İhlĂ‚s bir kalp amelidir. Yapılan bir amelde sadece Allah’ın rızasını gozetme niyetidir. CenĂ‚b-ı Allah, niyet ve amele gore insana değer verir.
“O, sizin suret, şekil ve dış gorunuşlerinize değil, kalplerinize ve kalbi temayullerinize bakar”1,
“Amelinizde Rıza-i İlĂ‚hî olmalı”2, CenĂ‚b-ı Allahın rızası uzerinde hareket etmekle olur. Yani O’nun emirlerine riayet etmek, O’nun sevdiğini sevmek ve eşref-i mahlûkat olan Resûlullah’ın (asm) ahlĂ‚kına her şeyimizi benzetmekle olur.
Allah’ın Kitabı’na uyan her Musluman, Allah’ın Kitabı’yla amel edecektir. Kur’Ă‚n-ı Kerîm’in ihtiva ettiği butun inanc esaslarına iman ettiği gibi, gerek ahlĂ‚kta, gerekse ibadette sair butun hukumlerine de inanacak ve onları hayatına uygulayacaktır.
“Eğer biz ahlĂ‚k-ı İslĂ‚miyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalĂ‚tını efalimizle izhar etsek, sair dinlerin tĂ‚bileri, elbette cemaatlerle İslĂ‚miyete girecekler…”3
Onun icin her Musluman bildiği doğruları evvelĂ‚ kendi yaşamalıdır. Temel prensip olarak, Kur’Ă‚n hizmetinde bulunan kardeşlerimizi tenkit etmemek ve gıpta damarlarına dokunmamak lĂ‚zımdır.
Muslumanların birlikte hareket etmesinin onundeki en buyuk engel, duyguların kontrol edilememesi ile ortaya cıkmaktadır. Musluman aslında yuksek bir himmet ve gayret sahibidir. Ancak himmet ve gayretler bazen ehliyetsiz kişilerin elinde yanlışa alet olabilmektedir. İnsanın tabiatında var olan rekabet etme duygusu, İslĂ‚m cemaatleri arasına girince dinî bir vecibe olan işlere, ihlĂ‚ssızlık şeklinde yansımaktadır.
Oysa, ihlĂ‚s yapılan bir amelde sadece Allah’ın rızasını gozetme niyetidir. Bu temel niteliğin bozulmasını Bediuzzaman, “Muslumanların zillet ve mağlûbiyete duşme sebebi” olarak gormektedir.
Bu duygunun ozellikle dinî hizmet ve calışmalarda nefislerimize tahakkum etmesini ortadan kaldırmak icin muellifin şu tesbitleri dikkate değerdir:
“Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gıpta, haset ve kıskanclık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz… Kıskanclık eden ya riyakĂ‚rdır; a’mĂ‚l-i saliha suretiyle dunyevî neticeleri arıyor. Veyahut sadık cahildir ki, a’mĂ‚l-i saliha nereye baktığını bilmiyor.4 İşte burada muhtac olduğumuz sır, tamamen ihlĂ‚stır.
İnsan hatadan hali değildir. Gunah ve hata insan olmanın sonucudur. Herkesin hem insanlara, hem de Allah’a karşı eksikleri olabilir, kişinin hatalardan pişmanlık duyması onemli bir fazilet olduğu gibi, başkaları tarafında da imkĂ‚n nispetinde sarfınazar ederek, iyilik ve faziletleri dikkate almaktır.
Guzel soz, tatlı dil, eksik ve kusurları dolaylı yollarla ifade etmektir. Hz. Peygamber’in (asm) hayatında bunun mukemmel ornekleri vardır. Efendimiz (asm), kusurun adresini vermez, “insanlardan bazıları şoyle şoyle yapıyorlar…” diyerek insanları rencide etmemeyi tercih ederlerdi.
O halde isabetli adım, eksiklerin lutufla ıslahına calışılmasıdır. Bu yol birleştiricidir. Diğeri ise, ekseriyetle ayrılmaya ve ihlĂ‚ssızlığa sebebiyet veriyor.
Dipnotlar:
1- Muslim, Birr, 33; İbn MĂ‚ce, Zuhd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539). 2- 21. Lem’a. 3- Emirdağ LĂ‚hikası. 4- 21. Lem’a.
__________________