu ve teĂ‚lĂ‚, CebrĂ‚îl aleyhisselĂ‚ma emr eyledi ki,
"YĂ‚ CebrĂ‚îl, Habîbim ve Resûlum Muhammed MustafĂ‚nın zevcesi Âişenin goz yaşından kudretim ile bir cevher halk eyledim. Kulum Ebû Bekir o cevheri, pazara satmağa gidiyor. Şimdi cabuk var. Cennetde, kudret hazînemden yirmibin altın al. Bir nûrdan tabak icine koyup, Ebû Bekirin onune var. O cevheri satın al. Bana getir ki, o cevher bana gerekdir. Arşıma o cevheri koyayım ki, onun nûru arşımda ışık sacsın. Ve de mu'min kullarımın kabri o cevher ile munevver olsun [aydınlansın]."
CebrĂ‚îl aleyhisselĂ‚m da yetişip, Cennetin hazînesinden yirmibin altını, bir nûrdan tabak icine koydu. İnsan sûretinde, hazret-i Ebû Bekirin pazar icinde onune geldi.
- YĂ‚ EbĂ‚ Bekir! Elindeki nedir, satar mısın.
- Satarım.
- Kaca verirsin.
- Onikibin akcaya veririm.
- Bunun değeri onikibin akca değildir. Yirmibin altın vereyim.
- Eğer o fiyĂ‚ta alır isen sen bilirsin.
- Şimdi ac eteğini.
Ebû Bekir hazretleri eteğini acdı. CebrĂ‚îl aleyhisselĂ‚m eteğine altınları dokdu. Hazret-i Ebû Bekir alıp, evlerine geldi. Gordu ki, akca aldığı yehûdî kapı onune gelmiş. Cağırıp der ki,
- YĂ‚ EbĂ‚ Bekir, gel akcamı ver; yĂ‚hud kolemsin; seni hizmetde kullanırım.
Ebû Bekir hazretleri, ardından varınca; o yehûdî ayak sesini duyup, arkasına bakdı. Gordu ki, gelen Ebû Bekirdir.
Yehûdîye dedi ki,
- Ac eteğini.
Acdı. O yirmibin altını yehûdînin eteğine dokdu.
Yehûdî dedi ki,
- Bu altın nedir.
- Yirmibin altındır. Borcuna tut.
- Senin bana borcun onikibin akcadır.
- Bu altın senin akcenin berekĂ‚tıdır.
Sonra o yehûdî altının birini eline aldı. Gordu ki, bir yanında, (LĂ‚ ilĂ‚he illallah, Muhammedun resûlullah) yazılmış. Diğer tarafında (Kulhuvallahu ehad sûresi.) yazılmış. Kudret kalemi ile yazı yazılmış. Yehûdînin kalbine bir hĂ‚l gelip, hidĂ‚yet-i rabbĂ‚nî yetişdi. Dedi ki,
- YĂ‚ EbĂ‚ Bekir! Bildim ki, senin dînin hakdır, gercek evliyĂ‚sın. Muhammed aleyhisselĂ‚m da hak Peygamberdir.
ŞehĂ‚det kelimesi soyleyip, sadakatle muslimĂ‚n oldu. O altını din aşkına cumle fakîrlere dağıtdı. Kendisi ehl-i havĂ‚sdan oldu 'radıyallahu anh'. Ma'lûmdur ki, Ebû Bekir 'radıyallahu teĂ‚lĂ‚ anh' hazretlerinin menĂ‚kıbı ve keşfi ve kerĂ‚metleri nihĂ‚yetsizdir. Had ve hudûdu mumkin değildir.
__________________