Bircok tefsir ve mealde birinci Ă‚yet beddua anlamı verilerek “Ebû Leheb’in iki eli kurusun!” diye acıklanmıştır. Bunun sebebi klĂ‚sik Arap dilinde haber cumlesinin inşa veya dilek kipi olarak da anlaşılabilme ozelliğidir. Boylece haber cumlesi, asıl anlamı yanında dua ya da beddua anlamı da kazanabilmektedir. Ornek olarak, “رضى اللّهعنه - radıyĂ‚llahu anhu” ifadesinin asıl anlamı “Allah ondan razı oldu” demek iken, Arap dilinin yukarıda acıklanan ozelliği gereği “Allah ondan razı olsun” şeklinde anlaşılır. Yine “رحمهاللّه - rahîmehullĂ‚hu” ifadesi de “Allah ona rahmet etti” demek olmasına rağmen “Allah ona rahmet etsin” şeklinde anlaşılır ve bu anlam kast edilerek soylenir. Beddua anlamına ise “اللّه لعنه -le’anehull’ahu” ifadesi ornek olarak verilebilir. Esas anlamı “Allah ona lĂ‚net etti” demek olan bu ifade de “Allah ona lĂ‚net etsin” anlamıyla soylenir ve anlaşılır.
تبّت - tebbet” kelimesinin kalıp anlamı “kurudu, yok oldu, helĂ‚k oldu” demektir. Bu kelime de haber cumlesi icinde kullanıldığında yukarıdaki orneklerdeki gibi “Kurusun, yok olsun, helĂ‚k olsun” anlamında beddua olarak kullanılabilir. Ancak burada “tebbet” sozcuğunu beddua manasıyla alıp gerekeni yapmaktan acizmiş gibi Allah’ın “Ebû Leheb’in iki eli kurusun” diye beddua ettiğini duşunmek anlamlı değildir. Lutuf da kahır da kendisine ait olan Allah, bunları kimden isteyecektir? Allah’ın dua ya da beddua etmesi, iyi ya da kotu bir şey istemesi soz konusu olamaz. O, her şeyi kendisi yapar. Dolayısıyla ister dua, ister beddua anlamında olsun, bu tur sozcuklerin Allah icin kullanılması akıl ve mantık dışıdır.
Burada tutulacak yol, Kur’Ă‚n’ın bircok Ă‚yetinde olduğu gibi bu Ă‚yette de, anlatılan olayın ileride mutlaka gercekleşeceğini vurgulama amacıyla fiilin gelecek zaman kipi yerine gecmiş zaman kipiyle kullanıldığını duşunmektir. Bundan dolayıdır ki, Ebû Leheb’in guclerinin ileride kesinlikle yok olacağı, kendisinin de aynı kesinlikle helĂ‚k olacağı kastedilerek Ă‚yet “Ebû Leheb’in iki gucu yok oldu, kendisi de helĂ‚k oldu” şeklinde gecmiş zaman kipiyle indirilmiştir.
Bu anlatım tarzının Kur’Ă‚n’da yuzlerce orneği vardır. Bunlardan biri de Kamer sûresinin 1. Ă‚yetindekiانشقّ - inşekka” [yarıldı] fiilidir. Bu fiil “Gelecekte muhakkak yarılacak” anlamında kabul edilmediği icin, daha sonraki donemlerde bir takım rivĂ‚yetler ortaya cıkmış ve İslĂ‚m tarihine “Şakk-ı Kamer [Ay’ın yarılması] Mucizesi” diye bir mucize kaydedilmiştir.

Bu konuya ornek olarak RahmĂ‚n 37, Hakka 14–16, İnşikak 1–5, İnfitar 1–4, Nahl 1, A’rĂ‚f 38, 39, 44, 50, Duha 3, Neml 87 ve Zumer 68–74. Ă‚yetleri gosterilebilir.

Ozellikle Zumer sûresinin 68–74. Ă‚yetlerine dikkat edilecek olursa vurgulu fillerin tumunun gecmiş zamanlı olduğu gorulur.
Zumer 68-74:“Ve sura نفخ uflendi. Allah’ın dilediklerinin dışında goklerde kim var, yerde kim varsa hemen carpılıp صعق yıkıldı. Sonra ona bir daha نفخ uflendi. Hemen onlar da kalkmış bakıyorlardır/bekliyorlardır. Ve yer, Rabbinin nuru ile اشرقت parladı. Kitap وضع kondu, peygamberler ve şahitler جىء getirildi ve onlar zulme uğramadan aralarında hak ile قضى hukum verildi. Ne amel yaptıysa herkese karşılığı tam olarak وفّيت odendi. Ve O [Allah], onların yaptıklarını en iyi şekilde bilendir. İnkĂ‚r edenler cehenneme boluk boluk سيق sevkedildi. Nihayet oraya جاؤها vardıklarında kapıları فتحت acıldı ve bekcileri onlara: “İcinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan, bu gununuzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” قال dediler. Onlar da:”Evet geldi” قالوا dediler. Ve lakin kĂ‚firler uzerine azap kelimesi حقّت hak oldu. [Onlara] “Surekli olarak icinde kalmak uzere girin cehennemin kapılarından” قيل denildi. Buyukluk taslayanların yeri ne kotudur! Rablerine karşı takvalı olanlar da boluk boluk cennete سيق sevk edildi. Nihayet oraya جاؤها vardıkları zaman kapıları acıldı ve bekcileri onlara: “SelĂ‚m sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak icinde kalmak uzere haydi girin oraya!” قال dediler. Ve onlar da: “Hamd olsun o Allah’a ki, bize vaadini doğru cıkardı ve bizi cennet arzına vĂ‚ris kıldı. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz” قالوا dediler. -Yapıp edenlerin odulu ne guzeldir!-
Yukarıdaki Ă‚yetlerde orijinalleri de verilen fiiller, “Uflenecek, yıkılacak, parlayacak, konacak, sevk edilecek, diyecekler…” şeklinde gelecek zamanlı olarak anlaşılmalıdır. Bu anlatım tekniği, tembih [uyarı] amacıyla uygulanır.
Gelecekteki bir olayı boyle ifade etmenin gerekcesi, anlatılan olayın mutlaka ve mutlaka gercekleşeceğini beyan icindir. Bilindiği gibi, bazı Turkce ifadelerde de gelecek zaman kipi yerine gecmiş zaman kipi kullanılmaktadır. Ornek: Gercekleştirilmesine kesin karar verilmiş şeyler icin bazen henuz o işe başlanmadan bile “yaptım gitti” denir. Oysa kişi o işi ileride yapacaktır. Ya da hata etmiş, suc işlemiş birisi icin “şimdi belĂ‚sını buldu” denir. HĂ‚lbuki o kimse henuz yaptığı hatanın, işlediği sucun cezasını tatmamıştır, ileride tadacaktır.
Bu ifade tekniği Tebbet sûresinin ilgili Ă‚yeti icin de soz konusudur. Oradaki gecmiş zamanlı fiil de gelecek zamanlı olarak anlaşılmalıdır. Bu takdirde Ă‚yetin anlamı şoyle olur: “Ebû Leheb’in iki gucu ve kendisi kesinlikle yok olacak, kuruyup gidecek. Malı ve kazancı [edindiği guc, kurduğu teşkilĂ‚t] ona yarar sağlamayacak.”
İbn-i Mes’ud’un “وتب - ve tebbe” kelimesini “وقدتبّ - ve kad tebbe” olarak okuması da bu manayı teyit etmektedir.
Âyette gecen “ve tebbe” ifadesi aslında “kendisi de kurudu” anlamındadır. Yani “Ebû Leheb’in iki eli kuruyacak, kendisi de kuruyacak, yok olacak” demektir.
Âyette gecen iki el -يدا” ifadesinin “Cuz’iyyet Mecaz-ı Mursel”i olarak anlaşılması, yani iki elin zikri ile bizzat ellerin sahibinin kastedilmesi ikinci plĂ‚ndadır.
يدا - iki el” ifadesi Ebû Leheb’in iki gucunu temsil etmektedir. Sûrenin 2. Ă‚yeti bu gucleri “ماله وماكسب - onun malı ve kazandığı şeyler” olarak acıklamaktadır. Ebû Leheb’in varlıklı bir kişi olduğu goz onunde tutulduğunda, “kazandığı şeyler” ile kastedilenin de cevresi, kurduğu teşkilĂ‚t, oğulları, uşakları ve yetiştirdiği militanlar olduğu akıl yoluyla cıkarılabilir. Kur’Ă‚n’da yed/el - يد” sozcuğunun mecazî kullanımı ile “قدرة - guc”un kastedildiği bir cok ornek vardır: Fetih 10, Âl-i Imran 73, Hadid 29, Ya Sin 83, Mulk 1 ve Sad 75. Ă‚yetler.


(alıntı)



__________________