Mısır evliyĂ‚sından. Doğum tĂ‚rihi belli değildir. Nesebi dorduncu dedede Tilmsan sultĂ‚nı Ebû Abdullah'a, sonra da Seyyid Muhammed bin Hanefiyye'ye ulaşır. Buyuk Ă‚lim İmĂ‚m-ı Şa'rĂ‚nî'nin dedesidir.
Ali bin ŞihĂ‚b kucuk yaşta babasını kaybetti. Annesinin terbiyesi ile buyudu. Ucretle koylulerin hayvanlarını otlatırdı, nafakasını cobanlıktan sağlardı. Hayvan guderken, bir yandan da Kur'Ă‚n-ı kerîmi ezberlerdi. Bir gun, oradan gecmekte olan bir derviş, onun yanına gelip; "Yavrum, beni iyi dinle! Annene danış, KĂ‚hire'ye git, orada ilim oğren." dedi. Ali bin ŞihĂ‚b akşam eve gidince durumu annesine anlattı. Annesi, ilim tahsîl etmesini uygun gorerek yanına dort ay kadar yetecek azık hazırladı. KĂ‚hire'ye giden Ali bin ŞihĂ‚b, El-MinhĂ‚c, Eş-ŞĂ‚tibiyye, El-MinhĂ‚ adlı eserleri okudu. Âdeti uzere annesi ona devamlı şekerli ve tahinli ekmek getirir veya gonderirdi. Bu onun gıdĂ‚sı idi. Annesi onun camaşırlarını yıkamak istedi. Oğlunun bulûğ cağına geldiğini anlayınca; "Yavrum! Bu belde ehlinden sana zarar gelmesinden korkarım. Gel seni kendi memleketinden birisi ile evlendireyim." dedi. Annesine cok itĂ‚atkĂ‚r olduğu icin, emrini dinledi. Ali bin ŞihĂ‚b; "Ben, ilmi ve ahlĂ‚kı anamdan oğrendim." buyururdu.
Ali bin ŞihĂ‚b, verĂ‚ sĂ‚hibi idi. Şuphelilerden cok sakınırdı. Değirmene gittiğinde, kendisinden once un oğutulmuş ise, taşı kaldırır, başkalarının un kalıntılarını temizler, bunları toplayıp hamur yapar, sonra hayvanlara verirdi. Daha sonra kendi buğdayını oğuturdu. Başkalarına Ă‚it tarlanın otundan ve ekininden beslenmiş olmaları ihtimĂ‚liyle, vefĂ‚tına kadar, ekini ve otu bol olan yerlerde otlayan hayvanların etinden yemedi. Cok verĂ‚ sĂ‚hibi olması sebebiyle, arının yaptığı balı da yemezdi. Sebebini soranlara; "Bahce sĂ‚hiplerini, bahcelerindeki şeftĂ‚li, zerdĂ‚li v.s. ağaclarından arıları kovarken gordum. Onların ciceklerinden alıp yemelerine musĂ‚ade etmiyorlar. Allahu teĂ‚lĂ‚, başkalarının rızĂ‚sı olmadan, onların arĂ‚zisinde, inek otlatmayı haram kıldı. Hem rızĂ‚ları dışında ineği otlatacaksın, hem de sutunu sağıp iceceksin, boyle şey olmaz." buyurdu. Kendisine getirilen hediyeleri dul ve yetimlere dağıtırdı
Ali bin ŞihĂ‚b, birine bir şey satıp da alacağı parada şupheye duştuğunde, o parayı almaz, muşterinin istediği şeyi ona verir, ihtiyĂ‚cını karşılar; "Al, dilediğin gibi kullan, bizden yana helĂ‚l olsun." derdi. Muşteri malı alır, bunu kendisini sevdiği icin yapıyor zannederdi.
Ali bin ŞihĂ‚b, zĂ‚limlere yardımcı olduklarını tahmîn ettiği kimselerin hicbir şeyini alıp yemezdi. Bir gun kendisine, birisi yemek getirdi. Getirilen yemeği yemedi. Getiren kişi; "Efendim bu helĂ‚ldir. Alnımın teri ile kazandım." deyince; "Ben terĂ‚zisini tutanın, hangi tarafın ağır bastığını ihlĂ‚sla gozetmeyenin yemeğini yemem!" buyurdu.
Ali bin ŞihĂ‚b, vefĂ‚tına kadar hicbir kimsenin gıybetini yapmadı. Bundan uzak durdu. Omru boyunca boş durmadı ve luzûmsuz bir işle meşgûl olmadı. İbĂ‚det ve insanlara faydalı işlerle meşgûl oldu. Geceleyin biraz uyur, sonra kalkar abdest alır, namaz kılardı. Daha sonra buyukce bir kap alır, su doldurulması gereken yerleri doldurur, bir taraftan da Kur'Ă‚n-ı kerîm okurdu. Bu hĂ‚li, sabah namazına kadar devĂ‚m ederdi. Cok kere, bu zaman zarfında Kur'Ă‚n-ı kerîmin yarısını okumuş olurdu.DergĂ‚h, cĂ‚mi ve o civĂ‚rdaki yolculara Ă‚it sebilleri su ile doldururdu. HattĂ‚ hayvanlara Ă‚it su icme yerlerine de su koyardı. Sonra cĂ‚mideki abdest alma yerlerinin suyunu doldururdu. Temizlenmesi gereken yerlerin temizliğini yapardı. Butun işleri bitirdikten sonra, dergĂ‚hın damına cıkar, Allahu teĂ‚lĂ‚dan af diler, tesbîh okurdu. Sonra sabah ezĂ‚nını okur, iner cĂ‚miye girerdi. Sabah namazının sunnetini kıldıktan sonra talebeleri ile birlikte kırĂ‚atine uygun Kur'Ă‚n-ı kerîm okurdu. Bunu bitirince, cemĂ‚ate namaz kıldırırdı. Namaz bittikten sonra, guneş doğuncaya kadar tekrar Kur'Ă‚n-ı kerîm okurdu. Bu vakitte mektep cocukları gelirdi. Onlara, ikindi vaktine kadar ders okuturdu. Sonra tekrar abdest alma yerlerinin suyunu doldururdu. Bu işten sonra, dergĂ‚h kapısının yanındaki dukkĂ‚nı acar, zeytinyağı, bal, pirinc, biber gibi şeyler satar, halkın bu tur ihtiyĂ‚cını da karşılar, gun batmadan evvel işini bitirirdi. Sonra da ezĂ‚n okur, cemĂ‚ate akşam namazını kıldırırdı. Namazdan sonra, yatsı namazına kadar Kur'Ă‚n-ı kerîm okurdu. Yatsı namazını kıldıktan sonra, Ali bin ŞihĂ‚b evine gider, bir miktar istirahat ederdi. Sonra tekrar aynı işleri yapmaya başlardı. Hanımı onun bu hĂ‚line acıyıp; "Efendi, bir gece olsun kendine dinlenecek bir zaman ayırmaz mısın?" diye sorunca; "Biz buraya dinlenmek icin gelmedik." buyururdu.
"Hac donuşu, insanlar kendisini karşılamaya cıktılar. İkindi vakti idi. O, hemen dergĂ‚hın damına cıkıp ezĂ‚n-ı Muhammedîyi okudu. Sonra inip, namaz kıldırdı. Namazdan sonra da etrĂ‚fı temizlemeye, abdest alma yerlerinin sularını doldurmaya başladı. Daha evine gitmeden, bu işlerini yapıp bitirdi. O geceden îtibĂ‚ren, onceki Ă‚deti uzere, hic aksatmadan sebilleri doldurmaya devĂ‚m etti. Başkalarının hac donuşu gunlerce dinlendiği, boş durduğu gibi yapmadı. "Vakit, keskin bir kılıctır." buyururdu. Hacdan dondukten sonra, ağlaması ve huznu daha da fazlalaştı. VefĂ‚tına kadar hep bu hĂ‚l uzere yaşadı."
Berhami denilen bĂ‚zı kimseler, ateş yemek, ateşe girmek, dil uzerinde kılıc gezdirmek gibi işler yaparlardı. Bunlar Ali bin ŞihĂ‚b'ın beldesine gelince, o bunlara mĂ‚ni olup; "Yaptığınız bu işlerin dînimizdeki yerini gosterin ve Hocam İbrĂ‚him ed-Dusûkî'den boyle bir haber soyleyin." dedi. Onlar cevap veremediler. O gece Berhamiler, ruyĂ‚da İbrĂ‚him ed-Dusûkî'yi gorduler. Onlara; "Hepiniz Ali bin ŞihĂ‚b'ın sozunu dinleyiniz. Ben, dort buyuk halîfe olan HulefĂ‚-i rĂ‚şidînin ve muctehid imĂ‚mların cizdiği hidĂ‚yet yoluna aykırı her işe karşıyım." dedi. Sabah olunca, hepsi yaptıklarına pişmĂ‚n oldular ve tovbe ettiler. Ali bin ŞihĂ‚b da onlara; "Eğer hocam İbrĂ‚him ed-Dusûkî'nin bu işte rızĂ‚sı olduğunu bilseydim, sizden once ben yapardım." dedi.
Ali bin ŞihĂ‚b, bir yere oturup, oyun ve boş şeylerle vakit geciren koyluleri gorunce; "Yavrularım, omur cok kısadır. Oyun ve eğlence zamanı değildir. Yakında yaptıklarınıza pişman olursunuz." diye nasîhat ederdi.
Ali bin ŞihĂ‚b, seyyid idi. Resûlullah efendimizin soyundan olduğunu acıklamazdı ve; "Neseble oğunmek doğru değildir. Kişi, iyi amel sĂ‚hibi olmalıdır.Onceleri bir kole olan SelmĂ‚n-ı FĂ‚risî ve BilĂ‚l-i Habeşî (r.anhumĂ‚) Resûlullah'ın emrine girince, O'nun sohbetinde şanları ne kadar ustun oldu." buyurdu.
Ali bin ŞihĂ‚b vefĂ‚tı yaklaştığında Abdulazîz ed-Dîrînî'nin TehĂ‚ret-ul-Kulûb kitabında yazılı zĂ‚tların vefĂ‚t ediş hĂ‚llerinin okunmasını istedi. Bir muddet dinledikten sonra derin ve huzunlu nefes aldı ve; "Onlar, kĂ‚fileler hĂ‚linde atlarla gecip gittiler. Biz ise, topal bir merkep ile onları tĂ‚kibe calışıyoruz." buyurdu.
Bir aralık dilinde bĂ‚zı kabarcıklar cıktı. Ev halkından birisinin; "Vallahi bu dil bu hĂ‚le gelmemeli idi. ZîrĂ‚ o, geceler boyu Kur'Ă‚n-ı kerîm okudu, hatim indirdi." dediğini duyunca; "Onun sozlerini duymamış olayım. Eğer o, hesab verme husûsunda benim bildiğimi bilseydi, oyle soylemezdi." buyurdu." VefĂ‚tından az once; "Kabrimi belli etmek icin bir nişan koymayınız. Beni, şu kubbeli yerin arkasına defnediniz." diye vasiyette bulundu. Ali bin ŞihĂ‚b 1486 (H.891) senesinde vefĂ‚t etti.
Ali bin ŞihĂ‚b; "HelĂ‚l lokma ile beslenen bedeni toprak curutmez." buyururdu. Onun bu sozune bĂ‚zıları îtirĂ‚z edip, bu durumun Peygamberlere ve şehîdlere mahsus olduğunu soylediler. VefĂ‚tından yirmi bir sene sonra Ali bin ŞihĂ‚b'ın soylediği soze yine îtirĂ‚z edenler oldu. Sozunun doğru olup olmadığını anlamak icin, gidip kabrini actılar. Onu, ilk gun koydukları gibi bembeyaz bir kefen icinde buldular. İnkĂ‚rcılar tovbe ve istiğfĂ‚r edip, Allahu teĂ‚lĂ‚dan af dilediler."
Ali el-IyĂ‚şî, Ebu'l-AbbĂ‚s'ın talebelerinden idi. Bir gece Ali bin ŞihĂ‚b'ın dergĂ‚hında geceledi. O gece Ali bin ŞihĂ‚b'ı, kabrinde Kur'Ă‚n-ı kerîm okurken gordu. Meryem sûresinden başlayıp, RahmĂ‚n sûresine kadar okudu. Sabah, tan yeri ağarırken okumayı bıraktı. Ali el-IyĂ‚şî, durumu orada bulunanlara anlattı. Onlar da; "Evet! O, Ali bin ŞihĂ‚b'dır." dediler.
Ali bin ŞihĂ‚b buyururdu ki: "Ben, birinin cok ibĂ‚detine değil, Allahu teĂ‚lĂ‚dan korkusunun cokluğuna ve bir de nefsi ile olan mucĂ‚delede onu hesĂ‚ba cekişine bakarım."
HESÂBINI TUTTU
Muhammed bin AbdurrahmĂ‚n, bir bahar mevsiminde Ali bin ŞihĂ‚b'ın bulunduğu bolgeye gelip zirĂ‚atle meşgûl oldu. Anbarlar yaptırdı ve oldukca fazla masraf yaptı. Oradan ayrılacağında, işini yurutecek ve anbarları teslim alacak emin birisini aradı. İşini bu şekilde yurutecekti. Koyluler, Ali bin ŞihĂ‚b'dan daha emin birinin olmadığını soylediler. Muhammed bin AbdurrahmĂ‚n gidip, işini kendisine havale etmek istediğini Ali bin ŞihĂ‚b'a soyledi. Fakat o kabûl etmedi. Muhammed bin AbdurrahmĂ‚n da cok ısrĂ‚r ederek, işlerini ve anahtarları ona teslim etti. Ali bin ŞihĂ‚b bu ısrĂ‚r uzerine onu kırmayıp, işlerini teslim aldı. Bir zaman sonra, tarladaki kavun ve karpuzlar oldu. Onları topladı ve bir yere koydu. Zamanı biraz gecince, telef olmasın diye satmak istedi. TellĂ‚l tutup îlĂ‚n etti. Alan olmadı. Telef olan bu malları kendi hesĂ‚bına yazdı. Sonra hayvanlara verilen otların dağılışını gunu gunune bir yere yazdı. Hangisine ne kadar yem verildiğini ve neler verileceğini tesbit etti. Hasta olanları da yazdı. Bircok işi yapıp, hesĂ‚bını tuttu. NihĂ‚yet malların sĂ‚hibi olan Muhammed bin AbdurrahmĂ‚n geri dondu. Yapılan işleri, tutulan hesapları gorunce, Ali bin ŞihĂ‚b'ın ayaklarına kapandı ve; "Efendim, af buyurunuz. Sizin gibi bir zĂ‚tı kendime vekil yapıp işimde calıştırdım." deyip, ozur diledi.
__________________