Her şeyin guzel ve ferah verecek tarafına bakmalı
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
……
SÂniyen: “Kadere iman eden gam ve huzunden emin olur” sırrıyla, “Her şeyin guzel cihetine bakınız” kaidesinin sırrıyla, “Ellezîne yestemiûne’l-kavle…” Gayet kısacık bir meali: “Sozleri dinleyip en guzeline tÂbi olup fenasına bakmayanlar, hidayet-i İlÂhiyeye mazhar akıl sahibi onlardır” mealinde, bizler icin şimdi her şeyin iyi tarafına ve guzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lÂzımdır ki, manasız, luzumsuz, zararlı, sıkıntılı, cirkin, gecici haller nazar-ı dikkatimizi celb edip kalbimizi meşgul etmesin.
Sekizinci Soz’de, bir bahceye iki adam; biri cıkar, biri giriyor. Bahtiyarı bahcedeki ciceklere, guzel şeylere bakar, safa ile istirahat eder. Diğer bedbaht, temizlemek elinden gelmediği halde cirkin, pis şeylere hasr-ı nazar eder, midesini bulandırır, istirahate bedel, sıkıntı ceker; cıkar, gider.
Şimdi hayat-ı ictimaiye-i beşeriyenin safhaları, hususan Yusufiye Medresesi bir bahce hukmundedir; hem cirkin, hem guzel, hem kederli, hem ferahlı şeyler beraber bulunur. Âkıl odur ki, ferahlı ve guzel şeylerle meşgul olup, cirkin, sıkıntılı şeylere ehemmiyet vermez, şekva ve merak yerinde şukreder, sevinir.
Said Nursî
ŞuÂlar, On Dorduncu Şu (Afyon Hapsi mektupları), s. 535
LÛ*GAT*CE:
Âkıl: Akıllı.
bedbaht: Kotu talihli, bahtsız.
emin olmak: Kurtulmak.
hasr-ı nazar: Nazarı sarf etme.
hayat-ı ictimaiye-i beşeriye: İnsanların sosyal hayatı.
sÂniyen: İkinci olarak.
şekva: ŞikÂyet.
__________________