31 Aralık Perşembe gununu, 1 Ocak Cuma gunune bağlayan gece yılbaşı gecesidir. Yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla gecildiği 31 Aralık/1 Ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. Ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gozukmekle birlikte bunun hıristiyan batının noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır. HIRİSTİYANLARIN BAYRAMI NOEL YORTUSU
25 Aralık’ta başlayan ve yaklaşık bir hafta sureyle kutlanan noel ve yılbaşı, başta Avrupa ve Amerika kıtası ulkeleri olmak uzere dunyanın bircok yoresindeki hıristiyan topluluklarca kutlanmaktır. l Ocak tarihindeki yılbaşı kutlamalarının Turkiye’de de ozellikle son donemlerde gittikce artan bir ilgiyle kutlanmakta olduğu dikkati cekmektedir. Ancak batıda farklı anlamlar ifade eden noel ve yılbaşı kutlamalarının Turkiye’de yılbaşı bağlamında genellikle birbirine karıştırılarak birleştirildiği ve bu sebeple kamuoyunda bir spekulasyon ve devam ede gelen bir tartışma ortamı bulunduğu bilinmektedir.
Hıristiyan batıda milĂ‚dî takvimin başlangıcına esas olarak Hz. İsa (A.S.)’ın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ulkelerde de benimsenmiştir. Bu bakımdan butun hıristiyan alemi, aralık ayının son haftasını, doğumun arefesini teşkil etmesi bakımından, en onemli dinî bayramları olarak kabul etmişler ve bu geceyi Hz. İsa (A.S.)’ın doğum yıl donumu olarak kutlamaktadır. Halbuki Hz. İsa (A.S.)’ın 1 Ocak’ta doğup doğmadığı kesin olarak belli değildir. 25 Aralık-6 Ocak tarihleri arasında doğduğu kabul edilmektedir. Bu tarihler arasında hıristiyanlar noel adı altında yılbaşı eğlencelerine başlarlar. Goruluyor ki, aslından uzaklaştırılmış ve tahrif edilmiş hıristiyanlık, Peygamberinin doğum gununde bile bir kesinlik ve bir acıklık getirmekten uzaktır.
Noel yortusu ya da batıdaki yaygın isimlendirilmesiyle Christmas (Kristmas), Hz. İsa (A.S.)’ın doğumu anısına 25 Aralık’ta kutlanan tamamıyla dinsel bir bayramdır. Batı hıristiyanları tarafından 25 Aralık olarak hesaplanan Hz. İsa (A.S.)’ın doğum gunu, doğu hıristiyanlarca 6 Ocak olarak hesaplanmakta, dolayısıyla doğu kiliseleri 6 Ocak tarihinin Kristmas bayramı olarak kutlamaktadır. Esasen Hz İsa (A.S.)’ın doğum gununun ne zamana denk duştuğu konusunda erken donemlerden itibaren yoğun bir tartışmanın olduğu ve yukarıdaki tarihlerden başka bu gunun Nisan ayındaki bir zamana denk duştuğu yonunde goruşlerin de ileri surulduğu bilinmektedir. Batı hristiyanlarınca belirlenen 25 Aralık tarihinin eski Roma’da guneşle ilgili kutsal bir gun olduğu ve bunun sonradan Hz. İsa (A.S.)’ın doğum gunu olarak adapte edildiği ileri surulmektedir Hatta bazı erken donem hıristiyan yazarların, kendi donemlerinde, 25 Aralık kutlamalarında guneşi selĂ‚mlayan batı hıristiyanları uyardıkları da bilinmektedir.
Noel yortusu, Nisanda kutlanan Easter (Paskalya) bayramıyla birlikte hıristiyanlığın en onemli bayramları arasındadır. Noel kutlamalarının vazgecilmez folklorik unsurları arasında cam ağacı suslemeleri ve noel baba inancı bağlamındaki gelenekler onemli yer tutar. Her ikisi de Kuzey Avrupa kokenli olan bu folklorik unsurların, sonraki donemlerde hıristiyanlığa girdiği bilinmektedir.
KAFİRLERE BENZEMEKTEN SAKININ
Dinimiz; kĂ‚firlere, munafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. Cunku dış gorunuş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlĂ‚kî değerlerde, kotu ve cirkin işlerde ve hatta inancta onlara benzemeye sebep olur. Gercekten giyimde, sozde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. Kısacası gayrimuslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır.1
İslĂ‚m dininin inanc, ahlĂ‚k, ibadet ve muamelĂ‚t alanında getirdiği hukumler, ongorduğu kural ve tavsiyeler Muslumanlarca oteden beri bir butun olarak kabul edilmekte, gunluk ve sosyal hayatla ilgili şekil ve muhteva bile coğu defa bu butunun bir parcası olarak mutalaa edilmektedir. Ote yandan Kur’an-ı Kerim Ă‚yet-i kerimelerinin ve risĂ‚leti boyunca Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sıkca uzerinde durduğu konulardan birisi de, Muslumanların fert ve toplum olarak belli bir kimlik kazanmaları, kendi şahsiyetlerini korumaları ve kendilerine guven duymaları olmuştur. Cunku bu, Muslumanların butunleşmesi, belli bir siyasal organizasyona gidip devlet kurması ve millet olması kadar, kendi inanc ve ibadetlerini, değer ve ozelliklerini korumaları acısından da onemlidir. Bu itibarla Kur’an-ı Kerim, Muslumanlara ısrarla birlik ve butunluk icinde olmalarını, muşrik ve gayri muslimleri dost edinmemelerini, onlarla gayriislĂ‚mi bir kulturun etkisi altında kalmayı kacınılmaz kılacak şekilde sıkı bir ilişkiye girmemelerini emretmektedir. Cenab-ı Hak şoyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost ve idareci edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. Sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. Şuphesiz ALLAH, zalimler topluluğuna yol gostermez, onları hidayete erdirmez.”
“Yahudiler de hıristiyanlar da; sen onların dinlerine uymadıkca asla senden razı olmayacaklardır. De ki: ALLAH TeĂ‚lĂ‚’nın yolu, doğru yolun tĂ‚ kendisidir. Yemin olsun ki, sana ilim geldikten sonra, eğer sen onların arzularına uyacak olursan, senin icin ALLAH TeĂ‚lĂ‚’dan ne bir dost ve ne de bir yardımcı vardır.”
Ayet-i kerimelerde ifade edildiği gibi: Başka dinden olanlar, ozellikle yahudiler ve hıristiyanlar Muslumanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. Zaman zaman Muslumanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği icindir. Muslumanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu guclendirmeleri zaruridir. Muslumanların arasına sızan iki yuzluler, felĂ‚ket tellĂ‚llığı yaparak onları, Mu’minleri bırakıp kĂ‚firlere yoneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir. Cenab-ı Hak şoyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Mu’minleri bırakıp da kĂ‚firleri dostlar edinmeyin. Bunu yaparak ALLAH TeĂ‚lĂ‚’ya, kendi aleyhinizde apacık bir delil mi vermek istiyorsunuz?”
“Mu’minleri bırakıp da kĂ‚firleri dost edinenler, onların yanında izzet, guc ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki gercekten butun izzet ve şeref yanlızca ALLAH TeĂ‚lĂ‚’ya aittir.”
Ayet-i Kerimelerde acıkca ifade ediliyor ki: Gerek milletler arası munasebetlerde ve gerekse fertler ve topluluklar arası munasebetlerde Mu’minler, daima Mu’minlerin yanında yer alacak; guc, kuvvet ve şerefi bu beraberlikte arayacaklardır. Kendilerini korumak veya guclenmek icin kĂ‚firlere baş vuran milletler kuculdukleri gibi fertler de manevi değerlerinden kayıp verirler.
“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur, cehennemde yanarsınız. Sizin ALLAH TeĂ‚lĂ‚’dan başka dostlarınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım goremezsiniz!” (Hud Sûresi: 113)
Bu ayet-i kerimelerin yanı sıra Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de Muslumanları, itikadî ve ahlĂ‚kî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yonunden de muşriklere, gayri muslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Musluman olmayanlara benzememeye o derece dikkat ederlerdi ki, aslında yaptığı halde sonradan onlarda gorduğu hareketlerde bile değişiklik yaparlardı. Bunlar, cevredeki kultur ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle ic ice yaşayan o donem Muslumanlarına ayrı bir kimlik ve ozellik kazandırıp, onların kendi icerisinde butunleşmelerini sağlamaya yonelik onlemlerdir. MeselĂ‚: Henuz hicret etmeden evvel Muharrem ayının onuncu, Aşûre gunu oruc tutmayı adet edinmişlerdi. Hicretten sonra Medineli Yahudilerin de bu gunu takdis ettiklerini gorunce onlara benzememek icin Muharrem ayının dokuz ve on veya on ve onbirinci gunlerinde oruc tutmaya başlamışlardır. (Geniş bilgi icin bak. M. Talu, Uc Aylar, Mubarek Gun Ve Geceler, 460) Yine muşriklere benzememek icin ashabına; sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmişlerdir. (Geniş bilgi icin Bak. Sh: 656) Useym b. Kuleyb (R.A.)nun, dedesinden rivayetine gore Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, Musluman oldum diyene:
“KĂ‚firlik alĂ‚meti olan sacını kes ve sunnet ol” buyurmuştur. (Ebu Davud, Taharet: 131, Taberani, el-Mucemu’l-Kebir, 19/14, No:20)
Genellikle kĂ‚firler, her beldede kendilerine mahsus sac şekli tespit etmişler, moda ortaya koymuşlardır. Zaman zaman traş olsalar bile, o hususi kısma dokunmazlar. Bu, bir nevi onların dinlerinin, inanclarının bir gereğidir, milliyet semboludur. Şu halde boylesi bir kısım sac, İslĂ‚m’la kufur arasında bir alamet-i farika olmaktadır. İşte Resûlullah (S.A.V.) efendimiz kĂ‚firliğin alameti olan bu sacın kesilmesini emretmiştir.
Abdullah b. Omer (R.A.) den rivayete gore Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“Kim bir millete benzemeye calışırsa, o da onlardandır,” (Ebu Davud Libas: 5) buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerif benzemenin muspet ve menfi kısımlarını icine almaktadır. Cunku teşebbuh, benzemeye calışmak: Başkalarının yaptığı bir işi onlara uyarak yapmak demektir ki hayır ve şerde, gunahta, kufur ve imanda olabilir. O halde bu hadis-i şerif: KĂ‚firlere, fasıklara, gunahkarlara benzemeyi yasakladığı gibi, başta Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize olmak uzere, sahabe-i kirama, meşayiha, takva ve salah sahibi kimselere benzemeyi de teşvik etmektedir.
Ozellikle yahudi ve hıristiyanlar kısacası İslĂ‚m’a inanmayan butun toplumlar, Muslumanların benzememekle emrolundukları toplumlardır. Amr b. Şuayb (R.A.)nun, dedesinden rivayetine gore Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“Bizden başkasına benzemeye calışanlar bizden değildir. Yahudilere ve hıristiyanlara benzemeyiniz…” buyurmuşlardır. (Tirmizi, İsti’zan: 7)
Ozellikle bu iki hadis-i şerif cok onemli psiko-sosyal gerceklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonucta itikadı benzeşmeye gotureceğini anlatır. Mağluplar, galipleri taklid etme psikolojisini yaşarlar. İnsan ancak sevdiğini, takdir ettiğini ve buyuk gorduğunu taklit eder. Şekli taklit, itikadi taklide goturur.
Benzemenin vaki olduğu en onemli yerlerden birisi de, hic şuphe yok ki giyim-kuşamdır. Hz. Ali (R.A.)’dan rivayete gore Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
“Rahiplerin elbiseleri gibi, gayrimuslimlere mahsus elbiseler giymekten sakının. Kim onların şekillerine burunur ve onlara benzemek isterse benden değildir” (Taberani, el-Mucemu’l-evsat, 4/541, No: 3921) buyurmuşlardır.
Kur’an-ı Kerim, Muslumanlara ısrarla birlik ve butunluk icinde olmalarını, muşrik ve gayri muslimleri dost edinmemelerini, onlarla gayriislĂ‚mi bir kulturun etkisi altında kalmayı kacınılmaz kılacak şekilde sıkı bir ilişkiye girmemelerini emretmektedir. Cenab-ı Hak şoyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost ve idareci edinmeyin. Zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. Sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. Şuphesiz ALLAH, zalimler topluluğuna yol gostermez, onları hidayete erdirmez.” (MĂ‚ide Sûresi:51)
“Yahudiler de hıristiyanlar da; sen onların dinlerine uymadıkca asla senden razı olmayacaklardır. De ki: ALLAH TeĂ‚lĂ‚’nın yolu, doğru yolun tĂ‚ kendisidir. Yemin olsunki, sana ilim geldikten sonra, eğer sen onların arzularına uyacak olursan, senin icin ALLAH TeĂ‚lĂ‚’dan ne bir dost ve ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara Sûresi: 120)
Ayet-i kerimelerde ifade edildiği gibi: Başka dinden olanlar, ozellikle yahudiler ve hıristiyanlar Muslumanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. Zaman zaman Muslumanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği icindir. Muslumanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu guclendirmeleri zaruridir. Muslumanların arasına sızan iki yuzluler, felĂ‚ket tellĂ‚llığı yaparak onları, Mu’minleri bırakıp kĂ‚firlere yoneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir. Cenab-ı Hak şoyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Mu’minleri bırakıp da kĂ‚firleri dostlar edinmeyin. Bunu yaparak ALLAH TeĂ‚lĂ‚’ya, kendi aleyhinizde apacık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa Sûresi:144)
“Mu’minleri bırakıp da kĂ‚firleri dost edinenler, onların yanında izzet, guc ve şeref mi arıyorlar. Bilsinler ki gercekten butun izzet ve şeref yalnızca ALLAH TeĂ‚lĂ‚’ya aittir.” (Nisa Sûresi:139)
Ayet-i Kerimelerde acıkca ifade ediliyor ki: Gerek milletler arası munasebetlerde ve gerekse fertler ve topluluklar arası munasebetlerde Mu’minler, daima Mu’minlerin yanında yer alacak; guc, kuvvet ve şerefi bu beraberlikte arayacaklardır. Kendilerini korumak veya guclenmek icin kĂ‚firlere başvuran milletler kuculdukleri gibi fertler de manevi değerlerinden kayıp verirler.
KAFİRLERİN BAYRAMLARINA SEVİNMEK
Bu acık hakikattan dolayı Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, ummetinin kendi varlığını muhafaza etmesini emredip, taklitcilik derekesine duşmeleri menetmiştir. Fakat butun bunlara rağmen bu hastalık yuz gostermiştir. Zaten Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, kendi ummetinin şirkten, kĂ‚firlikten başka, eski ummetleri orf-adet, fitne-fesat ve isyan gibi butun kotu yollarda takip edeceklerini bir mucize olarak haber vermiştir. Ebu SĂ‚id (R.A.)’den rivayete gore Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şoyle buyurdu:
“Sizler, kendinizden once gecen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına tıpa tıp muhakkak uyacaksınız. O dereceye kadar ki, şayet onlar daracık keler deliğine girmiş olsalar, siz de muhakkak onlara uyarak oraya gireceksiniz, onlara tabî olacaksınız.” Ebu SĂ‚id (R.A.) diyor ki: Biz:
-Ya Resûlellah! Bu ummetler yahudilerle hristiyanlar mı? diye sorduk. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Onlardan başka kim olacak!…” buyurdu. (Buhari, Enbiya: 48; İtisam; 14; Muslim; İlim:6)
Maalesef Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bu acık mucizesi haber verdiği gibi ortaya cıkmıştır. Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin bu mucizesi gunumuzde de devam etmektedir. Cunku bugun bir cok Musluman kufur hususunda, kĂ‚firlerin yolunda karış karış, arşın arşın ilerlemekte; onlar keler deliğine girse, bunlar da girmek icin yarış etmektedirler. Binaenaleyh Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bu ikazı uzerinde durup duşunmek gerekir. Gorulduğu gibi tenkit edilen husus: Koru korune taklitciliktir, şahsiyetsiz olmaktır. Bir nevi, aşağılık hissine kapılmaktır. Muslumanların bu gunku halini şair ne guzel dile getirmiş:
Bir elde kadeh! Bir elde Kur’an!
Ne helĂ‚ldır işimiz, ne de haram!
Şu yarım yamalak dunyada,
Ne tam kÂfiriz, ne de tam bir Musluman!
Muslumana:
“Sen hıristiyan mısın?” diye sorsan darılır.
Amma yılbaşında hindi, kaz; yemesine bayılır…
Cam deviren hindici, nasıl mu’min sayılır…
Bilmiyoruz coğumuz ne edip yapıyoruz:
“Batı, Batı” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!
Yaklaşınca her sene, oz yurdumda yılbaşı:
Yapılır milletime Firenkce turlu aşı!..
Buna, ağlar ağacı; hem toprağı, hem taşı:
Muslumanız (!) onlarla, Noel de yapıyoruz.
“Batı, Batı!” diyerek, eyvah! Hep batıyoruz!..
ALLAH Muslumanlara intibahlar versin! Amin.
Gayr-ı muslimlerin bayramlarında sevinmek, onların kutsal saydığı gunleri kutlamak, onların adetlerine uymak, onlara benzemek kesinlikle caiz değildir, buyuk gunahlardandır.
Enes b. Malik (R.A.)’den rivayete gore, Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Mekke-i Mukerreme’den Medine-i Munevvere’ye hicret ettiği zaman, Medinelilerin eylenip oynadıkları iki gunleri vardı. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Bu gunler ne oluyor, neyin nesidir? Diye sorduğunda, Medineliler:
- Biz cahiliyet devrinde bu gunlerde eylenip oynardık, YĂ‚ Resûlellah! Dediler. Bunun uzerine Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Muhakkak ALLAH size o iki gun yerine, onlardan daha hayırlı iki bayramı lutuf olarak vermiştir. Biri Fıtır, Ramazan bayramı, diğeri Kurban bayramıdır.” (Ebu Davud; Salat: 239, Nesai; İdeyn: 1, Hakim Mustedrek; 1/294, A.b.Hanbel; 3/103, 178, 235, 250) buyurdular. O gunden beri kutlanagelen bu iki bayram, Musluman milletlerin aynı zamanda milli bayramları yerine de gecmiştir.
İslĂ‚m dini, her bir medeni muessesesinde istiklaliyeti, orijinaliteyi esas alması yonuyle bu cahiliye adetini de kaldırıp, butun Mu’minlere ilahî menşeli iki bayram getirmiştir. Bayramların daha hayırlı olanlarla değiştirilmesi ayrı bir ehemmiyet taşır. Boylece o gunlerin kutlanış ve o gunlerdeki eğlence tarzı kokten değiştirilmiş oluyor. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz, eski kutlamadan ayrı olarak İslĂ‚mî bir kutlama meşrû kılmıştır. Boylece Mu’minlerin eğlencesi de bayramı da İslĂ‚m’ca olmuştur. Mu’minlerin bayramı ibadetle başlar. Zira hakiki sevinc ibadetledir.
Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki: Muslumanların İslĂ‚m dışı diğer bayramları kutlaması, bunlara iştirak etmesi ve ALLAH TeĂ‚lĂ‚’nın bildirdiği gercekleri yalanlayan veya onlara uymayan duşuncelerin urunu olan fiillerin kutlama gunlerini; Muslumanların da bayram olarak kabul etmesi, kufre destek olmaktan başka bir manĂ‚ ifade etmez. İslĂ‚m dışı tek ve cok ilahlı dinlerin torenlerine iştirak etmek, dinî merasimlerinden bir şeye muvafakat etmek, orf ve adetlerini guzel gormek kişinin iman dairesinden cıkıp, murted olmasına sebep olur. Binaenaleyh, noel gununde, hristiyanların diğer bayram gunlerinde onlara uymak gayesi ile, onların yaptıklarını yapmak, o gunlerde bayram niyetiyle cocuklara elbise almak ve pişirdikleri yemekleri yemek caiz değildir. Bu hareketler kufru gerektirir. Ondan sakınmak gerekir… (İbn-i Nuceym, el-Bahru’r-Raik, 5/133, el-FetĂ‚va el-Hindiye, 2/296)
4 YONDEN FELAKAET
İslĂ‚m coğrafyasının buyuk bir bolumunde aclık, yokluk, ic ve dış savaş sebebiyle Muslumanlar kan ağlar, feryat eder, tarihte emsali gorulmedik derecede zulme maruz kalırken; bazı Muslumanların bilerek veya bilmeyerek bir gayrımuslim uydurması olan yılbaşı gunu ve gecesinde bircok hata işlemeleri, bircok buyuk gunahları işlemeleri ve hattĂ‚ irtidada kadar giden yollara dahi sapmaları gercekten cok duşundurucu olmaktadır. İşte o hataların bir kısmı:
1- İman yonunden:
Noel ve yılbaşı gecesinde tertip edilen ve dinen gayr-ı meşru olan eğlencelerin, işlenilen haramların meşru ve mubah kabul edilmesinin; hele hele cam ağacı altında yemek yenilirse, omur uzarmış, yeni yılın ilk saatlerine neş’e icinde girilirse, gelecek yıl aynı neş’e ile devam edermiş, genellikle karla ortulu, kırmızı başlıklı paltosu ve kocaman beyaz sakalı ile temsil edilen efsanevî bir kişi noel babanın, gokyuzunde rengeyiklerinin cektiği bir kızakla ya da yerde eşek sırtında veya yaya olarak dolaştığına ve evlere bacalardan inerek başta cocuklar ve fakirler olmak uzere insanlara ceşitli hediyeler bıraktığına ve benzeri hurafelere inanmanın neticesi: KĂ‚fir olmaktır, dinden cıkmaktır.
2- Ağac katliamı: Her yılbaşında noel uğruna binlerce cam fidanı heba edilmektedir. Turkiye’de her gecen gun yeşillik oranının azaldığına dikkat ceken orman muhendisi uzmanlar, kesilen cam fidanlarının bir gunluk eğlence icin feda edildiğini kaydederek, şunları soyluyorlar: Binlerce cam fidanına yazıktır. Kutlamalarda cam fidanı kullanılsa ne olur, kullanılmasa ne olur? Turkiye’de her gecen gun azalan yeşil alanlar, yanıp kul olan ormanlar goz onune alındığında, her yılbaşında 50 bin cam fidanını goz gore gore kaybetmek ihanettir.
3- Acıklık-sacıklık ve fuhuş: Noel ve yılbaşı gecesinde kadın-erkek dekolte kıyafetleriyle dans etmek, dinimizin ahlĂ‚k ve haya esaslarına aykırı olup haramdır. Ayrıca bu gecede eğlenmek adına yuzlerce genc kız bekĂ‚retini; hanımlar namus ve iffetini kaybediyor ve bunun dayanılmaz sonucu olarak fuhşun cirkef kollarına duşuyor. Bu tur manzaraları her yılın ilk haftasında gazete ve haber programlarından icimiz sızlayarak izliyoruz. Bu gecede; ozellikle fuhuş ticareti yapanlar işbaşında oluyorlar. Kendilerine sermaye kazandırmak icin kollarını sıvamış, adeta avının uzerine atlamaya hazır bir ac kurt gibi masum ve cehaletinin kurbanı hanım yavrularımızı bekliyorlar.
4- İcki ve kumar: Bunlar, haddizatında hem dînî ve hem de millî hasletlerimizi kokten mahveden birer baş duşmandırlar. Zira icki ve kumar butun kotuluklerin anasıdır. Yılbaşı gecesinde icki icmek ve kumar oynamak sanki bir matahmış gibi hareket etmek, o gun toplanarak icki ve sefahat Ă‚lemlerine dalmak, kumarın her ceşidiyle tam bir iflĂ‚s ve isyan bayrağı cekmek, kadınlı-erkekli, danslı-sazlı ve cazlı gayrımeşru ve gayrı-ahlĂ‚kî hareketlerle haram ve helĂ‚l demeden sermest olmak, insanlık ve Muslumanlık kurallarına sırt cevirerek bayağılaşmak ve adileşmek necib bir millete ve onun tarihine, bu vatan icin canlarını feda eden atalarının ideallerine asla uygun duşmez.
MİLLİ PİYANGO HARAMDIR
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, tapmak icin dikilen taşlar putlar, fal ve şans okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kacının, uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, icki ve kumar yoluyla ancak aranıza duşmanlık ve kin sokmak; sizi, ALLAH TeĂ‚lĂ‚’yı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgectiniz değil mi?” (MĂ‚ide Sûresi: 90-91)
Adı ne olursa olsun şans oyunu niteliğinde olan, emek veya sermaye riski taşımayan, sonunda oynayana kazanc veya zarar getiren zar, oyun kağıtları, muşterek bahis gibi her turlu şans ve talih oyunları, buyuk olsun kucuk olsun hepsi kumar sayılmaktadır. Cunku dinimize gore helĂ‚l kazancın, alınterine dayanması gerekir. Boyle bir oyunu başlangıcta para koymaksızın eğlence ve vakit gecirmek icin oynamak da inceliklerini oğrenerek kumara yol acacağı ve kişide kumar tohmeti doğuracağı icin caiz olmaz. Binaenaleyh Muslumanların bilmeden oynadığı ve bu sebeple durmadan gunaha girdiği bir takım kumarlar vardır ki, bu oyunlar bilhassa yılbaşında oynandığı icin izahına zaruret hĂ‚sıl olmuştur. Şoyle ki :
a- Millî ve millisiz butun piyango biletleri, eşya piyango biletleri kumar olup bunları almak, satmak kesinlikle haramdır. Bunlardan kazanılan para da gayr-ı meşrudur, haramdır. Faiz, kumar, ruşvet, piyango v.b. haram yolla elde edilen gelirin cami, okul yapımında kullanılması veya vakıflara bağışlanması dinimize gore caiz değildir. Haram kazanc ile hayır yapılamaz. Bunların resmî kurumlar tarafından tertip ve organize edilmesi, himaye gormesi veya bir kuruluşun, herhangi bir kurumun menfatına olması onun dînen meşrû ve cĂ‚iz olduğu anlamına asla gelmez. Cunku helal ve haram kılıcı sadece ALLAH TeĂ‚lĂ‚’dır. Bu hukmu hicbir kimse, hicbir kuruluş ve hicbir merci değiştiremez. Bunu inkĂ‚r eden kĂ‚fir olur. İnkĂ‚r etmeden uymayan da gunahkĂ‚r olur.
Hic şuphe yok ki şans oyunlarından biri olan piyango da bir kumardır. Cunku cahiliyye devrinde araplar on adet ok sapı ile bir nevi kumar ve şans oyunu oynarlardı. Bunların yedisinde bazı paylar yazılı idi, ucu de boştu. Guvenilir bir kimse, bir torbanın icinden bunları, katılanlar adına teker teker cekerdi. Dolu cıkanlar maldan hisselerini alır fakirlere verirlerdi. Boş cıkanlar ise bu malın parasını oderlerdi. Kumarların belki de en az zararlısı olmasına rağmen dinimiz İslĂ‚m bunu da yasaklamış, ortaya mal ve para konarak oynanacak hicbir şans oyununa izin vermemiş, fukaraya yardım edilecekse bunu herkesin, helal kazancından ayırarak yardım etmesini istemiştir.
Kumar toplumda hoş gorulmeyen, kotu bir eylem olarak kabul edilirken ne yazık ki piyango icin toplumda yersiz ve zararlı bir hoşgoru geliştirilmiştir. Zira, resmî kurumlar tarafından piyangolar tertip edilmesi ve piyango kelimesinin onune “milli” gibi toplum icin onemli kavramlardan birinin eklenmesi, piyangonun hak etmediği bir hoşgoru kazanmasına ve bu da toplum icinde kumarın yaygınlaşmasına yol acmaktadır. Şu hususu da onemle vurgulamak istiyorum: İnsanları sefalete ve devamlı bir cıkmaza surukleyen Kumar belasına ozenti de coğu zaman bu geceye mahsus olan Yılbaşı Piyangosu ile başlıyor. Kumarın bir turune bulaşan veya alışan bir kişi diğer kumar turlerine de kolaylıkla alışabilir. Kumar alışkanlıkları ise coğu zaman bir psikolojik hastalık halini alarak kişiyi, aileyi ve toplumu olumsuz yonde etkileyip sarsabilmektedir.
Ulkemiz icin olumsuz gelişmelerden biri de yılbaşı ile piyango arasında kurulan olumsuz ilişkidir. Adeta bu iki kavram arasına bir “şartlı refleks” geliştirilmiş ve sanki piyango bileti almak yılbaşı kutlamalarının “olmazsa olmaz” şartı gibi kabul edilmeye başlanmıştır. Zaten kendi yılbaşısı yerine hıristiyanların yılbaşısını kutlamaya başlayarak kulturel yozlaşma sureci yaşayan toplumda, bir de piyango yoluyla kumar hoş gorulur, yaşanır ve yaygınlaşır olmuştur. Kendi yerli kulturumuzun hoş gormediği kumar, ilerleme ve aydınlanma (!) amacına yonelik batılılaşma surecinin bunyemize soktuğu bulaşıcı bir hastalık halinde toplum ve fert sağlığını tehdit etmektedir.
Bugunun Turkiye’sinde bazı resmî kuruluşlar, toplumu piyango bileti almaya teşvik edip, beş-on gun umut ve hayal icinde yaşatıp oyaladıktan sonra buyuk coğunluğu bir hayal kırıklığına uğratırken cok az sayıda kişiyi sonucta sevindirmekte, boylece gereksiz yere toplum icinde kıskanclık ve ofke ortaya cıkarılmaktadır. Problemlerin cozumu icin umudunu piyangodan cıkacak paraya bağlayan ve olmayınca da umutlarını tuketerek depresyona giren kişiler yanında, hazırlıksız olarak cok buyuk paralara kavuşan kişilerde de ceşitli şok reaksiyonları ortaya cıkabilmekte ve bazen kişi veya aile felaketlerine rastlanmaktadır. Kişinin zenginliğinin de yavaş yavaş ve sindire sindire ortaya cıkması gerekir. Yoksa halkın deyimi ile haram paranın azdırdığı bir “toplum dışı” kişi ile karşı karşıya kalabiliriz. Milli piyango zengini olup da doğru durust mutlu(!) olmuş birine henuz şahit olmadık. Kim ki milli piyango zengini olmuşsa bir şekilde kurulu duzenini bozmuş ve coğunlukla da yoldan cıkmıştır. Milli piyango zengini olup da bugun hĂ‚lĂ‚ bu serveti elinde tutan kimse var mı? Bu buyuk servet buyuk tantanalar ile gelir ve sessiz sadasız ceker gider kimse farkına bile varmaz. Buyuk ikramiye isabet ettiğinde şanslı(!) kişinin etrafını saranlar, para elden cıktığında sırra kadem basarlar. Sırtlarını cevirir giderler. Helal ve haram endişesi taşıyan kişiler icin elbette, milli piyango gibi şans oyunlarının bir değeri olamaz. Amma helal ve haram endişesi taşımayanların, milli piyango gibi emeksiz kazancları elde etmekte bir beis gormeyenlerin sonu hep husran olmuştur. Gonul ister ki, kimse bu cirkin oyuna alet olmasın. Emeksiz kazanclarla mutlu olunamayacağını herkes kabullenmeli. Bu oyun yıllardır oynanıyor ve bu ikramiyeler ile zengin olmuş kişilerden mutlu olan yok. Hatta mevcut mutlulukları bile bozuluyor. Helal ve haram kavramları bizim icin cok onemli. Az da olsa helal kazanc ile mutlu olmayı oğrenelim, helal kazancın keyfini cıkaralım. Haram yollardan elde edilmiş buyuk kazancların ise insanları asla mutlu etmediğini hic unutmayalım.
Bir de, piyangonun alınteri ile kazanıp yaşamak gibi toplum değerlerimizi de aşındırdığını, haksız kazanclara olan hevesi artırdığını ve toplumda kirli ellerin coğalmasına yol actığını da unutmamak gerekir. Bu bakımdan kumarın bir başka adı Milli piyangodur. Piyango yuzunden vatandaşlar hem maddeciliğe hem de hazırı bekleyen toplum haline geliyor. Butun felsefe: “Kolay yonden koşeyi don de, nasıl donersen don”. Bu sayede emeğe saygı yok ediliyor ve insanlar hazıra alıştırılıyor. Uretim yapması gereken ulkeler icin cok sakıncalı bu durum, maalesef bugun Turkiye’de cok yaygın. Bu konuda uzmanlar şunları soyluyor: “Toplumumuz maddeciliğe alıştırılıyor. Maddi değerler on plana cıkartılarak manevi değerlerin saygınlığı yitiriliyor. Kişilerin geleceği şans oyunlarına bağlanırsa, cok acı sonuclar doğurabilir. İnsanların buna bağımlılığı resmen kumarbazlıktır. Bunun sonucu olarak elindeki parayı kaybeden insanlar hileli yollara baş vurarak para kazanma yoluna giderler ki hırsızlık artar, işyerinde yolsuzluk artar, zimmetine para gecirenler coğalır. Bunun en buyuk sebeplerinden birisi hic şuphesiz ki gelir dağılımının duzensizliğidir. Birkac kişilik azınlık parsayı goturur, pek cok kişi ise kıt kanaat gecinirse insanların calışarak para kazanma umitleri kaybolur ve boyle yollara başvururlar.
Ayrıca psikiyatristler tarafından: Loto, toto, piyango gibi şans oyunlarının kişilik bozukluklarına yol actığı ve surekli kumar oynama alışkanlığına sebep olduğu, acıklanmıştır. Psikiyatristler bizzat resmî kuruluşlar tarafından oynatılan bu tur şans oyunlarının, once yuksek hayallere, sonrasında ise şiddetli bir umutsuzluğa ve karamsarlığa neden olduğunu hatırlatıyorlar.
Mehmet Talu
www.ismailaga.info
__________________