Namazı kavramak!
Rabbimizin bize emrettiği en buyuk ve en vazgecilmez "namaz ibÂdeti"ni hakkıyla ve eksiksiz yerine getirebilmemiz icin ilk şart, "namazın onemini cok iyi kavramak"tır.
Her şey onemi derecesinde vazgecilmezdir. İslÂm buyukleri, olum doşeğinde bile namazlarını kılmaktan vazgecmemiştir. Ama biz, ahirzaman Muslumanları, hicbir gercek mazeretimiz olmadığı halde namazlarımızı terk edebiliyoruz.
Gereken onemi verseydik boyle durumlara duşer miydik? Yemekten, sudan, havadan vazgectiğiniz oldu mu hic? Daha fazla imkÂna kavuşabilmek icin yapılan "aclık grevi" dışında hicbir insan, yeyip icmeyi terk etmez, unutmaz, vazgecmez.
Maddî hayatımızın devamı bu ihtiyaclarımızın karşılanmasına bağlıdır. Onların onemi ve değeri, onları vazgecilmez kılmıştır.
MÂnevî hayatımızın canlılığının devamı da, başta namaz olmak uzere tum ibÂdetlerimizi hakkıyla yerine getirmemize bağlı olacaktır.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) ve yuce sahabeleri, Bedir Savaşının en şiddetli Ânında bile namaz kılmayı ihmal etmemişlerdi. Canlarını kurtarmayı değil, sonu olum de olsa namazı tercih etmişlerdi.
Nicin?
Cunku biliyorlardı ki, canı korumak, canı bağışlayanın elinde. Namaz ise, canı verenin emri. Canlar cananının emrini hice sayan candan hayır gelir mi? Hem butun canları elinde tutanın emri hice sayılarak o can korunabilir mi?
Ahmed Ziyaeddin Gumuşhanevî (k.s.) Hazretleri, en şiddetli hastalık Ânında dahi ibÂdetlerini ihmal etmemiş, hatt rahatlaması icin ayağının uzatılması uzerine hemen ayağını geri cekmiş, "Rabbime saygısızlık yapamam" demişti.
Buyuk İslÂm Âlimi Bediuzzaman Hazretleri, bir Ramazan ayında, cok şiddetli bir hastalık doneminde, beş gun boyunca, neredeyse yeyip icmeden yaşamış, ama namazını ve orucunu asla ihmal etmemişti.
Onlar namazı nasıl goruyorlardı ki, onun onunde hicbir engel tanımadılar? Gunumuz Muslumanının eksiği ne ki, en basit bir engelde namazdan kolayca vazgeciyor?
İşte burada Rabbimize ve Onun Yuce Resulune (a.s.m.) yonelmemiz gerekiyor. Cunku, namazı bize emreden, oğreten, anlatan onlardır.
Namazı biz icat etmedik. Durup durduk yerde, "Bizi Yaratanı nasıl hoşnut edebiliriz? Gelin şoyle yatıp kalkalım ve dua edelim" diyerek namazı biz uydurmadık.
Namazı Allah emrettiğine gore, namazın onemi konusunda da Ona başvurmamız gerekiyor. Yoksa, hem "Muslumanım" deyip, hem de namaz konusunda dilimizle veya fiilimizle akıl yurutemeyiz.
"Musluman", Allaha teslim olan, her meselede Ona başvuran, Onun rızasını gozeten demek, değil mi?
Oysa namaz konusundaki ihmaller, kusurlar, tembellikler ve one surulen bahaneler, "Allaha teslim olunmadığını" gosteriyor. Bu ise, buyuk bir celişkidir, buyuk bir hatadır.
Bunun icin namaz konusunda nefsimizi konuşturmak yerine Allahın kitabına, Onun Yuce Resulune ( a.s.m.) ve bu iki kaynaktan beslenen İslÂm Âlimlerine yonelmek gerekir.
Acaba onlar, namazı nasıl gormuşler, nasıl bir onem ve değer vermişler, nasıl anlatmışlar, nasıl kılmışlar?
Bunları oğrenirsek, namaza verdiğimiz onem artar ve namaz hicbir zaman vazgecemediğimiz bir eylem olur.
Namazı, hayatının en vazgecilmez bir parcası yapmak isteyen Muslumanın ilk kazanması gereken, "sağlam ve guclu bir îman"dır.
Emirler ve yasaklar; geldikleri makama olan inanc, saygı, guven ve bağlılığın derecesine gore onem ve değer kazanırlar. Bir cocuk, kardeşinin emrine kulak asmayabilir. Ama babasına itiraz edemez.
Eğer bir kimse, "Muslumanım" dediği halde namazını kılmıyor veya ihmaller gosteriyorsa ilk problemi bellidir: Allaha olan inancı sağlam değildir.
Cunku insan bir ağac veya bina gibidir. Onun koku ve temeli, îmandır. Dalları ve duvarları ise, ibÂdetlerdir.
Koku hastalanmış bir ağacı dallarını ilÂclayarak kurtaramadığımız gibi, temelleri sarsılmış bir binayı da odalarını boyayarak tÂmir edemeyiz.
Bu orneklerde olduğu gibi, namazında ihmali olan bir mumin de once îmanını kuvvetlendirmelidir ki, namaza dort elle sarılsın.
Her yerde hazır ve nazır olan Allahın, her an kendisini gorup gozettiğini cok iyi bilmelidir ki, hareketlerine cekiduzen versin ve namazını hic bırakmasın.
Hepimiz, "Acaba guclu ve sarsılmaz bir îmana nasıl sahip olabiliriz? Dunyamızı ve Âhiretimizi aydınlatacak bu muhteşem gucu nasıl kazanabiliriz?" diye duşunmeliyiz.
Kendimizi, bile bile tehlikeye atamayız. Namazı ihmal etmenin dunyada ve ahirette bizi uğratacağı acıklı hÂli bilmeyerek vurdumduymaz olamayız. Boyle bir umursamazlık bize yakışmaz. İnsan varlıkların en akıllısı, sonunu en iyi duşuneni ve cıkarını en fazla kollayanı değil mi?
Namaz, kılındığında en fazla sevap kazandıran, ihmal edildiğinde ise en buyuk azaba sebep olan bir ibÂdet olduğuna gore, her gun namazı duşunmemiz, her gun bir adım daha ilerlememiz gerekmez mi?
__________________