Allah rahmet etsin, hikaye etmiş, Gazi padişah Mahmut’u anarak inciler delmiştir. Hint savaşında o ulu ve temiz kişi bir kole elde etti. Onu halife yaptı tahta oturttu. Ona ordu verdi onu kendisine oğul edindi.
Bu hikayeyi uzun boylu ve etraflı olarak o din buyuğunun kitabında bul oku. Hasılı o cocuk, o guzelim tahtın ustunde o buyuk padişahın yanı başında otururdu.
Daima yanar yakılır, ağlar dururdu. Padişah dedi ki ey bahtı kutlu! Neden ağlıyorsun? Devletin mi bozuldu? Padişahlardan ustunsun, padişahlar padişahı ile duşup kalkmadasın. Sen şu tahtın ustunde oturuyorsun vezirlerle asker, tahtının onunde ay ve yıldızlar gibi saf, saf duruyorlar.
Cocuk şundan ağlıyorum dedi; anam memleketimizde. Beni daima seninle korkutur seni aslan Mahmut’un elinde goreyim derdi. Babam, anama sıkılır, bu ne kızgınlık, bu ne kotu dilek. Bundan başka bir beddua bulamıyor musun da boyle kotu ve oldurucu bir bedduada bulunuyorsun. Ne merhametsiz ne taş yurekli anasın. Onu adeta yuzlerce kılıcla kesip oldurmedesin diye kızar savaşırdı.
Ben ikisinin sozune şaşardım, gonlume bir korkudur bir derttir duşerdi. Mahmut acaba ne cehennem adam ki derdim, helake felaketlere ornek olmada. Senin korkundan titrer dururdum. Keremlerinden ağırlamalarından tamamı ile gafildim. Neden anam şimdi gelsin de beni taht ustunde gorsun ey cihan padişahı!
İşte yoksullukta ey daralmış adam, o Mahmut’a benzer, tıpkısıdır. Tabiatın, seni yoksullukla korkutur durur. Fakat ey yuce ve adalet sahibi Mahmut’un merhametini bilsen sonu hayır olsun, Mahmut olsun dersin.
Ey gonlu korkup duran, yoksulluk sana gore Mahmut’tur. Seni yoldan cıkaran tabiatını pek dinleme. Yoksulluğu adam akıllı avlasan o cocuk gibi kıyamete dek ağlarsın. Beden, insanı besleme hususunda anaya benzer ama sana yuz duşmandan daha duşmandır.
Bedenin hasta oldu mu sana ilac aratır, kuvvetlendi mi seni şeytanlaştırır, bir put haline sokar. Şu sitemlerle dopdolu olan bedeni bir zırh bil; ne kışa yarar ne yaza. Sabredersen kotu arkadaş iyidir. Sabır insanın goğsunu acar, insanı genişletir. Ayın gece sabretmesi, onu apaydın bir hale kor. Gulun dikene sabrı, onu guzel kokulu bir hale getirir. Aslanın pislik ve kan icinde kalıp sabretmesi, onu deve yavrularıyla doyurur.
Peygamberlerin munkirlere sabretmesi onları Allah hası yapmış, sahip kıran etmiştir. Kimde bir duzgun esvap gorsen bil ki onu sabretmek, uğraşıp kazanmakla elde etmiştir.
Kimi ac cıplak gorursen bu hali, sabırsızlığına tanıktır. Kim urker, canı dertler icinde kalırsa mutlaka bir kotu kişiye arkadaşlık etmiştir. Eğer sabretsen ulfetine tahammul edip vefa gostersen sevdiğinden ayrılmaz, başını dovmezdin.
Balla sutun karıştığı gibi Allah huyuyla huylansaydın “Ben batanları sevmem” der, kervandan arda kalmış ateş gibi yol ustunde yalnız başına kala kalmazdın. Sabırsızlıktan Allahdan başkasına eş oldun mu onun ayrılığı ile dertlenirsin, hayrın kalmaz. Sohbetin halis altınsa nasıl oluyor da haine emanet ediyorsun?
Allah ile duş kalk, onun huylarıyla huylan da emanetlerin zayi olmaktan da emin olsun, eksilmekten de. Huyları yaratanın huyuyla huylan, peygamberlerin ahlakını yetiştirip besleyen Allahnın ahlakına burun.
Ona bir kuzu versen sana bir suru bağışlar. Her sıfatı, kemale goturen zaten Allahdır. Kuzuyu kurda emanet edebilir misin? Sakın kurtla Yusuf’u yoldaş etme. Kurt kurnazlıktan gelir, tilkilenirse sakın aldanma, ondan iyilik gelmez.
Bilgisiz adam bir muddet seninle gonul arkadaşlığında bulunsa bile nihayet cahillikten sana bir zahım vurur. Onun iki aleti vardır, o hunsadır. Her iki aletinin işi nihayet meydana cıkar. Erlik aletini kadınlardan saklar onlara bir kız kardeş olur. Erlerden de kadınlık aletini, eliyle ortup gizler. Kendisini erkek gosterir.
Allah, “Onun gizli ayıbını meydana cıkarır, burnunun ustunde erlik aleti gibi gosteririz” de, gozu olan kullarımız o işvecinin hilelerine aldanıp cuvala girmezler” dedi.
Hasılı her alet insanı erkek etmez. Eğer bilgin varsa kendine gel de bilgisizlikten kork. Tatlı sozlu cahil dostun sozlerine pek kapılma. O sozler eskimiş, yıllanmış zehre benzer.
Anasının canı, gozumun nuru der ama gunden gune artan duran dertten, hasretten başka bir şey vermez sana. O ana, babaya acıkca, yavrucuğum mektepten bezdi, soldu sararsı der. Başka karından olsaydı ona bu kadar cefada bulunmadım. Doğrusunu istersen bu yavrucuk, senin oğlun olmasaydı ve ben doğurmasaydım, yine anası bu sozu soylerdi.
Kendine gel, bu anadan, onun merhametinden kac. Babanın sillesi, onun helvasından yeğdir. Ana, nefistir... Baba da comert akıl. Akla uyan once daralır ama sonunda yuzlerce genişliğe uğrar.
Ey akılları ihsan eden Allah, feryada yetiş. Sen bir şey dilemezsen hic kimse dilemez. İstek de sendedir, ihsan da. Biz kimiz ki? Evvel de sensin, ahir de. Hem sen soyle, hem sen dinle, hem sen ol. Biz bunca malımız mulkumuzle yine hicbir şey değiliz.
Yarabbi, bize tekliflerde bulundun, lutfet de secdeye rağbetimizi arttır; bize cebir tembelliğini gonderip şevkimizi sondurme. Cebir, kamillerin kolu, kanadıdır... Tembellerin bağı, zindanı. Bu cebri Nil suyu gibi bil. Mumine sudur, kafire kan. Kanat, doğan kuşlarını padişaha goturur, kuzgunları mezarlığa. Şimdi sen, yokluğu anlatmayı bırak. Cunku panzehiri benzer de zehir sanırsın.
Ey kapı yoldaşı kendine gel. Hintli cocuk gibi yokluk Mahmut’un dan korkma sakın. Şimdi burunmuş olduğun varlıktan kork. O varlık hayali de bir şey değildir, sen de bir şey değilsin.
Hicbir şey olmayan bir şey, hicbir şey olmayan bir şeye aşık olmuş; hic var olmamış, hic var olmamışın yolunu kesmiştir. Bu hayaller, ortadan kalktı mı akla sığmaz şeylerin apacık gorunur sana.
İnsanların başbuğu doğru soylemiştir: “Dunyadan gecip giden kişinin, olum yuzunden bir derdi, bir acısı yoktur. Elindekini kacırdığından dolayı yuzlerce acıya duşer.”
Neden her devletin, her nimetin mahzeni olan olumu kıble edinmedin? Şaşkınlığımdan butun omrumce hayalleri kıble edindim, onlar da ecel gelince kaybolup gittiler der. Olenlerin hasreti olumden değildir. neden suretlere kapıldık kaldık? Diye acınırlar. Bunların bir suretten kopukten ibaret olduğunu gormedik. Halbuki kopuk, denizden doğar, denizde gelişir ve hareket eder. Deniz kopukleri karaya attı mı mezarlığa git de o kopukleri seyret. Nerede sizin hareketiniz, oynaşmanız? Deniz sizi mahvolmaya mı terk etti de.
Onlar da sana dille dudakla değil de hal diliyle bu soruyu bize sorma, denize sor desinler.
Kopuk gibi olan suret de dalga olmadan nasıl oynar? Yel olmadıkca toprak nasıl olur da havalanır? Suret tozunu gordun ya, yeli de gor. Kopuğu gordun ya, icat denizi de seyret.
Gor, gor ki sende yalnız bu goruş, bu bakış işe yarar. Bundan otesini sorarsan yağsın, etsin, ilik ve sinirsen ibaretsin. Fakat yağın mumları ışıklandırmaya yaramaz. Etin sarhoşa kebap olmaz. Butun bu bedenini bakışta erit, bakışa yuru, bakışa git, bakışa var! Bir bakış vardır, iki alemi de gorur, padişahın yuzunu de. Bu ikisinin arasında sayıya sığmaz fark var. Gizli şeyleri Allah bilir ama gozune bir surme ara.
Yokluk denizini anlattık, duydun ya. Calış da daima bu denizde ol. Cunku tezgahın aslı yokluk alemidir; orada hicbir şey yoktur, bomboştur, oranın nişanesi bulunmaz. Butun ustalar, işlerini gostermek icin yokluğu ve sınıklık yurdunu ararlar. Ustalın ustası Allahnın da tezgahı yokluktur. Nerede yokluk fazlaysa orası Allah tezgahıdır, Allah işi oradadır. Yokluk, en yuksek derece olduğundan yoksullar, oraya vardılar, ondulu aldılar. Hele bedenini malını yok etmiş derviş hepsinden ileridir. Fakat iş beden yokluğundadır, dilencilikte değil.
Dilenci malı bitmiş kişidir; kanat sahibi ise bedenine kıyan kişi. Artık dertten şikayet etme. Cunku dert, insanı yokluğa surup goturen rahman bir attır.
Ben bu kadarını soyledim otesini sen duşun. Fikrin donmuşsa, duşunemiyorsan yuru, zikret. Zikir, fikri titretir, harekete getirir. Zikri bu donmuş fikre guneş yap. İşin aslı cezp eder. Fakat kardeş, işten kalıp o cezbeyi bekleme. Cunku işi bırakmak, nazlanmaya benzer. Canı ile oynayan hic nazlanabilir mi?
Oğul ne kabul edilmeyi duşun, ne ret edilmeyi. Sen daima emri nehyi gor gozet. Derken cezbe kuşu, birden bire cerden copten yapılmış yuvasından ucar, gorunuverir. Onu gordun mu sabah oldu demektir, mumu o vakit sondur.
Gozler, perdeleri delip hakikati gormeye başladı mı bu nur, onun nurudur artık. Bu nura sahip olan, dışa bakar ici gorur. Zerrede ebedi varlık guneşini gorur, katrada butun denizi.


Alıntı;
Mesnevi'den Hikayeler

__________________