EVRENİN KOKENİ
Kuran-ı Kerim'de evrenin ortaya cıkışı şoyle acıklanır:
“O gokleri ve yeri yoktan var edendir...„
(En'am Suresi, 101)
Kuran'da verilen bu bilgi, cağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum icindedir. Bugun astrofiziğin ulaştığı kesin sonuc, tum evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, buyuk bir patlamayla var olduğudur. "Buyuk Patlama", orijinal adıyla "Big Bang" teorisi, tum evrenin yaklaşık 15 milyar yıl once tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır. Buyuk Patlama teorisi bugun evrenin varoluşu ve başlangıcı konusunda butun bilim cevreleri tarafından ortak kabul goren yegane bilimsel acıklamadır.
Big Bang'den once madde diye bir şey yoktur. Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında madde, enerji ve zaman yaratılmıştır. Modern fiziğin ortaya koyduğu bu buyuk gercek, Kuran'da bize 1400 yıl onceden haber verilmektedir.
EVRENİN GENİŞLEMESİ
Astronomi biliminin henuz gelişmemiş olduğu bir donemde, 14 asır once indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şoyle bahsedilir:
“Biz goğu 'buyuk bir kudretle' bina ettik ve şuphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.„
(Zariyat Suresi, 47) Ayette gecen "gok" kelimesi Kuran'ın pek cok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Burada da bu anlamda kullanılmıştır. Yani Kuran'da, evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir. Bilimin bugun varmış olduğu sonuc da Kuran'da bildirilenle aynıdır.
Yuzyılımızın başlarına dek bilim dunyasında hakim olan tek goruş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri suregeldiği" şeklindeydi.
Rus fizikci Alexander Friedmann ve Belcikalı evren bilimci Georges Lemaitre, bu yuzyılın başlarında evrenin surekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Bu gercek, 1929 yılında gozlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gokyuzunu incelerken yıldızların ve galaksilerin surekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Herşeyin surekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, surekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gozlemlerle de kesinlik kazandı.
Ancak bu gercek, henuz hicbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar once acıklanmıştı. Cunku Kuran, tum evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sozudur.
GOKLERLE YERİN BİRBİRİNDEN AYRILMASI
Goklerin yaratılışı konusundan bahseden bir başka ayet ise şoyledir:
“O inkar edenler gormuyorlar mı ki, (başlangıcta) goklerle yer,
birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi
sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?„
(Enbiya Suresi, 30)
Ayetin "birbiriyle bitişik" olarak tercume edilen "ratk" kelimesi, Arapca sozluklerde "birbiriyle icice, ayrılmaz durumda, kaynaşmış" anlamlarına gelir. Yani tam bir butun oluşturan iki maddeyi tanımlamak icin bu kelime kullanılır. Ayette gecen "ayırdık" ifadesi ise Arapca "fatk" fiilidir ki, bu fiil "ratk" halindeki bir nesneyi yarıp, parcalayıp dışarı cıkması anlamına gelir. Orneğin tohumun filizlenerek topraktan dışarı cıkması Arapca'da bu fiille ifade edilir.
Şimdi ayete tekrar bakalım. Ayette goklerle yerin birbiriyle bitişik yani "ratk" durumunda olduğu bir durumdan bahsediliyor. Ardından bu ikisi "fatk" fiili ile ayrılıyorlar. Yani biri diğerini yararak dışarı cıkıyor. Gercekten de Big Bang'in ilk anını hatırladığımızda, tek bir noktanın evrenin tum maddesini icerdiğini goruyoruz. Yani herşey, hatta henuz yaratılmamış olan "gokler ve yer" bile bu noktanın icinde, "ratk" halindeler. Ardından bu nokta şiddetle patlıyor ve bu yolla maddeler "fatk" oluyorlar…
Ayette gecen ifadeleri bilimsel bulgularla karşılaştırdığımızda tam bir uyum icinde olduklarını goruyoruz. 14 asır once haber verilmiş olan bu bulguların bilimsel olarak ortaya konması ise ancak 20. yuzyılda mumkun olmuştur.
YORUNGELER
Kuran'da Guneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yorungesi olduğu şoyle vurgulanır:
“Geceyi, gunduzu, Guneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur;
her biri bir yorungede yuzup gidiyor.„ (Enbiya Suresi, 33)
Guneş'in sabit olmadığı, belli bir yorungede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şoyle bildirilmektedir:
“Guneş de, kendisi icin (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu ustun ve guclu olan,
bilenin takdiridir.„
(Yasin Suresi, 38)
Kuran'da bildirilen bu gercekler, ancak cağımızdaki astrolojik gozlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına gore Guneş, Solar Apex adı verilen bir yorunge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720 bin km.'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Guneş'in gunde 17 milyon 280 bin km. yol katettiğini gosterir. Guneş'le birlikte onun cekim sistemi icindeki tum gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler. Ayrıca, evrendeki tum yıldızlar da buna benzer planlı bir harekete sahiptirler.
Tum evrenin bu şekilde yorungelerle donatılmış olduğu, yine Kuran'da şoyle haber verilmiştir:
“Ozen icinde yollar ve yorungelerle donatılmış' goğe andolsun."(Zariyat Suresi, 7)
Evrende yaklaşık 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yıldız bulunur. Bu yıldızların pek coğunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uyduları vardır.
Tum bu gok cisimleri cok ince hesaplarla saptanmış yorungelere sahiptir. Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yorungesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve duzen icinde akıp gitmektedir. Bunların dışında pek cok kuyruklu yıldız da kendisi icin tespit edilmiş olan yorungede yuzup gider.
Evrendeki yorungeler sadece gok cisimlerine ait değildir. Galaksiler de şaşırtıcı hızlarla planlı ve hesaplı yorungeler uzerinde hareket ederler. Bu hareketleri esnasında hicbir gok cismi bir diğeriyle carpışmaz, yolları kesişmez.
Elbette, Kuran'ın indirildiği donemde insanlık, gunumuzdeki gibi uzayı milyonlarca kilometre uzaklara dek gozlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gozlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi. Dolayısıyla uzayın, ayette bildirildiği gibi, "ozen icinde yollar ve yorungelerle donatılmış" olduğunu, o donemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansızdı. Ancak o cağda indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de bu gercek bizlere acıkca haber verilmiştir; cunku Kuran, Allah'ın sozudur.
DUNYANIN YUVARLAKLIĞI
“Gokleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gunduzun ustune sarıp-ortuyor, gunduzu de gecenin ustune sarıp ortuyor...„(Zumer Suresi, 5)
Kuran'ın evreni tanıtan ayetlerinde kullanılan ifadeler oldukca dikkat cekicidir. Ustteki ayette "sarıp ortmek" olarak tercume edilen Arapca kelime "tekvir"dir. Bu kelimenin Turkce karşılığı, "yuvarlak bir şeyin uzerine bir cisim sarmak"tır. (Orneğin Arapca sozluklerde "başa sarık sarma" gibi yuvarlak cisimleri iceren fiiller icin bu kelime kullanılır.
Ayette, gecenin ve gunduzun birbirlerinin uzerlerini sarıp-ortmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, aynı zamanda Dunya'nın bicimi konusunda kesin bir bilgi icermektedir. Ancak ve ancak Dunya'nın yuvarlak olması durumunda bu ayette ifade edilen fiil gercekleşebilir. Yani 7. yuzyılda indirilen Kuran'da Dunya'nın yuvarlak olduğuna işaret edilmiştir.
Unutmamak gerekir ki, o donemdeki astronomi anlayışı Dunya'yı daha farklı algılıyordu. O donemde Dunya'nın duz bir satıh olduğu duşunuluyordu ve tum bilimsel hesap ve acıklamalar da buna gore yapılıyordu. Kuran ayetleri ise bize henuz bu yuzyılda oğrendiğimiz bilgileri vermektedir. Kuran Allah'ın sozu olduğu icin evreni tarif ederken olabilecek en doğru kelimeler kullanılmıştır
KORUNMUŞ TAVAN
Kuran'da Allah, gokyuzunun ilginc bir ozelliğine şoyle dikkat ceker:
“Gokyuzunu korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yuz ceviriyorlar.„ (Enbiya Suresi, 32)
Ayette belirtilen gokyuzunun bu ozelliği, 20. yuzyıldaki bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Yerkuremizi cepecevre kuşatan atmosfer, canlılığın devamı icin son derece hayati işlevleri yerine getirir. Dunyaya doğru yaklaşan irili ufaklı pek cok gok taşını eriterek yok eder ve bunların yeryuzune duşerek canlılara buyuk zararlar vermesini engeller.
Atmosfer, bunun yanısıra, uzaydan gelen ve canlılar icin zararlı olan ışınları da filtre eder. İşin ilginc olan yanı, atmosferin sadece zararsız orandaki ışınları, yani gorunur ışık, kızıl otesi ışınlar ve radyo dalgalarını gecirmesidir.
Bunların tumu yaşam icin gerekli ışınlardır. Orneğin atmosfer tarafından belirli oranda gecmesine izin verilen ultraviyole ışınları, bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tum canlıların hayatta kalmaları acısından buyuk onem taşır. Guneş tarafından yayılan şiddetli ultraviyole ışınlarının buyuk bolumu, atmosferin ozon tabakasında suzulur ve Dunya yuzeyine yaşam icin gerekli olan az bir kısmı ulaşır.
Atmosferin koruyucu ozelliği bunlarla da kalmaz. Dunya, uzayın ortalama eksi 270 derecelik dondurucu soğuğundan yine atmosfer sayesinde korunur.
Atmosfer, sadece canlılar icin gerekli olan ışınların yeryuzune gecmesine izin verir. Orneğin bu ışınlardan ultraviyole ışınları belirli oranlarda bize ulaşır. Bu oran bitkilerin fotosentez yapmaları ve dolayısıyla tum canlıların hayatta kalması icin en uygun olcuye sahiptir.
Dunya'yı zararlı etkilerden koruyan, yalnızca atmosfer değildir. Atmosferin yanısıra "Van Allen Kuşakları" denilen ve Dunya'nın manyetik alanından kaynaklanan bir tabaka da, gezegenimize gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan gorevi gorur. Guneş'ten ve diğer yıldızlardan surekli olarak yayılan bu ışınlar, insanlar icin oldurucu etkiye sahiptir. Ozellikle Guneş'te sık sık meydana gelen ve "parlama" adı verilen enerji patlamaları, Van Allen Kuşakları olmasa, Dunya'daki tum yaşamı yok edebilecek guctedir.
Van Allen Kuşakları'nın yaşamımız acısından onemini Dr. Hugh Ross şoyle anlatmaktadır:
Dunya, Guneş Sistemi'ndeki gezegenler arasında en yuksek yoğunluğa sahiptir. Bu geniş nikel-demir cekirdeği buyuk bir manyetik alandan sorumludur. Bu manyetik alan Van Allen radyasyon koruyucu tabakasını meydana getirir. Bu tabaka yeryuzunu radyasyon bombardımanından korur. Eğer bu koruyucu tabaka olmasaydı Dunya'da hayat mumkun olmazdı.
Gokyuzunu seyreden insanların coğunun aklına atmosferin koruyucu yapısı gelmez. Bu yapı olmasa Dunya'nın nasıl bir yer olacağını da insanlar coğu zaman duşunmez. Yukarıdaki resimde Dunya'ya duşen bir gok taşının ABD Arizona'da actığı dev cukur gorulmektedir. Eğer atmosfer olmasaydı bu gok taşlarının milyonlarcası dunya yuzeyine duşer ve gezegen yaşanılmaz bir hale gelirdi.
Manyetik alanı olan ve kayalık bolgelerden oluşan diğer tek gezegen Merkur'dur. Fakat bu manyetik alanın gucu Dunya'nınkinden 100 kat daha azdır. Van-Allen radyasyon koruyucu tabakası Dunya'ya ozeldir.
Gectiğimiz yıllarda tespit edilen bir parlamada acığa cıkan enerjinin, Hiroşima'ya atılanın benzeri 100 milyar atom bombasına eş değer olduğu hesaplanmıştır. Parlamadan 58 saat sonra pusulaların ibrelerinde aşırı hareketler gozlenmiş, Dunya atmosferinin 250 km ustunde sıcaklık sıcrama yapıp 2500° C'ye yukselmiştir.
Kısacası, Dunya'nın uzerinde, kendisini sarıp kuşatan ve dış tehlikelere karşı koruyan mukemmel bir sistem işler. İşte Dunya goğunun bu koruyucu kalkan ozelliği yuzyıllar oncesinden Kuran'da bizlere Allah tarafından bildirilmiştir.
ATMOSFERİN KATMANLARI
Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gokyuzunun yedi kat olarak duzenlendiğidir:
Sizin icin yerde olanların tumunu yaratan O'dur.
Sonra goğe istiva edip de onları yedi gok olarak
duzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.(Bakara Suresi, 29)
Sonra, duman halinde olan goğe yoneldi;
Boylece onları iki gun icinde yedi gok olarak tamamladı ve her bir goğe emrini vahyetti...(Fussilet Suresi, 11-12)
Kuran'da pek cok ayette kullanılan gok kelimesi tum evreni ifade etmek icin kullanıldığı gibi, Dunya goğunu ifade etmek icin de kullanılır. Kelimenin bu anlamı alındığında, Dunya goğunun, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya cıkmaktadır.
Nitekim bugun Dunya atmosferinin ust uste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir. Ustelik aynen ayette bildirildiği gibi, tam yedi temel katmandan...
Bilimsel bir kaynakta bu konu şoyle acıklanır:
Bilim adamları atmosferin bircok katmandan oluştuğunu keşfettiler. Katmanlar, basıncları ve bunları oluşturan gazların bileşimi gibi belirgin fiziksel ozelliklerle birbirlerinden farklılaşırlar... Atmosferin Dunya'ya en yakın katmanı "TROPOSFER"dir. Atmosferin toplam kutlesinin %90'ını oluşturur... Troposfer'in uzerindeki katman "STRATOSFER" dir... Stratosfer'de ultraviyole ışınlarının emildiği katmana "OZONOSFER" adı verilir... Stratosfer'in uzerindeki tabakaya ise "MEZOSFER" adı verilir... Mezosfer'in uzerinde "TERMOSFER" yer alır... İyonize olmuş gazlar Termosfer'in icinde "İYONOSFER" adı verilen başka bir katman oluştururlar... Dunya atmosferinin en dış tabakası ise 450 km. den 960 km. ye kadar uzanır. Bu katmana "EKZOSFER" adı verilir.
DAĞLARIN GOREVİ
Kuran'da dağların onemli bir jeolojik işlevine dikkat cekilmektedir:
“Yeryuzunde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık...„(Enbiya Suresi, 31)
Dikkat edilirse ayette, dağların yeryuzundeki sarsıntıları onleyici bir ozelliğinin olduğu haber verilmektedir.
Kuran'ın indirildiği donemde hicbir insan tarafından bilinmeyen bu gercek, gunumuzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya cıkarılmıştır. Bu bulgulara gore, dağlar, yeryuzu kabuğunu oluşturan cok buyuk tabakaların hareketleri ve carpışmaları sonucunda meydana gelir.
İki tabaka carpıştığı zaman daha dayanıklı olanı otekinin altına girer. Ustte kalan tabaka kıvrılarak yukselir ve dağları meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yeraltında ilerleyerek aşağıya doğru derin bir uzantı meydana getirir. Yani dağların yeryuzunde gorduğumuz kutleleri kadar, yeraltına doğru ilerleyen derin bir uzantıları daha vardır. Bilimsel bir kaynakta dağların bu yapısı şoyle tarif edilir:
"Kıtaların daha kalın olduğu dağlık bolgelerde yerkabuğu mantoya derinlemesine saplanır." (1)
Bir ayette, dağların bu işlevine, "kazık" benzetmesi yapılarak şoyle işaret edilir:
“Biz, yeryuzunu bir doşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık?„(Nebe Suresi, 6-7)
Bu ozellikleri sayesinde dağlar, yeryuzu tabakalarının birleşim noktalarında yer ustune ve yeraltına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine percinler. Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek mağma tabakası uzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan civilere benzetebiliriz.
Dağların bu sabitleyici ozelliği bilimsel literaturde "izostasi" terimiyle tanımlanır. İzostasi'nin kelime anlamı şoyledir:
"İzostasi: ... Jeolojide, dağların Dunya yuzeyinin altında oluşturdukları yercekimsel kuvvet sayesinde yerkabuğunun genel dengesinin sağlanması."
Gorulduğu gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda keşfedilen dağların cok hayati bir işlevi, yuzyıllar once indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de Allah'ın yaratmasındaki ustun hikmete bir ornek olarak verilmiştir. Bir başka ayette şoyle buyrulur:
“... Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı...„(Lokman Suresi, 10)
AŞILAYICI RUZGARLAR
Kuran'ın bir ayetinde ruzgarların "aşılama" ozelliğine ve bunun sonucunda yağmurun oluştuğuna dikkat cekilir:
"Ve aşılayıcılar olarak ruzgarları gonderdik, boylece gokten su indirdik de sizleri suladık... (Hicr Suresi, 22)
Ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın ruzgarlar olduğuna dikkat cekilmektedir. Oysa bu yuzyılın başlarına kadar, ruzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki ruzgarın bulutları suruklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise ruzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gosterdi.
Ruzgarların bu aşılama ozelliği şoyle gercekleşir:
Okyanusların ve denizlerin yuzeyinde, kopuklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır.
Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri capındaki binlerce parcacığı havaya fırlatırlar. "Aerosol" adı verilen bu parcacıklar, ruzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin ust katmanlarına taşınır. Ruzgarların bu şekilde yukseklere taşıdığı parcacıklar, burada su buharı ile temas eder. Su buharı da bu parcacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına donuşur. Bu su damlacıkları once biraraya gelerek bulutları oluşturur, bir sure sonra da yağmur olarak yeryuzune iner.
Gorulduğu gibi ruzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parcacıklarla "aşılamakta" ve boylece yağmur bulutlarının oluşumunu sağlamaktadır.
Eğer ruzgarların bu ozelliği olmasa, yuksek atmosferdeki su damlacıkları hicbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı.
Burada onemli olan nokta ise, ruzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik gorevinin asırlar once Kuran ayetinde bildirilmiş olmasıdır. Hem de insanların doğa olayları hakkında hemen hicbir şey bilmedikleri bir devirde..
DENİZLERİ BİRBİRİNE KARIŞMAMASI
Denizlerin, araştırmacılar tarafından cok yakın bir gecmişte tespit edilen bir ozelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şoyle bildirilir:
“Birbirleriyle kavuşmak uzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını gecmezler.„ (Rahman Suresi, 19-20)
Birbirine acılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu ozelliği, okyanus bilimciler tarafından cok yakın bir zaman once keşfedilmiştir. "Yuzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya cıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yuzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
Elbette ki işin ilginc yanı, insanların, ne fizikten, ne yuzey geriliminden, ne de okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerceğin Kuran'da bildirilmiş olmasıdır.
DENİZLERDEKİ KARANLIK VE İC DALGALAR
“Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun ustunu bir dalga kaplar, onun ustunde bir dalga, onun da ustunde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı uzerinde olan karanlıklar; elini cıkardığında onu bile neredeyse goremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun icin nur yoktur.„(Nur Suresi, 40)
Derin denizlerdeki genel ortam "Oceans" adlı kitapta şu şekilde tanımlanmaktadır:
Bugun biliyoruz ki, derin denizlerdeki ve okyanuslardaki karanlık, yaklaşık olarak 200 m. ve daha derin yerlerde olur. Bu derinlikte, hemen hemen hic ışık yoktur. 1000 m.'nin altındaki derinliklerde ise artık hicbir şekilde ışığa rastlamak mumkun değildir.(1)
Gunumuzde bir denizin genel coğrafi yapısı, icinde yaşayan canlıların ozellikleri, tuzluluk oranı gibi bilgilerin yanısıra icerdiği su miktarı, yuzolcumu ve derinliği gibi bilgileri de edinmek mumkundur. Gunumuz teknolojisi kullanılarak uretilmiş olan denizaltı gibi araclar ve ceşitli ozel aletler bu bilgilere ulaşmakta kullanılan en onemli aracıdırlar.
Bir insanın bu aletler olmadan 40 m.'den daha derine dalması ise neredeyse imkansızdır. Bununla birlikte bir insanın yardımsız olarak
okyanusların 200 m. civarındaki karanlık derinliklerinde yaşaması da kesinlikle mumkun değildir. Bu nedenle bilim adamları denizler hakkındaki detaylı bilgileri cok yakın zamanlarda keşfetmişlerdir. Oysa Nur Suresi'ndeki ayette gecen "engin denizlerin karanlık" olduğu ifadesi bundan 1400 sene once haber verilmiştir. Hicbir teknolojinin dolayısıyla insanların denizlerin derinliklerine dalacak araclarının olmadığı bir donemde boyle bir bilginin verilmiş olması elbette Kuran mucizelerinden biridir.
Bununla birlikte Nur Suresi'nin 40. ayetinde belirtilen "…engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun ustunu bir dalga kaplar, onun ustunde bir dalga, onun da ustunde bir bulut vardır…" ifadesi de Kuran'daki başka bir bilimsel mucizeye işaret etmektedir:
Bilim adamları yakın zamanda "farklı yoğunluktaki katmanlar arasında yoğunluk ara yuzlerinde meydana gelen ic dalgalar"ın olduğunu bulmuşlardır. İc dalgalar deniz ve okyanusların derinliklerini kaplar cunku derin denizlerin, uzerlerindeki sudan daha fazla yoğunlukları vardır. İc dalgalar yuzey dalgaları gibi davranır. Yuzey dalgaları gibi onlar da kırılabilir. İc dalgalar, insan gozuyle gorulemez ancak belirli bir bolgedeki sıcaklık ve tuzluluk değişiklikleri incelendiğinde bu dalgalar fark edilebilir
YAĞMURDAKİ OLCU
Kuran'da yağmur hakkında verilen bir diğer bilgi ise, yağmurun belli bir olcu ile indirildiğidir. Zuhruf Suresi'nde şoyle buyrulur:
“Ki O, belli bir miktar ile gokten su indirdi de, onunla olu bir memleketi ‘diriltti (ve her yanına hayat) yaydı'; siz de boyle (kabirlerinizden diriltilip) cıkarılacaksınız.„ (Zuhruf Suresi, 11)
Yağmurdaki bu olcu de, yine cağımızdaki araştırmalarla tespit edilmiştir. Olcumlere gore, yeryuzunden bir saniyede 16 milyon ton su buharlaşmaktadır. Bir yılda bu miktar 505 trilyon tona ulaşır. Bu, aynı zamanda bir yılda Dunya'ya yağan yağmur miktarıdır. Yani su, surekli bir denge icinde, "bir olcuye gore" donup durmaktadır. Yeryuzundeki hayatın devamı da, bu su dongusu sayesinde sağlanır. İnsan sahip olduğu tum teknolojik imkanları kullansa dahi bu donguyu asla yapay olarak gercekleştiremez.
Eğer bu miktarda en kucuk bir değişiklik bile olsa, kısa bir zaman sonra buyuk bir ekolojik dengesizlik ortaya cıkacak ve bu da hayatın sonunu getirecektir. Fakat hicbir zaman boyle olmaz; yağmur, Kuran'da bildirildiği gibi, yeryuzune her sene aynı miktarda inmeye devam eder.
YAĞMURUN OLUŞUMU
Yağmurun nasıl oluştuğu uzun sure insanlar icin bir sırdı. Ancak hava radarlarının keşfedilmesinden sonra, yağmurun hangi evrelerden gecerek oluştuğu kesinlik kazandı.
Buna gore, yağmur uc evreden gecerek oluşur: Once ruzgar yoluyla yağmurun "hammaddesi" havalanır. Ardından bulutlar meydana gelir ve en son olarak da yağmur damlacıkları ortaya cıkar.
Kuran'da yağmurun oluşumu ile ilgili ayetlerde de tam bu sureclerden soz etmektedirler.
“Allah, ruzgarları gonderir, boylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gokte yayıp-dağıtır ve onu parca parca kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp cıktığını gorursun. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler.„
(Rum Suresi, 48)
Şimdi ayette ifade edilen uc evreyi teknik olarak inceleyelim.
1. EVRE: "Allah ruzgarları gonderir..."
Okyanuslardaki kopuklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı surekli ortaya cıkmakta ve su zerreleri surekli olarak gokyuzune fırlamaktadır. Tuzca zengin olan bu zerreler daha sonra ruzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarılara doğru yol alırlar. Aerosol adı verilen bu kucuk parcacıklar "su tuzağı" adı verilen bir mekanizmayla yine denizlerden yukselen su buharını kendi cevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar.
2. EVRE: "...boylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gokte yayıp dağıtır ve onu parca parca kılar..."
Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerrelerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bunların icindeki su damlacıkları cok kucuk olduklarından (0.01 ile 0.02 mm capında) havada asılı kalırlar ve goğe yayılırlar. Boylece gok bulutlarla kaplanır.
Yukarıdaki cizimde okyanuslardaki kopuklenme ile oluşan su zerreciklerinin gokyuzune fırlaması gorulmektedir. Bu, yağmurun oluşumundaki ilk aşamadır. Bundan sonra oluşan bulutlardaki su damlacıkları havada asılı kalacak ve bunlar yoğunlaşarak yağmuru oluşturacaktır. Bu aşamaların tumu ayetlerde eksiksiz olarak bildirilmektedir.
3. EVRE: "...nihayet onun arasından yağmurun akıp cıktığını gorursun."
Tuz kristallerinin ve toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parcacıkları iyice yoğunlaşarak yağmur damlalarını oluştururlar. Boylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar buluttan ayrılarak yağmur biciminde yere duşmeye başlarlar.
Gorulduğu gibi yağmurun oluşumundaki her aşama, Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Ustelik bu aşamalar doğru sıralama ile acıklanmıştır. Dunyadaki bircok doğal olayda olduğu gibi, bunda da Allah en doğru acıklamayı yapmakta, ustelik bu acıklamayı keşfedilişinden asırlar once Kuran'la insanlara duyurmaktadır.
Yağmurun oluşumu ile ilgili olarak başka bir ayette şu bilgiler verilmektedir:
“Gormedin mi ki, Allah bulutları surmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları ust uste yığmaktadır; boylece, yağmurun bunların arasından akıp-cıktığını gorursun.
Gokten icinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu cevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gozleri kamaştırıp goturuverecektir.„(Nur Suresi, 43)
Bulut tipleri uzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmurun oluşumu ile ilgili şaşırtıcı sonuclarla karşılaşmışlardır. Yağmur bulutları belirli bir sistem ve aşamalar dahilinde oluşmakta ve şekillenmektedir. Yağmur bulutlarından biri olan cumulonimbus turu bulutların oluşum aşamaları bilimsel olarak şoyledir:
1. AŞAMA, Surulme: Bulutlar ruzgarlar tarafından bulundukları yerden itilirler yani surulur.
2. AŞAMA, Birleşme: Ruzgar tarafından itilen bu kucuk boyuttaki bulutlar (cumulus) suruklendikleri yerde birleşip yeni buyuk bulutları oluşturur.9 (1)
3. AŞAMA, Yığılma: Kucuk bulutlar birleştikten sonra buyuk bulutun icindeki yukarı doğru cekiş kuvveti artar. Bulutun merkezindeki yukarı cekiş kuvveti kenarlardaki cekişten daha gucludur. Bu yukarı cekişler bulutun govdesinin dikey olarak buyumesine neden olur. Boylece bulutlar yukarıya doğru genişleyerek ust uste yığılmış olur. Bu, dikey olarak buyumuş bulutun govdesinin atmosferin daha serin yerlerine doğru uzamasına sebep olur. İşte bu noktada atmosferin serin bolgelerinde bulutta su ve dolu damlaları buyumeye başlar.
Bu aşamaların sonucunda, su ve dolu damlaları -yukarı cekiş gucunun onları destekleyemeyeceği kadar- ağırlaştıkları zaman da bulutlardan yağmur, dolu vs. şeklinde duşmeye başlarlar. (2)
Kucuk bulut parcaları (cumulus bulutları) ruzgarlar tarafından bulundukları yerden itilir ve birleşirler, yani ayette gecen ifade ile "... Allah bulutları surmekte, sonra aralarını birleştirmekte..."dir. (Nur Suresi, 43)
Unutmamak gerekir ki meteorologlar bulut oluşumu, yapısı ve fonksiyonu ile ilgili detayları gelişmiş ekipmanlar (ucak, uydu, bilgisayar vs.) kullanarak yakın zamanda oğrenmişlerdir. Gorulen odur ki, Allah bu ayetlerinde de bize 1400 sene oncesinde bilinmesi mumkun olmayan bir bilgi vermiştir.
DAĞLARIN HAREKET ETMESİ
Bir ayette dağların gorundukleri gibi sabit olmadıkları, surekli hareket halinde bulundukları şoyle bildirilmekte
“Dağları gorursun de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların suruklenmesi gibi suruklenirler..."(Neml Suresi, 88)
Dağların bu hareketi, uzerinde bulundukları yerkabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yerkabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası uzerinde adeta yuzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak bu yuzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryuzundeki kıtaların Dunya'nın ilk
donemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yonlerde suruklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını one surmuştu.
Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun olumunden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınladığı bir makalede belirtmiş olduğu gibi yeryuzundeki kara parcaları yaklaşık 500 milyon yıl once birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu buyuk kara parcası Guney Kutbu'nda bulunuyordu.
Yaklaşık 180 milyon yıl once Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yonlere suruklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistan'sız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bolunmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl icindeki ceşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha kucuk parcalara ayrıldılar.
İşte Pangaea'nın parcalanmasıyla ortaya cıkan bu kıtalar surekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkac santimetrelik hızlarla Dunya yuzeyinde suruklenmektedirler.
20. yuzyılın başlarında yapılan jeolojik araştırmalar sonucunda keşfedilen yerkabuğunun bu hareketi bilimsel kaynaklarda şoyle acıklanmaktadır:
Yerkabuğu ve ust mantodan oluşan 100 km. kalınlığındaki Dunya yuzeyi "tabaka" adı verilen parcalardan oluşmuştur. Dunya yuzeyini oluşturan altı buyuk tabaka ve sayısız kucuk tabaka vardır. "Tabaka tektoniği" adı verilen teoriye gore bu tabakalar kıtaları ve okyanus tabanını da beraberinde taşıyarak Dunya uzerinde hareket ederler... Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm. civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikce Dunya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Orneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir.(1)
Burada belirtilmesi gereken onemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "suruklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugun bu hareket icin kullandıkları İngilizce terim de "Continental Drift" yani "Kıtasal Suruklenme"dir.(2)
Bilimin cok yeni keşfettiği bu bilimsel gerceğin, Kuran'da bildirilmiş olması kuşkusuz Kuran'ın mucizelerinden biridir.
__________________