Bir hukumdarın oğlu attan duşmuş ve boyun kemikleri birbirine girmişti. Oyle ki, boynu, fil boynu gibi govdesine batmıştı. Başını cevirebilmek icin butun govdesini donduruyordu. Yurdundaki butun doktorlar tedavisinde Ă‚ciz kaldılar. Yalnız komşu ulkedeki bir doktor, başını eski hĂ‚line getirebildi ve damarlarıyla kemiklerini duzeltti. O doktor olmasaydı şehzĂ‚de sakat kalacak, belki de olup gidecekti.
ŞehzĂ‚de iyi olduktan sonra, onu tedĂ‚vi eden doktor, şehzĂ‚de ve hukumdĂ‚rı ziyarete gitti. Kadirşinaslıktan zerre kadar nasibi olmayan nankor hukumdarla vefĂ‚sız şehzĂ‚de, ona hic yuz vermediler. Doktor, hĂ‚lini onlara belli etmese de, kendisine revĂ‚ gorulen bu nĂ‚hoş muĂ‚mele sebebiyle bir hayli uzuldu, incindi. Hukumdarla şehzĂ‚de utanacakları yerde doktor utanarak başını yere eğdi. Kalkıp giderken şoyle mırıldanıyordu:
«Ben onun boynunu cevirip eski hĂ‚line koymasaydım, bugun yuzunu benden ceviremezdi.»
Doktor, gorduğu bu hakĂ‚ret karşısında, hukumdarla oğluna bir hikmet dersi vermek uzere şehzĂ‚deye bir tohum gonderdi ve şu haberi yolladı:
«ŞehzĂ‚de bunu buhurdana koyup yaksın. Cok guzel ve şifalı bir tutsudur.»
ŞehzĂ‚de doktorun gonderdiği o tohumu yaktıktan sonra dumanından aksırdı. Aksırınca başı eskisi gibi carpıldı. HukumdĂ‚rın emriyle doktoru cok aradılar, fakat bir turlu bulamadılar. Kendisinden ozur dileyeceklerdi. Ne cĂ‚re ki, iş işten gecmişti.
CenĂ‚b-ı Hakk'a şukurden yuz cevirme ki, yarın mahşer gunu boynu bukuk kalmayasın!..
__________________