İnsan.. Allah'ın yeryuzundeki halifesi.. sırf O yarattığı icin sevilmeye layık varlık.. zaafları ve ihtiyaclarıyla acizlerden aciz.. buna mukabil kalbi, ruhu, vicdanı ve aklıyla melekleri gecmeye namzet. Garip bir varlık olarak dunyaya gelir, bir muamma olarak yaşar ve surpriz neticelere acık olarak otelere gider.. boşlukları yonuyle terbiyeye muhtac, faziletleri acısından da inkişafa musaittir..
Varlık, sebepler planında onun icin yaratılmış. Her şey onun hizmetine verilmiş. Oku denmiş ve kainatı okuması istenmiş.. Ardından da ona mudahale etme salahiyeti lutfedilmiş. Başıboş bırakılmamış, yol yontem oğretilmiş. Nasıl yaşayacak, nasıl oğrenecek, nasıl terbiye edecek/edilecek, nasıl evlenecek, nasıl coğalacak, nasıl ticaret yapacak, nasıl kazanacak ve nasıl olecek!. Kudreti sonsuz İrade'nin insan iradesine de değer vererek cizdiği yolu (kaderi) yururken, nelere dikkat edecek.. iradesinin hakkını nasıl verecek.. en son o buyuk zafer tÂk'ının altından nasıl gececek!.
İnsan, kendi icinde zıtlıkların karışımı bir varlık. Başta, aczin şuurlu temsilcisi, fakat bunun farkında değil. Fakirliğin en ÂlÂsını yaşıyor ama bunu bir sermaye olarak kullanamıyor. Şehveti, gazabı, aklı var. Bunlara yenik duşerse dunyanın en hakir mahlûku oluyor. Eğer bu yonlerini barut icin bir ateş gibi kullanırsa, fuze hızıyla semaların otesine ucuyor. Kalbi dunyayı yutacak mahiyette.. fakat bir kuru sevdada, bir neticesiz ideolojide, bir mecazi aşkta, bir gecici makamda, bir yersiz inatta boğuluveriyor. Hem cok mağrur, hem cok gucsuz.. hem bilmez hem de ilme ihtiyac izhar etmez, bilir gibi davranır.. kendi kucuk, hesabı kucuk, ideali kucuk, davası kucuk, takıntıları kucuk.. fakat kendisine verilen değer buyuk, bicilen misyon buyuk, bahşedilen nimet buyuk, vaad edilen netice buyuk.. fakat o, butun bu kucukluklerini o buyukluklere sıcramak icin bir rampa haline getiremiyor. Kendi darlığı icinde boğulup gidiyor.
Boyle bir girişi şunun icin arz ediyorum: Bugun dunya capında bir hizmet var. Hakk'a hizmetle halka ve insana hizmeti hedeflemiş bir hizmet. Daha doğrusu, Hakk'ın rızasına ulaşmayı insana hizmet etmekte goren bir hizmet. Evet, insan bu hizmetin merkezindedir. Esasında, insanın mahiyetini belirleyen, kalptir. Kalbi ayakta tutan iksir ise imandır. Dolayısıyla insan, kalp ve iman ic iceliğiyle suren bir hizmettir bu hizmet. Hepsinin neticesi Yuce Hakikat'tir fakat sebepler planında goz onunde bulunan/bulundurulan hep insandır. Zaten Yaratıcı'nın değer verip yaratması ve yeryuzunde onu vazifelendirmesi de, eşya ve hadiselerin onun etrafında doneceğine/donduruleceğine bir işarettir. Evet, kalp, icinde bulundurduğu şeye gore; insan, kalbine gore; dunya da insana gore şekilleniyor. Bu acıdan bugun yapılan hizmetler, insanı merkeze alarak, dunyaya cok onemli şeyler vaat ediyor. Her tarafta bu hizmetin tutulmasının, sevilmesinin bir sebebi de bu olsa gerek.
Umumî Kabulun Sırrı
Bu hizmet, birbirine ters fikirlerin yaşandığı yerlere gidiyor. Bir tarafta kominizmin yaşandığı yerlerde yer ediniyor, diğer tarafta faşizmin boy atıp geliştiği coğrafyada kendine bir yer buluyor. Ferdî hurriyetin sınırsız hale geldiği ve artık hurriyetin hurriyet olmaktan cıktığı ulkelerde bu hizmet kendini ispat ettiği gibi, en katı idarelerin icinde dahi varlığını ortaya koyup takdir kazanabiliyor. Neden bu boyle oluyor? Cunku, bu hizmetlerin temelinde insana değer verme ve onu insan olduğundan dolayı sevme vardır. "İnsanı, insan olduğu icin sevmek ve saygılı olmak; Yaratıcıya saygılı olmanın ifÂdesidir." sozleriyle Hocaefendi inanmışlığın bir tezahuru olarak insanı sevmeyi merkeze almış ve hizmetlerini bu temele oturtmuştur.
Elbette, dunyada her şey insan yorungeli yurumektedir. İnsan nazara alınmadan bir iş yapmak mumkun değildir. Ekonomi, hukuk, aile, devlet, ticaret vs. dediğimizde bunların hepsi insan merkezli muesseselerdir. Ancak, gunumuz itibariyle bunlardan kimi, insanı pes paye emellerine alet ederek şahsî refahını yukseltmeyi hedeflemiş, kimi, onu bir ideolojinin esiri haline getirmiş, kimi her şeyiyle devlet duşuncesine kilitlenmiş ve bu yolda insanı bir kole olarak kullanmış, kimi de onu yucelteyim derken – hÂşÃ‚ – ilahlık makamına layık gormuş, netice itibariyle bunlardan hic biri insana gereken değeri verememiş ve onu adeta partallaştırmışlardır.
Hocaefendi, hizmetlerinin merkezine aldığı insan unsurunu, doğrudan insanı konu olarak ele alan yaklaşık on beş kadar makalesinde acıklıyor. Bu yazılardan cıkan temel fikir, insanın dunya goruşlerinin, dunyevi hırsların peşinden koşması değil, dunyaya ait şeyleri insanın peşinden koşturmasıdır. Yani, insan ideolojilerin esiri değil, ideolojiler insanın hizmetcisi olmalıdır. Devlet, insanı koleleştiren bir sistem olmamalı, devlet insan sevgisi unsuru uzerine oturmalı ve onun meşru dairede her turlu mutluluğunu nazara alarak yol almalı. İnsan, zaaflarının kurbanı olarak yaşamamalı/yaşatılmamalı, zaaflar insana birer sermaye olmalı, cıkış ve ucuş sağlamalı. Zaaflara fazilet yolu gosterilmeli, boşluklar yuksek ideallerle terbiye edilmeli. Kısaca, dunya onun peşinden koşmalı, o dunyanın peşinden koşmamalı.
Eğer, bugun butun yeryuzune dağılan gonul erleri, yaptıkları hizmetlerde muvaffak oluyorlarsa, en sert tabiatlı kimselerin kalplerine girebiliyorlarsa, bu, başta bir insan olarak kendilerine değer vermelerinden sonra da diğer insanlara hizmet etmeyi gaye edinmelerindendir. Evet, onlar kendilerine değer veriyor, sağda solda enerjilerini beyhude zayi etmiyor, bir yuce ideal uğrunda maddi manevi sermayelerini harcıyorlar. İnsanın derinliklerine iniyor, iğneyle kuyu kazma cehdiyle onu lime lime ediyor ve bu halleriyle etraflarındaki herkese insan olmanın guzelliklerini hatırlatıyorlar. Branşlaşma meyilleri olsaydı, bu hizmet insanları, iclerinden cok psikolog cıkarırlardı. Belki de pek coğumuz tarafından onlar, aynı zamanda birer psikolog olarak kabul edilir. Ve belki de onların her biri bir insan sarrafı..
__________________