AbdulfettĂ‚h-ı BağdĂ‚dî el-Akrî hazretleri
İstanbul'un en yuksek uc evliyĂ‚sından biri. İsmi AbdulfettĂ‚h-ı BağdĂ‚dî el-Akrî'dir. 1778 (H.1192) senesinde doğdu. Kendilerine Silsile-i aliyye adı verilen Ă‚lim ve evliyĂ‚nın en meşhurlarından olan MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. Onun emriyle İstanbul'a gelip senelerce insanlara hak yolu oğretmek vazîfesiyle meşgul oldu. 1865 (H.1281) senesi Muharrem ayının dokuzuncu CumĂ‚ gunu vefĂ‚t etti. Kabr-i şerîfi Uskudar'da Eski VĂ‚lide CĂ‚miinden Karacaahmed mezarlığına cıkan yol ile Selimiye Bağlarbaşı caddesinin kesiştiği koşedeki Şeyhul islĂ‚m Ârif Hikmet Beyin kabristanındadır.
AbdulfettĂ‚h Efendi, kucuk yaşta BağdĂ‚d'ın tanınmış Ă‚limlerinden ilim oğrendi. Cok zeki olup kısa zamanda Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberledi. Gayret ve devamlı calışması ile de arkadaşlarının ve hocalarının dikkatini cekti. Genc yaşta tefsîr, hadîs ve bilhassa fıkıh ilminde mutehassıs bir Ă‚lim oldu.
Din ilimlerinde kendisini yetiştiren AbdulfettĂ‚h Efendi tasavvuf adı verilen Resûlullah efendimizin mubarek kalbinden cıkıp evliyĂ‚nın kalplerine gelen bilgilere de sĂ‚hib olmak istedi. Asrının en buyuk Ă‚limi, İslĂ‚m bilgilerinin mutehassısı MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî hazretlerine talebe oldu. Bundan sonra hocasının her emrini yerine getirmek icin canla başla calıştı.
Verilen her vazîfeyi Ă‚nında yapardı. Nefsinin hicbir arzusunu yapmaz, arzu etmediği şeyleri yapardı. Haramlardan şiddetle kacar, şupheli korkusuyla mubĂ‚hların fazlasını terkeder, dunyĂ‚ya hic meyletmezdi. Tek arzusu hocasından hic ayrılmamak, onun kalplere şifĂ‚ olan kıymetli sohbetlerini dinlemek, verdiği vazîfeyi canı pahasına da olsa yerine getirmekti. Dertlere, sıkıntılara, meşakkatlere cok dayanıklı idi. Gelen sıkıntıları gulerek karşılar, verenin Allahu teĂ‚lĂ‚ olduğunu duşunerek sevinirdi. HattĂ‚, dert ve belĂ‚ gelmediği zaman; "Rabbimin husûsî ihsĂ‚nına kavuşamadım." diye uzulurdu.
Hocası MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid hazretleri, bu guzel hasletlerini bildiği icin, ona en zor işleri yaptırır, diğer talebeleri ile haberleşmeye bunu gonderirdi. Yolculukta herhangi bir vĂ‚sıtaya, bineğe binmesini yasaklamıştı. Yaya gitmesini emrederdi. O da bunu zevk ile yapar, cok uzak yolculuklara hicbir şeye binmeden giderdi. Yuruyerek, yolculuk Ă‚nında doğan mihnetlere, sıkıntılara katlanarak nefsini terbiye eder, rûhunun yuksek derecelere vĂ‚sıl olmasını sağlardı. Vazîfeli olarak İstanbul'a iki defĂ‚ yaya gitmişti. Bu tahammulu sebebiyle hocasının iltifĂ‚tlarına kavuştu ve onde gelen talebeleri arasına girdi. Oyle ki artık hocasının evine girer cıkar, hizmetini ve işlerini gorurdu. Bu hizmeti netîcesinde cok faydalara kavuştu. Kendisine insanları yetiştirmek, ilim ve edeb oğretmek izni verildi.
MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî'nin ilminin derinliği, evliyĂ‚lığının ustunluğu, dunyĂ‚nın her tarafına yayılmıştı. Her yerden akın akın talebeler, onun ilminin bir damlasına kavuşmak icin geliyordu. Saltanat şehri olan İstanbul'dan da pekcok kimse, Bağdad'a gidip, onun talebesi olmakla Ă‚hirette yuksek derecelere kavuşmak istiyorlardı. İsteklilerin hepsinin Bağdad'a gitmesi mumkun değildi. Bu sebeple MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid hazretleri, Hak Ă‚şıklarının yanan rûhlarını serinletmek icin AbdulfettĂ‚h-ı BağdĂ‚dî'yi İstanbul'a gonderdi.
AbdulfettĂ‚h hazretleri, İstanbul'un Uskudar semtinde Karacaahmed Kabristanı ile Bağlarbaşı arasında, Nûh Kuyusu mevkiindeki dergĂ‚ha yerleşti. Bunu işitenler dergĂ‚ha akın ettiler. AbdulfettĂ‚h hazretleri, bu Hak Ă‚şıklarının hasta ve olu rûhlarına hayat veriyor, kararan kalplerine nûr akıtarak AhrĂ‚riyye yolunun Muceddidî ve HĂ‚lidiyye kolunun feyzlerini sunuyordu. Kısa zamanda, devlet erkĂ‚nından vezîrler, komutanlar, paşalar, Ă‚limler, velîler onun talebesi olmak icin etrĂ‚fını doldurdular. O Ă‚b-ı hayat pınarı, herkesi kĂ‚biliyetlerine gore yetiştiriyordu. Bu şekilde senelerce calışarak, pekcok kimsenin hidĂ‚yete kavuşmasına vesîle oldu.
AbdulfettĂ‚h-ı BağdĂ‚dî Akrî hazretleri, omrunun son senelerinde, Allahu teĂ‚lĂ‚ya ve otuz dokuz sene once vefĂ‚t eden mubĂ‚rek hocası, MevlĂ‚nĂ‚ HĂ‚lid-i BağdĂ‚dî'ye kavuşmak arzusu ile yanmaya başladı. 1865 (H.1281) senesinde Muharrem ayının ortalarında talebeleri ve tanıdıkları ile helĂ‚lleşti, vedĂ‚laştı. Vasiyetini bildirdi. Muharrem'in on dokuzunda CumĂ‚ gunu talebelerinin başında okudukları Kur'Ă‚n-ı kerîmi dinleyerek son nefesini verdi.
Butun Ă‚limler ve evliyĂ‚lar sozbirliği ile Eyup'te medfûn bulunan HĂ‚lid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî ve diğer EshĂ‚b-ı kirĂ‚m (r.anhum) hĂ‚ric, İstanbul'un en yuksek uc velîsinden birinin AbdulfettĂ‚h-ı Akrî hazretleri olduğunu bildirdiler. Âşıkları onun feyz ve nûr sacan mubĂ‚rek kabr-i şerîfini ziyĂ‚ret etmekte, bereketlenmektedirler. Diğerleri ise Edirnekapı-Eyup arasındaki MurĂ‚d-ı MunzĂ‚vî ile Zeyrek'teki Mehmed Emîn TokĂ‚dî hazretleridir.
__________________