“Nubuvvet”, icinde yaşanılan topluma, onlara Ă‚hıret saĂ‚detini kazandıracak olan asgarî, en alt sınır olan yaşam şartlarını bildirmek ve o insanları bu şartlara gore yaşamaya davet etmek işlevidir.

Nubuvvet gereği konulan kurallar geri donulmez, asgarî, taban sınırlardır. İlerisi ise acık ve sınırsızdır. Burası cok onemlidir ve iyi anlaşılmalıdır.

“RisĂ‚let” ve “Nubuvvet”, “VelĂ‚yet”in icindeki ust sınıftır... Tıpkı “askeriye” genel tanımı icinde “generaller” sınıfı gibi...

Varlıkta asĂ‚leten var olan ve ebediyyen surecek olan kemĂ‚lĂ‚t "velĂ‚yet"tir. "Nubuvvet" ise "veli"ler icinde ust sınıfı teşkil eder. Cennet yaşamında "nubuvvet" gorevi yoktur; onların her biri "velĂ‚yet" kemĂ‚lĂ‚tının en yuksek halleriyle yaşamlarına devam ederler

VelĂ‚yet asıldır, daimîdir; hukmu sonsuza dek gecerlidir!.

Nubuvvet ise gecicidir; dunya hayatı ile sınırlıdır; velĂ‚yet ile kĂ‚imdir!.

Nubuvvet bir gorevdir; velĂ‚yet ise yaşanılan bir kemĂ‚l, bir hĂ‚l, bir mertebedir.. Her nebi, veli olması yani varlığındaki velĂ‚yet kemĂ‚latı sebebiyle nebi olmuş nubuvvet gorevini yuklenmiştir.

Her nebi, velîdir; kıyĂ‚metten sonra, cennette velĂ‚yet kemĂ‚lĂ‚tının mertebesini yaşar. Nubuvveti ise son bulur!.

Her veli ise nebi değildir!.

"Rasûl"luk ise "nubuvvet"ten ayrı bir ozelliktir!.

"Nubuvvet", Alemlerin rabbı olan Allah`ı bilip, O`nun dilediğini "insan"lara tebliğ ile gorevlenmektir.

Toplumla ilgili hangi işlevler “Nubuvvet” kapsamında ise, o işlevlere işaret edilirken Kur’Ă‚n-ı Kerim'de, “Nebi” kelimesi kullanılmıştır.

“Nubuvvet” gorevi dunya yaşamıyla ilgili bir gorevdir ve “nebi”nin Ă‚hıret yaşamına intikĂ‚liyle son bulur... Esasen “nubuvvet”, “hatemin nebi” olan Muhammed Mustafa ile son bulmuştur; ondan sonra kıyĂ‚mete kadar başka “nebi” gelmez."Nubuvvet" işlevi bitmiştir!.

“Nebi”lerin bazıları aynı zamanda “Rasûl”dur... “Risalet” işlevi olan “Rasul”luk ise kıyĂ‚mete kadar gecerli bir gorevdir.

“Nebi”lik gecicidir; “Rasûl”luk” ise asĂ‚letendir ve dunyadan ayrılmakla son bulmaz, zira kendini tanımanın sonu yoktur ve dolayısıyla bu işlev sonsuz devam eder “Rasûl”ler icin... Bu yuzdendir ki bizler, İslĂ‚m Dinini kabul ve tasdik anlamında ifĂ‚de ettiğimiz “Kelime-i Şehadet”te Hazreti Muhammed Aleyhisselam'ın “Rasûl” oluşuna şehadet ederiz; ki bu onun sonsuz işleviyle ilgilidir. Bu yuzden “Abduhu”dan sonra “Nebiyyihu” değil, “Rasûluhu” deriz..



NUBUVVET TURLERİ



Nubuvvet`in iki yonu vardır:



1-Nubuvveti BĂ‚tın



2-Nubuvveti ZÂhir



v

1-NUBUVVET-İ BÂTIN



“Nubuvveti BĂ‚tına” ikiye ayrılır:



a-VelĂ‚yeti cihetiyle ilmi, Hak`tan alanlar (İlmi BĂ‚tın)



b-Keşfi rabbanî ile Ă‚lemi gaybtan alanlar (İlmi Ledun.. Hızır a.s. gibi ruesa`nın ilmi)



v

2-NUBUVVET-İ ZÂHİR



"Nubuvveti ZĂ‚hir" ikiye ayrılır:



A-Nubuvveti Teşrîiyye (Şeriat getiren nubuvvet)



B-Nubuvveti TĂ‚`rifiyye (İrfan getiren nubuvvet)



v



a-NUBUVVET-İ TEŞRÎİYYE



"Nubuvvet-i teşriiye" bir "şeriat goreviyle gorevli nebi" demektir.

Halkın icinde belli bir şeriatı anlatıp, izah edip; onlara kabul ettirmekle gorevli kişidir. Ama bunda muvaffak olur veya olmaz!. O ilĂ‚hi takdire bağlıdır.



"Nubuvveti teşrîiyye"de ikiye ayrılır:



1-ŞeriĂ‚tı muceddede nubuvveti (eski şeriĂ‚tı yenileyen gorev)



2-ŞeriĂ‚tı hassa nubuvveti (yeni şeriĂ‚t getiren gorev)





"ŞeriĂ‚tı Muceddede nubuvveti" dahi iki aşamalıdır:



a-Nubuvveti mutlakai kulliyei Âmme (Adem`den Efendimize olan nubuvvet)



b-Nubuvveti mukidei cuziyei hassa (Efendimizin nubuvveti)





b-NUBUVVET-İ TÂRİFİYE



"Nubuvvet-i tarifiye" sahibi nebi ise "Ârif-i Billah" kemĂ‚lĂ‚tına sahiptir.

Ama sakın ola ki bu mĂ‚rifet kemĂ‚lĂ‚tını, velĂ‚yet kemĂ‚lĂ‚tı gibi anlamayalım... Belki, velideki kemĂ‚lĂ‚t nebideki bu kemĂ‚lĂ‚ttan bir hissedir!.. MeselĂ‚ Hızır AleyhisselĂ‚m’ın nubuvveti, Lokman Hekim`in nubuvveti hep bu "nubuvveti tĂ‚rifiyye" hukmundendir!

"TĂ‚rifiye", "irfan" anlamındadır... Yani, "Maarifi Billah"a Ă‚gĂ‚h olan ve bu mĂ‚rifetin gereklerini zĂ‚hirde yaşayan; gerekiyorsa yaşatan anlamındadır.. VelĂ‚yetin en ust basamağı "Nubuvveti tĂ‚rifiyye"ye dayanır!.

Bu basamağın kemĂ‚lĂ‚tı calışmakla elde edilen bir kemĂ‚lĂ‚t değildir. Tamamen ilĂ‚hi ihsan yollu kişide meydana gelen bir acılım neticesi olur.

Hz. Muhammed`den sonra "Nubuvvet-i teşriye" soz konusu değildir. Fakat nubuvvetin irfanı, Hz. Rasûlullah’'dan sonra gelen velilerden bazılarına ihsan olunur.

"Benim ummetimin velileri Beniisrail nebileri gibidir" buyuran Hz. Rasûlullah AleyhisselĂ‚m velĂ‚yetin bu mertebesine işaret etmiştir.

Buna "Nubuvvet-i tĂ‚rifiye" denir. Yani kişinin kendi calışması karşılığı olmaksızın, ilĂ‚hi lutuf gereği bir takım ALLAH mĂ‚rifetinin onda zĂ‚hir olması şeklidir. Tasavvuf dilindeki adıyla "velĂ‚yeti uzmĂ‚"dır..

Veli yalnız ilham yolu ile bir takım gerceklere erdiği icin; veliye itaat, teslimiyet zorunlu değildir. Ama nebi icin boyle değildir... Nebi'deki vahye hic bir şey karışmaz!. Ondan sĂ‚dır olan mĂ‚nĂ‚ tamamiyle ilĂ‚hi hakikatlardır.

Demek ki, ilhamda kişinin birtakım yanılmaları, duyguları, arzu veya istekleri, ya da o şeyi alış anındaki ruh hali yanılmalara yol acabiliyor.

Burada acıklığa kavuşturulması gereken bir başka husus da şudur:

Nebi ana karnında nebidir!.

"Nubuvveti tarifiye" sahiplerindeki de "vahiy" hukmundedir!.

Ancak şimdi burada, bir noktanın acıklığa kavuşturulması gerekir.

Diyelim ki kişi "Nubuvveti tĂ‚rifiye" sahibidir... Fakat o gorev yuklenmeden evvel, velĂ‚yeti hukmuyle yaşar. Gorevle birlikte ondaki olay "vahiy" hukmune dayanır. Fakat zĂ‚hiren nubuvvet gorevi acıklanmadığı icin aldığına ilham denir. O, doğuşundan gorev alışı anına kadar velĂ‚yeti hukmuyle yaşar, aldıkları ilhamdır. Gorevinin başlamasından itibaren aldığının şekli değişir. Fakat bu değişmeyi de ancak kendisi bilebilir. Başkası dışarıdan bunu bilemez. Cunku dışarıdan ancak "velĂ‚yet" soz konusudur.

www.ahmedhulusi.org
__________________