Cihet, varlık niteliklerinden biri olarak kabul edilen ve Allah’a nisbeti acısından itikadî tartışmalara yol acan bir kavramdır.

Sozlukte “taraf, yon ve semt” manasına gelen cihet, kelĂ‚m ve felsefede “bir hareketin doğrultusu, cisme ait boyutların son noktası; cismin dış yuzeyi” şeklinde tarif edilir.

Mantıkta ise “zorunluluk veya zorunsuzluk, devamlılık veya devamsızlık acılarından konunun yukleme nisbet edilmesi” anlamında kullanılır.

Bir varlığın duyular yoluyla belirlenmesinde cihet hakiki ve izĂ‚fî olmak uzere iki kısma ayrılır. Ust ve alt cihetler hakiki, sağ, sol, on ve arka cihetler de izĂ‚fî veya gayri hakiki ciheti teşkil eder.

Her cisim icin sonsuz cihetlerin tasavvur edilebileceği belirtilmekle birlikte, genellikle altı cihetin bulunduğu kabul edilir. Bu cihetler varlıklarda izĂ‚fî olup birine gore ust olan diğerine gore alt olabilir. Feleklerin belirlediği cihetler değişmediğinden bunlar hakiki cihet sayılmış, feleklerin ust noktası ile alt noktasının otesinde bir ust ve alt cihet tasavvur edilmemiştir.

Cihet Kuran-ı Kerîm’de yer almamakla birlikte aynı kokten tureyen ve “yon” manasına gelen viche kelimesi (Bakara, 2/148) yanında fevk (ust), taht (alt), emĂ‚m (on), half (arka), yemîn (sağ) ve şimĂ‚l (sol) kelimeleri de gecmektedir (bk. M. F. AbdulbĂ‚kī, Mucem, ilgili kelimeler)

Aynı kelimeler hadislerde de kullanılmıştır.

Cihet kavramı, kelĂ‚m ilminin teşekkul etmeye başladığı hicrî II. asırdan itibaren Allah’ın yaratıklara benzetilmekten tenzihiyle ilgili tartışmalar sırasında gundeme gelmiş ve Allah-Ă‚lem munasebeti belirlenirken itikadî mezheplerin farklı goruşler ileri surduğu bir akaid problemi halini almıştır.

İlk kelamcılardan Cehm b. SafvĂ‚n’ın, Allah’ın her yerde ve her yonde bulunduğu goruşunu ortaya atmasına karşılık Ebû Hanîfe, MĂ‚lik b. Enes, İmam ŞĂ‚fiî ve Ahmed b. Hanbel gibi muhafazakĂ‚r Ă‚limler ashabın, Allah’ın zĂ‚tıyla Ă‚lemin dışında ve “fevkinde” olduğuna inandıklarını, dolayısıyla İslĂ‚m akîdesini bu inancın teşkil ettiğini savunmuşlardır. (Zehebî, s. 101, 102, 130, 137, 145)

Daha sonra bu inanc Selefiyye Ă‚limlerince geliştirilerek Allah’a ust cihetinin nisbet edilebileceği goruşu kabul edilmiş ve bu husus Selefiyye’nin butun kelĂ‚m ekollerinden ayrıldığı bir itikadî esas haline getirilmiştir.

Ehl-i sunnet kelĂ‚mcılarından İbn KullĂ‚b el-Basrî, Ebu’l-Hasan el-Eş‘arî ve BĂ‚kıllĂ‚nî bu noktada Selef Ă‚limlerine uymuşlardır.

Buna karşılık Ebû Mansûr el-MĂ‚turîdî ile MĂ‚turîdîler’in tamamına yakını, Eş‘ariyye, Mu‘tezile ve muteahhir Şîa kelĂ‚mcıları Allah’a cihet nisbet edilemeyeceği goruşunde birleşmişlerdir.

İmam MĂ‚turîdî, ust cihette bulunmanın bir varlığın ustunluğunu veya yuceliğini gostermeyeceğini belirterek Allah’ın goklerin ustunde olmadığını soyler ve bu manaya gelebilecek nasları, hicbir mahlûka benzemeyen Allah’ın zatına yaraşır bir şekilde anlamak gerektiğini bildirir. (KitĂ‚bu’t-Tevhîd, s. 74-76)

MĂ‚turîdî kelĂ‚mcılarından Ebu’l-Yusr el-Pezdevî de mekĂ‚nda bulunmaktan munezzeh olan Allah’ın, tamamen mekĂ‚nî kavramlar olan butun cihetlerden tenzih edilmesi gerektiğini savunmuştur.(Usûlu’d-dîn, s. 31)

Allah’ı cihetten tenzih eden kelĂ‚m Ă‚limlerinin delillerini şoylece ozetlemek mumkundur:


Bir cihette bulunmak maddî varlıklara mahsus bir ozelliktir. Allah madde ustu bir varlık olduğuna gore cihetten munezzehtir. Eğer O bir cihette bulunsaydı madde gibi sonlu, sınırlı, değişken, parcalara bolunebilen ve başkasına ihtiyac duyan bir varlık olurdu. Zira cihet bir hareketin veya varlığın son sınırı olup sonluluk ve sınırlılığı zorunlu kılar. Bu sebeple Allah’ı herhangi bir cihet veya cihetlerle sınırlamak O’nun ulûhiyyetiyle bağdaşmaz.

Ayrıca Allah’ın bir cihette bulunması, en azından Ă‚lemin o cihete denk gelen parcasının O’nunla birlikte kadîm olmasını gerektirir, halbuki Ă‚lemin her parcası hĂ‚distir.

Aslında naslarda da Allah’a cihet kavramı nisbet edilmemiştir. Bazı Ă‚yet ve hadislerde O’na atfedilen ve ciheti andıran “fevk”, “semĂ‚”, “istivĂ‚”, “uluv” gibi kelimeler O’nun azamet, yucelik ve ustunluk niteliklerine sahip olduğunu anlatmak icin zikredilmiştir.

Şu halde Allah, herhangi bir cihette ve dolayısıyla bir mekĂ‚nda bulunmayan, Ă‚lemin icinde veya dışında gosterilmesi mumkun olmayan madde otesi bir varlıktır.

KĂ‚inata nisbetle Allah’ın ust cihette bulunduğunu savunan Selefiyye Ă‚limlerinin ileri surduğu deliller de şoylece ozetlenebilir:

Âlemin Allah tarafından yaratıldığı ve O’nun zihnin dışında da fiilen mevcut olduğu herkesce kabul edilen bir husustur. Bu durumda Allah Ă‚lemi ya zĂ‚tında veya zĂ‚tının dışında ayrı olarak yaratmıştır. ZĂ‚tında yaratması imkĂ‚nsızdır, cunku bu Allah’ın yaratıklara hulûl edip onlarla birleşmesini ve dolayısıyla hĂ‚dis olmasını gerektirir. O halde Ă‚lemi zĂ‚tının dışında yaratmıştır.

Ancak O zĂ‚tıyla Ă‚lemin icinde değil dışında ve ust cihetindedir. Aksi takdirde Ă‚lemin ne icinde ne dışında bulunmak gibi aklın ilkelerine aykırı bir sonuc doğacaktır.

Bununla birlikte Allah’ın ust cihette olması, yaratıkların birbirine nisbetle bir cihette bulunması şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira O benzeri olmayan bir varlıktır. ZĂ‚tıyla Ă‚lemin icinde değil otesinde, yaratılmış hicbir varlığın bulunmadığı bir yonde olması anlamında ust cihettedir. (İbn Teymiyye, II, 321-325, 646-648; Şerhu’l-Akīdeti’t-TahĂ‚viyye, s. 254-258)

Bu aklî deliller yanında ceşitli naslarda da Allah’ın Ă‚lemi yarattıktan sonra arşa istivĂ‚ ettiği, meleklerin ve ruhun O’na yukseldiği, olen muminlerin ruhlarının da gok katlarını gecerek O’na ulaştığı, Hz. Peygamber’in Mi‘rac gecesinde goklerin ustunde bulunan sidretu’l-muntehĂ‚yı aşarak O’nun huzuruna cıktığı bildirilerek yaratıcının Ă‚lemin icinde bulunmadığı ima edilmiş; cihet lafzı kullanılmamakla birlikte kĂ‚inatın ustunde olduğuna “fevk”, “uluv”, “urûc”, “suûd” vb. kelimelerle işaret edilmiştir.


İnsanlar fıtrî olarak Allah’ı Ă‚lemin fevkinde duşundukleri icin muminler daima kulluklarını bu şuur icinde yerine getirirler.

Ayrıca Allah’a cihet nisbet etmeden ahirette muminler tarafından nasıl goruleceğini acıklamak mumkun değildir. Nitekim başta ashap, tĂ‚biîn ve muctehid imamlar olmak uzere erken devir İslĂ‚m Ă‚limlerinin ileri gelenleri bu inancı paylaşmışlar, aksi goruşleri şiddetle tenkit etmişlerdir. (Zehebî, s. 102-107, 195; İbn Kayyim, s. 108)

KerrĂ‚miyye, Muşebbihe, Mucessime gibi fırkalar da aralarında bazı goruş farklılıkları bulunmakla birlikte Allah’a cihet nisbet edilmesi gerektiğini savunmuşlar, fakat Selefiyye’den farklı olarak O’nun bir cihette oluşunu yaratıklarınkine benzetmişlerdir.

İslĂ‚m filozoflarından İbn Ruşd, erken devir Ă‚limlerinin Allah’a cihet nisbet ettiklerini, Mu‘tezile kelĂ‚mcılarının bunu reddetmesinden sonra İmĂ‚mu’l-Haremeyn el-Cuveynî ve diğer Eş‘ariyye mensuplarının da Mu‘tezile’ye uyduklarını ifade eder. Esasen ona gore naslar acısından Allah’ın Ă‚leme nisbetle ust cihette bulunduğunu soylemek zaruridir; aklî yonden bunda bir sakınca bulunmadığı gibi bu inanc insanların coğunluğunu teşkil eden halk icin de elverişlidir. Ancak İbn Ruşd, Ă‚limlerin soz konusu naslar uzerinde yaptıkları tenzih yonundeki yorumları daha değerli bulmuştur. (el-Keşf, s. 83-86)

Oyle gorunuyor ki kelĂ‚m Ă‚limleri, Allah’ı butun yaratılmışlık niteliklerinden tenzih etmek amacıyla O’na cihet nisbet etmekten titizlikle kacınmış, bu sebeple de ciheti andıran bazı nasları te’vile mecbur kalmışlardır.

Bununla birlikte onlar Allah’ı sadece zihnî bir varlık olarak tasavvur etmemiş, O’nun fiilen de mevcut olduğunu kabul etmişlerdir. Cennette muminlerin Allah’ı gormelerini mumkun kılacak şartların ise dunya ile mukayese edilemeyeceğini soylemişlerdir.

Naslardan hareket etmenin yanında bazı aklî deliller de kullanmayı amaclayan Selefiyye ise bu cetin problemin cozumune onemli bir katkıda bulunmuş değildir. Cunku muhtevalarında cihet manası bulunan nasların te’vile tĂ‚bi tutulmadan zĂ‚hirî manada alınması kacınılmaz bir şekilde teşbihe goturur.

Nitekim kelamcılar Selefiyye’nin konuyla ilgili goruşlerini naklederken onlardan Muşebbihe diye soz etmişlerdir. (Fahreddin er-RĂ‚zî, s. 257)

Selefiyye’nin, Allah’a yaratıklarınkine benzemeyecek şekilde cihet nisbet edilebileceği yolundaki goruşlerine gelince, bu ya kelamcıların yorumuna benzeyen bir te’vildir veya cihet problemine acıklık getirmeyen bir acıklamadır. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Cihet md.)


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
______________

__________________