Efendimizʼi yakından tanıyabilmek. İşte ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, mĂ‚zileri cĂ‚hiliye insanı iken, Efendimizʼi yakından tanıdı, dunyanın en mesut insanları oldu. Efendimizʼin yureğinde yer işgal etmek icin:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Emret!” diyordu. “Emret, canım, malım, her şeyim Sana fedĂ‚ olsun.” diyordu.
Efendimiz Cinʼe gonderiyordu, Cinʼe gidiyordu. Semerkandʼa diyordu, Semerkandʼa gidiyordu, Keyrevanʼa diyor, Keyrevanʼa gidiyordu.
VelhĂ‚sıl; “Nasıl ben AllĂ‚hʼın kullarına hidĂ‚yete vesîle olurum?..”
Bu nedir? Bir merhamet. Bu merhamet kalbe girdikten sonra da o kalpte butun muhabbet CenĂ‚b-ı Hakkʼa donuyor. AllĂ‚hʼın mahlûkĂ‚tına donuyor.
Muhammed Esʼad Erbilî Hazretleri, şiiri ne guzel:
TecellĂ‚-yı cemĂ‚linden Habîbʼim nevbahar ateş,
Gul ateş, bulbul ateş, sumbul ateş, hĂ‚k u hĂ‚r ateş…
Yani, Habîbim diyor, Senʼin zĂ‚hir ve bĂ‚tın guzelliğinin tecellîsinden, oyle bir, kalpte tecellî oluyor ki; kalpten cıkan, o tecellî neticesinde her şey ateş oluyor, her şey yanıyor. Neyle yanıyor? Muhabbetullahʼla yanıyor, mĂ‚rifetullahʼla yanıyor, Allah Rasûluʼne sevgiyle yanıyor.
Bir dost şunu soyluyor:
Yanmaktan yanmaya fark vardır buyuruyor. Zira odun yanar kul olur, gonul yanar kul olur, CenĂ‚b-ı Hakkʼa dost olur, RasûlullĂ‚hʼa dost olur.
Tabi bu yananlar, CenĂ‚b-ı Hakʼla, Rasûlullah Efendimizʼle:
Fuzûlî; sanki suyun akışını Allah Rasûluʼnun ayak ucuna gider gibi goruyor. Her gorduğu şeyde, CenĂ‚b-ı Hakkʼın azamet-i ilĂ‚hiyyesini ve Rasûlullah Efendimizʼi hatırlıyor:
“HĂ‚k-i pĂ‚yine yetem der omrlerdir muttasıl,
Başını daştan daşa urup gezer Ă‚vĂ‚re su…” buyuruyor.
Yaman Dede, meşhur, ilĂ‚hîlerini dinliyoruz:
“CemĂ‚linle ferah-nĂ‚k et ki yandım yĂ‚ RasûlĂ‚llah!”
VelhĂ‚sıl, en muhim muhtac olduğumuz, CenĂ‚b-ı Hakkʼa ve Rasûlullah Efendimizʼe olan muhabbetimiz. Oʼna muhabbet duyanların, o muhabbeti yaşayanların vasıflarından biri, seherlerdir. Seherlere cok îtinĂ‚ gosterirler.
Zira CenĂ‚b-ı Hak:
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 17])
Seherlerde uyanık olmak. CenĂ‚b-ı Hak seherlerde uyandırıyor. Butun mahlûkat uyanıyor. Hayvanlar başlıyor, horozlar otmeye başlıyor. Bazı kelpler ulumaya başlıyor. Cicekler guzel, daha guzel kokularını veriyor.
CenĂ‚b-ı Hak da:
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrĂ‚n, 17])
Seher kapılarını acıyor. Af kapılarını acıyor. Rahmet kapılarını, bir rahmet yağmurlarını indiriyor kalplerimize.
Seherlerimizi ikmĂ‚l edebilmek -inşĂ‚allah-. Bilhassa teheccud namazı.
Efendimiz, o uzun col yolculuklarında bile teheccud namazını terk ettiği vĂ‚kî değildi. Uzun uzun kılardı buyuruyor Âişe VĂ‚lidemiz. Ayakları şişerdi buyuruyor. Bakara, Âl-i İmrĂ‚n, oyle devam ederdi buyuruyor.
Ben:
“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Bu kadar kendini yıpratma.” dediğim zaman:
“‒YĂ‚ Âişe! Rabbime şukreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu. (Bkz. BuhĂ‚rî, Teheccud, 16)
CenĂ‚b-ı Hak seherler icin bizim, bilenlerle bilmeyenler kimler?
Zumer Sûresiʼnde, “سَاجِدًا وَقَائِمًا” buyuruyor. (ez-Zumer, 9) Seherlerde uyanık olurlar.
Secde hĂ‚linde olurlar, kıyam/ibadet hĂ‚linde olurlar.
Yine CenĂ‚b-ı Hak FurkĂ‚n Sûresiʼnde:
İbĂ‚durrahman/AllĂ‚hʼın rahmetinin tecellî ettiği kullar; “سُجَّدًا وَقِيَامًا” : seherlerde kıyam hĂ‚linde olurlar, zikir hĂ‚linde olurlar, secde hĂ‚linde olurlar, buyruluyor.
Seherler bir istiğfar zamanıdır.
اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيم…, اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيم, اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيم
CenĂ‚b-ı Hak bize rahmet kapılarını acıyor.
Kelime-i tevhîd. Rasûlullah Efendimiz:
“Kelime-i tevhîd ile îmĂ‚nınızı tecdîd edin (yenileyin, tazeleyin).” buyuruyor. (Ahmed, II, 359; HĂ‚kim, IV, 285/7657)
Seherler bir kelime-i tevhîdi anma, kelime-i tevhîdi tekrarlama zamanı.
Kelime-i tevhîdi rûhumuza sindirme zamanı.
Kelime-i tevhîd nedir?
LĂ‚ ilĂ‚he: Allahʼtan uzaklaştıracak her şeyden kalbin korunması.
İllĂ‚llah: Kalbin CenĂ‚b-ı Hakkʼın cemĂ‚lî sıfatlarının mazharı olması.
Yine, seherlerde salevĂ‚t-ı şerîfe var. Peygamber Efendimizʼle selĂ‚mlaşma bir nevî.
“Bana selĂ‚mlar gelir, ben de iĂ‚de-i selĂ‚mda bulunurum.” buyuruyor. (Bkz,
Ebû DĂ‚vûd, MenĂ‚sik, 96; Beyhakî, Şuab, II, 215)
Efendimizʼin gonlunde yer edinebilmesi.
Efendimiz buyuruyor:
“…Ben (diyor), İsrĂ‚fil Sûrʼu ufurunceye kadar kabrimde «ummetî, ummetî» diyeceğim…” buyuruyor. (Bkz. Ali el-Muttakî, Kenzu’l-UmmĂ‚l, c. 14, s. 414)
“…Guzel amelleriniz bana gelir arz olunur, sevinirim. NĂ‚hoş amelleriniz gelir, uzulurum (buyuruyor), istiğfĂ‚r ederim.” buyuruyor. (Heysemî, IX, 24)
VelhĂ‚sıl salevĂ‚t-ı şerîfeler, o da cok muhim bir yer işgal ediyor seherlerde.
Yine seherlerde, havanın o loş karanlığı icerisinde, kabir iklimine girebilmenin bir on hazırlığı, kabre girebilmenin bir on hazırlığı olmuş oluyor, onun icin tefekkur-i mevt; olumu duşunmek.
Rasûlullah Efendimiz:
“Butun lezzetleri, butun zevkleri kokunden yok eden olumu cok cok hatırlayın.” buyuruyor. (Tirmizî, Zuhd, 4/2307)
En guzel hatırlanan zaman da o seher vakitleri, havanın loş karanlığı.
Yine, nasıl vucudumuzda birtakım merkezler var: Kalp var, karaciğer, akciğer, mide, safra kesesi vs… Bu şekilde mĂ‚nevî merkezler de var, rûhĂ‚nî merkezler var.
CenĂ‚b-ı Hak:
اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
(“…Bilesiniz ki, kalpler ancak AllĂ‚hʼı anmakla mutmain olur (huzura kavuşur).” [er-Ra‘d, 28]) buyuruyor.
CenĂ‚b-ı Hakkʼı anmakla bir, rûhen CenĂ‚b-ı Hakkʼa yaklaşabilmemiz, hayat bulmamız.
VelhĂ‚sıl Rabbimiz bizden bir seher istiyor. Seherlerde kendisine yaklaşmamız ve rûhĂ‚nî tecellîler olması. Gunduze de bu şekilde bir rûhumuzu doyurarak girebilmek.
Yine CenĂ‚b-ı Hak ZĂ‚riyat Sûresiʼnde:
“Geceleri pek az uyurlardı, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.” (ez-ZĂ‚riyĂ‚t, 17-18) buyuruyor.
Demek ki bir kul, gece buyuk bir rûhĂ‚niyet telĂ‚kkî edecek, gunduze de bu rûhĂ‚niyetle girecek. Gunduz de sadıklarla beraber olmanın gayreti icinde bulunup boylece nefsĂ‚nî hayatın şerlerinden kendini korumaya calışacak.
Boylece gunduzu, yeni bir geceye hazırlanmak mĂ‚hiyetinde olacak.
İbrahim Edhem Hazretleriʼne birisi gelip diyor ki:
“‒Ben (diyor), geceleri kalkamıyorum.” diyor. “Bana bir care goster.” diyor.
O da diyor ki:
“‒Gunduzleri AllĂ‚hʼa isyan etme…”
Yani gozun, kulağınla… Gozunle yanlış şeylere bakma, kulağın yanlış şeyleri işitmesin, ağzından yanlış sozler cıkmasın.
“…Seni O, o zaman geceleri huzurunda bulundurur. Geceleri Oʼnun huzurunda bulunmak buyuk bir şereftir….”
Nitekim bir hadîs-i şerîfte buyruluyor:
“…Muʼminin şerefi geceleri kāim olmasındadır…” (HĂ‚kim, IV, 360-361/7921)
Yine devamında:
“…Bu şerefi gunahkĂ‚rlar hak edemez.”
Gunahlar, uykuda gecirtir.
Yine buyruluyor:
Uc turlu insanın AllĂ‚hʼı goreceği mujdelenmiştir. Yani ruʼyetullahʼtan bir nasip alacağı mujdelenmiştir uc kişinin. Kimler bunlar?
‒Saf ve samimî kalpler. Kalb-i selîme ulaşmış kalpler.
Bir vasfı da onların:
‒Gecenin karanlığında Guneşʼi bulanlar. Yani seherlerden istifade edenler.
Gonul Ă‚lemini rûhĂ‚niyetle doyuranlar. Gecenin karanlığında Guneşʼi bulanlar.
Ucuncusu:
‒Olumu, hayattayken butun hareketleriyle birleştirmiş olanlar, olumu unutmayanlar.
Buyruluyor:
İki şeyi unutma: CenĂ‚b-ı Hakkʼı unutma (iş kolaylaşır), bir de olumu unutma (iş kolaylaşır).
Onun icin bir muʼminin hayatı “tĂ‚zim li-emrillĂ‚h”; AllĂ‚hʼın butun emirlerini huşû, vecd, istiğrak icinde îfĂ‚ edecek. “Şefkat alĂ‚ halkillĂ‚h”; AllĂ‚hʼın butun mahlûkĂ‚tı; insan, hayvan, nebĂ‚tat vs. onlara muşfik olacak. Onları yaratan CenĂ‚b-ı Hak. Onları bizim icin yarattı. Onları CenĂ‚b-ı Hak bize zimmetli olarak kılıyor.
Ucuncusu, Hak dostlarının; tevekkul, tefviz, teslîmiyet ve rızĂ‚ hĂ‚linde yaşarlar.
Omer bin Abdulazîzʼe soruyorlar:
“‒Sen hayatta neyi seversin?” diyorlar. O da diyor ki:
“‒Benim sevincim yalnız mukadderĂ‚tımadır. Ben, Allah TeĂ‚lĂ‚ʼnın hukmunu severim (buyuruyor) hakkımdaki.”
Yani AllĂ‚hʼın tecellîlerinden rĂ‚zı olarak yaşayabilmek… İstikbĂ‚li bilemiyoruz. لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا الله [Gaybı Allahʼtan başkası bilemez.] İstikbĂ‚limizi bize kaderi ihsan eden, kullî irĂ‚deyi, CenĂ‚b-ı Hak. En guzel rahatlık, huzur, işte peygamberlerde, evliyĂ‚ullahta, Hak dostlarında; CenĂ‚b-ı Hakʼtan rĂ‚zı olmak, her hĂ‚linde rĂ‚zı olmak.
Hatt bir, yine bir Hak dostu diyor ki:
Bir şu mahlûkĂ‚tı seyret diyor.
اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِى خَلَقَ
“AllĂ‚hʼın adıyla oku…” (el-Alak, 1)
Seyret diyor, şu cihĂ‚nı diyor. Bak diyor, şimdiye kadar hicbir kuş, komşusundan daha cok sayıda yuva yapmaya uğraşmadı bir yuvası varken. Hicbir tilki, saklanacak tek bir deliği olduğu icin uzulmedi. Hicbir sincap, bir yerine iki kış gecirecek kadar ceviz toplayıp saklamadı ve o endişeden olmedi. Hicbir kelp, yaşlılık yılları icin birikmiş kemiği olmadığı gerceği uzerine uykusuz geceler gecirmedi.
O zaman diyor, insanın bu ihtirĂ‚sı niye? Bu ihtiras nereye?..
CenĂ‚b-ı Hak:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen Allahʼtan rĂ‚zı, O da senden rĂ‚zı olarak Rabbine don. Kullarımın arasına katıl ve Cennetʼime gir.” (el-Fecr, 27-30) buyuruyor.
Allah bize ne ikram etti? Akıl, zekĂ‚, vucut gucu, mal gucu… Hepsini bir emĂ‚net olarak alabilmek. Rabbimin emĂ‚netidir. Allah yolunda istikĂ‚metlenebilmek.
CenĂ‚b-ı Hak Ă‚yette buyuruyor, Bakara Sûresiʼnde:
“Sizin icin daha hayırlı olduğu hĂ‚lde bir şeyi sevmemeniz mumkundur. Sizin icin daha kotu olduğu hĂ‚lde bir şeyi sevmeniz de mumkundur. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (el-Bakara, 216)
Demek ki CenĂ‚b-ı Hak, kulundan sadĂ‚kat istiyor. SadakĂ‚tle bir teslimiyet istiyor. “Nicin, neden…” Bunları kaldırmak istiyor.
Enes bin MĂ‚lik rivĂ‚yet ediyor. Hadîs-i kudsîde CenĂ‚b-ı Hak buyuruyor ki:
“Bazı muʼmin kullarımı (takvĂ‚ sahibi) zenginlik sağlam kılar…” diyor. Cunku devamlı ikram eder, ihsan eder, calışır, kazanır, muslumanın derdiyle dertlenir.
“…Onu fakir etsem, bu durum ona yaramaz (mĂ‚lĂ‚yĂ‚nî ile meşgul olur). Bazı muʼmin kullarımı da fakirlik sağlam tutar. Ona bol rızık versem, durumunu ifsĂ‚d eder…” (Bkz. Beyhakî, el-EsmĂ‚ ve’s-Sıfat, s. 122)
KĂ‚runʼun kendisini ifsĂ‚d ettiği gibi, Belʼam bin BĂ‚ûrĂ‚ʼnın kendisini ifsĂ‚d ettiği gibi.
VelhĂ‚sıl muʼmin, Allahʼtan rĂ‚zı olacak, huzur bulacak…
Osman Nuri Topbaş
__________________