ŞİÂ MENSUBUNA NASİHAT
Yazan:EbuBekr el-CezĂ‚irî
Tercume:Muhammed Şahin
İTHÂF
Fikri ve vicdĂ‚nı hur, hakkı ve hayrı seven, doğruyu bilmek ve oğrenmek arzusunda olan her şiĂ‚ mensubuna!
Ozet olarak yazdığım bu kitapcığı her şiĂ‚ mensubuna ithĂ‚f ediyor ve ondan sadece bunu okumasını, okurken de ona nasihat etmekten başka bir amacımın olmadığına inanmasını umit ederim.
VesselĂ‚m…
Ebubekir el-CezĂ‚irî
Mescid-i Nebevî Vaizi
ONSOZ
Allah’ın adıyla.Hamd, Allah’adır.SalĂ‚t ve selĂ‚m, Allah’ın elcisi peygamberimiz Muhammed’e, Ă‚line ve ashĂ‚bına olsun.
Acıkca soylemek gerekirse ben, -ki hakkın soylenmesi gerekir- ehli beyt şiĂ‚sını, ehli beyti sevmekte aşırıya gidip onları savunan, dînin bazı tĂ‚li meselelerinde yakın veya uzak yorumlar nedeniyle ehli sunnete muhĂ‚lefet eden bir topluluk olarak biliyordum.
Bu nedenle, bazı kardeşlerin onları fĂ‚sık ilĂ‚n etmelerine, kimi zaman da onları İslĂ‚m dĂ‚iresinden cıkarmalarına (tekfîr etmelerine) kızıyor,hatta cok uzuluyordum.LĂ‚kin bu durum fazla uzun surmedi ki kardeşlerimizden birisi ehli beyt şiĂ‚sı hakkında doğru hukum verebilmem icin onlara Ă‚it olan bir kitabı okumamı tavsiye etti.
Kitabın secimi olarak da şiĂ‚ mezhebinin isbĂ‚tı konusunda sozune en cok itibar edilen bir kimse olan Kuleynî’nin “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabı oldu.
Kuleynî’nin kitabını okuyup ilmî gerceklerle neticeye vardıktan sonra, şiĂ‚ya karşı duygusal dav-randığımdan dolayı beni hatalı goren, ehli sunnetle doğru veya yanlış sebeplerle İslĂ‚m dînine mensup olduklarını soyleyen bu topluluk arasında var olan bazı kırgınlıkların giderilmesini umit ederek onlara şirin gorunmek istediğimden dolayı beni ayıplayıp bu durumu hoş karşılamayan kardeşlerimden ozur dilememi gerekli kıldı.
İşte, şiĂ‚ mezhebinin isbĂ‚tı konusunda şiĂ‚nın guvendiği en onemli kitaptan derlediğim gercekleri takdim ediyor ve butun şiĂ‚ toplumunu, bu gercekleri samimîyet ve insafla duşunmeye, ardından da şiĂ‚ mezhebi ve bu mezhebe mensup olmak konusunda hukum vermeye cağırıyorum.
Eğer bu mezhebin hak olduğuna ve ona mensup olmanın doğru olduğuna hukum verirse,şiĂ‚ mezhebine mensup olan herkes,mezhebini yaşamaya devam etsin.
Yok, eğer bu mezhebin temelsiz ve bĂ‚tıl olduğuna, bu mezhebe mensup olmanın cirkin olduğuna hukum verirse, her şiĂ‚ mensubuna duşen gorev; kendi kendine nasihat ederek kurtuluşunu istemek icin bu mezhebi terkederek ondan uzaklaşmasıdır.
Milyonlarca muslumana yeten Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve elcisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sunneti, ona da yeter.
Yine, gercek ortaya cıktıktan sonra bir muslumanın katı bir taklitcilik veya milliyetcilik taassubu gutmesinden veyahut dunyevî menfaatını korumak uğruna bĂ‚tılda ısrar etmesinden Allah-azze ve celle-’ye sığınırım.
Boyle yapan kimse, hem kendisini aldatmış, hem de nifak ve hilekĂ‚r bir yol edinmiş olur.Boylelikle evlĂ‚tlarını, kardeşlerini ve kendisinden sonra gelecek nesilleri haktan yuz cevirerek bĂ‚tıla, sunnetten uzaklaştırarak bidata, gercek İslĂ‚m dîninden cirkin mezhebine ileterek fitneye sebep olmuş olur.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Aşağıda sayacağım ilmî gercekler, inandığın mezhebinin esĂ‚sı ve dîninin kĂ‚ideleridir.Seni ve kavmini, İslĂ‚m adına İslĂ‚m’dan, hak adına haktan uzaklaştırmak icin, sana ve senden onceki nesillere bu esĂ‚s ve kĂ‚ideleri koyan hilekĂ‚r ve kĂ‚til eller, azgın ve şerli nefislerdir.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
İşte, inandığın mezhebin temel taşı ve şiĂ‚nın ana kaynağı durumunda olan “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın icerdiği yedi gerceği sana takdim ediyorum.Bu gerceklere bir goz atıp iyice duşunmelisin.
Allah TeĂ‚lĂ‚’dan, bu gercekleri okuduktan sonra sana, hakkı hak olarak gostermesini ve onu inanc olarak yaşamanda sana yardımcı olmasını, yaşarken de her turlu zorluklara karşı dayanma gucunu vermesini dilerim.
Şuphesiz ki Allah TeĂ‚lĂ‚’dan, başka hakkıyla ibĂ‚det edilecek bir ilĂ‚h yoktur.Ve O’ndan başka her şeye yucu yeten de yoktur.
BİRİNCİ GERCEK
TevrĂ‚t, Zebûr ve İncîl gibi ilĂ‚hî kitapların birer nushĂ‚sının Ehli Beyt Ă‚limlerinde bulunduğun-dan Ehli Beyt ve şiĂ‚sı Kur’Ă‚n-ı Kerîm’e ihtiyac duymamaktadırlar (!) :
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Bu gerceği pekiştiren ve senin de inanmanı gerektiren olay; “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitapta haber verilen husustur.
Kitabın yazarı Kuleynî bu konuda şoyle der :
“İmamların ellerinde, Allah tarafından indirilmiş kitapların hepsi bulunmaktadır.İmamlar, değişik dillerde olmasına rağmen bu kitapları okuyup anladıklarına dĂ‚ir bolum ”[1] Kuleynî, bu hususta Ebu Abdillah’dan[2] rivĂ‚yet edilen iki hadîsi delîl gostermektedir.Buna gore, Ebu AbdillĂ‚h, -guyĂ‚ - İncîl, TevrĂ‚t ve Zebûr’u SuryĂ‚nice okuyormuş !!!
Yazarın bu sozunun arkasında yatan niyeti bellidir.Bu ise ehli beyt ve onun şiĂ‚sının bu konuda imamlara tĂ‚bi olduğudur. Dolayısıyla imamlar,onceki peygamberlere inen kitapları bildik-erinden Kur’Ă‚n’a ihtiyac duymayabilirler.
Bu inanc,şiĂ‚yı İslĂ‚m ve muslumanlardan ayıran cok buyuk bir tehlikedir.Hic şuphe yok ki, angi sebeple olursa olsun Kur’Ă‚na ihtiyac olmadığına inanmak, insanı İslĂ‚m dĂ‚iresinden cıkarıp muslumanlardan uzaklaştırır.ŞiĂ‚nın bu duşunce ve inancı, İslĂ‚m ummetini inanc esĂ‚sları, ahkĂ‚m ve Ă‚dĂ‚bı konusunda birbirine bağlayan ve onları tek bir ummet yapan KurĂ‚n’dan yuz cevirmek demek değil midir ?
Yine, tahrif olunarak hukmu ortadan kaldırılan kitapları okuyarak onlara onem vermek ve icindeki-lere gore yaşamak, KurĂ‚n’dan yuz cevirmek demek değil midir ?
KurĂ‚n’dan yuz cevirmek, İslĂ‚m dîninden cıkış ve kufur sayılmaz mı ?
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, Hz. Omer’in-Allah ondan rĂ‚zı olsun- elinde TevrĂ‚t’tan bir sayfa gorduğunde onu yırtmış ve ona: “Size, berrak ve tertemiz Kur’Ă‚nı getirmedim mi?” dediği halde, tahrif olunmuş ve hukmu ortadan kaldırılmış kitapları okumak nasıl cĂ‚iz olur ?
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- Hz. Omer’in-Allah ondan rĂ‚zı olsun- TevrĂ‚t’tan koparılan o sayfaya bakması-na dahi rĂ‚zı olmuyorsa, temiz ehli beytten birisinin, eski kitapların hepsini toplaması ve değişik dillerde olmasına rağmen onlara yonelip onları okuması hic duşunulebilinir mi? Hem bunları nicin yapsın ki ?
Acaba o kitaplara bir ihtiyacı olduğundan dolayı mı, yoksa bunun ardında istediği başka bir şey mi vardır?
Allah’a yemin olsun ki bunun ardında yatan amac; İslĂ‚mı ve muslumanları ortadan kaldırmak icin Ă‚lemlerin Rabbi olan Allah’ın elcisinin ehli beytine yapılan iftiradan başka bir şey değildir.
Son olarak, şiĂ‚ya mensup herkesin şunu bilmesi gerekir ki hangi sebeple olursa olsun bir insanın Kur’anın tamamına veya bir kısmına ihtiyac olmadığına inanması, onun İslĂ‚m dîninden cıkması ve murted olması demektir.Bu inanc, sĂ‚hibini İslĂ‚m dîni ve muslumanlarla olan bağını koparır.
O Kur’an ki, Allah TeĂ‚lĂ‚ onu hicbir noksanlık veya fazlalık olmaksızın muslumanların gonullerinde gunumuze kadar koru-duğu ve sonsuza dek oyle kalacak olan, vahîy emîni CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m-’ın Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından, peygamberlerin efendisi Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e indirdiği, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, ashĂ‚bı ve onlardan sonra gelen milyonlarca muslumanın tevĂ‚tur yoluyla gunumuze kadar okudukları bir kitaptır.
Nitekim Allah TeĂ‚lĂ‚ Kur’anı koruma gorevinin kendisinde olduğunu belirterek şoyle buyurmaktadır :
“Şuphesiz ki Zikr’i (Kur’an’ı) (Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e) biz indirdik ve onu (bir değişikliğe uğratılarak ilĂ‚ve edilmekten veya noksanlaştırılmaktan veyahut da bir kısmının kayba uğratılmasından) koruyacak olan da yalnızca biziz.”[3]
İKİNCİ GERCEK
SahĂ‚beden Hz. Ali-Allah ondan rĂ‚zı olsun- ve ehl*i beyt imamlarından başka hic kimsenin Kur’an’ı toplayıp ezberlemediği inancı (!) :
Kuleynî, adı gecen kitabında bu inancı zikretmiş ve kendisinin de bu inanca sĂ‚hip olduğunu belirterek şu olayı delîl gostermiştir:
“CĂ‚bir b. Yezîd el-Cû’fî’den rivĂ‚yet olunduğuna gore, o şoyle der: Ebu CĂ‚fer-aleyhisselĂ‚m-’ı şoyle derken işittim:Kur’an’ın tamamını topladığını iddiĂ‚ eden yalancıdır. Kur’an’ı nĂ‚zil olduğu gibi Ali b. Ebî TĂ‚lib ve ondan sonra gelen imamlardan başka hic kimse toplayıp ezberlememiştir.” [4]
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Şimdi bilmelisin ki -Allah TeĂ‚lĂ‚ , beni ve seni hak dînine ve dosdoğru yoluna iletsin- bu inanc yani ehli beyt imamların-dan başka muslumanlardan hic kimsenin Kur’anı toplayıp ezberlemediğine inanmak; bozuk ve bĂ‚tıl bir inanctır.
Bu inancı yerleştiren kimsenin niyeti; ehli beyt ve şiĂ‚sı dışın-daki muslumanları tekfir etmektir.Boyle inanmak ve duşunmek; bu inancın ne kadar bozuk ve bĂ‚tıl, aynı zamanda ne kadar şerli olduğunu gostermektedir.Bunun şerrinden Allah’a sığınırız.
Bu inancın bozuk ve bĂ‚tıl olduğunu şoyle izĂ‚h edebiliriz:
1. Osman b. AffĂ‚n, Ubeyy b. Ka’b, Zeyd b. SĂ‚bit ve Abdullah b. Mesud-Allah onlardan rĂ‚zı olsun- gibi sahĂ‚benin mushafları ve Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashĂ‚bından yuzlercesinin Kur’anı ezberleyip topladıkları halde, onları yalanlamak; onların gunĂ‚hkĂ‚r ve sozlerinde adĂ‚letsiz olduklarını gerektirir.Temiz ehli beytten hic kimse bunu soylemez.Bunu, ancak fitne cıkararak muslumanların arasını acmak isteyen,İslĂ‚m duşmanları soylerler.
2. Ehli beyt şiĂ‚sının dışındaki muslumanların genelinin Kur’anın bir kısmıyla amel edip diğer kısmını terkettiklerinden dolayı dalĂ‚lette olmaları ki bunun kufur ve dalĂ‚let olduğunda hic şuphe yoktur.Cunku muslumanlar, Allah’ın indirdiği Kur’anın hepsiyle değil de bir kısmıyla Allah’a ibĂ‚det etmiş sayılmakta-dırlar.Buna gore, muslumanların sĂ‚hip olup da yaşayamadıkları Kur’anın diğer kısmında akĂ‚id, ibĂ‚detler, Ă‚dĂ‚b ve ahkĂ‚m ile ilgili Ă‚yetlerin olması mumkundur.
3. Bu inanc, Allah’ın şu sozunu yalanlamayı gerektirir:
“Şuphesiz ki Zikr’i (Kur’an’ı) (Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’e) biz indirdik ve onu (bir değişikliğe uğratılarak ilĂ‚ve edilmekten veya noksanlaştırılmaktan veyahut da bir kısmının kayba uğratılmasından) koruyacak olan da yalnızca biziz.” [5]
Allah TeĂ‚lĂ‚’yı yalanlamak ise kufurdur. Hem de ne kufur!!!
4. Allah’ın kitabını muslumanların hepsine değil de yalnızca kendi şiĂ‚sından dilediklerine has kılıp saklamak ehli beyte cĂ‚iz midir?
Ehli beytin munezzeh olduğu bu hareket, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın rahmetini gizleyip, ona tek başına sĂ‚hip olmak ve onu gasbetmek demek değil midir?
Allahım! Biz bilmekteyiz ki elcin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem- ve ehli beytin bu yalanından uzaktır.
Allahım! Elcin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehli beytine yalan isnad edip onlara iftirĂ‚ edenlere lĂ‚net et.
5. Bu inanc, sadece şiĂ‚nın hak sĂ‚hibi ve hak uzere olduğunu gerektirir.Cunku şiĂ‚; -iddiĂ‚larına gore- Kur’anın noksansız olarak tamamına sadece kendileri sĂ‚hiptirler.Boylece onlar, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın indirdiğinin tamamıyla Allah’a ibĂ‚det etmekte, diğer muslumanlar ise Kur’anın coğundan ve ondaki hidĂ‚yetten mahrum olduklarından dolayı dalĂ‚lettedirler.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Bu gibi sacmalıkları aklı selim birisi soylemekten munezzeh olduğu halde İslĂ‚m’a ve muslumanlara mensup birisi nasıl soylesin.
Şuphesiz ki Allah TeĂ‚lĂ‚, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- vefĂ‚t etmeden Kur’anın inişini kemĂ‚le erdirip acıklamasını tamamlamış, muslumanlar da onu gonullerinde ezberleyerek yazıya dokmuşlerdir.
Boylece Kur’an, muslumanlar arasında yayılarak hepsine ulaşmış ve herkes tarafından ezberlen-miştir.Kur’anın toplanıp ezberlenmesi konusunda ehli beyt ile diğer muslumanlar arasında hicbir fark yoktur.
O halde nasıl olur da; “Kur’anı ehli beyt’ten başka hic kimse toplayıp ezberlememiştir.Bunu iddiĂ‚ eden yalancıdır” denilebilir ?
Bunu soyleyene meydan okunsa ve kendisine şu soru sorulsa hĂ‚li nice olur dersiniz:
“Ehli beyt şiĂ‚sına has olan bu Kur’an’dan bize bir sûre veya bir kac sûre gosterebilir misin ? ”
Allahım! Seni her turlu noksan sıfatlardan tenzih ederim ki bu, buyuk bir iftirĂ‚dır.
UCUNCU GERCEK
Gecmiş peygamberlerden geriye kalan taş ve Ă‚sĂ‚ gibi eserlere butun muslumanların değil de yalnızca ehl*i beyt ve şiĂ‚sının sĂ‚hip olması (!) :
Bu gerceği doğrulayıp isbĂ‚t eden olay yine, “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Kuleynî’nin rivĂ‚yet ettiği kıssadır.
Kuleynî şoyle der:
“Ebu Basîr, Ebu CĂ‚fer-aleyhisselĂ‚m-’dan rivĂ‚yet ettiğine gore, Ebu CĂ‚fer şoyle der: Mu’minlerin emîri Ali-aleyhis-selĂ‚m- karanlık bir gecede mırıldanarak dışarı cıkıp şoyle demeye başlar: Hım… Hım... Karanlık bir gece…İmam Ali,uzerinde Âdem’in gomleği,parmağında Suleyman’ın yuzuğu ve elinde Musa’nın Ă‚sĂ‚sı olduğu halde huzurunuza cıktı.”
Kuleynî yine şoyle rivĂ‚yet eder:
“Ebu Hamza, Ebu Abdillah-aleyhis-selĂ‚m-’ı şoyle derken işittim der: Musa’nın levhĂ‚ları ile Ă‚sĂ‚sı bizdedir. Bizler, peygamberlerin vĂ‚risleriyiz!” [6]
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Bu inanc, ozellikle de bu ucuncu gercekte belirtilen inanc, bircok konuda son derece bozuk ve cirkin hukumleri kabul etmeni gerektirir ki senin gibi akıl sĂ‚hibi birisinin bunlardan uzaklaşması ve bunları kabul etmemesi gerekir.
Bu bozuk ve cirkin hukumleri şoyle sıralamak mumkundur :
1. Hz.Ali’nin-Allah ondan rĂ‚zı olsun- şu sozunu yalanla-maktır: O’na: “Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- siz ehli beytine ozel bir şey ayırdı mı?” diye sorulduğunda,o;“ Şu kılıcımın kınındaki şeyden başka bir şey ayırmadı.” demiş ve icerisinde dort şey yazılı bulunan sayfayı cıkarmıştır. [7]
2. Bu sozu Hz. Ali’ye-Allah ondan rĂ‚zı olsun- nisbet ettiklerinden dolayı ona iftira etmişlerdir.
3. Bu inanc, sĂ‚hibinin ne kadar aşağılayıcı bir davranış icerisinde bulunduğunu, bu inancının ne kadar sacma olduğunu, akıl yonunden de noksan olduğunu ve kendisine dahi saygısız olduğunu gostermektedir.
Orneğin Kuleynî’ye:
“Hz. Suleyman’ın yuzuğu, Hz.Musa’nın Ă‚sĂ‚sı veya Musa’ya indirilen levhĂ‚lar nerededir?” diye sorulsa hicbir cevap veremez ve iddiĂ‚ ettiği şeyler-den hic birisini getirmeye gucu yetmez.Bundan da anlaşılmaktadır ki kıssa baştan sona kadar yalan ve duzmecedir.
Bundan daha acık olarak şoyle soylenebilir:
“O halde-iddiĂ‚ ettiğin- Hz.Musa’nın Ă‚sĂ‚sı ile Hz.Suleyman’ın yuzuğu gibi mucizeler ehli beyt şiĂ‚sının elindeydi de tarih boyunca senden onceki ehli beyt şiĂ‚sı, bircok ezĂ‚ ve cefĂ‚ya maruz kalmasına rağmen, nicin duşmanlarını yoketmek icin bunları kullanmadılar?
4. Bu yalan dolu rezĂ‚letin arkasında yatan hedef; şiĂ‚nın hidĂ‚yet, kendilerine duşmanlık eden ehli sunnet muslumanla-rının dalĂ‚let uzere olduklarını ispatlamak icindir.Bundan da kastın; İslĂ‚m ummetinden ayrı bir durumda bulunan şiĂ‚nın, bu topluluğun ileri gelenleri ile bunların gerisindeki art niyetli ve cirkin arzulu insanların, İslĂ‚mı yıkmak ve muslumanların birliğini parcalamak uğruna bir hayatı gercekleştirmek icin bu mezhebi kalıcı kılmasıdır.
Bu bozuk ve şerli bir gĂ‚yeyi gercekleştirmek icin inanılan bu inanc ne kotu bir inanc, buna inanan veya rĂ‚zı olan insan da ne kotu insandır.
DORDUNCU GERCEK
Butun muslumanların değil de sadece ehli beyt ve şiĂ‚sının ilĂ‚hî ve nebevî bilgilere sĂ‚hip oldukları inancı (!) :
Bu gerceğin kaynağı da yine “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Kuleynî’dir.[8]
Kuleynî şoyle der:
“Ebu Basîr’den rivĂ‚yet olunduğuna gore, o şoyle der: Ebu Abdillah-aleyhisselĂ‚m-’ın huzuruna girdim. O’na: Canım sana fedĂ‚ olsun.Senin şiĂ‚n Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in Ali-aleyhisselĂ‚m–’a ilimden bin kapı oğrettiğini, her kapıdan da bin kapı acıldığını soyluyorlar” dedim.
Bunun uzerine,Ebu Abdillah-aleyhisselĂ‚m- ona şoyle dedi: “YĂ‚ EbĂ‚ Muhammed! Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem– Ali-aleyhisselĂ‚m-’a bin kapı oğretti.Her kapıdan da O’na bin kapı acılır.”
Ebu Basîr: “Bu, benim soylediğim soz gibidir ” dedim.
Ebu Abdillah: “YĂ‚ EbĂ‚ Muhammed! Bizde bir cĂ‚mia vardır ki onun ne olduğunu bilirler mi? ”dedi.
Ebu Basîr:“Canım sana fedĂ‚ olsun!CĂ‚mia nedir?” diye sordum.
Ebu Abdillah: “CĂ‚mia, uzunluğu Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in dirseği gibi yetmiş dirsek boyunda olan bir sahifedir.Ali -aleyhisselĂ‚m-, o sahifeyi ağzından cıkan sozleri, helĂ‚l ve haramı, insanların ihtiyac duyacakları her şeyi, hatta vurma sonucu vucutta bırakılan bir ciziğin diyetini dahi sağ eliyle yazmıştır.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim” dedi.
Ebu Abdillah:“O oyle bir ilimdir ki onceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir sure sustuktan sonra şoyle devam etti: “Bizde, ‘Cefr’ vardır.Cefrin ne olduğunu bilirler mi?
“Cefr: Deriden yapılmış oyle bir kaptır ki onda peygamberlerin, vasîyet edenlerin ve İsrĂ‚il oğullarından gelmiş gecmiş butun Ă‚limlerin ilimleri vardır.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim” dedi.
Ebu Abdillah:“O oyle bir ilimdir ki onceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir sure sustuktan sonra şoyle devam etti: “Bizde FĂ‚tıma-aleyhesselĂ‚m- mushafı (Kur’anı) vardır. FĂ‚tıma mushafının ne olduğunu bilirler mi? ”
Ebu Basîr: “FĂ‚tıma mushafı nedir? dedim” dedi.
Ebu Abdillah: “O oyle bir mushaftır ki sizin şu Kur’anınızın uc katı kadardır!AllĂ‚h’a yemin ederim ki o mushafta sizin Kur’anı-nızdan bir harf dahi yoktur.”
Ebu Basîr: “Allah’a yemîn ederim ki ilim dediğin işte budur! dedim ” dedi.
Ebu Abdillah: “O oyle bir ilimdir ki onceki gibi değildir” dedi.
Ardından bir sure sustuktan sonra şoyle devam etti: “Bizde oyle bir ilim vardır ki gecmişte olmuş,şu anda olan ve kıyĂ‚mete kadar olacak olayların ilmi vardır!”[9]
Şimdi, bu bĂ‚tıl inancın gercek sonucunu şoyle sıralamak mumkundur:
1. Allah TeĂ‚lĂ‚’nın kitabına ihtiyac duymamak apacık kufurdur.
2. Butun muslumanların değil de sadece ehli beyt şiĂ‚sının her turlu bilgilere sĂ‚hip olması ki bu hareket, Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e nisbet edilen apacık bir ihĂ‚nettir.Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e ihĂ‚net nisbet etmenin kufur olduğunda şuphe yoktur, tartışma da kabul etmez.
3. Hz.Ali’nin-Allah ondan rĂ‚zı olsun- şu sozunu yalanla-maktır: “Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-, biz ehli beytine bir şey ayırmadı.”
Bir muslumana yalan isnĂ‚d etmek nasıl haram olup asla cĂ‚iz değilse, Hz. Ali’ye-Allah ondan rĂ‚zı olsun- yalan isnĂ‚d etmek de haramdır ve asla cĂ‚iz değildir.
4. Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e yalan isnĂ‚d etmek ki bu, Allah katında gunĂ‚hların en buyuğu ve en cirkinidir.Cunku Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şoyle buyurmaktadır:
“Bana yalan isnĂ‚d etmek, sizden birinize yalan isnĂ‚d etmek gibi değildir.Her kim, bana bilerek yalan isnĂ‚d ederse, Cehenneme girsin.”
5. Hz. FĂ‚tıma’ya-Allah ondan rĂ‚zı olsun- has olup bu Kur’anın uc katına denk olan FĂ‚tıma mushafı olduğunu ve bu mushafta elimizdeki Kur’andan bir harf dahi olmadığını soyleyerek Hz. FĂ‚tıma’ya iftirĂ‚ etmektir.
6. Bu inanc sĂ‚hibinin, ilĂ‚hî ve nebevî bilgilere sĂ‚hip olduğundan dolayı kendisinin hidĂ‚yet, diğer muslumanların ise bundan mahrum olarak dalĂ‚let uzere olduklarına inanmasıyla kendisinin muslumanlardan olması veya muslumanların cemaatından sayılması mumkun değildir.
7. Son olarak, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın ondan başkasını dîn olarak asla kabul etmeyeceği İslĂ‚m dînine boyle sacma-sapan, bĂ‚tıl ve cirkin yalan nisbet edilebilinir mi ?
Oysa Allah TeĂ‚lĂ‚ bu konuda oyle buyurmaktadır:
“Her kim, İslĂ‚m dîninden başka bir dîn isterse, o dîn ondan asla kabul edilmeyecektir. Ve o, Ă‚hirette husrana uğrayanlardan olacaktır.” [10]
O halde, Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Bu buyuk bataklıktan hep birlikte kurtulmak icin benimle beraber şoyle soyler misin:
“Allahım! Biz, kullarını saptırmak, İslĂ‚mı yoketmek ve elcin Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ummetini parcalamak icin sana, peygamberine ve temiz ehli beytine iftira edenleri terkedip onlardan uzaklaşıyoruz.”
BEŞİNCİ GERCEK
Musa KĂ‚zım’ın, şiĂ‚ icin kendisini fedĂ‚ ettiği inancı :
Bu gerceği de yine Kuleynî “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabında zikretmektedir.
Kuleynî, adı gecen kitabında şoyle rivĂ‚yet eder:
“Ebu Hasan Musa KĂ‚zım, -şiĂ‚nın on iki imamının yedincisidir- şoyle der: Allah TeĂ‚lĂ‚ şiĂ‚ya hiddetlenince, kendimi veya şiĂ‚yı fedĂ‚ etmem konusunda beni serbest kıldı.Ben de kendimi fedĂ‚ ederek onları olumden kurtardım.” [11]
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Şimdi, buna inanmanı gerektiren, inandıktan sonra da icerdiği soz ve anlam bakımından doğrulamanı zorunlu kılan bu hikĂ‚yenin kaynağı nedir ?
Musa KĂ‚zım-Allah ona rahmet etsin- kendisine tĂ‚bi olanları (şiĂ‚yı) kurtarma uğruna, Allah’ın şiĂ‚yı bağışlayıp cennete hesapsız girdirmesi icin kendisini fedĂ‚ ederek canına kıyacak ve Allah TeĂ‚lĂ‚ da buna rĂ‚zı olacak!!!
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Allah TeĂ‚lĂ‚, beni ve seni sevdiği ve rĂ‚zı olduğu şeylerde muvaffak kılsın, inanc, soz ve davranışının duzgun olması icin bu iftirayı iyice duşunmelisin. Haktan uzak olması, doğrulukla hicbir alakasının olmamasından dolayı buna iftiradan başka bir şey demiyorum.Bu iftirayı iyice duşundukten sonra ona inanan bir insanın ne kadar buyuk gunĂ‚hlar işlemeyi gerekli kıldığını gorursun.
Allah’ı Rab, İslĂ‚mı dîn, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’i nebî ve rasûl olarak bildiğin surece bu gunĂ‚hların hicbirisinin sana nisbet edilmesine veya senin ona nisbet edilmene asla rĂ‚zı olmazsın.
Bu buyuk gunĂ‚hlar şunlardır :
Allah TeĂ‚lĂ‚’nın: “Allah’a yalan isnĂ‚dında bulunarak O’na iftirĂ‚ edenden daha zĂ‚lim kim olabilir ” [12]
buyurduğu halde, O’nun Musa KĂ‚zım’a vahyederek şiĂ‚ya hiddetlendiğini ve Musa KĂ‚zım’a,ya kendisini ya da şiĂ‚sını fedĂ‚ etmesi konusunda serbest kıldığını, Musa KĂ‚zım’ın da şiĂ‚yı kurtarmak uğruna kendisini fedĂ‚ ettiğini iddiĂ‚ etmek, yemin ederim ki Allah TeĂ‚lĂ‚’ya yapılan en buyuk iftirĂ‚dır.
2. Musa KĂ‚zım’a-Allah ona rahmet etsin- yalan isnĂ‚dında bulunarak bu sozle ona iftirĂ‚ etmektir.Allah’a yemin ederim ki Musa KĂ‚zım bu iftiradan uzaktır.
3. Musa KĂ‚zım’ın peygamber olduğuna inanmaktır. Allah’a yemin ederim ki Musa KĂ‚zım, ne bir nebî ne de bir rasûldur.Allah’ın Musa KĂ‚zım’a hiddetlendiğini, kendisini veya şiĂ‚sını fedĂ‚ etmesi konusunda muhayyer kıldığını haber vermesi, Musa KĂ‚zım’ın da şiĂ‚sı icin kendisini fedĂ‚ ederek olmeye rĂ‚zı olduğunu soyleyen kimsenin bu sozunden Musa KĂ‚zım’ın peygamber olduğu acıkca anlaşılır!!!
Bilindiği gibi muslumanlar, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’den sonra peygamber olduğuna veya geleceğine inanan kimsenin, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın şu sozunu yalanladığından dolayı kĂ‚fir olduğunda hemfikirdirler.
“Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-, sizden hic birinizin babası değildir.LĂ‚kin O, AllĂ‚h’ın elcisi ve peygamberlerin sonuncusu-dur. (O’ndan sonra kıyĂ‚mete kadar peygamber gelmeyecektir.) ” [13]
4. Hıristiyanların Hz. İsĂ‚’nın insanlığı kurtarma uğruna carmıha gerilerek kendisini fedĂ‚ ettiğine inandıkları gibi, şiĂ‚nın da bu gerceğe inanarak hıristiyanlıkla aynı inancı paylaşmış olmasıdır ki –guya- İsĂ‚-aleyhisselĂ‚m- insanların işledikleri gunĂ‚hlara keffĂ‚ret olması icin kendisini fedĂ‚ ederek carmıha gerilmeye rĂ‚zı olmuş, dolayısıyla onları Allah’ın gazĂ‚bı ve acıklı azabından kurtarmak icin kendisini fedĂ‚ etmiştir.ŞiĂ‚ da aynı şekilde buna inanmaktadır.Zira dediğimiz gibi şiĂ‚, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın Musa KĂ‚zım’ın şiĂ‚sını helĂ‚k edeceğini dolayısıyla ya şiĂ‚sını ya da kendisini oldurup fedĂ‚ etmesi konusunda Musa KĂ‚zım’ı serbest kıldığını, Musa KĂ‚zım’ın da Allah’ın şiĂ‚ya hiddetlenip azap etmemesi icin kendisini fedĂ‚ ederek şiĂ‚yı kurtarmaya rĂ‚zı olduğuna inanmaktadır.
O halde, şiĂ‚ ile hıristiyanlar inanc olarak birdirler.
Hıristiyanlar, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın kitabı Kur’anın acık ifĂ‚desiyle kĂ‚firdirler.Bir şiĂ‚ mensubu, îmĂ‚n ettikten sonra kĂ‚fir olmaya hic rĂ‚zı olur mu ?
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Andolsun ki seni oyle bir iş icin hazırlamışlar ki bir bilebilsen,
Başıboş kalmış hayvan gibi onlara av olmaktan kendini uzak tut.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Son olarak sana şunu tavsiye ediyorum:
Bu sacma-sapan ve bĂ‚tıl şeylerden uzaklaşıp kendini kurtar.Allah TeĂ‚lĂ‚’nın dosdoğru yolu olan gercek mu’minlerin yolunu tut.
ALTINCI GERCEK
ŞiĂ‚ imamlarının gunĂ‚h işlemedikleri (ismet), onlara vahiy geldiği ve kendilerine itaat edilmesi gerekliliği konularında -Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e helĂ‚l olan dortten fazla kadınla evlenme dışında- Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumda oldukları inancı (!) :
ŞiĂ‚ imamlarının Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumda olduğu inancını yine “el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn” adlı kitabın yazarı Kuleynî iki şekilde rivĂ‚yet etmiştir.
Birinci rivĂ‚yette Kuleynî şoyle der:
“Mufaddal,Ebu Abdillah’ın yanındayken ona şoyle der: “Canım sana fedĂ‚ olsun.Bana soyler misin? Allah, kullarının bir insana itaat etmesini farz kıldığı halde, o insana semĂ‚dan vahyin gelmesini engeller mi?
Ebu AbdillĂ‚h: “Hayır, Allah kullarının bir insana itaat etmesini emrettikten sonra o insandan semĂ‚nın haberini -vahyi- engellemekten kullarına daha comert, daha merhametli ve daha şefkĂ‚tlidir.”[14]
Bu rivĂ‚yetin gosterdiği anlam şudur:
Allah’ın, insanların hepsine Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e itaat etmelerini farz kıldığı gibi, şiĂ‚ imamlarına da mutlak olarak itaat etmelerini farz kılmış olmasıdır.Buna gore şiĂ‚ imamlarına vahiy gelmekte,onlar sabah-akşam gokten haber almak-tadırlar.Boylelikle şiĂ‚ imamları, nebî ve rasûldurler veya aynen onlar gibidirler.Onlardan hicbir farkları yoktur.
Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’den sonra peygamber olduğuna ve ona vahiy geldiğine inanmak, İslĂ‚m’dan donmek olup muslumanların oybirliğiyle kufurdur.İnancıyla iftihar eden bir şiĂ‚ mensubu nasıl olur da kendisine iftirĂ‚ eden ve İslĂ‚m’dan uzak bir şekilde kĂ‚fir olarak yaşamayı zorunlu kılan bir inanca inanır. Onun amacı bu bĂ‚tıl inanca inanmak değildir.Cunku şiĂ‚ mensubu bir kimse, îmĂ‚n edip musluman olmak ve musluman-lardan olmaktan başka bir şeyi duşunemez.
Allahım! Bu insanları senden koparan ve senin yolundan saptıran kĂ‚til elleri kes!
İkinci rivĂ‚yette Kuleynî şoyle der :
“Muhammed b.SĂ‚lim’den rivĂ‚yet olunduğuna gore o şoyle der : Ebu Abdillah-aleyhisselĂ‚m-’ı şoyle derken işittim:“İmamlar, Rasûlullah -sallallĂ‚hu aleyhi ve sellem-’in konumundadırlar.Ancak onlar, peygamber değillerdir.Yine Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e helĂ‚l olan dortten fazla kadınla evlenmek onlara helĂ‚l değildir.Bunun dışındaki konu-larda onlar,Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in konumundadırlar.”[15]
Bu rivĂ‚yet, gorunuşte bazı celişkilerle dolu olmasına rağmen birinci rivĂ‚yetteki gibi, imamların masum olduklarını, onlara itaat etmenin gerekliliğini ve onlara vahiy indiğini onaylamaktadır.Cunku “İmamlar, -dortten fazla kadınla evlenmek dışında-, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumdadırlar” sozu, onlara vahiy geldiği, onların masum oldukları, onlara itaat etmenin farz olduğu ve Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’e verilen her turlu kemĂ‚liyet ve ozelliklerin onlara da verildiğini acıkca gostermektedir.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Bu iftirĂ‚ ve suslu yalanın altında yatan gercek hedef şudur:
İslĂ‚mı ve muslumanları yok etmek, şiĂ‚yı İslĂ‚m ve muslumanlardan ayırmaktır.Cunku şiĂ‚nın yanında, -guya- muslumanlardaki Kur’an-ı Kerîm ve Sunneti Nebevîye’den daha ustun olan ve bu ikisine ihtiyac duymayacakları FĂ‚tıma mushafı,Cefr,CĂ‚mia, gecmiş peygamberlerin ilimleri ve masum imamlara inen vahiy vardır.O imamlar ki dortten fazla kadınla evlenmek dışında Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- ile aynı konumdadırlar.Ayrıca bunun dışında, bu inanca sĂ‚hip olan şiĂ‚yı İslĂ‚m’dan soyutlayan ve hamura duşen kılın hamurdan kolayca ayıklandığı gibi onları muslumanlardan ayıklayan daha nice sebepler de vardır.
İslĂ‚m adına İslĂ‚m ummetinden kıymetli bir parcasını koparıp, bircok insanı ehli beyte yardım adına ehli beytin yolundan uzaklaştıran şerli ruhlara Allah lĂ‚net etsin.
YEDİNCİ GERCEK
Ehli beyt ile birlikte Selman, AmmĂ‚r ve BilĂ‚l gibi pek az sayıda sahabenin dışında, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in olumunden sonra ashĂ‚bının dînden donerek kĂ‚fir oldukları inancı (!) :
ŞiĂ‚nın ileri gelen fakih ve Ă‚limleri neredeyse bu konuda ittifak etmişlerdir.Cunku bu konuda yazdıkları eserleri boyle soylemekte ve kitapları acıkca bunu dile getirmektedir.İnancları gereği farz olan takiyye dışında coğunlukla bunu îlĂ‚n etmeyen hic kimse yoktur.
Bu gerceği pekiştirmek amacıyla şu delîlleri sunuyoruz: “Ravdatu’l-KĂ‚fî ” adlı kitabın da yazarı olan Kuleynî, bu kitabın 202. sayfasında şoyle diyor:
“Hanan’dan, O babasından, O da Ebu CĂ‚fer’den rivĂ‚yet ettiğine gore, Ebu CĂ‚fer şoyle der: “Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-’in vefĂ‚tından sonra uc kişi -MikdĂ‚d, SelmĂ‚n ve Ebu Zer- dışında insanlar dînden donduler.”
“es-SĂ‚fî ” adlı tefsir kitabında -ki bu kitap, şiĂ‚nın en meşhûr ve en kıymetli tefsîr kitaplarından olup en cok itibĂ‚r edilen bir eserdir- bu konuda pek cok rivĂ‚yet zikredilmiş, bu rivĂ‚yetlerin coğu da bu inancı yani “Ehli beyt ile birlikte Selman, AmmĂ‚r ve BilĂ‚l-Allah onlardan rĂ‚zı olsun- gibi pek az sayıda sahabenin dışında, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in olumunden sonra ashĂ‚bının dînden donerek kĂ‚fir oldukları inancını” teyid etmektedir.
Hz. Ebubekir ve Hz. Omer’in-Allah her ikisinden de rĂ‚zı olsun- şiĂ‚ kitaplarında, şiĂ‚nın onları tekfir etmeleri konusunda sayılamayacak kadar pek cok rivĂ‚yetler vardır.
İşte bunlardan birisinde Kuleynî adı gecen kitabının 20. sayfasında şoyle diyor:
“Ebu CĂ‚fer’e, Ebubekir ve Omer hakkında sordum. Ebu CĂ‚fer: Tevbe etmeden ve mu’minlerin emîri Ali’ye yaptıklarını hatırlamadan dunyadan ayrıldılar.Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lĂ‚neti onların uzerine olsun, dedi !!!”
Aynı kitabın 107. sayfasında şoyle rivĂ‚yet etmektedir:
“Ebu CĂ‚fer:Bana, Ebubekir ve Omer’i mi soruyor-sun?Yemîn ederim ki Ebubekir ve Omer munĂ‚fık oldular, Allah’ın kelĂ‚mına karşı cıktılar ve Rasûlullah ile alay ettiler.Bu sebeple onlar, kĂ‚firdirler.Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lĂ‚neti onların uzerine olsun.”!!!
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashĂ‚bına kĂ‚fir olup dînden donduler demek hic akıl kĂ‚rı mıdır ?
Onlar ki Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in havĂ‚rî-leri,dîninin yardımcıları ve O’nun şeriatını omuzlarında taşıyan kimselerdir.
Onlar ki Allah TeĂ‚lĂ‚’nın Kur’anda kendilerinden rĂ‚zı olduğunu belirttiği, peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in lisĂ‚nıyla da onları cennetle mujdelediği, dînini onlarla koruduğu, muslumanları onlarla guclu kıldığı ve kıyĂ‚mete kadar dunyada isimlerinin kalıcı olmasını sağladığı kimselerdir.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Rabbine yemîn ederek bana soyler misin?
Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashĂ‚bını tekfîr edip onlara lĂ‚net okumak ve onlardan uzaklaşma-nın bir hedef ve gĂ‚yesi yok mudur ?
Tabiî ki vardır Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Oyle bir hedefi var ki hem de ne hedef! Yine oyle bir gÂyesi var ki hem de ne gÂye!!!
Allah’a yemin ederim ki bu hedef ve gĂ‚ye şudur:
Yahûdîlik, mecûsîlik ve diğer her turlu şirk ve putperestliğin duşmanı olan İslĂ‚m dînini ortadan kaldırma hedef ve gĂ‚yesidir!!!
İşte bu, İslĂ‚m’ın temelini ortadan kaldırdığı, tahtını yerle bir edip kalıntılarını ortadan kaldırdığı, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın izniyle de sonsuza dek oyle kalacak olan, mecûsî kisrĂ‚ devletini yeniden kurma hedef ve gĂ‚yesidir.
Muslumanların ikinci halîfesi Hz. Omer’in-Allah ondan rĂ‚zı olsun- mecûsi bir genc tarafından oldurulmesi, sana cevap olarak yetmez mi?
Fitne bayrağını ucuncu halîfe Hz. Osman’ın-Allah ondan rĂ‚zı olsun- aleyhine acarak, onun bu yolda kurban gitmesine ve muslumanların diyĂ‚rında ilk defa fitne ve şerrin yayılmasına sebep olan yahûdî asıllı AbdullĂ‚h b. Sebe değil midir?
Bu uğursuz fitneden, şiĂ‚ şeytanı tĂ‚ o zaman doğmuş, velĂ‚yet ve imĂ‚met adlı bidat bayraklarını İslĂ‚m ve muslumanların uzerinde birer kılıc gibi kullanmışlardır.
Onlar velĂ‚yete cağırmakla, Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ashĂ‚bını tekfîr edip onları lĂ‚netlemişler, onlardan rĂ‚zı olan ve “Allah onlardan rĂ‚zı olsun” diyen muslumanları da lĂ‚netleyip tekfîr etmişlerdir. İmĂ‚met adlı bidat ile İslĂ‚m hilĂ‚fetinin aleyhine her turlu hile ve desîseler duzenlenerek muslumanlar arasında helĂ‚k edici savaşlar alevlendirilmiş, muslu-manların kanları akıtılmış, binĂ‚lar yıkılmış, İslĂ‚m ve muslumanlar paramparca bir hayat yaşamışlar,diğer duşmanlarına duşmanlık besledikleri gibi musluman-lara da duşmanlık beslemişler, kĂ‚fir olan hasımlarına hasımlık yaptıkları gibi İslĂ‚ma mensup olan herkese de hasımlık yapmışlardır.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Yukarıda zikrettiğimiz esĂ‚sa gore şiĂ‚, bu inancı yerleştirmiş ve bir mezhep edinmiştir.Boylece İslĂ‚m dîninden ayrı, esĂ‚sları, prensipleri, kitabı, sunneti, ilmi ve bilgisi olan mustakil bir dîn haline gelmiştir.Bu soylediklerimizi doğrulayan şeyler bu kitapcıkta daha once zikredilmişti. ŞiĂ‚nın, velĂ‚yet adıyla muslumanları parcalamak, onlar arasında fitne ve şer tohumları ekmek ve muslumanlara duşmanlık beslediğine dĂ‚ir art niyetin veya kotu bir amacın olmasa dahi bu anlattıklarımıza tekrar bakıp iyice duşunmelisin.
“Muslumanlar” denilmesine en lĂ‚yık olan ehli sunnet muslumanlarından Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’in ehli beytin-den hoşlanmayan hic birisini bulamazsınız.
O halde, şiĂ‚ topluluğu daha -once de belirttiğimiz gibi- muslumanlara duşmanlık besleyerek bilakis onları tekfîr edip lĂ‚netlemekle, nicin sadece kendisinin velĂ‚yet hakkına sahip olduğunu iddiĂ‚ ederek onu kendisine hedef ve gĂ‚ye edinmektedir ?
İmĂ‚met olayı da alay etmek ve abesle iştiğal değil midir?
Oyle ki İslĂ‚m dîni, muslumanlara kendilerini Allah’ın şeriatı ve peygamberinin sunnetine gore yonetecek kimseyi secme emrini verdiği, musluman-ların da devlet başkanlığı yapabilecek, kendilerini yonetmeye lĂ‚yık ve yeterli gordukleri kimseyi sectik-leri halde,şiĂ‚ buna “hayır, devlet başkanlığı yapacak kimsenin, vasîyet edilen ve bizzat adı belirtilen, masum ve kendisine vahiy gelen bir kimse olması gerekir” demektedir.
Muslumanlar boyle bir devlet başkanını ne zaman bulacaklar acaba ?
Bu sebeple mi şiĂ‚ muslumanlara lĂ‚net edip onlara duşmanlık besleyip onlardan ayrılmaktadır ?
O halde Ey şiĂ‚ mensubu!
“VelĂ‚yet” ve “İmĂ‚met” akîdesi, muslumanları saptırmak ve aldatmaktan başka bir şey değildir.
Bundan da amac şudur:
İslĂ‚m dînini yıkmak ve muslumanları parcala-maktır. O halde, kendini bu bĂ‚tıl inanc, yıkıcı ve karanlık mezhepten kurtararak onlardan uzaklaşmaz mısın?
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Bilmen gerekir ki sen, kendi nefsini ve Ă‚ileni kurtarmakla sorumlusun.O halde oncelikle onları Allah TeĂ‚lĂ‚’nın azabından kurtarmaya calış ve bilmen gerekir ki bu, ancak doğru îmĂ‚n ve sĂ‚lih amelle gercekleşir.Doğru îmĂ‚n, sĂ‚lih amel gibidir.Doğru îmĂ‚n ile sĂ‚lih ameli de ancak Allah’ın kitabında ve Rasûlu Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sunnetinde bulabilirsin. Sen, ehli sunnet vel-cemaatin sahasına kacıp sığınmadıkca ve karanlık şiĂ‚ mezhebinin hapsinde bulunduğun surece doğru îmĂ‚n ve sĂ‚lih ameli elde edemezsin.Muslumanları saptırmak ve ifsad etmek icin şiĂ‚ mezhebine cağıranların tersine, her turlu bĂ‚tıl te’vilden uzak, doğru îmĂ‚n ve sĂ‚lih ameli, ancak Allah’ın kitabında bulursun.
Yine, peygamberin sahîh sunnetini, yalandan ve şiĂ‚ mezhebine cağıranlardan uzak bulacaksın.Doğru îmĂ‚nla sağlam İslĂ‚m akîdesini ancak bu şekilde kazanabilirsin.Bu da ancak Allah’ın kullarına vĂ‚dettiği cenneti kazanıp kurtuluşa ermeleri icin meşrû kıldığı, kullarının nefislerini temize cıkardığı sĂ‚lih amelle olur.
Ey ŞiĂ‚ Mensubu!
Allah’ın kitabı ile Rasûlu Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in sunnetinin geniş sahasına hicret et. ZirĂ‚ orada guc ve kuvvetine kavuşarak rahatlıkla dolaşa-bileceğin cok yer ve bol rızık bulursun.
Son olarak, sende veya başka birisinde olan bir şeyi elde etmek veyahut senden veya herhangi birisinden korktuğum icin bu nasihati takdim etmedi-ğimi bilmelisin.
Allah’a yemîn ederim ki hayır, bunun icin yapmadım. Bunu, sadece İslĂ‚m kardeşliği ve Allah rızĂ‚sı icin,kitabı icin,rasûlu icin,musluman yoneticilerle avam tabakasına nasihat etmek icin yaptım.
Sana bu nasihati takdim etmeme neden olan şey, işte budur.
Allah TeĂ‚lĂ‚’dan,kalbini bu nasihata acmasını ve onunla seni dunya ve Ă‚hiret saadetine iletmesini dilerim.
[1] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 207
[2] Ebu AbdillĂ‚h; CĂ‚fer SĂ‚dık’ın kunyesidir. (Mutercim)
[3] Hicr Sûresi : 9
[4] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 26
[5] Hicr Sûresi : 9
[6] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 227
[7] BuhĂ‚rî, Muslim ve diğer hadîs Ă‚limleri bu dort şeyi kitaplarında zikretmişlerdir.Buna gore Hz.Ali’nin-Allah ondan rĂ‚zı olsun- kılıcının kınından cıkardığı sayfada şu dort şey yazılıydı:
1. Allah’tan başkası adına kurban kesene Allah lĂ‚net etsin.
2. Tarla veya arazinin sınır taşını calan veya değiştirene Allah lĂ‚net etsin.
3. Anne ve babasına lĂ‚net edene Allah lĂ‚net etsin.(Bu lĂ‚net, dolaylı yoldan da olabilir: Orneğin bir kimsenin başkasının anne ve babasına lĂ‚net etmesi,anne ve babasına lĂ‚net edilen kimse de onun anne ve babasına lĂ‚net ederse,işte bir kimsenin anne ve babasına lĂ‚net etmesi demektir.)
4. Kendisine had cezası uygulanmasın diye yeryuzunde olay cıkaran kimseyi yanında barındıran kimseye Allah lĂ‚net etsin.(Mutercim)
[8] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 138
[9] Kuleynî’nin sozu burada bitmektedir
[10] Âl-i İmrĂ‚n Sûresi: 85
[11] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 260
[12] En’am Sûresi : 93
[13] AhzĂ‚b Sûresi : 40
[14] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 229
[15] el-KĂ‚fî fî Usûli’d-dîn, Kitabul-Hucce,cilt: 1, sayfa: 270
Ş İ Â M E N S U B U N A N A S İ H A T
DOWNLOAD
http://www.fileswap.com/dl/ssIeL8QdU...sihat.pdf.html
http://www.fileswap.com/dl/tJL4p8taX...sihat.doc.html
pdf ve doc formatında indirebilirsiniz.
__________________