Nefsin Mahiyeti
Butun Kotuluklerin Anası
Adamın biri, annesini oldurur. “Niye anneni oldurdun?” diye sorulduğunda “Zina yapıyordu.” der. “Anneni oldureceğine beraber olduğu adamı oldurseydin.” dediklerinde ise şu cevabı verir:
“Her gun bir adam mı oldurmeliydim?”
Kıssayı nakleden MevlÂna, ardından şu hatırlatmayı yapar:
“Ey insan!.. O kotu tabiatlı anne, senin nefsindir ki onun fesadı her tarafa yayılmıştır.”
Gerci nefsi oldurmek, yani onu butun butun susturmak pek mumkun değildir. Ama onu terbiye etmek, kotuluğe değil iyiliğe sevk etmek hem mumkun, hem de gereklidir.
Nefis, Bir Duşman mı?
Hz. Peygamber (a.s.m.), bir hadisinde, “Senin en zararlı duşmanın, nefsindir.” der.
Hz. Peygamber’in bu sozunu bazı kayıtlar cercevesinde anlamak gerektir. Gercekten de terbiye edilmemiş nefis, en buyuk duşmandır. Nefsinin kotu arzularına uyan birisi, dalÂlet vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşır, gunah bataklığına saplanır kalır; tumuyle şeytan’ın emrine girer, onun kulu kolesi olur.
Terbiye edilen nefis ise insanın manevî yukselişinde en muhim bir unsurdur. Boyle bir nefis sahibi, ibadet vadilerinde gezer, daima helÂl sahalarda dolaşır; Allah’a samimî kul, Peygamber’e sadık ummet olarak yaşar.
Cocukta Nefis
“Ağac, yaş iken eğilir.”
Pek cok insan, cocukta nefis olmadığını zanneder. HÂlbuki nefsin insandaki sınır tanımaz istekler, kotu ozellikler toplamı olduğu duşunulurse cocukta da nefis olduğu gorulur. Mesel uc yaşındaki cocuğunuzla oyuncakcıya veya markete gittiğinizde cocuk, hoşuna giden her şeyi almak ister, butcenizin bunları almaya uygun olup olmadığı onu hic ilgilendirmez. Bir kardeşi dunyaya geldiğinde aşırı bir şekilde onu kıskanır, onunla ilgilenmenizden rahatsız olur. Aynı cocuk, siz bir şey verdiğinizde severek alır, onun elindekini isteseniz kolay kolay vermez. Gorulduğu gibi, cocukta “cimrilik, kıskanclık, menfaatcilik” gibi nefsin pek cok karakteri acıkca kendini belli eder.
Buyuklerin nefsi terbiyeye muhtac olduğu gibi, cocuğun nefsi de terbiyeye muhtactır. “Ağac, yaş iken eğilir.” hukmunce, cocuğun nefsini terbiyeye daha kucukken başlamak isabetli olacaktır. Mesel beraber markete giderken cocuğunuza “Bu defa marketten sadece ekmek alıp doneceğiz; cikolata almak yok!” deseniz ve bunu zaman zaman uygulasanız, cocuk bazı isteklerini frenlemesi gerektiğini oğrenecektir. Yoksa, cocuğun her istediğini almanın, onu “sorumsuzluğa, israfa, nefse mağlûbiyete” maruz bırakması kacınılmazdır.
Keza, zaman zaman cocuğa “Al bakalım şu iki cikolatayı... Birini arkadaşına ver.” deseniz cocuk, “verme”yi oğrenecektir.
Sirklerde gosterilerde kullanılan vahşî aslanlar, bakıcılarının talimatlarına gore şahane hareketler yaparlar. Bu vahşî hayvanları kuzu gibi uysal yapan sır, onların iyi bir terbiyeden gecmelerinde gizlidir; ve bu terbiye, aslanlar henuz yavru iken başlatılır!
Gencte Nefis
“Genc gunahı istediği gibi, gunah da genci ister!”
Nefse hÂkimiyetin en zor olduğu donem, hic şuphesiz, “genclik”tir. Genclikte akıldan ziyade, hisler devrededir. Hisleriyle hareket eden genc, nefse cabuk mağlûp olur, his selinin onunde dayanamaz. Dinin yasakladığı, “Gunahtır.” dediği şeyler, gencin nefsine cok cazip gelir. Bazı kelebeklerin kendini ateşe atmaları gibi, genc de fitne ateşine kendini atmak ister.
Şahıstan şahısa az cok farklılık olmakla beraber, nefsin zaptı en zor donemi 15 - 30 yaş arasındadır. Her genc bu donemde cinsellik sınavına tÂbi tutulur, karşı cinsle denenir. Ayrıca ofkesi cok cabuk galeyana gelir, kucuk bir meseleden cok buyuk gurultuler cıkarabilir.
Bu donemde iffet, yani gunahlardan uzak kalmak, onlara tenezzul etmemek, son derece onemlidir. “Genc gunahı istediği gibi, gunah da genci ister!” Yaşı ilerlemiş insan, istese de bazı gunahları artık işleyemez. İşte, nefsin gunah arzusuyla yanıp tutuştuğu bir donemde nefsi dinlememek, onu hevaya değil hudaya sevk etmek gerekir. Bunu başarabilenler, genclik donemlerinden sonraki hayatlarında nefislerine daha kolay hÂkim olurlar, iffet ve istikametle omurlerini gecirirler.
On beş, on altı yaşlarında iki genc, dinî muhtevalı bir sohbete katıldılar. Sohbeti yapan zat, tatlı tatlı anlatıyordu. İki genc, sohbet sonrası evlerine donerken sohbetin bir değerlendirmesini yaptılar. Biri dedi: “Anlatılanlar cok guzel şeyler, ama dini yaşamak icin biz daha genc sayılırız. Hele şoyle 40 yaşına gelelim o zaman duşunuruz!”
Diğeri, ilk anda bu goruşu haklı buldu. “Doğru.” dedi, “Biz henuz cok genciz.” Fakat yalnız kaldığında meseleyi tekrar duşundu ve kendi kendine dedi: “Evet, henuz cok genciz, ama mukellefiz. Kırk yaşına varma garantimiz de yok. Diyelim 40 yaşına vardık; ama o gune kadar gunahlarla dolu bir omur gecirdikten sonra, 40’ından sonra ne yapabiliriz?” Boyle dedi ve sohbetlere devam etti.
Ve o genc, şimdi 40 yaşında. Sohbetlere devam etmekten, İslÂm’ı genclik doneminde de yaşamaktan hic de pişman değil!
İhtiyarda Nefis
İhtiyarın beli bukulse, dişi dokulse bile nefsi dimdik ayaktadır.
İnsan, “omrun sonbaharı” olan ihtiyarlık doneminde yine nefsin birtakım hile ve desiselerine muhatap olur. İhtiyarın beli bukulse, dişi dokulse bile nefsi dimdik ayaktadır.
Bu donemde, “uzun emeller,” “insanlardan teveccuh beklemek” gibi zaaflar insana arız olur. Bin yıl yaşasa kendine yetecek serveti varken hırsla daha ziyade kazanmak ister. Etrafında olenleri gorduğu hÂlde olumun kendisine de cok yakın olduğunu kabullenemez. Gerci olumun hak olduğunu, mutlaka geleceğini bilir, ama bilmezden gelerek hırsla dunyaya saldırır, “Hele biraz daha kazanayım, sonra ahiretime calışırım!” diye duşunur.
İyi bir nefis terbiyesi yapmamış kişi, ihtiyarlık doneminde de cimrilikten kurtulamaz. Bir ayağı kabirde olmakla beraber, kolay kolay tasaddukta bulunamaz. İnsanın eli ile cebi arasındaki mesafe aslında kısadır, ama nedense sadaka vermek icin eli cebine girmez. Olduğunde ise varislerinin o serveti hayırlı işlerde kullanmaları şuphelidir! Onun parasıyla sefahete, eğlenceye dalarlarsa kendi gunahıyla beraber onların gunahlarından da hissedar olacaktır.
HÂlbuki insan, gunah kapılarının buyuk olcude kapandığı bu donemde, sevap kapılarını cok daha kolay acabilir! İmanlı ihtiyarlığın bir bahtiyarlık olduğunu derinden hissederek her gunun 24 saatini hayırlı işlere sarf edebilir. Kendisini bir “yolcu” olarak gorur, bavulunu kabir ve otesi icin hazırlar, “yatırımlarını” ona gore yapar. Genclik donemindeki taşkınlıkları icin tovbe istiğfar eder, samimî gozyaşlarıyla ruhunu tertemiz hÂle getirir
yorumları ve rep unutmayalım
__________________