Umit nesilleri, şimdiler itibarıyla ilim, iman, ahlĂ‚k, sanat anlayışının temsilcileri, bizden sonra geleceklerin de ruh mimarlarıdır. Bunlar, gonullerinin otelerle beslenen dupduru ilhamlarını muhtac sinelere boşaltarak toplumun her kesiminde yepyeni oluşumlar meydana getireceklerdir. Yakın tarihimiz itibarıyla art arda pek cok neslin nasipsizliği, heder olup gitmesi, hatta cılgınlık ve hezeyanı, buyuk olcude boyle bir umit nesliyle buluşamayışından kaynaklanmıştır.

Son bir-iki asırlık tarihimiz acısından biz, başarı ortamlarında bile hezimet ustune hezimet yaşadık ve cok defa kazanma kuşağında hep kaybettik. Birbirimizin kurdu gibi davrandığımız bu donemde, arkadan gelen nesillere kin, nefret ve siyaset hırsı miras bıraktık. Evet, bu donemde siyasetin icinde olanlar da, dıştan ona destek verenler de ya kendi ekip ve kadrolarının başa gecirilmesi icin her vesileyi meşru saydı ve akla-hayale gelmedik entrikalara girdi ya da iktidarın el değiştirmesiyle pek cok şeyin değişeceğini ve vatanın kurtulacağını vehmettiler. Ne ilkler ne de ikinciler hedeflenen noktaya ulaşabilmenin, ancak iman, ilim, ahlĂ‚k, duşunce ve fazilet yorungeli bir inkılĂ‚pla mumkun olabileceğini kat'iyen anlayamadılar; anlayamadıkları icin de, arzu edilen buyuk "değişim" ve "donuşum"u ici boş, mĂ‚nĂ‚sız, sûrî ve şeklî bazı değişikliklerde gordu ve Ă‚deta koskocaman bir tarihî restorasyonda boyaya-badanaya ve makyaja takılıp kaldılar. Dahası bazıları, milliyet duşuncesi gibi yuksek bir mefkûreyi –gercek millî değerlerimize yabancı olduklarından oturu– tıpkı toy Faust gibi, cok onemsiz şeyler karşısında şeytana sattılar.. ve yine bunlar, hĂ‚lin gereklerine gore, bir kısım muvakkat menfaat ve cıkarları acısından, bir gun şoyle bir millet, bir gun boyle bir millet olma, daha doğrusu gorunme garĂ‚beti icinde surekli cırpınıp durdu; kĂ‚h Turancılık solukladı, kĂ‚h ciftci-koylu millet olduğunu mırıldandı, kĂ‚h aristokrasiden dem vurdu, kĂ‚h demokrasi dedi, kĂ‚h komunizme goz kırptı ve fakat bir turlu yuzup-gezmeden kurtulamadı. Oyle ki, bir zamanlar Fransız fantezisi, başka bir donemde İngiltere hayranlığı, derken Almanya tutkusu ve arkadan da Amerika aşk u iştiyakı, hususiyle de aydınımızın o kritersiz ve karışık iştihası adına hep hayatı yorumlama dinamizmimiz ve geleceğe acılma rıhtımlarımız oldu.

Oysaki milletce muşterek mefkûremiz olan din ve milliyet duygusu, her turlu fantezinin ustunde ve ferdî ruhların hakikatini aşkın, sağlam bir inancın, temelleşmiş bir duşuncenin, oturmuş bir ahlĂ‚kın, ruhlara mĂ‚l olmuş bir faziletin o muhkemlerden muhkem blokajına oturtulmalıydı. Evet, her gunu aynı istikamette, kendi ruh ve mĂ‚nĂ‚ zenginlikleri yorungesinde her turlu acılım ve "değişim"e acık, Hak rızası eksenli, menfaat ve cıkar mulĂ‚hazalarına karşı butun butun kapalı bir ahlĂ‚k hareketidir ki, gelecek nesillere beklediğimiz kurtuluşu vaadedecektir. Aksine, duşunce dunyamızda bir suru zikzak, gonullerimizde yakînleşmemiş karmakarışık bir inanc, kafalarımızda birbirinden farklı bir suru "yontem" ve cok medeniyet telakkili bir anlayışla, milletimizin oz malı olan bir ruh ve mĂ‚nĂ‚ya sahip cıkmamız, onu korumaya almamız ve gelecek nesillere, emanette emin birer emanetci olarak ulaştırmamız imkĂ‚nsız gibi gozukmektedir.

Yakın gecmişimizde, bize ait değerlerin zayi olup gitmesiyle yaşadığımız o bunalımlı donemleri bilenler bilirler; pek cok farklı anlayışı, birbirinden cok uzak telakkileri, birbirini nakzeden duşunceleri uzlaştırarak, kendimize yeni bir uslûp, yeni bir hayat felsefesi cıkarmayı cok duşunmuşuzdur. HeyhĂ‚t!. Nice omurler heder olup gitti; biz hĂ‚lĂ‚ bir şeyler cıkaracağımız kuruntularıyla teselli olmaktayız. Bana oyle geliyor ki, bugune kadar yeni bir uslûp, yeni bir hayat felsefesi ortaya koyamadığımız gibi bundan sonra da koymamız oldukca zor olacaktır; zira kendi hayatımızın ruh ve mĂ‚nĂ‚ koklerine sahip cıkmadan, duşuncede yeni bir terkibe, kendimizi ifade etmede taze bir uslûba ulaşmamız mumkun değildir. Yeni bir duşunce sistemi ve taze bir uslûba ulaşmak şoyle dursun, her zaman ruhumuzdaki pek cok catallı ikilemlerin tesirinde, birkac şey birden hissetmemiz lĂ‚zım geliyormuşcasına surekli bir bulantı yaşadık.. ve tabiî bu arada yer yer elde ettiğimiz fırsatlar, sahip olduğumuz potansiyel guc ve kuvvetler de boşu boşuna heba olup gitti.

Biz, bir-iki asırdan beri bir şeyler yapıyor gibi gorunsek de, tarihin derinliklerinden akıp gelen kendi inancımız, kendi duşunce tarzımız, kendi ahlĂ‚kımız, kendi kulturumuz, kendi sanatımız, kendi iktisadiyatı-mız ve kendi idare şeklimiz adına inandırıcı, imrendirici bir eser ortaya koyamamışızdır. Bazı donemlerde ya fantastik veya genclik hevesatını şahlandırmaya mĂ‚tuf plastize bir kısım şeyler gercekleştirilse de hakikî ihtiyaclarımız, cağın yorumlanması, ilmin değerlendirilmesi, vifak ve ittifak esprisinin kavranması ve uzun zamandan beri bizi iki buklum eden zaruretlerin aşılması gibi... hususlarla alĂ‚kalı birkac duzine mesnetsiz temennilerden ileriye gidilememiştir. Hislerimizle bizi esir edip oyalayan bu dar goruş ve bu celimsiz duşuncelerden kurtulmamız ancak, yaşadığımız cağın idrakinde, ilim iştiyakıyla şahlanmış, hakikat Ă‚şığı, bugunun gercek sıkıntıları ve yarının mutasavver ızdıraplarıyla kamburlaşmış, davranışları icinin akisleri, sozleri gonlunun solukları, her zaman ufuk otesini temĂ‚şĂ‚ edebilen idrak, basiret ve ledunniyat kahramanları sayesinde gercekleşecektir.. belli bir noktaya cekip yukseltmek istedikleri nesiller karşısında onun ızdıraplarıyla inleyen, onun bulanık geleceğini ruhunda gozyaşlarına cevirip Eyyûb gibi ağlayan ve onun bugunku ve yarınki acılarını onunla paylaşan, lezzetlerini de Hak'tan gelmiş nimetler mulĂ‚hazasıyla değerlendirip şukurle şahlanan ledunniyat kahramanları. Bunlardır ki, yuzlerce senelik canlı ve renkli tarihimizden guc ve ilham alarak bize, hakikî ve durulardan duru bir millet olma ruhunu ufleyerek genclerimizi iman, umit ve hareket mefkûresi ile coşturup, uzun zamandan beri korkunc bir humûdetin oldurucu ağında durgunlaşmış millî mefkûremizin havuzunda yeni yeni mecralar meydana getireceklerdir. Bizler de millet olarak bu mecralar icinde, bir zaman gonlumuzde yitirdiğimiz mĂ‚bede koşarak orada vuslat gozyaşları dokecek.. Cennet koşkleri kadar sıcak kendi yuvalarımıza donup, hayli zamandan beri kaybettiğimiz cennetlerin akisleriyle buluşacak; kaideleri, hakikat arayışı ve ilim aşkı olan kendi mektebimizi yeniden keşfederek onun kĂ‚inata acık menfezlerinden varlıkla bir kere daha tanışacak; herkesi daha cok severek, her şeyi paylaşmasını bilecek ve daha cok muzdarip yaşamak ahlĂ‚kıyla herkesi gonlumuzun zumrutten yamaclarında kucaklayacak.. varlık karşısında sanat duygusuyla coşacak; beşerî munasebetlerde ic iniltiler, hafakanlar ve gozyaşlarıyla duşunecek, duşunecek ve kendimizi ifade edeceğiz.

Milletce yeni bir "ba'su ba'de'l-mevt"i yaşamamız, tenlerimizde can, damarlarımızda kan birkac duzine kahramana vĂ‚bestedir.. ilim ufkunun otesinde hakikat nurlarına ulaşabilmiş, bedene ait arzu ve isteklerini zaruret cercevesi icinde zapturapt altına almış; vicdanlarında her zaman farklı bir mĂ‚verĂ‚îlik armonisiyle Allah'a cağrıldıklarını duyan, heyecan ve hıckırıklarının "bî hurûf u lafz u savt" beyanıyla hep O'nu seslendiren, O'nunla nefes alıp veren birkac duzine kahramana.

Bu kahramanlar, ta baştan hakikatin azat kabul etmez koleliğine kendilerini hazırladıkları icin, hicbir zaman toplumdaki dağınık isteklerin hizmetkĂ‚rı ve esiri olmayacak, her zaman boyunlarında Hakk'a kulluğun tasmasını hissederek surekli sonsuzluk mulĂ‚hazasıyla oturup-kalkacak, omurlerini ilham sağanakları altında surdurecek, her yeni ilhamla daha başka vĂ‚ridĂ‚t kapılarını zorlayarak birlerini binlere ulaştırma mazhariyetiyle kendi farklılıklarını duyacak ve her an ayrı bir fenĂ‚ icinde bekanın zevk, lezzet ve hazlarını yudumlayacaklardır.

Bu kahramanların serguzeşt-i hayatları, iman, irfan, muhabbet, aşk ve zevk-i ruhanî cercevesinde yenilenip duracak; duşunce ufukları, fĂ‚nîleri sonsuzdan ayıran enginlikte kanat cırpıp pervĂ‚z edecektir. Sermayeleri ilim, iman, dayanakları Kudreti Sonsuz ve yolları da bugune kadar gelmiş gecmiş Hakk'ın salih kullarının yuruduğu şehrah. Dinin yenilmez gucune, Allah'ın surpriz inayetlerine guvenerek yuruyecekler Peygamber rehberliğinde ebedlere kadar.. ve boylece bir ilhad ve fetret donemi daha kendi gayr-i tabiîliğinin gayyĂ‚larında boğulup gidecek.

Tarihin hicbir doneminde insanoğlu ilimsiz, imansız yaşamadığı gibi medeniyetler de mĂ‚bedsiz ve MĂ‚bud'suz olamamışlardır. Zaman zaman insanlık, kendi eliyle kendi ufkunu karartarak ilimsizlik ve imansızlık gayyĂ‚larına yuvarlanmış ise de, hemen her duşuşunde, vicdanın Allah'la alĂ‚kasını daha derinden duyarak, daha tutarlı, daha anlamlı, daha hızlı ve daha calımlı bir yonelişe gecmiştir. Bu itibarla da mĂ‚bed ve MĂ‚bud adına medeniyetlerin, ilim ve iman adına da insanlığın boşlukta kalması, boşlukta yaşaması hep muvakkat olmuştur.. bundan sonra da oyle olacaktır.. oyle olacak ve kıyamet kopup dunyalar yıkılıncaya kadar, mĂ‚bed-MĂ‚bud duşuncesi insanlığın gonlunden sokulup atılamayacak ve beşer hicbir zaman butun butun Allah'tan koparılamayacaktır. Vicdanlar temelde Allah'a acık oldukları icin, zaman zaman ufukların kararması tıpkı "husûf" ve "kusûf" hĂ‚diselerinde olduğu gibi gelip gecici olacak ve kararmaları aydınlanmalar, gurûbları da tulûlar takip edecek.. ve gun gelip, zaman da zamanın icindekiler de, planları otede belirlenmiş, kararları onceden verilmiş Allah'ın o karşı koyulmaz hukumleriyle yine O'nun tayin buyurduğu yorungeye oturacaktır.

Gunumuzun nesilleri hemen her yerde, kendi ozunu, vicdanındaki dunyasını ve bir zamanlar yitirdiği cennetleri arıyor. Bu olcude de olsa boyle bir yoneliş, onun kahramanını bulması ve Hak cizgisine ulaşması adına yetecektir. Değil mi ki, artık vicdanlar, tabiatlarının yorungesine oturdu.. ve Allah, kulaklarımızdan, gozlerimizden, duygularımızdan icimize akan her nesnenin varlığının, şeklinin, renginin soluklarında hissediliyor...

Dahası, bunca zamandır, eşyayı, ihtiva ettiği ruh ve mĂ‚nĂ‚dan sıyırarak, hevĂ‚, heves ve fanteziler uğrunda kullanan ateizm, ust uste kendi tutarsızlıklarına yenik duşmeye, hatta cozulmeye başladı.. ve bu arada kendi hakikatini arayan ruhlar, kendi ozlerini bir kere daha keşfetme surecine girdi; elbette alelĂ‚de şeylere karşı olan alĂ‚kalarımız da yavaş yavaş gevşeyecek.. ve referansı, kalblerimizde kendi acz ve zaaflarımızı hissetmenin unvanı, vicdanlarımızın derinliklerindeki "nokta-i istinad" ve "nokta-i istimdad"ın sezilmesi sayesinde, fıtrat ibresi fevkalĂ‚delikleri gosterecek.. derken iradelerimiz, kendi darlıklarından sıyrılarak Sonsuz'un istek ve dileklerine yonelecektir.

Yine bu surecte, her başarının en buyuk mĂ‚nevî dinamiği olan iman ve azim, herkese, ruhunun ledunnî gucunu kazandıracak ve bu ruh gucu, onların umit ve iradelerini şahlandırarak bedbinliklerini, tutarsızlıklarını darmadağınık edip, onları kendileri olmaya giden koprulerden gecirerek Allah'a ulaştıracaktır.

Evet, insanı hakikate ulaştıran en seri, en keskin, en selĂ‚metli yol, ilim ve irfanla donatılmış iman yolu-dur. Ruh, baş dondurucu o buyuk zaferlerini hep bu yolla elde etmiştir. İrfanla beslenmiş imanın olmadığı bir ortamda, hakikatin de hukukun da yerini kaba kuvvet alır.. ve boyle bir zeminde, her zaman kuvvetin zorbalığıyla karşılaşmak kacınılmazdır. Evet boyle bir ortamda sık sık silaha başvurulur.. her zaman para konuşur.. sadece cerbeze sesini duyurur.. ve riyĂ‚kĂ‚rlık en mergup bir meta hĂ‚line gelir ki, boyle bir atmos-ferde varlığın ruhuna ulaşmak ve varlık otesini temĂ‚şĂ‚ etmek imkĂ‚nsızdır.

Oysaki bizim hakikatimiz, sonsuzun ruhuyla sımsıkı irtibatlıdır. Bu irtibatı sezmek ve bu alĂ‚kanın vaadettiklerini duyabilmek icin, milletce pek cok fedakĂ‚rlıklarda bulunmamız icap edecek; ferdî saadetten, dunyevî imkĂ‚nlardan, makamdan-mansıptan, hatta mĂ‚nevî fuyûzĂ‚t hislerimizden vazgecmedikten sonra, boyle bir alĂ‚ka ve irtibattan soz edilemeyeceği acıktır. Bu alĂ‚ka ve irtibat gercekleştirilebildiği takdirde yarının dunyası, Hakk'ın başlara tac yapıldığı, hakikatin saygı gorduğu, kuvvet duşuncesinin, menfaat mulĂ‚hazasının ayıp sayıldığı aydınlık bir dunya olacaktır.

Biz kendimizi, boylesi aydınlık bir dunyaya ulaşmak icin senelerden beri hep yollarda farz ediyoruz.. farz ediyor ve cevremizde şafak emareleri arama kehanetine girmeden, matematiğin sırlı dunyasında buyulu araştırmalarla meşgul olmadan, ilĂ‚hî sĂ‚bitelerin rehberliğinde, ruh ibremizin doğru diye gosterdiği her şeyi değerlendirerek, Hak meşîetinin en buyuk vesile-i taalluku kendi iradelerimizle belirlemeye calışacak ve o mubarek kendi yaşam bicimimiz uğrunda butun hayatını, varlığını bahse koyan kahramanlar gibi yuruyeceğiz ilĂ‚hî meşîet ve onun vaadettikleriyle buluşacağımız noktaya.

Herkes, ciddî bir ferdî sorumlulukla "İş başa duşuyor; gucumun yettiğince ben yapmazsam, her hĂ‚lde başkaları da yapmayacak!" diyerek atını mahmuzlayıp en on saflarda bayraktarlığa koşmalıdır.. rekabete girmeden, kıskanclık gostermeden, sağında ve solundakilerine de hareket ve yurume imkĂ‚nı vererek hep bayraktarlığa koşmalıdır. Pek coğumuz itibarıyla şimdiye kadar bilerek veya bilmeyerek yaptığımız işlerin bir kısmı kalblerimizi sondurdu ve ruhumuzun gozlerine kezzap gibi aktı. Bu karanlık donemde millet olarak buyuk ekseriyetimiz silkinip mahiyetindeki hakikat nurlarını uyaramadı ve dirilişimizin suyu, havası, kuvve-i inbĂ‚tiyesi gibi hayatiyet ifade eden mĂ‚nevî dinamiklerine ulaşamadı. Şimdilerde olsun, mevcudiyetimizi devam ettirebilmek icin kendi kendine ayakta duramayan sarmaşıklar gibi kendi dışımızda bir dayanak arayacağımıza, kendi potansiyel gucumuzu, otelerle alĂ‚kalı butun irtibatlarıyla ortaya cıkararak O'na sırtımızı verip yuruyebiliriz.

Her şeyi, ruhun gozleriyle temĂ‚şĂ‚ edeceğimiz, onun kulaklarıyla dinleyeceğimiz, onun elleriyle tutup gotureceğimiz ve onun ilhamlara acık muhakemeleriyle değerlendireceğimiz bir ufka ulaşmamız da, ancak bu potansiyel gucu ve bu irtibatı yeniden gozden gecirmeye ve yenilemeye bağlıdır. Niyazî'ce bir yaklaşımla hulĂ‚sa edecek olursak: Sen, seni varoluşa taşıyan ruh ve mĂ‚nĂ‚yı kat'iyen dışta aramamalısın; başını eğip vicdanını dinlemeli ve mahiyetini bir mercek gibi kullanarak varoluş istikametindeki seyahatini ozunden başlatmalısın...

*Bu yazı, Yeni Umit dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran ve Temmuz-Ağustos-Eylul 1997 tarihli 36. ve 37. sayılarından alınmıştır.

__________________