Arkadaşlar icinde Bulundugumuz donemde Ateşten gomlek haline gelen Atsak atamayacagımız giymesin se cok zor oldugu iman Serbetini yakından tanıyaım.... Aşağıdaki Veriler Alıntıdır ve cok işimize yarayacagından emin...


İman nedir?

İman, lugatte, bir şey'e tereddutsuz inanmak ve kesin olarak, icten ve yurekten bağlanmak demektir. Dinî mĂ‚nĂ‚sı ise, Allah'ın varlığına, birliğine, tereddutsuz inanmak ve Hz. Muhammed'in (asm) peygamber olduğunu ve bize bildirdiği şeylerin hepsinin hak ve doğru bulunduğunu, hicbir şubhe duymadan kabûl ve tasdik etmektir. İman Kac Kısma Ayrılır?

İman kac kısma ayrılır?

İman iki kısma ayrılır:
1. İcmalî îman, 2. Tafsilî îman.


İcmalî İman Ne Demektir?

Peygamberimizin Allah'tan alıp haber verdiği şeylerin hepsine birden, topluca inanmak demektir. Bir kimse, mĂ‚nĂ‚sını bilerek ve kabûl ederek:
"LĂ‚ ilĂ‚he illĂ‚llah Muhammedun resûlullah" dese icmalî olarak îman etmiş olur''

Tafsilî İman Neye Denir?

Peygamberimizin Allah'tan haber verdiği şeylerin herbirini delilleriyle bilip inanmaktır. Diğer bir ifadeyle, dinin zaruriyatını butun tafsilĂ‚t ve teferruĂ‚tıyla oğrenip tasdik etmek demektir.

Dinin zaruriyatı nedir?

Dînin zaruriyĂ‚tı, Âmentu'de yer alan 6 îman esası ile dînin namaz, oruc, hac, zekĂ‚t gibi farz kıldığı ibĂ‚detler ve adam oldurmek, icki icmek, zinĂ‚ yapmak gibi haram saydığı fiillerdir.

Amentu nedir Amentude yer alan İman esasları nelerdir?

Âmentu, her Muslumanın inanması, kabûl edip tasdik etmesi farz olan îman esaslarından ibarettir. Âmentu'de yer alan îman esasları 6'dır ve şunlardır: 1. Allah'a inanmak, 2. Meleklerine inanmak, 3. Kitablarına inanmak, 4. Peygamberlerine inanmak, 5. Âhiret gunune, oldukten sonra dirilmeye inanmak, 6. Kadere, hayır ve şerrin Allah'dan olduğuna inanmak.

İman Nasıl Bir Şeydir?

İman, kalbi ve vicdanı ilgilendiren bir haldir. İman esaslarına kalbden inanıp bağlanan bir kimse, mu'min, yani, îmanlı sayılır. İmanda asıl olan, kalbin tasdikıdır.

İmanı dil ile soylemek lazım mıdır?

Dil ile soylemek imanın şartı değildir. İnsan dil ile imanını itiraf etmese bile, kalben inandıktan sonra mu'min sayılır. Ancak îmanını dili ile soylemeyen bir kimsenin kalbindeki îmanını biz nasıl bileceğiz? Bu sebeble, dil ile soylemek, kişinin îmanı hakkında hukum verebilmek ve olduğunde kendisine Musluman muamelesi yapabilmek icin gereklidir. Bunun icindir ki îmanın ruknu, "kalb ile tasdik, dil ile ikrardır" denilmiştir. Burada îmanını dili ile soylemek aslî rukun değil, kişinin îmanı hakkında hukum verebilmek icin gereken şarttır. Cemaatle namaz kılmak, dinî bir vecibeyi yerine getirmek de, îmanını dil ile ikrar gibidir, hattĂ‚ ondan daha kuvvetli bir alĂ‚mettir. Bu konuda Peygamber Efendimiz şoyle buyurmuşlardır: "Sık sık camiye gittiğini gorduğunuz kimsenin îmanına şehadet ediniz. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚, 'Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve Ă‚hiret gunune îman edip namaz kılan ve zekĂ‚t veren kimseler îmĂ‚r eder (et-Tevbe, 18) buyurmaktadır." Dil ile ikrĂ‚r, îmanın temel şartı olmadığı icin, bir zorlama durumunda veya buna benzer bir mĂ‚zeret karşısında kalben değil, sadece dil ile inancını inkĂ‚r etmek, îmana aykırı soz soylemek dînen cĂ‚iz olur. Boyle bir duruma mecbur kalan kimse îmandan cıkmaz, kalben tasdikını koruduğu icin de mu'min sayılır. Nitekim Asr-ı SaĂ‚dette Ashabdan AmmĂ‚r bin YĂ‚sir, mĂ‚ruz kaldığı ağır baskı ve işkencelere tahammul edemiyerek imanını diliyle inkĂ‚r etmiş, boylece uğratıldığı işkencelerden kurtulmuştur. Resûlullah Efendimiz, onun bu hareketini tasvib etmiş; kalb îman ile dolu iken, zor karşısında inkĂ‚rın, bu îmana zarar vermiyeceğini belirtmiştir.

Amel ile İbadetin,iman ile Alakası Nedir?

Amel, insanın inandığı şeyleri yaşaması, dînin emrettiklerini yerine getirmesi, yasakladığı şeylerden de kacınması demektir. Amelin îman ile yakından alĂ‚kası vardır. İnsan once bir şey'i benimser, doğruluğuna inanır, sonra da o inandığı şey'i yaparak yaşar. Bununla beraber amel, îmanın bir parcası değildir. Yani, insan dînin emirlerini yerine getirmese ve ibĂ‚detini yapmasa dahi, îmandan cıkmış olmaz, inancını inkĂ‚r etmiş sayılmaz. Sadece gunahkĂ‚r olmuş olur. Ne var ki, amel ve ibĂ‚det, kalbdeki îmanı kuvvetlendirir, te'sirini artırır, insanı kemĂ‚le ve olgunluğa ulaştırır. İnsanın inancının gereğini yapmaması ise, imanın insan davranışları uzerindeki musbet te'sirinin zamanla kaybolup zayıflamasına yol acar. İnsan davranışları uzerinde îmanın te'sirleri zayıfladıkca menfî duygular, kotu huylar, zararlı arzûlar, gunahlar, insanın his dunyasını kaplar. BĂ‚zan bu hĂ‚l, onu kufre, yani, îmanını kaybetmeye bile goturur. Cunku işlenen herbir kotuluk ve gunah, dînin emirlerine zıd her bir amel ve hareket, kalbe işleyip îman nûrunu lekeler ve siyahlandırır. Peygamber Efendimiz bu duruma, şu ifadeleriyle işaret buyurmuşlardır: "Bir gunah işliyen kimsenin kalbinde, siyah bir leke hĂ‚sıl olur." Gunahlar tekrarlandıkca kalbdeki siyahlık artar, îmanın nûru gitgide zayıflamaya yuz tutar. Bu hĂ‚l, kalbin butunuyle kararıp katılaşmasına, îman *ûrunun tamamen sonup kaybolmasına kadar devam eder. Bunun icindir ki, "Her bir gunah icinde kufre gidecek bir yol var" denilmiştir.

Gunahkar İnsan İnancını Kaybetmemek İcin Ne Yapmalıdır?

İnancının gerektirdiği vazifeleri yapmamanın bir kusur ve gunah olduğunu daima hatırlayıp uzuntu duymalıdır. Allah'tan, dînin emirlerini yapmak ve îmanın îcaplarını yaşamak konusunda sabır ve yardım dilemeli; işlediği gunahlara tevbe ve istiğfarla mukabelede bulunmalıdır. Ancak bu takdirde insan, gunahların îman uzerindeki menfî te'sirlerinden kendini koruyabilir. İnancını kaybetmek tehlikesinden kurtulabilir.

Tastik ve İnkar Bakımından İnsanlar Kaca Ayrılır?

Uce ayrılır:
1 - Mu'minler, 2 - KĂ‚firler, 3 - MunĂ‚fıklar.
İslĂ‚m dîninin inanılması farz olan temel hukumlerine tereddutsuz inanıp tasdik eden kimseye mu'min denir. - Âmentu'de yer alan îmanî esaslardan veya Allah'ın uyulmasını farz kıldığı emir ve yasaklarından herhangi birine inanmayan kimseye kĂ‚fir denir. - Dışa karşı inanmış gorunup de kalbinden inkĂ‚r eden kimseye m

İmanın Mahiyeti Nedir?

İmĂ‚n, mĂ‚hiyet itibariyle, Allah'ın insanlara en buyuk lutuf ve ihsanıdır. Allah onu dilediği kullarına nasib eder. Ne var ki bu nasiplenmede, kulun hicbir rolunun olmadığı da soylenemez. Bil'akis, insan once kendi tercih ve iradesini kullanarak, îman ve hidĂ‚yete istekli olacaktır. Bu talep ve istek uzerine CenĂ‚b-ı Hak da ona îman ve hidĂ‚yet nasip edecektir. Bu sebeble İslĂ‚m buyukleri îmanı, "CenĂ‚b-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, o kulun cuz'î irade ve ihtiyarını sarfetmesinden sonra koymuş olduğu bir nûrdur" diye tarif etmişlerdir.

İmanda Mertebe ve Gelişme Soz Konusu mudur?

Bir cekirdek, nasıl buyuyup ağac olana kadar buyuk bir gelişme ve inkişaf gosteriyorsa, îman da oyledir. İslĂ‚m Ă‚limleri, imĂ‚nı once iki mertebeye ayırmışlardır: 1- Taklidî îman, 2- Tahkikî îman... Taklidî îman: Ana - babadan, hocadan, muhîtten duyduğu ve oğrendiği şekilde, mes'ele uzerinde hicbir akıl yurutmeden îman esaslarına bağlanmak demektir. Taklidî îman, inanc esaslarına, şuuruna ve teferruatına vĂ‚kıf olarak bir inanma olmadığı icin, bilhĂ‚ssa bu zamanda bĂ‚zı şubhe ve vesveselere mĂ‚ruz kalabilir ve sarsılıp yıkılma tehlikesi gecirebilir: Tahkikî îman ise: İmĂ‚na Ă‚it butun mes'eleleri delilleriyle, tafsilĂ‚tlı ve teferruatlı bir surette bilmek, tasdik etmek, tereddutsuz inanmaktır. Boyle bir îman şuphe ve vesveseler karşısında sarsılıp yıkılmaktan kendini koruyabilir. Tahkikî îmanın da pek cok mertebesi vardır. Bu mertebeleri İslĂ‚m Ă‚limleri başlıca uc kısma ayırmışlardır: 1 - İlme'l-yakîn mertebesi: İmĂ‚nî mes'eleleri ilmen, tam teferruat ve tafsilĂ‚tıyla, delilleriyle bilmek ve inanmaktır. 2 - Ayne'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri gozle gormuş, doğruluklarını bizzat muşahede etmiş gibi bilmek ve inanmaktır. Gozle gormekle ilmen bilmek, insana kanaat vermesi bakımından cok farklıdır. İnsan bir şey'i tereddutsuz, kesin olarak bilebilir, ama bir de gozleriyle gorunce kanĂ‚atı kat kat artar. Amerika'nın varlığını ilmen bilmekle, bizzat gormek gibi... İşte îmanın ayne'l-yakîn mertebesi de, îman esaslarına gozle gormuş kat'iyetinde inanma hĂ‚lidir. 3 - Hakka'l-yakîn mertebesi: İmanî mes'eleleri gormekten ayrı, bizzat yaşayarak, icine girerek kabûl ve idrĂ‚k etmek demektir. İmanın bu uc mertebesini îzah bakımından şoyle bir misal verilmektedir: Bir yerden duman yukseldiğini uzaktan gormekle insan bilir ki, o yerde ateş yanmaktadır. Dumanı gormek suretiyle ateşin varlığını bilmek, ilme'l-yakîn inanmaktır. Sonra, duman cıkan yere gidip ateşi gozumuzle gorduğumuzu farzetsek, bu da ateşin varlığına ayne'l-yakîn inanmaktır. Bir de ateşin bizzat yakınına gidip sıcaklığını hissetmek, elimizi aleve doğru tutup yakıcılığını duymak suretiyle ateşin varlığını bilmek vardır ki, buna da hakka'l-yakîn inanma denilir.


Gunumuzde taklidi iman kafi midir?

Yukarıda belirttiğimiz gibi bu zamanda taklidî îman pek cok vesvese ve şubhelerle karşılaşmakta ve o şubheler karşısında sarsılıp yıkılmaya mĂ‚ruz bulunmaktadır. Taklidî îmanın eskiden yeterli olduğu halde, gunumuzde yetersiz kalış sebebini, Ali Fuad Başgil, şu şekilde îzah etmektedir: "İnsanlar her devirde din ve mĂ‚neviyat kuvvetine muhtac olmuşlardır. Fakat bu ihtiyac, zamanımızda bir zaruret hĂ‚lini almıştır. Eskiden atalarımız gayet basit bir din bilgisi ve gorenek hĂ‚linde "taklidî" bir îman ile rahatca yaşıyorlardı. Cunku onlara butun ictimaî muhît (cevre) mĂ‚neviyat telkin ediyordu. Bugun durum tamamıyle değişmiştir. Din duygusu zayıflamış, eski dinî hurmet terbiyesi yerini, kustahca bir saygısızlık almıştır. Bugun aile daralmış ve bağları gevşemiştir. Aile yuku sırf karı-kocanın omuzlarına cokmuş, ana-babalar iktisadî ihtiyaclar karşısında cocuklarının dinî terbiyesine yetişemez olmuşlardır. Obur taraftan mektep ve universiteler Ă‚deta din aleyhtarı propaganda ocakları hĂ‚lini almıştır. İnatcı munkirlerin tezyif ve temerrudleriyle bir kat daha bulanıklaşan boyle bir hava icinde, bugun artık basit bir din bilgisi kĂ‚fi gelmez olmuştur. Din nedir? İlim ile munasebeti nedir? İlim karşısında bugun din ne yapmalı ve nasıl bir vaziyet almalıdır? gibi sorular, şimdi her zamandan cok zihinleri tırmalamaktadır. Hususiyle aydın genclerin bu soruların cevaplarını bilmeye ihtiyacları vardır." (Din ve LĂ‚iklik) Gercekten de, bugun verilecek bir din bilgisinin ve îman dersinin ilimle îmanı mezceden, akıl ve mantığa îmanî mes'eleleri kabûl ettiren tahkikî bir muhtevĂ‚da olması şarttır. Yoksa, basit bir din dersi, gorenek hĂ‚lindeki taklidî bir îman bilgisi, gunumuz insanlarını - ozellikle de genclerini - tatmîn etmekten cok uzak kalacaktır.


İmanın İnsan İcin Onemi Nedir?

1. İman, insanın yaratılma sebebidir. Yani o, Yaratanını îmanla tanımak ve ibĂ‚det etmek icin yaratılmıştır. İnsan bu yaratılış gayesine uygun hareket ederse Ă‚hirette ebedî saadete nail olacak, cennete girecek, aksi takdirde cehenneme atılacak, ebedî şekavet ve bedbahtlığa mĂ‚ruz kalacaktır. Bu bakımdan îman, insan icin ebedî saadeti kazanma vesilesidir ve cennete giriş anahtarıdır. İmansız cennete girilmez.
__________________