Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚’nın Gonul DeryĂ‚sında Sır ve Hikmet İncileri

FÂNÎ ALÂKALAR

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Bilin ki dunya hayatı; ancak bir oyun, eğlence, bir sus, aranızda bir ovunme ve daha cok mal ve evlĂ‚t sahibi olma isteğinden ibarettir.

(Dunya hayatı) tıpkı bir yağmur gibidir ki, onun yetiştirdiği şeyler, ziraatcilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu gorursun; sonra da cer cop olur.

Âhirette ise cetin bir azap vardır. Yine orada AllĂ‚h’ın mağfireti ve rızĂ‚sı vardır.

Dunya hayatı aldatıcı bir gecimlikten başka bir şey değildir.” (el-Hadîd, 20)

İmtihan sırrı olarak, insana gunahlar cĂ‚zibeli gosterilmiştir. FĂ‚nî dunya da suslu ve aldatıcı bir metĂ‚ olarak gosterilmiştir. İnsan; servet (mal), şehvet (karşı cins) ve şohret (fĂ‚nî alkışlar) gibi dunyevî ve nefsĂ‚nî alĂ‚kalardan sıyrılmadıkca, rûhĂ‚nî ve rahmĂ‚nî istîdatlarını inkişĂ‚f ettiremez.

Bu sebeple;

İlĂ‚hî terbiyede; insanın ic dunyasına yoğunlaşarak, tefekkur ve murĂ‚kabe hĂ‚linde, ezelî ve ebedî gayesini duşuneceği ve olum otesine hazırlanacağı uzlet ve inzivĂ‚ vakitleri vardır.

Hazret-i Âdem ve HavvĂ‚; cennette zelle işleyip, dunyaya indirildikten sonra uzun bir muddet ayrı ayrı tevbe ettiler, ağladılar, CenĂ‚b-ı Hakk’a ilticĂ‚ ettiler.

Hazret-i Yûsuf, kuyuda; Hazret-i Yûnus, balığın karnında CenĂ‚b-ı Hak ile halvet ve tefekkur demleri yaşadılar.

Hazret-i Musa; Tevrat nĂ‚zil olmadan once, Tur Dağı’nda 40 gun tek başına visal orucu tuttu.

Peygamber Efendimiz -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- de vahye mazhar olmadan once altı ay kadar, HirĂ‚ Mağarası’nda inzivĂ‚ya cekildi ve insanlardan uzaklaşarak tefekkur deryĂ‚sına daldı.

Allah Rasûlu -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem-’in zamana yayılmış zirveler hĂ‚linde, kĂ‚mil vĂ‚risleri olan Hak dostları da; cilehĂ‚nelerde erbaînler cıkararak bu ibĂ‚det ve tefekkur yoğunlaşmasını hayata gecirdiler.

Sunnet bir ibĂ‚det olan îtikĂ‚f da, mescidde butun vaktini ibĂ‚dete hasretmek mĂ‚nĂ‚sında bu dunya meşgalelerinden uzaklaşma ihtiyacını ifade eder.

Nakşî meşĂ‚yıhı ise; Allah TeĂ‚lĂ‚ ile beraberlik mĂ‚nĂ‚sındaki halveti, mu’minin asla uzak kalmaması gereken ictimĂ‚î vazifeleriyle ic ice gercekleştirmeyi gaye edinmişler, bunu «halvet der encumen» «topluluk icinde Allah ile beraberlik» olarak dustur hĂ‚line getirmişlerdir.

Nitekim Allah Rasûlu -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem-; risĂ‚let hayatı başladıktan sonra, ummetinden hic uzaklaşmamış, dĂ‚imĂ‚ onların icinde olmuştur.

Cunku, halvetten maksat; insanlardan uzaklaşmak, cemiyetten kacarak dağları ve mağaraları vatan edinmek değildir. Bu şekilde hareket etmek, Hazret-i Peygamber -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- ve ashĂ‚bının tatbikatına da muhalefet olur.

Şu hĂ‚dise dînimizde; sadece ferdî ibĂ‚dete teksif olarak, ailevî ve ictimĂ‚î vazifelerden uzak kalmaya musaade olmadığını ifade eder:

MU’MİN, İCTİMÂÎ OLMALI

AshĂ‚b-ı kiramdan bazıları bir gun muhterem vĂ‚lidelerimize sorarak Allah Rasûlu -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem-’in ibĂ‚detlerini oğrenmek istemişlerdi. Onlar da gorduklerini anlattılar. Efendimiz’in îtidal uzere yapmış olduğu ibĂ‚detlerini kendileri icin az goren bu kimseler;

“–AllĂ‚h’ın Rasûlu nerede, biz neredeyiz? Onun gecmiş ve gelecek gunahları bağışlanmıştır.” dediler.

İclerinden biri;

“–Ben omrumun sonuna kadar butun gece uyumaksızın namaz kılacağım.” dedi.

Bir diğeri;

“–Ben de hayatım boyunca gunduzleri oruc tutacağım, orucsuz gun gecirmeyeceğim.” dedi.

Ucuncu sahĂ‚bî de;

“–Ben de sağ olduğum muddetce kadınlardan uzak kalacak asla evlenmeyeceğim.” diye soz verdi. Bir muddet sonra Peygamberimiz onların yanına geldi ve kendilerine şunları soyledi:

“–Şoyle şoyle diyen sizler misiniz? Sizleri îkāz ediyorum!

AllĂ‚h’a yemin ederim ki ben sizin Allah’tan en cok korkanınız ve O’na en takvĂ‚lı olanınızım.

Fakat ben bazen oruc tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum.

(Bilesiniz ki) benim sunnetimden yuz ceviren kimse, benden değildir.” (BuhĂ‚rî, NikĂ‚h 1)

Enes bin MĂ‚lik -radıyallĂ‚hu anh-’ın naklettiği şu hĂ‚dise de, îman kardeşliği ve guzel ahlĂ‚kın, AllĂ‚h’ın rızĂ‚sını kazanmakta ne kadar muhim olduğunu beyĂ‚n etmektedir:

Rasûl-i Ekrem -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:

“–Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.”

Bir de baktık ki ensardan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline almış bir adam cıkageldi. Ertesi gun olunca Rasûl-i Ekrem -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- yine evvelki gibi soyledi. Bu adam yine onceki gibi cıkageldi. Ucuncu gun olunca Rasûl-i Ekrem -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz yine aynı sozu tekrar etti ve yine aynı adam ilk hĂ‚liyle geldi. Rasûl-i Ekrem -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- kalkınca Abdullah bin Amr -radıyallĂ‚hu anh-, o adamı takip etti ve ona;

“–Ben babamla munakaşa ettim, uc gun onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misafir eder misin?” dedi. Adam da kabul etti.

Daha sonra olanları, Abdullah bin Amr -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlattı:

“–Uc geceyi onunla bir arada gecirdik. Fakat gece boyunca uzun uzun ibĂ‚det ettiğini gormedim. Ancak fecre kadar, zaman zaman uyanıp zikretti ve tekbir getirdi. Onun hayırdan başka bir şey soylediğini de işitmedim. Uc gun gecince sanki onun amelini kucumser gibi oldum ve dedim ki:

«–Ey AllĂ‚h’ın kulu! Babamla aramda bir ihtilĂ‚f yoktur. Fakat Rasûl-i Ekrem’in senin icin uc kere;

“Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.” buyurduğunu işittim. Uc defa da sen cıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini oğrenmek icin senin yanında kalmak ve seni ornek almak istedim. Fakat senin buyuk bir amel işlediğini de gormedim. Seni RasûlullĂ‚h’ın soylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?»

O zÂt;

«–Şu gorduğunden başkası değildir.» dedi.

Fakat ben ayrılmak icin donduğumde ardımdan seslenerek dedi ki:

«–Evet, benim amelim, senin gorduğunden başkası değildir. Ancak ben muslumanlardan hic kimseye karşı kalbimde en ufak bir kin tutmam ve AllĂ‚h’ın verdiği herhangi bir nimet ve hayırdan dolayı da kimseye asla haset etmem.»

Bunun uzerine;

«–İşte seni o dereceye ulaştıran bu hĂ‚lindir.» dedim.” (Ahmed, III, 166)

Demek ki;

Bir muslumanın hĂ‚l olarak en buyuk tesiri, gonul huzuru icinde ictimĂ‚îleşmesidir. Bir muslumanın; diğer muslumanlarla arasında hicbir problem olmaması gerekir. Bir mu’min kardeşlerine dĂ‚imĂ‚ yardımcı olmalıdır. Bir musluman kendini diğer mu’minlerden mes’ul gormelidir, onların zaaflarını telĂ‚fi etmek gayretinde olmalıdır. Bir muslumanın şiĂ‚rı, guzel ahlĂ‚k tevzî etmesidir. Guzel ahlĂ‚k da, her turlu hasetten arınmak ve hicbir mu’mine karşı zerre kadar kin tutmamak ve affedici olabilmektir. Zira CenĂ‚b-ı Hak;

“…AllĂ‚h’ın sizi affetmesini istemez misiniz?…” (en-Nûr, 22) buyuruyor.

Bir başka hadîs-i şerifte de Rasûlullah -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem-;

“İnsanların arasına karışıp onların ezĂ‚larına katlanan musluman, onlardan uzak durup ezĂ‚larına katlanmayandan daha hayırlıdır.” buyurmuştur. (Tirmizî, KıyĂ‚met, 55)

İnsanlarla beraber olmanın eziyetleri vardır. Allah Rasûlu -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- de bu eziyetlere tahammul ederek dĂ‚imĂ‚ tebliğin icinde olmuştur. Buyurmuştur ki:

“En cok cile cemberinden gecen peygamber benim.” (Bkz. Tirmizî, KıyĂ‚met, 34/2472)

Onca cileye rağmen, O -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem- tebliğden asla vazgecmemiştir. Cunku O’na Rabbinin tĂ‚limĂ‚tı, dĂ‚imĂ‚ tebliğdir:

Osman Nuri Topbaş
Yuzakı Dergisi
Yıl: 2017 Ay: Şubat
Sayı: 144


__________________