» Uhud
Yarın Uhud Gazvesi’nin yıl donumu... Miladi takvim ile 625 yılında olan bu savaştan gunumuze tam 1380 sene gecti. Bunca sene gecmesine rağmen sonucu ilk bakışta mağlubiyet gibi gozuken bu savaşı anlamak ve anlatmak gibi bir vazifemizin olduğu unutulmamalıdır. Cunku bu savaş sıradan bir savaş değil, mu’min’in hayatında onemli bir yeri olan ve her an sonucları hatırda tutulması gereken ve bu sonuclarla hayatını tanzim etmesi gereken bir savaştır.
Peki bu savaşı onemli kılan etken nedir acaba? Bizi bu savaşın mantığını anlamaya iten sebebler nelerdir? Bu sorunun cevabını ben gokteki yıldızlardan birine Sad bin Muaz’a bırakıyorum. Diyor ki; “Biz cocuklarımıza Kur’an sûrelerini nasıl oğretiyorduk ise aynı hassasiyetle Peygamber Efendimiz’in gazvelerini/savaşlarını da oylece oğretiyorduk.” Yani Kur’an’ın oğretimi kadar siyerin icerisindeki bu olaylarıda onemsiyor, cocuklarımızında oğrenmesini sağlıyorduk. Neden? Cunku sahabenin zihnini Kur’an inşa etmişti. Onların ehem-muhimlerini, onemli-onemsizlerini, oncelikli-daha onceliklilerini vahiy belirliyordu. Onlar yangında kurtarılacak oncelikli eşyalar listelerini vahiyden almışlardı.
Vahyin olaylara bakış acısı insan ustudur. İnsan olaylara tek bir cepheden bakarken ilahi kelam olayları bir cok yonden değerlendirir. Eğer insanlar gibi baksaydı, vahiy mutlak galibiyet olan ve bir destan olan Bedir Gazvesi’ni yuzlerce ayetle anlatırdı. Ama bunu yapmadı. Bedir sonu galibiyet ile biten bir savaştı. O halde insanlara galibiyetin ahlakı anlatılmalıydı. Ve o anlatıldı. (Enfal suresi 41-50)
Ama bir savaş duşunun ki sonucu mağlubiyet olsun. Ordunun komutanı (salat ve selam ona olsun ) rubai dişlerini kaybedip yaralansın. Ordunun en ust askeri otoritesi olan Hz. Hamza şehit duşsun ve yine ordunun sancaktarı bir Kur’an aşığı olan Musab b. Umeyr şehit olsun. Yetmiş tane kayıp verilsin duşman gulsun, munafık sevinsin, mu’min ise ağlasın.
Ve ilahi kelam koca Al’i İmran suresinin buyuk bir bolumunu (121-174) bu savaşa ayırsın. Atmışa yakın ayetle Uhud Gazvesi’ni anlatıp dursun. Eğer vahiy Uhud Savaşına bu kadar onem veriyorsa zihnini vahye teslim etmek isteyen bizlerinde onem verip bu onemin maksad ve maksudunu oğrenme cabasını vermeliyiz. O halde Uhud Gazvesi bize ne vermek istiyor? İşte bazı ipucları…
Uhud; İslam liderine itaatin onemini, isyanın ise nelere yol acacağını oğretiyordu.
Uhud; Şahsi cıkarların, davanın menfaatlerinin onune gecirildiğinde nasıl acı sonucların ortaya cıkacağını gosteriyordu.
Uhud; İmanın isbat edilmesini istiyor, İman ile inkar, ihanet ile samimiyet, teslimiyet ile nifakın birbirinden ayrılmasının imkanını ortaya cıkarıyordu.
Uhud; Niyetlerin sorgulanması gerektiğini oğretiyordu. Kim nerede? Ne amacla duruyor? sorusunu soruyordu. Ganimet varsa biz varız, mantığının yerine her an Hakk’ın rızası icin varız mantığını yerleştirmek istiyordu.
Uhud; Mağlubiyetin de bir ahlakının olduğunu oğretiyordu. Gunlerin Allah’ın otoritesinde olduğunun bilincinde, bir gun iktidarda, bir gun zindanda olabileceğinin bilincinde olması gerektiğini oğretiyordu.
Uhud; Komutanı Peygamber, neferi Sahabe bile olsa eğer bir ordu temel kuralları ciğnerse oda yenilir ilkesini Mu’minlere oğretiyordu.
Uhud; İstişarenin bir sorumluluk olduğunu oğretiyordu. İstişare edilende, edende cıkan sonuc ne olursa olsun o sonuca uymak gibi bir zorunlulukla karşı karşıya olduklarının altını ciziyordu. Velev ki; istişare edilenler farklı şeyler soylesede, liderin goruşunun aksi istikamette goruşler ileri surselerde onlara uymalı, ama cıkan sonuc olumsuz olduğunda onları rencide etmemelidir. Mağlubiyetin faturasını hic kimse başka birine kesmeye kalkışmamalıdır.
Uhud; Cihad meydanlarından once nefis ile mucadelenin onemini belirtiyor, o gizli ve sinsi duşmanı yenemeyenin cihad meydanlarında başarı sağlayamayacaklarını oğretiyordu.
Uhud; Adem gibi adam olmanın ne anlama geldiğini oğretiyordu. Eğer sizde olacaksanız ya da olmak istiyorsanız hadi bir Hamza’da siz olun kanınızın son damlasına kadar savaşın. Bir Musab olun taşıdığınız sancağın yere duşmemesi icin vucudunuzu o sancak uğruna Allah‘a teslim edin. Bir Ebu Ducane olun bağlayın kırmızı sarığınızı başınıza “Bu kılıcın hakkı nedir ?” diye haykırın ve onun hakkının odenmesi icin elinizden geleni yapın. Bir Enes bin Nadir olun Muhammed oldu şayiasına karşı “Muhammed’în olduğu bir dunyada yaşamanın ne anlamı var”. deyin. Ve Uhud’un arkasında duyduğunuz o cennet kokusuna koşun. Bir Abdullah b. Cahş olun herkes siperi terketsede ben terketmeyeceğim, etmemeliyim deyin. Durduğunuz yerde esas duruşunuzu bozmadan sozunuzun eri olun. Ve bir Nesibe olun, yaralanan eşinize ve oğlunuza aldırmadan Muhammed’in dini uğruna O’nu savunun. O’nun yolunda ve O’nun uğrunda olmeyi kendinize ideal edinin. Uhud; işte bu sebeblerden dolayı mağlubiyet değil, bize bunca dersi veren onemli bir kazanctır.
__________________