gurbet gulu
GURBET GULU Yeni mezun bir Turkce oğretmeniydi Mehmet .Henuz daha yeni adımını attığı bu alanda başarılı olmak en buyuk idealiydi.Ufak tefek planları da yok değildi hani? Kucuk bir okul veya dersane onun icin uygun bir calışma ortamı olabilirdi .Arkadaşlarının coğu kararlarını vermiş ve coktan gerekli yerlere başvurmuşlardı. Mehmet kararsızdı ve aklında turlu duşunceler dolanıyordu. Aklı ve vicdanı arasında ic muhasebe yapıyor, doğru yolu bulmaya calışıyordu. Yine boyle gunlerden biriydi.Gece bunları duşunmekten uyuyamamıştı ve bu yuzden hem zihnen hem de bedenen yorgun hissediyordu kendini.Uyanır uyanmaz aşağıya indi. Annesi kahvaltıyı hazırlamıştı ve onu bekliyordu. -“Gunaydın anne!” annesi sesindeki keyifsizliği sezmiş olacak ki: -Gunaydın oğlum,gunaydın da neyin var senin? Kac gundur moralsizsin. Şu okul işi mi sıktı canını oğlum? Dert etme cok uzak olmadıktan sonra muhim değil ben katlanırım gurbete. -Hem okul,hem başka şeyler anne.Sıkıntı bir değil ki. -Ne oldu oğlum,ne sıkıntısı? -Ya benim arkadaşlar canımı sıktılar dun. İlla da dersanede calış diyorlar. “Ne yapacaksın okullarda surunup? Gel rahat et işte” sozlerinden artık bıktım. Baskı yaptılar yine. “İstemiyorum” diyorum.Yok anlamaları ne mumkun? Takmışlar bir kere. -Oğlum her ikisi de iyidir. Ben pek bilmem ama devlete yararın dokunsun isterim. Ama uzağa gitmenden de cok korkuyorum. -Ben kararımı verdim aslında Anadolu’da kucuk bir yer bana uygun. Hem elbet doneceğim anne. Neyse ben bu hafta halledeceğim mutlaka… Yemeğini bitirip apar topar dışarı cıktı. Fazla işi de yoktu. Dolanacaktı oyle biraz, aklındaki duşunceler onu bir turlu rahat bırakmıyor,adeta boğuyordu onu. Biraz hava almak ona iyi gelecekti.Amacsızca bir yuruyuş olsa da dışarıdan cok duşunceli ve yorgun gorunuyordu Mehmet. O anda telefonu caldı. Arayan en yakın arkadaşı: Tahsin, sesi pek heyecanlı geliyor: -Alo,Mehmet nasılsın arkadaşım? -İyiyim Tahsin ne olsun işte.Her zamanki gibi, bu aralar yaşadıklarımı biliyorsun zaten. -Bilmem mi arkadaşım elbette ki biliyorum. Bugun bana gelsene arkadaşlarla toplanacağız yine bu hafta ben aldım.Hem bu konularla ilgili de konuşacağız,belki anlattıklarımız şu okul mevzuu hakkında duşuncelerine yon verebilir. Ne dersin geliyor musun?,mutlaka bekliyorum. Mehmet beklenmedik bu teklif karşısında şaşırmıştı ilkin ne cevap vereceğini bilemedi. -“Tamam,gelirim” cevabı ağzından bir an cıkıverdi. Gidecekti ve oyle de yaptı. Guzel şeyler konuştular o akşam. Mehmet’in bilip de yaşayamadığı, yaşayıp da bilmediği şeyleri… Mehmet o gunden sonra her hafta gitti toplantılara. Her gidişi ayrı bir doğuş, ayrı bir yenileniş olmuştu Mehmet icin. Duşunceleri,davranışları kısacası hayatı değişmişti onlar sayesinde. Sık sık konuşulan konulardan biri de yurtdışında gorev yapan oğretmenler ve onların yaşadıklarıydı. Gurbette acan bu gullerin hikayelerini can kulağıyla dinliyordu. Anlatılanları duydukca ici urperiyor,zaman zaman kendini onların yerine koymaya calışıyordu. İci gidiyordu Mehmet’in,ozeniyordu onlara. Mehmet de onların arasına katılmak istiyordu ama nasıl. Bu kutsal gorevde,kutlu yolculukta ne yapıp edip yer almalıydı. Bu konuyu once arkadaşı Tahsin’e actı. Tahsin cok sevindi,cunku o da gorevlendirilmişti ve yakında gidiyordu. Arkadaşının da onunla aynı safta bulunması ona manevi kuvvet verdi. Gerekli kişilerle konuşuldu ve işlemler tamamlandı. Ama ortada buyuk bir problem vardı “Annesi” peki ya annesine bunu nasıl soyleyecekti. Nasıl olacak da “Ben gidiyorum anne” diyebilecekti. Hele ki yurtdışına gitmesine annesi asla razı olmazdı,biliyordu. Ama kararını vermişti ve annesini ikna etmek icin elinden geleni yapacaktı.Kesin gidecekti ama annesinin rızası olmadan da gitmek istemiyordu. Mehmet annesinin tek cocuğuydu aynı zamanda her şeyi. Babası altı sene once bir trafik kazası sonucu vefat etmişti. Annesi yalnızdı ve Mehmet onun tek varlığıydı. Bu yuzden bu ayrılık, hem Mehmet hem de annesi icin zor olacaktı.Ama ne olursa olsun gidecekti. Eve geldiğinde annesini mutfakta buldu. Annesinin neşesi yerindeydi. Ve bu gece yine maharetli elleriyle guzel yemekler yapmıştı. -Ben geldim anne! -Hoş geldin oğlum, bak sana en sevdiğin yemekleri yaptım, oğlum afiyetle yesin diye canım benim. -Ne gerek vardı anne, ben dışarıda yedim bir şeyler. - Olur mu oğlum? Acsındır sen. Mehmet lafı uzattıkca uzatıyor. Konuyu dolandırıyor,lafı şu gitme işine getirmeye calışıyordu. Ama bu konuşmayı yapmak onun icin cok zordu. Kendini guclukle toparladı ve: -“Gidiyorum anne!” deyiverdi. -Ne gitmesi oğlum? Nereden cıktı bu şimdi. Hani daha belli değil diyordun atanma işleri falan. - Bu başka bir şey anne,yurtdışına gidiyorum. Yeri kesin değil şu an, ama ben kararımı verdim. -Nasıl benim haberim olmadan boyle bir şey yaparsın? Ben senin annenim, annen! Mehmet bir şey soyleyemedi. Sadece susmakla yetindi. Cunku verecek cevap bulamamıştı ne diyebilirdi ki? Annesi haklıydı ama ya hayalleri.. Annesini ciğneyip de bir karar veremezdi ki, kendini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Gitmek icin can atıyordu ama annesi, annesinin rızası olmadan mumkun değil yapamazdı. Duşundu,duşundu bir yolunu bulamamak onu iyice sıkmıştı. Odasında ve yalnızdı. Careyi Rabbine yakarmakta buldu. “Rabbim! Sen en hayırlısını bilirsin annemin gonlunu yumuşat, senin yolunda hizmet etmek istiyorum. Bana yardım et Allah’ım! Hayırlı işler yapma arzumu oraya giderek tamamlamamı nasip et Ya Rabbi’m. Bana bir cıkış kapısı goster. Gitmek ya da kalmak, benim icin en hayırlısını sen bilirsin dualarımı kabul et Allah’ım.!..” bu yakarış Mehmet’in dudaklarından dokuldu o gece… Rabbine yakarmak,ondan medet ummak az da olsa rahatlatmıştı onu. Geceyi zar zor uykusuzca gecirdi. Sabah kalktığında annesini odasında buldu,yatağının başuncunda.. Uyanmasını bekler gibi bir hali vardı. Mehmet akşamdan kalan tartışmaların,konuşmaların verdiği elemli bir sesle: -Gunaydın anne, hayırdır bir şey mi soyleyeceksin? Annesinin gozlerindeki parıltı Mehmet’i iyice meraklandırmıştı. Hem huzunlu,hem de mutlu bir hali vardı sanki. -Oğlum,haydi kalk bavulunu falan hazırlayalım, en azından sana gurbette gerekli olacak birkac bir şey alalım dışarıdan. Haydi kalk bakalım. Mehmet olanlara bir anlam veremedi. Akşamki annesi bir anda değişivermişti. O şaşkınlıkla: -“Ne bavulu anne?” deyiverdi. -Ne bavulu olacak oğlum, gidiyorum diyen sen değil miydin? E hadi kalk bakalım kucuk bey. Şu babanın seneler once aldığı bavulu cıkaracağız kilerden daha. Sonra dışarı cıkıp orada sana lazım olacak birkac bir şey alırız. -Ama anne seenn… Annesi Mehmet’in konuşmasını bitirmesine fırsat vermeden kolundan tuttuğu gibi yataktan kaldırdı. -Hadi bakalım kahvaltıya… Mehmet cok şaşırmıştı. Bu değişim, hem de bir gunde… annesi nasıl bu kadar değişebilirdi? Aklı almıyordu doğrusu. Birden aklına gece uyuyamadığı o gecelerde ettiği o dualar geldi. Mehmet bu işi Rabbine havale ettiğini unutmuştu bu olay da ona gore duasının cok guzel bir cevabıydı. İcinden Rabbine binlerce kez şukretti. Mehmet gideceği icin cok mutluydu ve bir o kadar da heyecanlı. Bir hafta sonra yola cıkıyorlardı. O,Tahsin ve birkac arkadaşı daha. Moğolistan’a gideceklerdi. Ama Mehmet’in ici hala rahat değildi. Annesinin onu uzmemek icin bu kararı verdiğini duşunuyordu. Son bir kez annesine sormak istedi: - Anne, gitmemi istediğinden emin misin? - Bak oğlum annen bir karar verdi mi doğrudur,işi daha fazla irdeleme. Herkes onceki kararını değiştirebilir bu gayet tabii. Bu kutsal gorevde kendi oğlunun,canının parcasının da rol almasını hangi ana istemez? Annesi konuşmasını yaparken huzurluydu.Sanki uzerine yuklu bir gorevi ifa etmiş olmanın rahatlığıyla konuşuyordu. Arada semaya bakan mavi gozleri yağmur yuklu bulutlar gibi doluydu. -Git oğlum ve Rabbinin hoşlanacağı hayırlı işlerde bulun. Muhim bir şey olmadıktan sonra da sakın donme. Beni duşunme sen. Gurbet dediğin nedir ki? Beklersin gunler akıp gider. Seni omrum yettiğince beklerim. Ama sakın bu yoldan donme,başladığın bu işi tamamla… Mehmet’le annesi birbirlerine doyasıya sarılıp,ağladılar. Gunlerdir her ikisinin de icinde tuttuğu sıkıntılar o gozyaşlarıyla damla damla akıp gitti. İkisi de huzurluydu şimdi. Mehmet annesinin rızasını aldığı icin Fatma hanım da Rabbinin rızasına nail olduğu icin.. … Mehmet Moğolistan’a geleli altı yıl olmuştu. Burada o ve arkadaşları duzenlerini kurmuşlar. Turk okullarında oğretmenlik hizmetinde bulunuyorlardı. İlk başta karşılaştıkları zorlukları Allah’ın izniyle yenmişler kendi gucleri yettiği kadarıyla ellerinden gelenin en iyisini yapmaya calışıyorlardı. Fatma hanım da Kutahya’da yıllardır oğlunun yolunu gozluyordu. Mehmet oraya gittiğinden beri annesini yalnızca iki defa ziyaret edebilmişti. Surekli telefonlaşıyorlardı ama bir anne icin oğlunu gormek,kokusunu duymak bambaşkaydı.Ozlemişti oğlunu. Mehmet bu dort yıl icinde oraya alışmıştı aradan gecen altı yıla rağmen o ilk gunku oğretmenlik aşkıyla yanıp tutuşuyordu. Bu yolda hep daha iyiye, daha guzele doğru koşuyordu. Ama gurbetlik zordu hele annesinden ayrı kalmak onu cok uzuyordu. Bu aralar annesi de hastalanmıştı. Her ne kadar “iyiyim oğlum bir şeyim yok” da dese telefonda bile hastalığının ağırlaştığı belli oluyordu. Hem akrabaların soylediğine gore cok kotuleşmiş elden ayaktan iyice duşmuştu. Mehmet annesine kac kere “ İstersen oraya donerim anne,iyi değilsin,yanında olmalıyım” demişti ama bir turlu dinletememişti annesine. Ama bu sefer kesin gidecekti ne olursa olsun yapacaktı. Burada hic aksatmadığı işlerini yarım bırakmak zorunda olsa bile… Ertesi gun telefon geldi,arayan annesiydi: - Oğlum, Mehmet nasılsın evladım? - İyiyim anne ben de seni arayacaktım ben yarın oraya ge…. Annesi konuşmasını tamamlamasına fırsat vermeden araya girdi: - Oğlum yarın geliyorum onun icin aradım. - Ne? Ne diyorsun anne ne gelmesi? Ben de yarın yola cıkacaktım. Bu hasta halinle nasıl gelirsin ta buralara olmaz katiyen izin vermem buna. - İtiraz istemiyorum iyiyim ben yarın oradayım inşallah haydi hoşca kal.. Mehmet oylece kalakalmıştı. Bunu beklemiyordu.Korkutuk hasta kadın nasıl gelebilirdi ta buralara kadar, bir anda iyileşmesi mumkun muydu? O gece annesinin merakıyla uyudu. Ertesi gun oğleye doğru kapısı caldı. Actığında annesini karşısında buldu. İşte sapasağlam karşısında duruyordu hasta olduğuna ilkin inanamadı. Yanında da iki delikanlı vardı. -Gec anne iceri ama ben gelecektim havaalanına neden beklemedin? -Olsun oğlum ben kendim geldim işte hem bak bu delikanlılar bana yardımcı oldular. - Onlar kim anne? Apar topar gittiler iceri bile davet edemedim. - Hic, mahalleden komşunun oğulları onların da burada işleri varmış bana yoldaş oldular birlikte geldik. O gun annesiyle uzun uzun dertleştiler,konuştular hasret giderdiler. Annesi Mehmet’e o gun bambaşka biri gibi gelmişti. Cok huzunlu ve duşunceliydi.Mehmet’e donup: - Oğlum bak ben oradan kalkıp ta buralara kadar geldim. Seni gormek icin geldim, bana bu kadarı yeter. Sen burada kal ve yoluna devam et. Her anne yavrusunu ozler ama dunyadaki ozlemler gelip gecicidir. Rabbim obur tarafta kavuştursun inşallah. Senin burada hayırlı,guzel işler yaptığını gordukce mutlu oluyorum. Ozlemmiş,hasretmiş hepsi yok olup gidiyor. Ama sana vasiyetim bu yoldan donmemendir. Mehmet annesinin ağzından duyduğu bu sozlere bir anlam verememişti. Bir veda konuşması gibi gelmişti ona tum bu sozler. Annesinin sozunu kesip: - Anne sacmalama ne vasiyeti veda eder gibi konuşma lutfen. Annesi cevap vermedi sukunetini korudu. Mehmet annesinin dizine koyduğu başının hafifleştiğini hissetti. Derin bir uykuya daldı. Uyandığında annesini aradı ama bulamadı . şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Daha akşam buradaydı? Bir anda nereye kaybolmuştu. Aklı almadı. Annesi onun yanındaydı ,başını okşamıştı, varlığını hissetmişti. Bu bir ruya olamazdı. Hemen telefona sarıldı. Annesini aradı ama telefonu kapalıydı. Cıldıracak gibi oldu. O an telefonu caldı, arayan dayısıydı sesindeki titreyiş Mehmet’i korkutmuştu. Heyecanla: - Alo, dayı ne oldu? Sesin kotu geliyor. - Mehmet, oğlum akşam arayacaktım ama dilim varmadı sana soylemeye.. Mehmet kotu bir şeyler olduğunu anlamıştı icini bir korku kapladı. - Neyi dayı ne oldu? Beni korkutuyorsun. - Evladım annenin durumu akşam ağırlaştı hastaneye kaldırdık, ama kurtaramadılar. Onu kaybettik Mehmet başımız sağolsun. Mehmet duyduklarına inanamamıştı. Kulakları duymaz, gozleri gormez olmuştu sanki. Dunya başına yıkılmıştı. Ama nasıl olurdu annesi akşam buradaydı, ona sarılmıştı kokusunu duymuştu. Bu nasıl olabilirdi? İmkansızdı. Acısını unutup bunu duşundu bir an bunda da bir hikmet olabileceği gecti aklından. Mehmet bunları duşunurken telefonda onu teselli etmek icin cırpınan dayısının sesini bile duymuyordu. Daha fazla bekletmemek icin: - Beenn benn hemen yola cıkıyorum bekleyin beni… Mehmet apar topar yola cıktı. Yol boyunca aklında hep o esrarengiz olay vardı. Bir yandan annesinin olumune uzuluyor, bir yandan da tum bu olanlara anlam vermeye calışıyordu. Kutahya’ya vardığında tum akrabalar oradaydı. Buraya annesinin cenazesi icin mi donecekti? Aklının ucundan bile gecmemişti. Eve girdiğinde onu dayısı karşıladı. Uzun uzun sarıldılar. Dayısı hem ona olan ozlemini gideriyor hem de acısını dindirmeye calışıyordu. Konuştular, dertleştiler. Mehmet icini doktu dayısına dayısı da annesinin acısını dindirmeye calıştı Mehmet’in…Annesini o gun defnettiler. Mehmet kendini iyice toparlamıştı. Olum Allah’ın emri ne yapılabilirdi ki. Daha fazla dayanamayıp orada yaşadığı o sırlı olayı dayısına anlattı. Dayısı inanamadı ilkin, ama Allah’ın hikmetinden sual olunmazdı. Mehmet dayısıyla bunları konuşurken odaya teyzesi girdi. Telaşlı ve meraklı bir hali var gibiydi. Mehmet’e: - Mehmet, oğlum baksana bir, annenin odasında bunu buldum. Mektup galiba uzerinde Mehmet’ime yazıyor kesin annen yazmış olmalı. Bir bak bakalım. Mehmet şaşırdı. Bu mektup da nereden cıkmıştı şimdi annesi ona icinden ne gecerse soylerdi. Hicbir şey saklamazdı ondan. Merakla mektubu actı. Annesinin ona yazdığı bu satırları gozyaşları icinde okudu. Şunlar yazılıydı: “Oğlum, Mehmet sana bu satırları Moğolistan’ a gitmenden bir gun once yazıyorum. Yarın gidiyorsun oğlum. Belki bunları okuduktan sonra “ Niye yuzume soylemedin anne?” diyeceksin. Ama yapamadım. Ne olursa olsun oraya gitmeliydin ve buna engel olamazdım. Hani sana kızmıştım ilk soylediğinde ama birden fikrim değişivermişti sen de şaşırmıştın. Aslında o gun niyetim seni oraya gondermemek, engel olmaktı ama yapamadım. O gece bir ruya gordum hem de pek kutlu bir ruya. Peygamber efendimiz( s.a.v)’ yi gordum. Nurlar icindeydi, her yan parlıyordu. Efendimiz bana bir şeyler anlatıyordu, dualar okuyordu. Etrafta melekler vardı. Bana cok ozelmişim gibi muamele yapılıyordu sanki. O an bir ses duydum, bana sesleniyordu. “ izin ver, izin ver oğlunun gitmesine izin ver Şuphesiz ki Allah en hayırlısını bilendir. Oğlun icin gitmek daha hayırlıdır. İzin ver ki o da Rabbi icin hayırlı işler yapabilsin, kutlu bir yoldan gidebilsin.” Bu sozler kafamın icinde tekrarlandı, tekrarlandı. Sonra beni iki delikanlı gorunumunde meleğe teslim ettiler onlar beni yuksek bir yere cıkardılar. Ve kucuk bir pencereden senin gelecekte yapacağın hayırlı işleri gosterdiler. Orada zaman kavramı yoktu. Her şey donmuş gibiydi. Bana oyle geliyor ki gideceğin bu yol boş değil. Belli ki yapılanlardan Rabbimiz de hoşnut. Belki de bunları sana soyleyemeye omrum yetmeyecek Allah bilir. Belki de seni son kez goremeden, tum bunları sana soyleyemeden oleceğim.Bu mektubu da sana bu yuzden yazıyorum. Ama Allah’tan tek dileğim şudur. Ben senin hasretine katlanırım ama sen oralarda, gurbette bensiz yapamazsın biliyorum. Allah seni goremeden canımı alacaksa da senin hasretini gidersin. Sana vasiyetim şudur ki oğlum: sakın bu yoldan donme ve omrun yettiğince bunun icin savaş cunku bu yol pek hayırlı bir yoldur…” Mehmet gozyaşları icinde okuduğu bu satırlarda cevaplarını aradığı tum sorulara yanıt bulmuştu. Ve yaşadığı o sırlı olayın asıl sebebinin annesinin duası olduğunu da anlamıştı. Kim bilir belki o gun gelen. Allahın gorevlendirdiği bir melekti. O delikanlılar ise annesinin ruyasındakilerdi belki de. Mehmet artık bu hizmetin neden bu kadar onemli olduğunu anlamıştı. Bu yolun donuşu olmazdı. Gurbette acan guller solamazdı. Olunceye kadar bu yolda koşacağına soz verdi. Moğolistan’a dondu ve yarım kalan kutsal gorevini devam ettirdi. Omrunun sonuna kadar bu yol icin uğraştı didindi. Mehmet’e gurbet vatan olmuştu ve vatanı bildiği bu topraklarda omru son bulmuştu…
Furkan Gulşen
__________________