RisĂ‚le-i Nûr feyz-i Kur’Ă‚nî, ilhĂ‚m-ı İlĂ‚hî, ihtĂ‚r-ı Rabbanî, sunûhĂ‚t-ı kalbî ve istihracat-ı Kur’Ă‚nî yollarıyla te’lif edilmiştir.
Zaman zaman bizzat şahsımıza sorulan, bĂ‚zen de yazılı basında veya sanal Ă‚lemde cokca serrişte edilerek ilişilen bir ifĂ‚de de RisĂ‚le-i Nur’la ilgili olarak “yazdırıldı” ifĂ‚desidir. Hatta RisĂ‚le-i Nur Kullliyatın’da bu ifadeyle ilgili olarak bazı iddiaların tĂ‚ BedîuzzamĂ‚n Hazretleri hayattayken mahkemelerde sorulduğu da gorulmektedir. İlgili iddialar ve BedîuzzamĂ‚n Hazretleri’nin verdiği cevap şoyledir:
Ucuncu sehiv: Yanlış mĂ‚nĂ‚ vermekle raporda: ‘Saîd bĂ‚zen kerametler yazar. ‘Yazmak istemezdim; bana yazdırıldı.’ Hem bĂ‚zen: ‘Bu cevap mĂ‚nevî canibden geldi ve hakîkat Ă‚leminden bildirildi.’ Hem bĂ‚zen: ‘Kudsî bir mujde veriyor.’, ‘Her yuz senede bir muceddid gelir’ fikriyle kendisinin zamanın muceddidi olduğu fikrini uyandırıyor.’ demişler.” Bu iddialara BedîuzzamĂ‚n Hazretleri şu cevapları vermektedir:
Elcevap: HĂ‚şĂ‚, bin defa hĂ‚şĂ‚. Benim haddim değil ki, o kerametleri benliğime mal edeyim. Belki benim pek cok kusurlarımla berĂ‚ber RisĂ‚le-i Nur ile îmĂ‚n hizmetinde calışmamıza bir ikrĂ‚m-ı İlĂ‚hî ve o hizmetin makbuliyetine dĂ‚ir bereketten gelen bir emĂ‚reyi gostermek ve ‘Ne ile yaşıyor, nasıl geciniyor?’ diyenlere karşı da, bereket-i İlĂ‚hiye bu hizmetimizi dunya maîşetine Ă‚let etmeye mecbur etmiyor, demektir.
“Hem bu yazdığım hakîkatler benim fikrim, malım değil; belki herkesin kalbinin bir koşesinde bulunan bir lumme-i şeytĂ‚nî ve vesveseci bulunduğu gibi, bir lumme-i ilhĂ‚m ve melekî bulunduğuna ehl-i hakîkat ve diyanetin hukumlerine binĂ‚en, benim kalbimde dahi herkes gibi, bĂ‚zen ihtiyarım haricinde ve fikrimin fevkinde hatırıma bir hakîkat hutur eder. Yani, Kur’Ă‚n’dan mĂ‚nevî bir canibden bir nevî ilhĂ‚m hukmunde, bir guzel nukte ifhĂ‚m edilir, demektir.
“Ve hic hatırıma gelmiyor ki, Yeni Saîd zamanında ve nefsin şerrinden ve benliğinden cok korkan ve belĂ‚sını ceken şahsıma boyle bir mevki verdiğimi veya vermek istediğimi tahattur etmiyorum. Belki, RisĂ‚le-i Nur’da isbat edilmiş ki: Bu zaman cemaat zamanıdır. Şahs-ı mĂ‚nevî hukmeder. Eski zamanda dalĂ‚let bir şahıstan geldiği cihetle, karşısına bir dĂ‚hi-i hidayet cıkardı. Şimdi ise cemaat şeklinde bir şahs-ı mĂ‚nevî olmasından, onun karşısında ancak bir şahs-ı mĂ‚nevî mukabele edebilir.
“Yalnız eskiden beri ehl-i hakîkat mabeyninde carî ve ustĂ‚dına karşı fart-ı muhabbetten gelen fevkalhad husn-u zanları ta’dil etmek ve nimet-i İlĂ‚hiyeye karşı kufran ve inkĂ‚r etmemek niyetiyle, muceddidlik vazîfesi olabilir. Fakat benim değil, RisĂ‚le-i Nur’undur. Belki bu zamana bakan Kur’Ă‚n’ın bir cilve-i hakîkatidir. RisĂ‚le-i Nur onu temsil eder. Ben neci oluyorum ki, kendim dĂ‚vĂ‚ edeyim.”1
Gorulduğu gibi BedîuzzamĂ‚n Hazretleri bu tur iddialara gerekli cevapları vermiştir. RisĂ‚le-i Nur eserlerinde buna benzer epey izahĂ‚t mevcuttur. Uzun tutmamak icin bu kadarını yeterli goruyoruz.
Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de Enfal Sûresi, 17.Ă‚yette “Ey Rasûlum, duşmanların gozlerine bir avuc toprak attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı.2” buyuran Allah (cc), zahirde Efendimiz’in (asm) attığı toprağın hakîkatte onun atmadığını, kendisinin attığını beyan etmektedir. Bu noktada mes’eleye kader noktasından yaklaşmak gerekiyor. Cunku bir fiilin bidĂ‚yeti irĂ‚de-i cuz’îyeye, neticesi irĂ‚de-i kulliyeye aittir. Yani kul ister, Allah yaratır. Boylece Nisa Sûresin’de de “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kotuluk gelirse, o da kendi nefsindendir.3” denilmiştir. Oyleyse cuz-u ihtiyarînin icada kabiliyeti yoktur. Bir emr-i itibarî hukmunde olan kisbden başka, insanın elinde birşey bulunmuyor. İnsan ubûdiyet cihetinde hayat-ı ebediyeye muteveccihtir. “Oyle bir bîcare mahlûktur ki, sermayesi, yalnız, ihtiyardan bir şa’re (sac) gibi cuz’î bir cuz-u ihtiyĂ‚rî; ve iktidardan zayıf bir kesb; ve hayattan, cabuk soner bir şule; ve omurden cabuk gecer bir muddetcik; ve mevcudiyetten cabuk curur kucuk bir cisimdir.4”
Madem Ă‚yetin hukmu gereğince Allah (cc), Efendimiz’e (asm) “Attığın zaman sen atmadın!” diyor ise, insan da iyiliklere sahip cıkmamalıdır. Cunku insanın “hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Cunku hasenĂ‚tı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlĂ‚hiye; ve icad eden kudret-i RabbĂ‚niyedir.5” “Elhasıl, insan her ne kadar fĂ‚il-i muhtar ise de, fakat ‘Allah dilemedikce siz hicbir şeyi isteyemezsiniz.6’ sırrınca, meşiet-i İlĂ‚hiye asıldır, kader hĂ‚kimdir. Meşiet-i İlĂ‚hiye, meşiet-i insaniyeyi geri verir, ‘Kader gelince goz kor olur.’ hukmunu icra eder. Kader soylese, iktidar-ı beşer konuşmaz, ihtiyar-ı cuz’î susar.7”
Oyleyse “Ey insan! Senin elinde gayet zayıf, fakat seyyiatta ve tahribatta eli gayet uzun ve hasenatta eli gayet kısa, cuz-u ihtiyarî namında bir iraden var.8” İşte boyle bir mĂ‚hiyete sahip olan insanın ben yaptım, ben i’cĂ‚d ettim, ben yazdım demeye hakkı olabilir mi? Bu haddi aşmak olmaz mı?
BedîuzzamĂ‚n Hazretleri RisĂ‚le-i Nur’un te’lifi icin kullandığı “yazdırıldı” ifadesini oyle boşu boşuna kullanmamıştır. Bu kelimenin kullanılışında Allah’a tevekkul ve teslimiyet vardır. Başka mĂ‚nĂ‚lar aramak abesle iştigaldir. Cunku RisĂ‚le-i Nurların muteferrik yerleri bu iddia sahiplerini tekzip etmektedir.
BedîuzzamĂ‚n Hazretleri RisĂ‚le-i Nur’un te’lifini izĂ‚h ederken şu acıklamaları yapmıştır. “Hem yazılan eserler, risĂ‚leler, ekseriyet-i mutlakası, haricten hicbir sebep gelmeyerek, ruhumdan tevellut eden bir hĂ‚cete binĂ‚en, Ă‚ni ve def’î olarak ihsan edilmiş.9” Evet, bu eserler, risĂ‚leler Hakîm-i Rahîm tarafından BedîuzzamĂ‚n’a ihsan edilmiştir.
Hem de BedîuzzamĂ‚n Hazretleri “Hakîm-i Rahîm olan ZĂ‚t-ı ZulcelĂ‚l, Kur’Ă‚n-ı Kerîmin en parlak mazhar-ı i’cĂ‚zından olan temsilĂ‚tından bir şulesini, acz ve zaafıma, fakr ve ihtiyacıma merhameten, hizmet-i Kur’Ă‚n’a ait yazılarıma ihsan etti.10” demektedir. Bir diğer eserinde de “Ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtac goruyorum. Kim isterse beraber dinlesin.11” Madem nefsim emmĂ‚redir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Oyleyse nefsimden başlarım.12” diyerek bir hĂ‚cete binĂ‚en, acz ve zaafına, fakr ve ihtiyacına merhameten eserlerin oncelikle kendi nefsinin ıslahı icin ihsan edildiğini beyan etmiştir. BedîuzzamĂ‚n Hazretleri te’lif edilen risaleler icin “Sonra bazı dostlarıma gosterdiğim vakit, demişler: ‘Şu zamanın yaralarına devadır.’ İntişar ettikten sonra ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvafık ve derde lĂ‚yık bir ilĂ‚c hukmune geciyor.13” diyerek gerekli acıklamaları yapmıştır.
Şimdi hakîkat-i hĂ‚l boyle iken RisĂ‚le-i Nur’un bazı yerlerinde kullanılan “yazdırıldı” ifĂ‚desini “ihsan edildi, ikram edildi, mĂ‚nevî bir nimet olarak şiddetli taleb ve ihtiyacımıza binĂ‚en ilhĂ‚m edildi” mĂ‚nĂ‚larında ifade etmenin ve anlamanın ne zararı olabilir? Yağmuru Allah gonderiyor, nimetleri Allah ihsan ediyor, kĂ‚inatı zerrelerden kurelere kadar Allah idare ediyor ve donduruyor ise Allah’ın “ben kĂ‚inata sığmadım, mu’min kulumun kalbine sığdım” dediği hakîkatle bir kulunun ayine-i Samed olan kalbine Kur’Ă‚n’dan ilhĂ‚men mĂ‚nĂ‚ları ihtar ve ilhĂ‚m etmesi neden mumkun olmasın? İnsan kuru bir uzum cubuğundan daha mı aşağıdadır ki, Allah o kuru uzum cubuğuna uzum salkımlarını taksın da; en buyuk bir muctehid, hem en buyuk bir muceddid, hem hĂ‚kim, hem mehdî, hem murşid, hem kutb-u Ă‚zam bir kulunun kalbine mĂ‚nevî Kur’Ă‚nî mĂ‚nĂ‚ları ilhĂ‚m ile ihtĂ‚r etmesin? Evet etmiştir. Cunku BedîuzzamĂ‚n Hazretleri “Evet, lezzetli uzum salkımlarının hĂ‚siyetleri, kuru cubuğunda aranılmaz. İşte ben de oyle bir kuru cubuk hukmundeyim.14” demiştir. Hem de “benim hayatım RisĂ‚le-i Nur’a bir nev’î cekirdek olabilir. Kur’Ă‚n’ın feyziyle, CenĂ‚b-ı Hakkın ihsanıyla o cekirdekten RisĂ‚le-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağac hukmune icad-ı İlĂ‚hî ile gecmesidir. Ben bir cekirdektim, curudum, gittim. Butun kıymet Kur’Ă‚n-ı Hakîmin mĂ‚nĂ‚sı ve hakikatli tefsiri olan RisĂ‚le-i Nur’a aittir.15” demiştir.

Dipnotlar:
1- SirĂ‚cu’n-Nûr- Mudafaalar, Ankara Bilirkişi Raporuna itiraz.
2- Enfal Sûresi, Ă‚yet: 17.
3- NisĂ‚ Sûresi, Ă‚yet: 79.
4- Sozler, 23. Soz, 2006, s: 512.
5- Sozler, 26. Soz, 2006, s: 752.
6- İnsan Sûresi, Ă‚yet: 30.
7- Mektubat, 15. Mektup, 2006, s: 87.
8- Sozler, 26. Soz, 2006, s: 761.
9- Mektubat, 28. Mektup, 2006, s: 637.
10- Mektubat, 28. Mektup, 2006, s: 640.
11- Sozler, 1. Soz, 2006, s: 14.
12- Sozler, 21. Soz, 2006, s: 424.
13- Mektubat, 28. Mektup, 2006, s: 637.
14- Mektubat, 28. Mektup, 2006, s: 626.
15- Emirdağ LĂ‚hikası-II, 2006, s: 730.

Kaynak

__________________