Bazı milletlerde, kadına hitaben mukaddes kitap okumaktansa, o kadının ateşte yanması tercih ediliyor, kız cocuklarına mukaddes sozlerden okumak, o kıza ahlaksızlık oğretmekle eş değerde goruluyordu. Arap toplumunda ise, bazı kabilelerde kız cocukları diri diri toprağa gomuluyor, anneye bu konuda soz hakkı verilmiyordu. Cahiliyede kadının durumuna kısa bir bakış
Kur’Ă‚n inmeye başlamadan onceki donemlere cahiliye devri denir. Cahiliye, bir hayat tarzı idi. Bu cehalet, sadece Arap toplumları icin değil o devirde butun dunya icin gecerliydi. Zira Hazreti İsa’dan sonra yaklaşık altı asır gecmiş ve o Mesihî soluklar insanların katılığı icinde tesirini yitirmişti. Bu katılık ve cehaleti resmetmek icin kadının durumuna bakmak yeterli olacaktır.O donemde kimi kavimlerce, kadının insan olup olmadığı sorgulanıyor, kimilerince de ruhunun olmadığına inanılıyordu. Bazı coğrafyalarda, ozel gunlerinde kadının temiz olmadığı, kullandığı eşyalar ve dokunduğu insanların bir gun boyunca murdar kalacağı duşunuluyordu. Bazı milletlerde, kadına mukaddes kitap okumaktansa, o kadının ateşte yanması tercih ediliyor, kız cocuklarına mukaddes sozlerden okumak, o kıza ahlaksızlık oğretmekle eş değerde goruluyordu. Arap toplumunda ise, kız cocukları diri diri toprağa gomuluyor, anneye bu konuda soz hakkı verilmiyordu. Kız doğuran kadın buyuk suc işlemiş gibi bir psikoloji icerisine giriyor, kendisine kız cocuğunun olduğu mujdesi verilen baba ise, mujdelendiği bu kotu haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya calışıyor ve ne yapacağını duşunuyordu. Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak onu hayatta mı bırakacaktı, yoksa toprağa mı gomecekti.. Ne yapacaktı? Kara kara duşunuyordu ve sonunda o fena hukmu veriyordu: Toprağa gommek.! (Nahl, 16/58–59)
Zira o kızcağız, elinden iş gelmeyen bir ayıp unsuru, eve gelir getirmeyip surekli tuketen hatta evdeki malı evlenerek başkasına goturen bir tuketici olarak kabul ediliyordu.1
İslĂ‚m’la gelenler
İşte butun dunyada yaşanan, kadın hakkındaki bu cehalet karanlığının uzerine İslĂ‚m guneşi şu beyanlarla doğuverdi: “Goklerin ve yerin hĂ‚kimiyeti Allah’ındır. O dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat, dilediğine erkek evlat verir yahut kızlı oğlanlı olarak her iki cinsten karma yapar. Dilediğini de kısır bırakır. O her şeyi mukemmel bilir, dilediği her şeye kadirdir. (ŞûrĂ‚, 42/49)
Evet, bu guneşin aydınlığında, kadın icin butun hurriyet yolları acılıverdi. Kadın, Allah’ın bir kulu olarak erkeklerle eşit olduğu bildirildi. Guzelce terbiye edilen kız cocuklarının anne-baba icin cehenneme karşı bir kalkan olacağı mujdesi verildi. Kadına kendini rahatlıkla ifade etme hurriyeti bahşedilirken, mescide kadar gelip Allah Resûlu’ne durumunu anlatma imkanı sunuldu. Bunun da otesinde kadınlarla istişare yapılması hususunda bizzat Peygamber uygulamasıyla canlı bir ornek ortaya kondu. (Buhari, Megazi, 1-2)
İlmin Onemi
İlim, İslĂ‚m’ın en cok ehemmiyet verdiği mevzulardandır. Oku emriyle inmeye başlayan Kur’Ă‚n, ilme yaptığı bu ilk vurguyu, daha sonra “bilenle bilmeyenin bir olmadığını” beyanla (ZariyĂ‚t, 39/9) devam ettirmiş, duşunme konusunda yapmış olduğu ısrarlı teşviklerle ilmin hocası olan insan merakını surekli faal tutmuş ve butun bu faaliyetleri, ilim talebini oğreten şu duayla taclandırmıştır: “Rabbim, ilmimi artır.” (Ta Ha, 20/114)
Bunların yanında Kur’Ă‚n, gercek Ă‚limleri Allah’tan en cok korkanlar olarak methetmiş, bilinmeyen mevzuların onlara sorulmasını da tavsiye buyurmuştur. İlmin peygamberlerden kalan tek miras olduğunu (Buhari, İlim, 10) bildiren Allah Resûlu’nun mubarek ifadelerinde, ilim taliplerine cennet yollarının kolaylaştırıldığı mujdesi verilmiş, meleklerin ilim yolcularına kol kanat gerdiği ifade buyrulmuştur. (Ebu Davud, İlim, 1). Şu inşirah verici haber de yine Ă‚lemlere rahmet olarak gelmiş o Zat’a (s.a.s.) aittir: “İlim oğrenen kişinin rızkını Allah Teala ustlenmiştir.” Calışarak ekmeğini kazanan fakat gecimini sağladığı ilim talibi kardeşinin calışmamasından yakınan sahabiye, Efendimiz (s.a.s.)’in ikazı şoyle olmuştur: “Ne biliyorsun, belki de sen, onun yuzu suyu hurmetine rızıklandırılıyorsundur.” (Tirmizi, Zuhd, 33) Evet, Allah Resûlu’nun ifadeleri icinde ilim rızkın bir vesilesidir. Mujdeler bununla da kalmamış, Ă‚lim ve onun talebesi, dunyadaki en kıymetli varlıklar olarak nazara verilmiş, (Tirmizi, Zuhd, 14), ilim tahsili icin yollara duşenlerin, evlerine donunceye kadar Allah yolunda oldukları (Tirmizi, İlim, 2), hayrı oğretenlere denizdeki balıkların bile dua ettiği (Tirmizi, İlim, 19) bildirilmiştir.
Bu faziletlerin yanında, ilmin kıymetini bilememenin actığı tehlikeli yol da hatırlatılmıştır: İlmi dunyevî menfaat elde etmek icin oğrenenlerin Cennetin kokusunu dahi duyamayacakları tehdidiyle niyetlere yon verilmiş (Ebu Davud, İlim, 12), riya icin ilim oğrenenin yuzustu cehenneme surukleneceği ikazında bulunulmuştur. (Muslim, İmare, 152) İlim yolunda fiilî duanın yanında kavlî dua da ihmal edilmemiş, faydasız ilimden Allah’a sığınılmış, ilmiyle Ă‚mil olanlar tebcil edilmiştir. İlim tahsil ederken olen kimsenin Peygamberlerle arasında bir derece kalacağı muştusuyla gayretler coşturulmuş, (Darimî, Mukaddime, 32) geride faydalı bir ilim bırakanların amel defterlerinin kapanmayacağı mujdesiyle de (Muslim, Vasiyyet, 14) yureklere inşirahlar salınmıştır. İlmin ehemmiyetine dair saydığımız butun bu hususlarda kadınlar erkeklerle aynı haklara sahiptirler.
Kadınların İlim Tahsili
Oğrenilecek şeylerin başında, Allah’a dair bilinmesi gerekenler gelir. Buna kısaca Allah marifeti diyebiliriz. Bu marifeti, ahirete, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman gibi marifet artırıcı diğer rukunler takib eder. Ardından da bir insanın dunya hayatını tanzim eden ameller/fiiller gelir. Daha sonra da ahlaki hususlar yerini alır. Hic şuphesiz, saydığımız bu hususların oğrenilmesinde erkeklerle kadınlar eşittir. Bir diğer ifadesiyle kadınlar, şer’î mesuliyetlerde erkekler gibidir. “Kadınlara Cuma, cihad ve cenaze haric erkeklere farz kılınan her şey farz kılınmıştır” (Abdurrezzak, 5/298) hadis-i şerifindeki istisnaları saymayacak olursak kadınlarla erkekler aynı şartlara ve sorumluluklara sahiptirler. Bu sorumlulukların ahirete ait ceza ve mukafatları konusunda da kadınlar erkeklerle eşittir. Kur’Ă‚n’da bu hakikat şoyle beyan edilir: “Onların Rabbi de dualarına şoyle icabet buyurdu: “Sizden gerek erkek, gerek kadın hayır işleyen hicbir kimsenin calışmasını zayi etmem. Cunku siz birbirinizdensiniz, birbirinizden farkınız yoktur.” (Âl-i İmran, 3/195) Bu eşitlik gereği, kadınlar da erkekler gibi kendilerine gereken ilimleri oğrenmek zorundadırlar.
Peygamber Efendimiz’in cariyeler hakkındaki şu beyanları, değil hur kadınların, kole kadınların bile ilim oğrenme konusundaki haklarını ortaya koyar: “Bir insanın cariyesi olur, ona guzel bir tahsil ve eğitim verir, sonra da onu azad ederse, Allah onu iki katıyla mukĂ‚fatlandırır.” (Buhari, Cihad, 145)
Kadınların ilim tahsil etmesi ve dini oğrenmesi, Peygamberimiz zamanında birkac şekilde gercekleşmiştir. Şimdi kısaca bunları gormeye calışalım.
1- Kadınların mescide gidip gelmeleri
Peygamber Efendimiz zamanında kadınlar da tıpkı erkekler gibi mescide gelip gidiyorlar, vakit namazlarıyla beraber Cuma ve bayram namazlarını da kılıyorlardı. Hatta ozel gunlerinde kadınların bayram namazına gelmeleri ve cemaatin gerisinde durarak tekbirlere iştirak etmeleri tavsiye ediliyordu. (Buhari, Îdeyn, 15)
Şu hadis-i şeriflerden kadınların mescide gelmelerinde o gun herhangi bir sakınca gorulmediğini anlıyoruz. “Kadınların mescitlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar icin daha hayırlıdır.” (Muslim, SalĂ‚t, 134–137), “Kadınlarınız gece mescide cıkmak icin izin istediklerinde onlara izin verin” (Muslim, SalĂ‚t, 139), “Kadınlar cemaate katılmak istediklerinde, koku surunmesinler.” (Muslim, SalĂ‚t, 141) Goruluyor ki, mescidler kadınlar icin her zaman icin acıktı. Ancak, bazı şartlar da yok değildi. Kadınlar koku surunmeden gelecekler ve boylece namazda yaşanması gereken konsantrasyonu bozmayacaklardı. Bu ve benzeri tedbirlerde, namazın huzurunu gozetme ile beraber erkekler icin fitne unsuru olmama da goz onunde bulunduruluyordu. Nitekim, Peygamber Efendimiz’in vefatlarından sonra kadınların mescide gelmeleri bazı endişeler uyandırmış ve zaman zaman ceşitli uygulamalara gidilmiştir. Bu uygulamalardan biri Hazreti Omer’e aittir. Hazreti Omer (r.a), Ramazan ayında erkeklerden ayrı namaz kılmaları icin mescidin icinde kadınlara bir yer ayırmış ve onlara Suleyman bin Ebû Hasme’yi imam tayin etmiştir.2 Bu tur uygulamaların sebebini Hazreti Aişe validemiz (r.anha)’in şu sozunde bulmaktayız: “Eğer Allah Resûlu, kendisinden sonra kadınların neler yaptıklarını gorseydi, İsrailoğullarının kadınlarında olduğu gibi, onların mescide gelmelerini men ederdi.” (Ebû Davud, SalĂ‚t 53) Burada kadınların suslenerek mescide geldikleri, giyimleriyle dikkat cektikleri ve bu halleriyle namazın ve mescidin manevi havasını olumsuz yonde etkiledikleri anlaşılmaktadır. Bu uygulama daha sonra Hazreti Osman zamanında kaldırılmış ve kadınlar erkeklerle beraber aynı imama uyarak namaz kılmışlardır.3
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), sadece Cuma gunleri değil diğer gunler de namazlardan sonra mescidde, inen ayetleri tebliğ ve tefsir ediyor, o ayetle ilgili olan ya da olmayan sorulara cevaplar veriyordu. İşte bu sohbetlere kadınlar da katılıyor, hatta sorular da soruyorlardı. (Buhari, İlim, 41)4
Kadınların sohbetleri ve hutbeleri dinlemeleri daha sonra Hulefa-i Raşidin doneminde de devam etmiştir. Hazreti Omer hutbe verirken bir kadının kalkıp mehirin azaltılmasıyla alakalı fikrine karşı cıkması ve bunu ayetten delil getirerek rahatlıkla ifade etmesi, bu meselede bir ornektir.5 Bu anlatılanlardan da anlaşılıyor ki, kadınlar asr-ı saadette -bazen ceşitli tedbirlerle beraber- mescitlerin manevî ve ilmî feyizlerinden istifade etmişler ve hep ilme acık olmuşlardır.
2- Peygamberimizin ozel sohbet gunleri
“Allah, beni bir muallim olarak gonderdi.” (İbn-i Mace, Mukaddime, 229) diyen ve ummetinin icinde erkeklerle beraber kadınların eğitimiyle de ilgilenen Allah Resûlu (s.a.s.), kendisine ozel sohbet talebiyle gelen kadınlara hususi bir gun ayırmış ve onlara vaazlar vermiştir.
Medine’nin kadınları gelerek şoyle demişlerdi: “Ey Allah’ın Resûlu, erkekler Sizi dinleyip Sizden istifade etme konusunda bizi gectiler. Bize de mustakil bir gun ayırsanız!” Allah Resûlu, bunun uzerine onlara bir gun verdi. O belirli gunde onlara nasihat eder ve bazı emirlerde bulunurdu. (Buhari, İlim 36)
Mescidde sohbet dinleme hakkına sahip olan bu kadınlar, erkeklerin fazla kalabalık olmaları sebebiyle izdihama maruz kalıyorlar ve bazen Efendimiz’i tam işitemiyorlardı. Ayrıca, hepsi her zaman mescide gelemiyordu. Onların bu ısrarlı isteklerine binaen, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ilgisiz kalamazdı ve kalmadı da. Hemen bir gun belirledi ve kadınlara has vaazlar verdi. Hatta bazı rivayetlerde Allah Resûlu’nun “Falanca hanımın evinde toplanın” diyerek kadınlara mahsus vaazını belirli bir evde yaptığı rivayet edilir. (Fethu’l BĂ‚rî, 1/236) Aynı hadis-i şerifte, Peygamberimizin kadınlara yapmış olduğu vaaz konularından biri de, konumuzla alakalı olarak, geleceğin buyuk kadınları olan kucuk kızların eğitimiyle alakalıdır. Allah Resûlu, onlara şoyle buyurur: Bir kadının uc kızı olur da onları guzelce terbiye ederse, bu uc kız onun icin cehenneme karşı perde olur. Bir kadın sorar “iki kızı olursa!?” Peygamberimiz “iki kızı olan da aynıdır” buyurur. Burada kadınların da kızlarına tebliğde bulunmaları ve onları guzelce terbiye etmeleri gerektiğini oğreniyoruz.
Buhari, “Devlet başkanının kadınlara nasihatte bulunması” babına yer vererek şu hadiseyi anlatır: Allah Resûlu (s.a.s.), bir gun Bilal (r.a.)’ı da yanına alarak, kadınlara vaaz vermek uzere cıktı. Kadınlara sadakanın faziletlerini anlatarak sadaka vermelerini istedi. Kadınlar kupelerini ve yuzuklerini sadaka olarak ortaya atmaya başladılar. Bilal de bunları alıp elbisesinde topladı. (Buhari, İlim 32) İbni Hacer, şoyle der: Buharî bu başlıkla, ailenin oğretimiyle ilgili teşvikin, kişinin sadece kendisine mahsus olmayıp bunun devlet başkanı ve onun yetki verdiği kimselere de yonelik olduğuna dikkat cekmiştir. (Fethu’l BĂ‚rî, 1/232) Bu hadiste dikkatimizi ceken diğer bir husus, kadınların maddî infakta bulunmaları ve himmette bulunmaları icin Peygamberimiz’in onları topluca teşvik etmesidir. Bu husus, bugun olduğu gibi kadınların gerektiğinde bu turlu hizmetlerde bulunabileceğinin delili olmaktadır.
3- Sahabenin ailesine tebliği
Allah Resûlu, genellikle tebliğ ve irşatlarını, Mescid-i Nebevî’de yapıyordu. Butun oğrenilenler vahiy eksenli idi ve her şey ter u tazeydi. Gokler otesinin haberleri bir yağmur gibi yağıyordu yeryuzune. Sahabe, başına bir iş geldiğinde, evde bir mesele olduğunda hemen mescide Peygamber Efendimiz’in yanına koşuyor, muşkilinin halledilmesini istirham ediyordu. Eğer, sorma imkĂ‚nı bulamaz veya utanırsa, ehl-i suffeye soruyor, Efendimiz’den menkul bir haber varsa onu oğreniyor ve evine donerek oğrendiklerini ailesine de oğretiyordu. (Bkz. Buhari, İlim, 26) Cunku “Bir ayet de olsa benden duyduklarınızı insanlara tebliğ ediniz” emrini alan Sahabe’nin başka turlu yapması beklenemezdi. “Ey inananlar, kendinizi ve ailenizi oyle bir ateşten koruyun ki, yakıtı insanlar ve taşlardır.” (Tahrim, 66/6) ayetinden anlaşıldığı uzere butun inananlar, aile efradını ebedi husrandan korumakla mesuldur. Bu ayeti en guzel şekilde anlayan ve dini yaşamada hassas davranan Sahabenin bir kelime de olsa elde ettikleri bilgiden ailelerini mahrum etmeleri duşunulemezdi. Evet, Sahabe bu ayeti cok iyi anlıyor ve gereğini yapıyordu. Dini yeni oğrenen insanların şu kıssası, bu konuda bize bir fikir vermektedir: Rabîa kabilesinden bir grup Allah Resûlu’ne gelip, Medine’ye kolay gelemediklerini, duşman kavimlerin yol uzerinde bulunmasından dolayı ancak haram aylarda gelebildiklerini arz ettikten sonra kendilerine nasihatlerde bulunmasını istediler. Allah Resûlu de onlara bazı tavsiyelerde bulundu ve sonra şoyle buyurdu: “Bu dediklerimi iyi ezberleyin ve geride kalanlara anlatın.” (BuhĂ‚rî, İlim, 25) Geride kalanlardan maksat ise başta aileleri olmak uzere butun kabileydi.
Evet, “Allah, benim sozumu işitip belleyen sonra da onu benden başkasına ulaştıran kimsenin yuzunu kıyamet gunu ak etsin.” (Tirmizi, İlim, 7; İbn-i MĂ‚ce, Mukaddime, 18) diyen Allah Resûlu, yanına gelenlerin omuzlarına hem bir kutsi vazife yukluyor hem de bu vazifenin ecrinin buyukluğunu nazara veriyordu. Bir harf bile olsa oğrenen insanın başkalarına oğretmekle mesul olduğu vurgulanmış oluyordu. Oğretilecek kimseler hususunda en başta gelenler ise aile efradıdır. “Bir baba cocuğuna guzel ahlĂ‚ktan daha hayırlı bir şey vermemiştir.” (Şuabu’l İman, 6/399) hadisi de bu meseleyi acıklayıcı mahiyettedir.“(İnfakta) once ailenden başla ” (Buhari, VesĂ‚yĂ‚, 9) hadisiyle infakta aileden başlanması gerektiğini anlıyoruz. Dunyada yaşayabilme acısından gerekli olan yeme-icme konusunda aileden başlanıyorsa, dunya hayatını tanzim etme ve ebedi hayatı kazanma konusunda da aileden başlanması gerekeceği aşikĂ‚rdır. Bundan dolayı da aile reisi konumundaki erkeğin, oncelikle hanımına ve cocuklarına dinî eğitim vermesi, eğer bu eğitimi verecek ilme sahip değilse, hanımının eğitim almasını sağlaması iktiza edecektir. Nitekim “Kadınlarınıza guzel tavsiyelerde bulununuz” (Buhari, Enbiya, 1) ve “hepiniz cobansınız ve hepiniz guttuğunuzden mesulsunuz” (Buhari, Cuma, 11) hadis-i şerifleriyle “Once en yakın akrabalarını uyar.” (ŞuarĂ‚, 26/214) ve “Ailene namazı emret, kendin de onun gucluklerine dayan” (TĂ‚hĂ‚, 20/132) ayetleri de bunu teyid etmektedir. ŞuarĂ‚ sûresindeki ayet indiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.s.), en başta kızı Fatıma ve halası Safiyye olmak uzere butun yakınlarını cağırmış ve onları Ahirete hazırlanmaları konusunda ikaz etmişti. (Buhari, VesĂ‚yĂ‚, 11; Muslim, İman, 351)Aileye dini oğretme konusunda Allah Resûlu (s.a.s.)’in orijinal bir tatbiki olarak şu ornek de gayet dikkat cekicidir: Ummu Seleme validemiz anlatıyor: Allah Resûlu (s.a.s.), bir gece uyanarak, “Fesubhanallah, bu gece vaktinde bu fitnelerin ve bu rahmet esintilerinin hikmeti ne ola ki!” dedi ve devam etti: “Hemen odalarda yatanları (hanımları) kaldırın, bu dunyada nice giyimli kuşamlı (veya ortusune burunmuş) insan vardır ki, ahirette elbisesiz ve ortusuz kalıverir.” (Buhari, İlim, 40) Efendimiz (s.a.s.), gece hayretler icerisinde uyanmış ve ihtimal ummetinin gelecekte karşılaşacağı olumlu olumsuz bazı hadiseler gosterilmiş ve hucre-i saadetlerinde uhrevî bir alarm/ikaz durumu hĂ‚sıl olmuştu. Boyle zamanlarda yapılacak tek şey, geceyi topluca ihya etmekti. Bu yuzden de zikir, ibadet ve dua icin hanımlarının uyandırılmasını istemişti. İşte Efendimiz’in bu tutumu, bir aile reisinin, ahiret adına evde yaşaması gereken teyakkuz haline dair guzel bir ornektir.
KettĂ‚nî’nin verdiği bilgiye gore Sahabe, Hazreti Omer’in halifeliğinden once kardeşlerini ve kızlarını okutur, sonra da onları okutucu olarak vazifelendirirlerdi ve bu zincirleme olarak devam ederdi. Daha sonra, Hazreti Omer okullar actırarak cocukların eğitim ve oğretimi icin gorevliler tayin etti.6
4- Ozel olarak Peygamberimize soru sormaya gelmeleri
Kadınların, Efendimiz ve Hulefa-i Raşidin doneminde ilim almak icin soru sormaktan cekinmediklerini goruyoruz. Dışarıda herkesin soru sormasına musaade eden Peygamber Efendimiz (s.a.s.), ayrıca oğleden sonra huzuruna girilip soru sorulması icin de izin veriyordu. (Mecmau’z ZevĂ‚id, 1/161) Ornek olarak Mucadile Sûresinin inişine sebep olan hadiseyi zikredebiliriz: Havle binti Salebe, kocasının kendisini boşadığı şikĂ‚yetiyle Peygamber Efendimiz’e gelmiş ve kocasının kendisini boşadığını soyleyerek derdini dokmuştu: “Ey Allah’ın Resûlu, Evs benimle genc ve cazip olduğum sırada evlendi. Bunca zaman ona hizmet ettim. Cocuklar doğurup buyuttum. Gencliğim gidince beni ortada bıraktı. Kocama donme imkĂ‚nı yok mu? O da buna razı?” Bu ısrarlı yakarmalardan sonra Mucadele suresinin ilk dort ayeti nazil oldu.7
Hazreti Aişe validemiz, Ensar kadınları hakkındaki bir hayretini şoyle dile getirir: “Ensar kadınları ne hoş, hayĂ‚ları, soru sorarak ilim oğrenmelerine mani olmuyor!” İşte bu kadınlardan biri olan, Hazreti Enes’in annesi Ummu Suleym, Peygamberimiz’e gelmiş ve “Allah, hak olan bir meseleyi acıklamaktan cekinmez. Bu yuzden ben de cekinmeden soruyorum.” deyip kadınların gusul abdesti alması konusunu soruvermiş, Allah Resûlu de guzelce acıklamıştı. Hadisi bize rivayet eden Ummu Seleme validemiz merakını yenemeyerek “kadınlara da mı gusul gerekiyor” diye sormuş Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ona da aynı acıklıkla cevap vermişti. (Buhari, İlim, 50) Bu rivayetten anlaşılıyor ki, Allah Resûlu’ne kadınlar da gelip soru soruyorlar ve O, sordukları her mevzuya anlayacakları en guzel şekilde cevap veriyor ve onları memnun ediyordu.
O’nun Atmosferinde Yetişen Kadın Âlimler
Allah Resûlu’nun cok kadınla evlenmesi pek cok hikmete mebnidir.8 Bu hikmetlerden biri de; hanımları yoluyla kadınlara ve aileye ait hukumlerin ummete daha iyi oğretilmesidir. Peygamber Efendimiz’in evde yaptığı ibadetler, ev hayatının ve eşler arası hukukun incelikleri, uyku anında gorulen mucizeler, gece hayatının ozellikleri, hayız, iddet, gusul gibi konular, coğunlukla Peygamberimiz’in hanımları olan annelerimiz tarafından nakledilmiştir. Dolayısıyla aile ve ev hayatıyla alakalı hukumlerin bildirilmesinde ezvĂ‚c-ı tĂ‚hirĂ‚tın yeri cok buyuktur. İşte Allah Resûlu’nun, kadınların eğitimine verdiği değeri gosteren en onemli hususlardan biri de Efendimizin rahle-i tedrisinde yetişen ezvĂ‚c-ı tĂ‚hirattır ve bunların başında da Hazreti Âişe validemiz gelmektedir.
Âişe Validemiz (r.a.)
Allah Resûlu’nun hanımları arasında ilme duşkunluğu ile bilinenlerin en onde geleni Hazreti Aişe validemizdi. O kadar ki, “bilmediği bir konuyu duyduğunda, onu iyice anlayıncaya kadar sormaya devam ederdi.” (Buhari, ilim, 36) Ebu Musa el Eşari anlatıyor: “Allah Resûlu’nun arkadaşları olarak ne zaman bir hadîsi anlamada problem yaşasak, hemen Âişe’ye sorardık. Kendisi bize o konuda mutlaka bir bilgi sunardı.” (Tirmizi, Menakıb, 62) Rivayetten de anlaşıldığı gibi, Aişe validemizin hadislere vukufiyeti fevkalade ileri idi. Huzuruna gelen bir soru veya problemi, hemen bir hadisle veya bir te’ville (yorumla) hallediveriyordu. Hatta bazı yanlış anlaşılan veya eksik rivayet edilen hadisleri, Hazreti Aişe validemiz tamamlamış ve bizi yanlış anlamalardan kurtarmıştır.9
Allah Resûlu (aleyhi ekmeluttehĂ‚yĂ‚) Hazreti Aişe hakkında şoyle buyurmuşlardır: “Peygamber Hanımları da dahil eğer ummetimin kadınlarının ilmi Aişe’nin ilmiyle kıyas edilecek olsa, Aişe’nin ilmi daha fazladır.” (Taberani, el-Kebir, 23/184) Bundan dolayıdır ki, Efendimiz’den tescilli bu ilim hazinesine miras ve tıp ile ilgili konularda dahi muracaatta bulunurlardı. (Taberani, el Kebir, 23/182; Mustedrek, 4/11) Hatta Aişe validemizin tabiblik yonunun olduğunu da yine kaynaklarımızdan oğreniyoruz. (Musned, 6/67)
Mekke’nin Ă‚limi olan Ata ibni Rabah, Âişe validemizin ilmine olan hayranlığını şoyle ifade eder: “O, insanların en fakihi, en Ă‚limi, goruşu en guzel olanıdır.” (Mustedrek, 4/14) Ayetlerin iniş sebebini en iyi bilenlerden biri olan Âişe validemiz, Hazreti Omer ve Hazreti Osman zamanında fetvalar da veriyordu. Hazreti Omer ve Hazreti Osman (r.a), sunnetle alakalı bazı sorular icin Hazreti Âişe validemize elciler gonderiyorlardı.10
Rivayete gore, Peygamberimizin hanımları hadisleri cok iyi ezberliyorlardı. Bilhassa Hazreti Âişe validemiz ile Ummu seleme validemiz bu konuda onde idi.
Hafsa Validemiz (r.a.)
Hafsa Validemiz yirmi yaşlarında Peygamber Efendimiz’le evlenmiş ve 60 hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de kardeşi Abdullah b. Omer, yeğeni Hamza, kadın hizmetcisi Safiye, Harise b. Vehb, Ummu Mubeşşir gibi sahabiler rivayette bulunmuşlardır. Dikkat edilirse, kendisinden rivayet edenler arasında kadınlar vardır ve o kadınlardan biri de hizmetcisidir. İslĂ‚m, kadın hizmetciye dahi ilim oğretme imkĂ‚nı sunmuş, bununla da kalmayıp o ilmi başkalarına nakletmesini de tavsiye etmiştir.
Hafsa Validemiz (r.anha), belagat ve fesahat sahibi, eli kalem tutan bir kadındı. Babası Hazreti Omer’in vefatından sonra Muslumanlara hitaben yapmış olduğu bir konuşma vardır ki, gayet edîbĂ‚nedir.11 Cahiliyede Şifa Adeviye isimli kadından yazmayı oğrenmişti. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kendisiyle evlendikten sonra, Şifa Adeviye’den Hafsa Validemize husn-u hattı ve suslemeyi de oğretmesini istemişti.12
Ummu Seleme Validemiz (r.a.)
Her hanımın, kendi evini birer okul, birer mescit haline getirmesi, dinimizin istediği, en azından tavsiye buyurduğu bir kutlu vazifedir. Anneler, cocuklarını boyle bir ortamda buyuttuklerinde, rûhu, aklı, kalbi Allah marifetiyle dolmuş, ibadet, zikir ve ahlĂ‚k-ı Ă‚liyeyle doymuş bir nesil yetişecektir. Esasen, bir annenin dunyada en buyuk hizmeti ve insanlığa en guzel armağanı da budur: Kendi dinini yaşayan ve haliyle-diliyle dininin guzelliklerini başkalarına da yaşatmanın heyecanını duyan bir evlat yetiştirmek. İsterseniz şu ayeti bir de bu acıdan okuyalım: “Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve (Resûlullah’ın) hikmetlerini anın. Allah muhakkak ki Latif ve Habir’dir (ilmi en gizli şeylere bile nufuz eder). (Ahzab, 33/34)
İşte bu ayeti ruhunda yaşayan Ummu Seleme validemiz, okul oğretmenine haber gondererek, Kur’Ă‚n oğretmek uzere kendisine cocuk gondermesini istemişti. Yukarıda da gectiği uzere hadisleri en iyi ezberleyenlerden biriydi o.
İbn-i Hazm, kitabında yirmi kadar hukukcu hanım sahabiden bahseder. Ornek olarak yukarıdaki validelerimize ilave olarak şu isimleri sayabiliriz:
Ummu Habibe validemiz, Fatıma validemiz, Ummu Şerik, Ummu’d-DerdĂ‚ el-KubrĂ‚, Ummu Seleme validemizin kızı Zeyneb, Ummu Eymen, Ummu Yûsuf, Atike bint Zeyd b. Amr b. Nufeyl, Ebu Bekir Efendimiz’in kızı Esma validemiz, FĂ‚tıma bint Kays. (r.anhum ecmeîn)13
Sonraki Donemlerde Kadın Âlimler
Bu kutlu neslin ardından pek cok kadın Ă‚lim yetişmiştir. Ornek olarak birkac tanesinin sadece ismini zikretsek yeterli olur: Kitabet ve şiir alanında Uleyye binti Mehdi (A. Nisa, 3/334) Aişe binti Ahmet el-Kurtubiyye (A. Nisa, 3/6), Villade binti Halife el-Mustekfî (A. Nisa, 5/287), tıp alanında goz hastalıklarını tedavi etmekle meşhur Benî Eved kabilesinden Tabibe Zeynep (İsbehani, el Egani, 13/114; A. Nisa, 2/57) Ummu’l Hasen binti’l Kadî Ebi Cafer et Tancalî ki meşhur bir tabiptir. Hadis alanında Kerime el-Merveziye (A. Nisa, 4/240), Seyyide Nefise binti Muhammed. (A. Nisa, 5/190)
Hafız ibni Asakir, kendi hocaları arasında seksen kusur kadın muhaddis sayar. Ayrıca, İmam Şafii, Buhari, İbni Hallikan ve İbni Hibban gibi Ă‚limlerin kadın muderrisleri de olmuştur. Bu muderriselerin coğu, fakih, edip ve meşhur Ă‚limlerdir. Sadece birkac misalini verdiğimiz bu kadın Ă‚limler, İslĂ‚m’ın kadınların eğitimine bakışını ortaya koymaya yeter. Daha fazlasını tabakat kitaplarına havale ediyoruz.
Netice
Efendimiz (s.a.s.)’in kavlen ve fiilen teşvikcisi olduğu kadın eğitimi, İslĂ‚m’da en guzel şekilde tatbik edilmiş ve kadın hicbir zaman bu hakkından mahrum bırakılmamıştır. Zamanımızda kısmen bazı yerlerde gorulduğu gibi, kız cocuklarını okutmama yanlışlığına duşulmuşse bu, dini yanlış ya da eksik anlamadan kaynaklanmıştır. Halbuki dinimizin kaynakları olan Kur’Ă‚n ve Sunnet, hep umumi konuşmuş, kadın erkek herkesi kapsayacak şekilde hitap etmiştir. Peygamberimiz’in eşleri, sahabe hanımlar ve sonraki nesillerden yetişen kadın Ă‚limler bunun şahididir. Oyleyse, bugunun inanmış erkeklerine duşen vazife, hanımlarına ve kızlarına oğrenme ve oğretme imkĂ‚nları hazırlamak, buna karşılık kadınlardan ve kızlardan beklenen gayret ise, kendilerine sunulan fırsatları iyi değerlendirip ilme koşmak, imkĂ‚nlar sunulamamış olsa dahi, şartları zorlayıp kalb, zihin ve akıllarını ilim ve marifetle doldurmaya calışmaktır. Kaldı ki, bugun ilim elde etme yolları; kitapların bolluğu, yetişmiş insanların cokluğu ve internet sayesinde kutuphanelerin evlere taşınmasıyla, gecmiş yıllara gore daha kolay ve daha geniştir. İnsana duşen şey ise sadece imkĂ‚nları değerlendirme gayretidir.
DİPNOTLAR
1. Kadın ve Aile, Işık Yayınları, s. 40–43
2. İbn-i Sa’d, 5/16
3. Geniş bilgi icin bkz: DİA, İslĂ‚m’da Kadın, M. Akif Aydın, 24/87)
4. Peygamberimizin sabah namazından sonra sohbet ettiğine dair bkz: Mecmau’z ZevĂ‚id, 1/159
5. Bkz: F.Bari, 9/204; F.Kadir, 2/5
6. Kettani, et-Teratibu’l idariyye tercumesi, 3/107
7. Muhtasar İbni Kesir, 3/480
8. Bkz: Asrın Getirdiği Tereddutler, 1/84
9. Zerkeşî, el-İcabe, s. 103
10. Tabakat, 2/32–33
11. A’lĂ‚mu’n Nisa, 1/275
12. İbn-i Hacer, T. Tehzib, 12/457
13. İbn-i Hazm, CevĂ‚miu’s Sire, s. 223
__________________