Allah'a kavuşacağının bilen ve her tavrının bir karşılığı olduğunun bilincinde olan bir insanla, kimseye hesap vermek zorunda olmadığını zanneden bir insanın davranışları arasında buyuk bir farklılık vardır. Allah korkusu olmayan bir insan her turlu kotuluğu işleyebilir, cıkarları icin her turlu ahlaksızlığa goz yumabilir. Orneğin cok sıradan bir sebepten veya dunyevi bir cıkar icin "gozunu bile kırpmadan" adam oldurebilen bir insan, bunu Allah'tan korkup sakınmadığı icin yapar. Cunku Allah'a ve ahiret gunune kesin bir bilgiyle iman etse, asla ahirette hesabını veremeyeceği bir şey yapamaz.

Kuran'da Hz. Adem'in oğullarından ornek verilerek Allah'tan korkan bir insanla korkup sakınmayan bir insan arasındaki keskin farklılığa dikkat cekilmiştir:

Onlara Adem'in iki oğlunun gercek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka oldureceğim." (Oburu de "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."

"Eğer beni oldurmek icin elini bana uzatacak olursan, ben seni oldurmek icin elimi sana uzatacak değilim. Cunku ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım." (Maide Suresi, 27-2

Allah korkusu olmayan taraf, kardeşini hicbir sucu olmadığı halde, gozunu bile kırpmadan oldurebilirken, diğeri olum tehdidi aldığı halde kardeşini oldurmeye yeltenmeyeceğini soylemektedir. İşte bu, o kişinin sahip olduğu Allah korkusunun bir sonucudur. O halde toplumun tum bireyleri Allah korkusuna sahip olduğunda cinayet, zulum, haksızlık, adaletsizlik gibi Allah'ın hoşnut olmayacağı tum olaylar son bulacaktır.

İnsanların ahlaksızlıklarının ve zalimliklerinin bir diğer nedeni ise dunyaya olan tutkulu bağlılıklarıdır. Bu yapıdaki insanlar dunyada fakir kalma, geleceğini garanti altına alamama endişesi taşırlar. Bu nedenle pek cok insan ruşvet, yolsuzluk, hırsızlık, yalancı şahitlik, fuhuş gibi sucları alışkanlık haline getirir. Oysa Allah'a iman eden bir insan icin Allah'ın razı olması her şeyin uzerindedir. Boyle bir insan Allah'ın hoşnutluğunu kaybedeceğini bildiği bir şeyden şiddetle sakınır. Sadece Allah'tan korkar; ne olum, ne aclık, ne de başka bir zorluk onu doğru bildiği yoldan ayıramaz.

Dolayısıyla da Allah korkusu olan bir insan, koşullar ne olursa olsun Kuran ahlakından taviz vermez. Boyle bir insan aynı zamanda son derece guvenilirdir de. Her zaman vicdanlı tavırlar gosterir. Tek başına olduğunda bile, Allah'ın kendisini gorduğunu ve işittiğini bildiği icin, hicbir koşul altında vicdansızca, zalimce davranmaya kalkışmaz.

Dinsizlik ise vicdansızlığı teşvik eder. Orneğin bir kişinin arabasıyla bir insana carptıktan sonra arkasına donup bakmadan kacması, o kişinin dinden uzak oluşunun bir gostergesidir. Can cekişen, belki gerekli mudahale ile kurtarılabilecek bir insanı vicdansızca kendi haline bırakan kişi, insanlardan kacarak kurtulacağını duşunur. Ama bu sırada Allah'ın her anına şahit olduğunu duşunmez. Oysa Allah'ın azabından ve hesap gununden kacış hicbir şekilde mumkun değildir.




Allah yapılan tum haksızlıkların, zalimliklerin, vicdansızlıkların karşılığını hesap gununde eksiksiz olarak verecektir:

&Kim ihanet ederse, kıyamet gunu ihanet ettiğiyle gelir. Sonra her nefis ne kazandıysa, (ona) eksiksiz olarak odenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. Allah'ın rızasına uyan kişi, Allah'tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri cehennem olan kişi gibi midir? Ne kotu barınaktır o. (Al-i İmran Suresi, 161-162)

İnsanlara Allah'ın ayetleri hatırlatıldığı ve bu onemli gercek telkin edildiği takdirde bu tarz vicdansızlıklar da engellenmiş olacaktır.

Dinden uzak insanların vicdansızca tavırlarına bir başka ornek olarak tıp konusunda eğitim almadığı halde ceşitli alanlarda doktorluk yapan kişileri de verebiliriz. Bu kimseler yeterli bilgi birikimleri ve tecrubeleri olmadığı halde rahatlıkla insanları kandırabilmekte, ustelik onların sağlıklarını tehdit edecek, olumlerine sebep olabilecek kadar ciddi konularda dahi boyle bir vicdansızlığa başvurabilmektedirler.

Allah korkusunun olmamasının bir insanın uzerinde yapacağı en buyuk tahribatlardan biri, vicdansızlıktır. Vicdansız insanlar acı ceken, zor durumda olan insanlara yardım etmek icin caba harcamazlar.


Bunu yaparken duşundukleri ise, kendilerine dunyevi birtakım cıkarlar sağlamak ve para kazanmaktır. Oysa Allah bir ayetinde "emanetleri ehline teslim etmeyi" emretmiştir. (Nisa Suresi, 5 Bir insanın sağlığı da onemli bir emanettir. Dolayısıyla da Allah'ın bu ayeti uygulandığında, insanların bilmedikleri konularda calışma yapmaları, diğer insanlara zarar verebilecek girişimlerde bulunmaları soz konusu olmaz.

Allah'tan korkmayan insanların yaptıkları vicdansızca tavırlarla her yerde, yaşamın her anında karşılaşmak mumkundur. Orneğin Allah'ın azabını uzak goren, duşunmeyen bir insan kolaylıkla masum bir insana iftira atabilir. Onun icin onemli olan insanları ikna edebilmek ve onları soylediklerine inandırabilmektir. Boyle bir insan Allah'ın her şeye şahit olduğunu ve ahirette hicbir şeyin unutulmadan ortaya konacağını duşunmez. Bu nedenle iftirada bulunduğu masum kişinin zor durumda kalması, sıkıntı cekmesi, hapis yatması gibi olaylar onun vicdanını rahatsız etmez. Oysa Allah iftira atmanın karşılığını Kuran'da şoyle bildirmiştir:

Kim bir hata veya gunah kazanır da sonra bunu bir sucsuza yuklerse, gercekten o, boyle bir yalan (buhtan)ı ve apacık bir gunahı yuklenmiştir. (Nisa Suresi, 112)

Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin icinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz icin bir şer saymayın, aksine o sizin icin bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı gunahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) buyuğunu yuklenene ise buyuk bir azab vardır. (Nur Suresi, 11)

Allah'tan korkup sakınmayan bir insan diğer insanlara kesinlikle değer vermez. Orneğin coğu lokanta sahibinin mutfaklarında sıhhi koşullara dikkat etmemelerinin, yaşlı insanlara hurmet edilmemesinin, ilkyardıma kaldırılan acil hastaların yeterli ilgiyi gormedikleri icin olmelerinin, zavallı insanların itilip kakılmalarının, bir avuc toprak icin milyonlarca masum insanın katledilmesinin nedeni, insanların Allah korkusuna sahip olmamalarıdır.

Allah korkusuna sahip olan insanlardan oluşan bir toplumda, kimse bu tur davranışlarda bulunmaz. Tum bunların hesap gunu karşısına getirileceğini bilir. Bu bilincteki insanlardan oluşan bir topluma ise elbette huzur ve guven duygusu hakim olur.


Ayrıca Allah'tan korkan insanlar fuhuştan ve her turlu cirkinlikten sakındıkları, saygı, şefkat ve merhamet konusunda duyarlı oldukları icin aile yapıları da sağlam olur. Aile yapısı sağlam olan bir ulkede, insanların birbirlerine bağlılıkları sayesinde devlet yonetimi de guclu olur.

Karşılık Beklemeden İyilikte Bulunmak

Allah korkusu olan bir insan aynı zamanda vicdanına uyan ve daima Kuran ahlakına uygun hareket eden bir insandır. Kuran'da tum insanlara karşılıksız olarak hayır işlemeleri, insanlara yardım etmeleri, onlara guzel bir yaşam sunmaya calışmaları emredilir. Bir ayette "Daha cok istekte bulunmak icin iyilik yapma." (Muddessir Suresi, 6) emriyle, insanın yaptıklarında dunyevi bir cıkar gozetmemesi gerektiğine dikkat cekilmiştir. Allah'ın bu emirlerine uyan ve yaptıklarından dunyevi bir karşılık beklemeyen bir insanın tek bir amacı vardır; o da Allah'ın kendisinden razı olması, onu cennete layık bir kul olarak kabul etmesidir.

Ancak dikkat edilirse gunumuzde yapılan hayır işlerinin buyuk bir kısmı dunyada kazanılacak bir karşılığa dayandırılmaktadır. Orneğin bir işadamı "sozde" yardım icin vakıf kurar, ancak asıl amacı odeyeceği vergisinin duşmesini sağlamaktır. Gorunurde maddi bir karşılık elde etmiyor olsa bile, yaptığı yardım tum halka gazeteler ve televizyon programları aracılığı ile duyurulur. Bunun sonucunda elde ettiği karşılık ise gosteriştir. Buna benzer bir takım cıkarlar uğruna yapılan yardımlar aslında coğunlukla işe de yaramaz. Sadece insanların gorup takdir edecekleri kısımları gosterişli hale getirilir. Orneğin tırlarla yiyecek yardımı gonderilir, ama ya yiyecekler ihtiyaca yonelik olmaz ya da bozuk cıkar. Veya gonderildiği yerde bu yiyeceklerin dağıtımını sağlayacak bir sistem duşunulmediği icin tonlarca yiyecek heba olur.

Başka bir ornek olarak da şunu verebiliriz: Siyasetle ilgilenen insanların genelde ağızlarında hep amaclarının millete hizmet olduğu sloganı vardır. Ama bakan olarak secilmediklerinde bir anda partilerine olan sadakatlerini ve sozde "amacları"nı bir kenara iterek, gercek amaclarının mevki ve makam olduğunu gosterirler. Bu zihniyetteki insanların toplumlara ne kadar fayda getirecekleri ise şuphelidir.

Kısacası samimi niyetle yapılmayan işlerin bir bereketi ve faydası olmaz. Allah bu gerceği bir ayetinde şoyle bildirir:

Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gunune inanmayıp, insanlara karşı gosteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı gecersiz kılmayın. Boylesinin durumu, uzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; uzerine sağnak bir yağmur duştu mu, onu cırılcıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hicbir şeye guc yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. (Bakara Suresi, 264)

Samimi bir niyetle, insanlara fayda sağlamak ve karşılığında Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak icin yapılan hayırlar ise Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi son derece bereketli ve kazanclı olur. Allah insanların samimi niyetlerine karşılık olarak her işlerinde onları başarıya ulaştırır, onlara işlerinde fayda sağlayacak ceşitli yollar acar. Bir ayette bu gerceğe şoyle dikkat cekilmiştir:

Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kokleştirip- guclendirmek icin mallarını infak edenlerin orneği, yuksekce bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında urunlerini iki kat veren bir bahcenin orneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir cisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı gorendir. (Bakara Suresi, 265)

Sadece Allah'ın rızasını gozeten bir insanın yapacağı hayırların, gostereceği fedakarlığın sınırı da yoktur. Dinden uzak bir toplumda bircok insan boyle bir fedakarlığın altında mutlaka bir cıkar vardır diye duşunur. Oysa ki bu mantık, dinsizliğe aittir. Cunku Allah rızasının aranmadığı bir toplumda, yalnızca cıkarlar on planda tutulur. İnananlar ise Allah'ın rızası dışında hicbir cıkar gozetmezler:

Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kotuluğu) yaygın olan bir gunden korkarlar. Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yuzu (rızası) icin yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkur. Cunku biz, asık suratlı, zorlu bir gun nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz." Artık Allah, onları boyle bir gunun şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinc vermiştir. (İnsan Suresi, 7-11)

İşte kitabın ilerleyen bolumlerinde cok detaylı olarak inceleyeceğimiz sorunların cozumleri Allah'ın ayetleriyle acıklanmıştır. Yalnızca Kuran ahlakını yaşamak bu sorunları koklu olarak ortadan kaldırabilir. Fakir insanların ihtiyaclarının gozetilmesi, yaşlılara gerekli saygının gosterilmesi, cocukların guzel bir ahlakla yetiştirilerek dejenerasyondan uzak tutulması, ceşitli felaketlere uğrayan toplumlara acil yardımların ulaştırılması, haksız yere bir ulkeye savaş acan, hicbir sucu olmayan binlerce insanı katleden zalim fikir sistemlerinin cokertilmesi, devlete ve millete isyankar bir yapıya goz yumulmaması ve bunlar gibi her turlu sorunun tek cozumu Allah'ın insanlara yol gosterici olarak indirdiği Kuran'a uymaktır. Kuran'da emredilen ahlaki ozellikler yaşandığı muddetce dunya uzerindeki her turlu fesat ortadan kaldırılabilecektir. Aksinde ise insanlar kendi kendilerini bilerek zalim bir sisteme mahkum etmiş olurlar. Allah Kuran'da insanların kendi kendilerine verdikleri zarara şoyle dikkat cekmiştir:

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya cıktı. Umulur ki, donerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır. (Rum Suresi, 41)

Akıl İle Gelen Cozumler

Dunya uzerinde yaşanan sorunlara cozum bulabilmek ve her alanda insanlığa fayda sağlayabilmek icin akıl, basiret (keskin goruş, ozu kavrayış gucu) ve feraset gibi ozelliklere sahip olabilmek son derece onemlidir. Ve bu ozelliklerin elde edilmesi de yine sadece Kuran ahlakına uymakla mumkun olabilir. Allah bir ayetinde imanın getirdiği akla şoyle dikkat cekmiştir:

Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kotuluklerinizi orter ve sizi bağışlar. Allah buyuk fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29)


Bugun dunyada binlarca evsiz cocuk, kendilerine sahip cıkılmadığı icin suc işlemeye ve uyuşturucu kullanmaya musait ortamlarda yaşamaktadır. Buyuk bir olasılıkla bu cocuklar, gelecekte yaşadıkları topluma fayda yerine zarar getireceklerdir.
İnsanlar kimi zaman karşılaştıkları sorunlara cozum getirmek isteyebilirler. Ama bu kişiler de imanın kazandırdığı kavrayışa, cozum bulma kabiliyetine, basiret ve ferasete sahip olmadıkları icin yeterli bir sonuc elde edemezler. Coğu zaman imanın şevki olmadığı icin aldıkları kararları uygulama konusunda hep erteleme yaparlar veya onemli detayları hesaplayamadıkları icin ceşitli aşamalarda tıkanıp kalırlar.

Orneğin bugun dunya ulkelerinin genelinde sokakta yaşayan kimsesiz cocuklar onemli bir sorundur. Ancak bu cocuklara sahip cıkmaya, onların suc işlemelerine, uyuşturucu kullanmalarına engel olmaya yonelik keskin bir cozum bir turlu alınamamaktadır. Alınan cılız tedbirler, yapılan kucuk caplı yardımlar yeterli olmadığı icin bu insanlar yaşamlarını sokaklarda gecirmekte, sonunda da ya bir suctan dolayı hapse atılmakta, ya intihar etmekte ya da bakımsızlıktan olmektedirler. Oysa bu cocuklara iyi bir eğitimle Kuran ahlakı oğretilse, gerekli imkanlar sağlansa boyle hatalı yollara sapmazlar. Allah'tan korktukları icin suca yonelmez, aksine devletlerine, milletlerine fayda getirmeye calışan bireyler haline gelirler.


Bu konuda bir başka ornek ise tedavi masrafı yuksek bir hastalığa yakalanan insanların durumudur. Eğer hastalığa yakalanan kişi zenginse tedavi olup hastalıktan kurtulma imkanı vardır. Ama eğer hasta kişi fakirse, tedavi masraflarını karşılayamadığı icin acıkca olume terkedilmektedir. Hickimse cıkıp bu konuya bir cozum bulalım, akılcı bir onlem alalım diye duşunmemektedir.

Kuşkusuz bu umursamaz tavrın temelinde yine Allah korkusunun eksikliği ve bundan kaynaklanan bir akılsızlık yatmaktadır. Doğruyu yanlıştan ayırma konusunda eksik olan insanlar karşılaştıkları sorunlara da cozum bulamamaktadırlar. Bu, inkarcı insanlara has bir tutumdur. Allah Kuran'da bu karakterdeki insanların durumunu şoyle bildirmiştir:

İnkar edenlerin orneği bağırıp cağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve surekli) haykıran (bir hayvan)ın orneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kordurler; bundan dolayı akıl erdiremezler. (Bakara Suresi, 171)

Oysa Kuran ahlakına tabi olan insanların, sahip oldukları akıldan kaynaklanan cozum bulma, kaynak yaratma, organizasyon yapma kabiliyetleri son derece gelişmiştir. Bu kişilerin yonlendirmesiyle yapılacak organizasyonlar ile imkan sahibi bircok insanın maddi olanakları bu yonde kullanılabilir. Oncelikle insanlar mevcut sorundan haberdar edilebilir ve cozum icin oneriler sunulur. Orneğin bir kac işadamının sokakta yaşayan cocukların barınacakları ve eğitilecekleri yerleri hazırlatması cok kolay ve kısa surecek bir aşamadır. Kuran ahlakını yaşayan bir toplumda maddi imkanı yerinde olan her aile, bu cocuklardan yalnızca birinin bakımını ve eğitimini ustlense, boyle bir sorun koklu olarak ortadan kalkar. Guzel ahlaklı ve akıllı insanlar bu tip pratik cozumlerle her turlu sorunun altından rahatlıkla kalkabilirler. Veya aynı şekilde hasta olup tedavi masraflarını karşılayamayan insanların tespit edilip, gerekli harcamalarının ozel bir butceden karşılanması da cok rahatlıkla sağlanabilir. Bu tur konularda onemli olan tum dunyanın sahip olduğu potansiyeli en hayırlı olacak yerlere, israfı tamamen engelleyerek en verimli şekliyle kanalize etmektir. Bu, Allah'ın Kuran'da insanlara emrettiği bir davranıştır.

Olaylara vicdanlarını ve akıllarını kullanarak sahip cıkan insanlar cok hızlı bir şekilde eksikleri ve ihtiyacları tespit ederek, cozum icin yontemler uretebilirler. İnsanlar genellikle eksiklikleri goremezler veya gormezlikten gelirler. Vicdanlarını rahatsız etse bile ne yapacaklarını bilemezler veya harekete gecmeye uşenirler. Cunku hayatlarının buyuk bir bolumunu bu konuya ayırmak zorunda kalacaklarını duşunur ve rahatlarını kacırmak istemezler. Ancak akıl ve vicdan sahibi kimselerin bu insanlar yerine olayları organize etmeleri, insanları gucleri ve imkanları doğrultusunda yonlendirmeleri ve şevklendirmeleri sonucunda bircok sorun buyuk bir hızla cozume ulaşabilir.

Teşvik etmek ve insanları harekete gecirerek hayır işlerinde aracı olmak Kuran'da makbul olarak gosterilen bir ozelliktir:

Kim, guzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kotu bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Allah her şeyin uzerinde koruyucudur. (Nisa Suresi, 85)

Aksi bir davranış ise inkarcıların ozelliği olarak belirtilmiş ve insanlar boyle bir ahlaktan men edilmişlerdir:

Hayır; aksine, siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksula yedirmek icin birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz. Malı 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz. (Fecr Suresi, 17-20)

Alintidir.
__________________