Ey kardeş! Benden birkac nasihat istedin. Sen bir asker olduğun icin, askerlik temsilĂ‚tiyle, sekiz hikĂ‚yecikler ile birkac hakikati nefsimle beraber dinle. Cunku, ben nefsimi herkesten ziyĂ‚de nasihate muhtac goruyorum. Vaktiyle sekiz Ă‚yetten istifade ettiğim "Sekiz Soz"u, biraz uzunca, nefsime demiştim. Şimdi, kısaca ve avĂ‚m lisĂ‚nıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.
BİRİNCİ SOZ
BismillĂ‚h her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mubĂ‚rek kelime İslĂ‚m nişanı olduğu gibi, butun mevcudĂ‚tın lisĂ‚n-ı haliyle vird-i zebĂ‚nıdır. BismillĂ‚h ne buyuk tukenmez bir kuvvet, ne cok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikĂ‚yeciğe bak, dinle. Şoyle ki:
Bedevî Arab collerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabîle reisinin ismini alsın ve himĂ‚yesine girsin -tĂ‚ şakîlerin şerrinden kurtulup, hĂ‚cĂ‚tını tedĂ‚rik edebilsin. Yoksa, tek başıyla, hadsiz duşman ve ihtiyacĂ‚tına karşı perişan olacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.2- Ve sĂ‚dece Ondan yardım dileriz.
3- Ezelden ebede her turlu hamd ve ovgu, şukur ve minnet, Ă‚lemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Efendimiz Muhammed'e (a.s.m.), onun butun Ă‚l ve ashĂ‚bına salĂ‚t ve selĂ‚m olsun.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İşte boyle bir seyahat icin iki adam sahrĂ‚ya cıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mutevĂ‚zi idi; diğeri mağrur. MutevĂ‚zii, bir reisin ismini aldı; mağrur almadı. Alanı her yerde selĂ‚metle gezdi. Bir kĂ‚tıu't-tarîka rast gelse, der: "Ben filĂ‚n reisin ismiyle gezerim." Şakî def' olur, ilişemez. Bir cadıra girse, o nĂ‚m ile hurmet gorur. Oteki mağrur, butun seyahatinde oyle belĂ‚lar ceker ki, tarif edilmez. DĂ‚imĂ‚ titrer, dĂ‚imĂ‚ dilencilik ederdi. Hem zelîl, hem rezil oldu.
İşte, ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. Şu dunya ise bir coldur. Aczin ve fakrın hadsizdir. Duşmanın, hĂ‚cĂ‚tın nihayetsizdir. MĂ‚dem oyledir, şu sahrĂ‚nın
MĂ‚lik-i Ebedîsi ve
HĂ‚kim-i Ezelîsinin ismini al. TĂ‚ butun kĂ‚inatın dilenciliğinden ve her hĂ‚disĂ‚tın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime oyle mubĂ‚rek bir defînedir ki, senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabt edip,
Kadîr-i Rahîmin dergĂ‚hında aczi, fakrı en makbul bir şefaatci yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet nĂ‚mına hareket eder. Hicbir kimseden pervĂ‚sı kalmaz. Kanun nĂ‚mına, devlet nĂ‚mına der. Her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: "Butun mevcudĂ‚t lisĂ‚n-ı hal ile, "BismillĂ‚h" der." Oyle mi?
Evet. Nasıl ki, gorsen; bir tek adam geldi, butun şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde calıştırdı. Yakînen bilirsin, o adam kendi nĂ‚miyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki o bir askerdir, devlet nĂ‚mına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
Oyle de, her şey CenĂ‚b-ı Hakkın nĂ‚mına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, cekirdekler, başlarında koca ağacları taşıyor, dağ gibi yukleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağac "BismillĂ‚h" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, "BismillĂ‚h" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, ceşit ceşit pek cok muhtelif leziz taamlar, icinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keci gibi mubĂ‚rek hayvanlar "BismillĂ‚h" der, rahmet feyzinden bir sut ceşmesi olur. Bizlere RezzĂ‚k nĂ‚mına en latîf, en nazîf, Ă‚b-ı hayat gibi bir gıdĂ‚yı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağac ve otların ipek gibi yumuşak kok ve damarları "BismillĂ‚h" der, sert olan taş ve toprağı deler, gecer. "Allah nĂ‚mına, RahmĂ‚n nĂ‚mına" der; her şey ona musahhar olur.
Evet, havada dalların intişĂ‚rı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki koklerin kemĂ‚l-i suhûletle intişĂ‚r etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nĂ‚zik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kor olası gozune parmağını sokuyor. Ve diyor ki: "En guvendiğin salĂ‚bet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asĂ‚-i MûsĂ‚ (a.s.) gibi,

-1- emrine imtisĂ‚l ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kĂ‚ğıdı gibi ince nĂ‚zenin yapraklar, birer Ă‚zĂ‚-yı İbrĂ‚him (a.s.) gibi, ateş sacan hararete karşı, -2-

Âyetini okuyorlar."
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- "AsĂ‚nı taşa vur!" dedik. (Bakara Sûresi: 60.)
2- Ey ateş! Serin ve selĂ‚metli ol. (EnbiyĂ‚ Sûresi: 69.)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
MĂ‚dem herşey mĂ‚nen, "BismillĂ‚h" der, Allah nĂ‚mına Allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi, "BismillĂ‚h" demeliyiz. Allah nĂ‚mına vermeliyiz. Allah nĂ‚mına almalıyız. Oyle ise, Allah nĂ‚mına vermeyen gàfil insanlardan almamalıyız.
SuĂ‚l: Tablacı hukmunde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiat istiyor?
Elcevap:Evet, o
Mun'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise, uc şeydir: Biri zikir, biri şukur, biri fikirdir.
Başta "BismillĂ‚h" zikirdir.Ahirde "ElhamdulillĂ‚h" şukurdur.Ortada, bu kıymettar hĂ‚rika-i san'at olan nimetler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu duşunmek ve derk etmek fikirdir.
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını opup hediye sahibini tanımamak ne derece belĂ‚het ise, oyle de, zĂ‚hirî mun'imleri medih ve muhabbet edip
Mun'im-i Hakikîyi unutmak, ondan bin derece daha belĂ‚hettir.
Ey nefis! Boyle ebleh olmamak istersen; Allah nĂ‚mına ver, Allah nĂ‚mına al, Allah nĂ‚mına başla, Allah nĂ‚mına işle, vesselĂ‚m.
Sozler | Birinci Soz |
__________________