[IMG]http://img460.**************/img460/6639/logosonoy7.gif[/IMG]
İNSANIN ACİZLİĞİ
[IMG]http://img150.**************/img150/8753/acizxr6.jpg[/IMG]
Gozsuz bir akrebe, ayaksız bir yılana mağlup olan, kucuk bir sineğin saldırılarından acze duşen insan, her nasılsa acizliğini, zayıflığını unutur da gururlanır, kibirlenir, hatta Firavun gibi ilahlık davasında bulunur.
Kuranı Kerim pek cok ayetinde insanın acizliğine dikkat ceker. İnsanların başına her zaman semavi musibetlerin inebileceğini hatırlatan ayetler de bu turdendir. Mesela Kuran şoyle der:
"O kentlerde yaşayanlar geceleyin uyurlarken azabımızın kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular? Veya gunduz vakti oyalanırlarken azabımızın kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular? Yoksa Allahın mekrinden emin midirler? Halbuki kendilerine yazık edenler dışındakiler Allahın mekrinden emin değildirler." (Araf suresi, 97-99)
Ayette gecen "Allahın mekri", ummadıkları yerden Allahın insanları yakalayıvermesidir. "Onlar mekir yaptı, Allah da mekir yaptı. Allah en guzel mekir yapandır." (Al-i İmran suresi, 54)
ayetinde, Allahın dinine karşı tuzak hazırlayanlara, Allahın karşı tuzağı nazara verilir. Şuphesiz Allaha mekir isnadı mecazi bir anlatımdır. Boyle bir uslupla, onların hile ve tuzaklarının tarafı İlahiden boşa cıkarıldığı, kendi başlarına gecirildiği beliğ bir şekilde anlatılmıştır.
Şu ayet de insanın acizliğine işaret etmektedir:
"Semada olanın sizi yere gecirmesinden emin mi oldunuz? O vakit bakarsınız ki yer calkalanmaktadır. Semada olanın uzerinize taş yağdıran bir kasırga gondermesinden emin mi oldunuz? Bu uyarımın nasıl olduğunu yakında bilirsiniz. Onlardan oncekiler de yalanlamıştı. Ama benim onları reddim (inkarım) nasıl oldu gordunuz." (Mulk suresi, 16-18)
"Semada olan" dan muradın ne olduğu genelde iki şekilde acıklanmıştır:
1. Kudret ve saltanatı, arş ve memleketi semada olan Allah.
2. Semanın sakinleri olan melaike. (BeydÂvî, Kadı, Envarut-Tenzil ve Esrarut Tevil, Darul Kutubil - İlmiyye, Beyrut 1988, II, 511; )
Hamdi Yazır, ayetle ilgili şu yorumu yapar: "Burada sema, "gok" dediğimiz cismani semadan ibaret değil, mutlak yukseklik, ustunluk remzidir. Maddi-manevi, cismani ve ruhani butun mahlukatın, mekanın ve zamanın fevki demek olan mutlak yukseklik manasınadır... Bizim nazarımızda ulviyetin en yuksek timsali sema olduğu icin Allahu Tealanın mutlak yuceliği de onunla ifade buyurulmuştur." (Yazır, Hamdi, Hak Dini KurÂn Dili, VII, 5234)
Bir de şu ayete bakalım:
"De ki: Allah size ustunuzden veya ayaklarınızın altından bir azap gondermeye veya sizi birbirinize katıştırıp bazınıza diğerlerinin kuvvetini tattırmaya kadirdir." ( Enam suresi, 65)
Ayette gecen "ustten ve alttan gelebilecek azap" olarak, ustten taş, alttan cokuntu; ustten kotu idareci, alttan ayak takımının musallat olması; ustten ruzgar, alttan sel felaketi; ustten Nuh kavminde olduğu gibi helak edici bir su, Ebrehe ordusunu helak eden ebabil kuşları gibi felaketler, alttan ise deprem, kuraklık gibi musibetler nazara verilmiştir. Hamdi Yazırın da dediği gibi, "ayet hepsine muhtemildir." ( Yazır, III, 1953)
Deprem, sel gibi afetlere karşı insanın tedbir alması elbette guzel bir olaydır. "Takdir Allahtan, tedbir kuldan" denilir. Fakat tedbire guvenerek takdire karşı gelmek de mumkun değildir. Şu ayetler bilhassa bu noktaya dikkat cekmektedir:
"Onlar yeryuzunde dolaşıp da kendilerinden oncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar bunlardan sayıca daha cok ve guclu idiler. Yeryuzunde daha sağlam eserler yaptılar. Oyle iken, yaptıkları şeyler kendilerini kurtarmadı. Peygamberleri onlara beyyinelerle (acık delillerle) geldikleri vakit kendilerindeki ilme guvendiler. Alay etmiş oldukları şey kendilerini kuşatıverdi. Azabımızı gorduklerinde "tek Allaha inandık ve Ona ortak koştuklarımızı inkar ettik" dediler. Fakat şiddetimizi gorduklerinde iman etmeleri onlara bir fayda vermedi. Bu, Allahın kulları icinde cari olan hukmu ve yasasıdır. İşte kafirler burada husrana uğramışlardır." (Mumin suresi, 82-85)
Oyle anlaşılıyor ki, İslam oncesi donemlerde kuvvetli kavimler gelip gecmiş ve bunlar guclu medeniyetler meydana getirmişlerdir. Peygamberleri bunlara Allahın dinini anlatmış, inkar etmeleri halinde Allahtan gelecek bir azaptan sakındırmışlardır. Fakat bu guclu insanlar, ayetin bildirdiği gibi, "kendilerindeki ilme" guvenmişler, o sağlam binaların yıkılmayacağını zannetmişlerdir. Fakat neticede, o yaptıkları şeyler kendilerine bir fayda vermemiştir. İlahi azap kendilerini kuşatınca akılları başlarına gelmiş, "tek Allaha inandık ve Ona ortak koştuklarımızı inkar ettik" demişlerse de, yeis halindeki bu iman onları kurtarmamıştır. Bu durum, ayette "sunnetullah" tabir edilen Allahın bir kanunudur. Yani, hangi kavim taşkınlık yaparsa, şoyle veya boyle İlahi bir musibete maruz kalacaktır. Ve bu İlahi kanunda asla bir değişiklik soz konusu değildir.
İlme guvenerek İlahi afetlerden kurtulmanın mumkun olmadığı ayetin bildirdiği muhim hususlardan biridir. Bunun ibretli bir orneği gectiğimiz yıllarda Japonyanın Kobe şehrindeki depremde yaşanmıştır. Birinci derecede deprem kuşağında yer alan Japonyada, ozellikle Kobe şehri baştan sona deprem şartlarına gore inşa edilmekle beraber, farklı bir depremin olması butun teknolojik hesapları alt ust etmiş, şehir bir enkaz yığını haline gelmiştir. Evet, Kuranın da emrettiği gibi tedbir alınmalıdır; ( Nisa suresi, 71, 102)
Fakat tedbire guvenmek yerine Allaha iltica edilmelidir.
Allahın mulkunde yaşayan cin ve ins, Onun emirlerine itaatle mukelleftir. Şu ayeti kerime, bu noktayı haşmetli bir uslupla ifade eder:
"Ey cin ve ins topluluğu! Eğer goklerin ve yerin sınırlarından cıkmaya gucunuz yeterse, haydi cıkın! Fakat bir ferman olmayınca cıkamazsınız. Oyleyse Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız? Uzerinize ateş kıvılcımları ve erimiş madenler gonderilir, bir yardım da alamazsınız. Oyleyse Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?" (Rahman suresi, 33-36)
Doc. Dr. Şadi EREN
KAYNAK: Sorularla İslamiyet
Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...
[IMG]http://img322.**************/img322/7687/destek2ba9.gif[/IMG]
__________________