"Şuur ve maddenin karşılıklı ilişkisinden bahsetmek bir yanılgıdır. Cunku gozlenen ile gozleyen aynı varlıktır…"
Gunumuz Fiziğinin ulaştığı nokta bu…
Şuur boyutunun birimsellikten TEK'liğe ulaşan enfusî "Mİ'RÂC"ı olduğu gibi; beynin bilimsellikte afakî "mi'rÂc"ı da vardır elbette…
Gelin bilimin "mi'rÂc"ını yakından gozleyelim şimdi…
"Uzayın her bolgesi ceşitli dalgaboylarıyla her an yıkanmaktadır…"
"Evreni oluşturan her dalga boyunun kendine ozgu bir enerjisi ve anlamı vardır..."
"Evreni canlılar ve cansızlar diye ikiye ayırmak bir yanılgıdır…"
"Hiclik ve madde parcacıkları birbirinden bağımsız olarak varolmazlar..."
"Evrenin her bir parcası tumunu icermektedir…"
"Evren gorunurde maddeden oluşmuş dev bir kutle olmasına karşın, ici, dışı ve bir merkezi olmayan, Sınırsız, Sonsuz ve başka turlu tanımlanamaz olan bir şeyin adeta uvey bir cocuğudur…"
"Evren, bu tanımlanamaz Sınırsızın belli başlı tek urunu değil, adeta gelip gecen bir golgesidir…"
Evet Fizik bilimiyle yapılan "mi'rÂc"ta ulaşılan bazı tesbitler bunlar!
Norofizyoloji ile de şu gerceklere erişildi:
"İnsandaki duyu organları birer frekans cozumleyici olarak calışmaktadır…"
"Fiziksel nesneler diye agıladığımız şeyler, gercekte, bizim inandığımız gibi değillerdir…"
"Orneğin gozle algıladığımız şey, aslında dışarıda sanılan nesneler değil, o nesnelerin gozumuzun retina tabakası uzerindeki imgesidir…"
"Beyin, aslında kendimizde icsel olarak yaşadıklarımızı, beden dışında bulunuyormuş sanısını vererek bizi aldatmaktadır…"
"Beyinlerimizdeki fiziksel nesneler aslında sadece zihnimizde olan ve algılanan bir bilgidir ve bu bilgi bir hologramdır…"
Evreni ve beyni, bilimin yeni keşfetmeye başladığını acıklayan araştırmacıların bulguları bunlar…
Kavranmakta zorluk cekilen ve tum acıklamaları bir temelde ele alma imkanı veren bulgu ise, varlığın aslının ve gerceğinin Hologramik duzenlenmiş bir Bilgi olduğu gerceğidir…
Evrende hologramik duzenlenmiş, sınırsız bir Bilgi ve o bilginin algılanmasından başka hic birşey yoktur.
Ezberleyenler, ezberletildikleri bilgileri tekrar ededursunlar; gerceği keşfeden araştırmacı cağdaş bilimin anlayışıyla; evrenin aslı, sınırsız ve merkezi olmayan bir butunluktur ve bu tekil butun, hologramik duzenlenmiş bir bilgidir.
Evreni algılayan beyin, bu sınırsız hologramın kendi ozelliklerini seyrettiği adeta cozucu bir aractır.
Cağdaş araştırmacıların fark ettiği ve temkinli adımlarla insanlıkla paylaşmak istediği bu carpıcı gerceği; Tasavvuf ehli diye bilinen gerceği algılayanlar, yuzlerce yıl oncesinden beri "Kainat, Allah'ın kendi cemalini seyrettiği bir aynadır" şeklinde, yaşadıkları zamanın teknolojisiyle ifade etmeye calışmışlardır…
Neden Hologram, ya da Ayna?
Şimdi bunun uzerinde duralım…
Bir hologram, olmadığı halde varmış gibi gorunen bir imgedir. Hologramın en başta gelen ozelliği, bir nesneyi fiziksel olarak olmadığı halde, oradaymış gibi gosteren bir illuzyon olmasıdır…
Hologramı gorduğunuzde, onu tıpkı bir fiziksel nesne gibi kabul edersiniz; ve onun mekan olarak bir yer kapladığını sanırsınız!. Oysa, o nesneye elinizi uzattığınızda, eliniz havayı avuclar, ya da var sandığınız nesnenin icinden gecip gider!…
Aynaya baktığınızda, aynada gorunen şeyle, yanı başınızdaki şey arasında gorunur bakımdan bir fark yoktur.
Aynada, tum bedeninizi, bulunduğunuz mekanı, baktığınız her şeyi aynen gorebilirsiniz; hepsi vardır ve karşınızdadır. Her şey adeta o SIRLI cam yuzeyin arkasında yer alan bir mekanı doldurmuştur…
Ancak, o SIRLI cam yuzeyin arkasındaki mekanda bedeninizin, nesnelerin ve bulunduğunuz yerin, ne kadar bir alanı ve hacmi kapladığını, uzayda ne kadar yer işgal ettiğini, duşundunuz mu?..
Cevabınız "Hic!"…
Varlar ama, hicten fazla bir şey olarak "var" değiller…
İcinde dolanan bedeniniz, mekanlarınız ve dunyanızın, goğun, bu evrenin tamamının; bilincinizin baktığı, ama gerceğini fark edemediğiniz bir aynadaki goruntu olduğunu fark ederseniz, kendinize ne derdiniz?
Aslında, seyreden bilincin, kendi hakikatinin goruntusu ile baş başa olduğu gerceğini nasıl karşılardınız?..
Tasavvufun yuzyıllar boyunca ve Modern Bilimin gunumuzde, basit anlayışa indirgemek suretiyle duyurmaya calıştığı uyarı budur!
İşte, insan bilincinin, fizik bedenin kayıtlılıkları ve bu kayıtlı bakışın oluşturduğu yanılsamadan kurtulmasıyla; veya, olum denen olayla birlikte gecilecek yaşam boyutunda yuz yuze geleceği kacınılmaz gercek budur.
"İnsanlar uykudadır, olunce uyanırlar" uyarısıyla, insanların farkında olmadığı; ancak kendilerinde mevcut olduğu icin farkına varılması gereken bir hakikate işaret ediyor, "olmeden evvel olenlerin" onderi…
"ALLAH" ismi ile işaret edilen hakikati ve o hakikatin indindeki "DİN" olan İSLÂM'ı bildiren Rasulullah…
Bilincinin, bu yanılgıdan, bu uykudan, adeta korlukten, kurtulabilmesi icin, ALLAH Sistem ve Duzenini ve onun gereklerini yerine getirmeni oneren, yaşamını bu uğurda değerlendiren ALLAH Rasulu…
DİN'i, galaksinin ustundeki yargıc tanrı tarafından, dunya gezegeninin sakinleri arasından sectiği peygamberleri aracılığıyla, insanoğlunu ıslah etmek icin gonderilmiş munasip bir ferman olarak kabul edip; bunun enini-boyunu tartışmayı ve de yaşamı gozunun gorduğu kadarıyla sınırlayarak kendini avutmayı surdurenler, beş duyu dunyası icin varolmuşlardır…
"ALLAH" ismiyle işaret edilene "imanı olmayanlar", bu davranışlarının sonucunda kendilerini ve kendilerindeki kuvveleri inkar etmiş olduklarından; "cennet" diye tarif edilen kendilerindeki Evrensel Bilince ait ozellikleri yaşama boyutuna gecemeyeceklerdir!
İSLAM DİNİNE uymayanlar, kendi hakikatleri olan Evrensel Bilincin farkında olamamaları sebebiyle yaşadıkları sistem ve duzene ters duşmek yuzunden; olum otesinde kendilerini icinde bulacakları şartlarda bunun pahasını ağır bir bicimde, değerlendiremediklerine "yanarak" odeyeceklerdir.
Kendini beş duyu sınırlarının otesinde, bilinc boyutunun değerleriyle tanımak uzere varolmuş "insan", yaşadığı zamanın ve ortamın şartlandırmalarından arınarak, ozgur duşunen bir birey olarak yaşamdaki her olayı evrensel bakışla değerlendirmeyi ve bu bakışın gereğini yaşamayı amac edinebilen insandır.
Kurtuluşun yegane yolu "ALLAH" ismi ile bildirilen hakikati kabul ve bu kabulun gereği olarak, yaşamı, İSLÂM DİNİ'nin (yani mevcut mutlak SİSTEM ve DUZENİN) gerceklerine uygun bir bicimde değerlendirmektir.
Zira, "insan icin yapabildiğinin dışında hic bir şey yoktur" ve kendinde mevcut olanı yaşayamayanın, bu kaybına karşılık MAZERET sunacağı bir yer de olmayacaktır!
Ahmed Baki
12.07.1999, Istanbul
http://ahmedbaki.com/turkce
__________________